Sayfa:Köy Yaşamında Engelli Birey Olma Deneyimi Nitel Bir Araştırma Örneği.pdf/2

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış

Gamze SU, Esra BURCU SAĞLAM


Giriş

Engellilik kavramıyla ilgili yapılan çalışmalar, özellikle Batı literatüründe, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından artış göstermektedir. Bu durumun oluşmasındaki en önemli etken İkinci Dünya Savaşı sonucunda artan engelli birey nüfusudur. Yeti yitimiyle dünyaya gelen ya da kaza, hastalık, savaş gibi nedenlerle yeti kaybı yaşayan bireyler, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yeniden yapılanmaya gitmek isteyen Batılı ülkeler için birer iş gücü kaynağı olarak görülmüştür. Bu durumun bir sonucu olarak engelli bireyler, tıbben tedavi edilmeye çalışılmış ya da bedensel veya zihinsel açıdan anormal ölçüde eksikliği ya da yetersizliği olduğundan “normal" faaliyetlere katılamayan insan grubu olarak nitelendirilmişlerdir (Thomas, 2011, s.31)

1970'li yılların sonunda İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde engellilik ve engelli olma kavramları üzerine çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu çalışmalar, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından engelliliği tıbbi bir eksiklik olarak tanımlayan açıklamalara karşı çıkmış ve engelliliğin hem fiziki hem de tutumlarla alakalı olduğunu ifade etmiştir. Thomas'a göre engellilik (2011, s. 31), engelli olmayan çoğunluğun engelli bireylerin önüne koyduğu olumsuz yargılar ve davranışlar sonucunda oluşmaktadır. Bu bakış açısı engelliliği oluşturan unsurların sosyal hayat, toplum-birey ilişkisi, önyargı, ayrımcılık, kültürel etmenler gibi topluma dayanan, toplumun bireyle olan paylaşımından ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle engellilik, bireyin fiziki farklılıklarının yanında bireyin içinde bulunduğu toplumsal hayatın engelli bireye kültürel, sosyal, mekânsal, ekonomik bariyerler yaratması nedeniyle oluşmaktadır.

Engelli bireyler, dâhil oldukları kültür tarafından belirlenen ve "normal" olarak kabul edilen bazı roller ve sorumlulukları yerine getirirken birtakım aksamalarla karşılaşabilmektedir. Bu durum engelli bireylerin sosyokültürel yapı içerisindeki diğer üyeler tarafından her şeyi yapabilecek bireyler olarak algılanmamalarına (Burcu, 2011, s. 39-41) hatta "kayda değer bulunmayan", "itibar edilmeyen", "önemsenmeyen", "ikinci plana itilen bireyler" olarak etiketlenmelerine yol açan kültürel tanımlamalara maruz kalmalarına neden olmaktadır (Goffman, 1968'den aktaran Burcu, 2011, s. 41). Bu durum engelli bireylerin kendi yaşam alanlarından dışarıya çıkmayı reddetmesine yol açarak hem engelli bireyin kendisini hem de diğerleriyle kurduğu yakın sosyal ilişkilerin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır.

Belirtilenlerin ışığında çalışmada "engelli bireye yönelik olumsuz kültürel tanımlamayı" köy sosyal mekânında yaşamayı deneyimleyen engelli bireylerin gözünden anlamak, engelli bireylerin köyde yaşamlarımı nasıl sürdürdüklerini, hangi sosyal engellenmelerle (etiketlemeler, dışlanma, iş, eğitim alanında fırsat eşitsizlikleri, ulaşım ve erişebilirlikte kısıtlılık gibi) karşılaştıklarını onların gözünden ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Bu bağlamda çalışmanın Türkiye'de yaşayan engelli bireyler için köy yaşamının avantaj ve dezavantajlarının neler olabileceği hususunda bir fikir vermesi, konuyla ilgilenenlere ışık tutması ve bu çerçevede literatüre katkı sağlayabilmesi umulmaktadır. Bu çalışmada araştırmacı, köy yaşamını engelli bireylerin gözünden anlama amacı içinde engelli bireylerle birlikte köy yaşamını deneyimleme çabası içinde olmuştur.


Sosyal Bir Mekân Olarak Köy ve Engellilik İlişkisi

Günümüzde engellilik tartışmaları sıklıkla engelli bireyin dâhil olduğu sosyal ve kültürel çevresine, aile, arkadaş, komşu vb. sosyal grupların içindeki konumlarına, eğitim düzeylerine, ekonomik durumlarına, imkânlara erişebilirlik düzeylerine, toplumsal cinsiyet rollerine, engelli bireylere yönelik tutum, düşünce ve davranışlara odaklanmaktadır. Türkiye'de istatistiki olarak engelli bireylerin sayıları henüz tam olarak belirlenmemiş ancak 1990'lı yıllardan itibaren çeşitli araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu çalışmalar

 

97