Sayfa:III. Türk Tarih Kongresi.pdf/40

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

III. TÜRK TARİH KONGRESİ

az değildir. Fakat bunlar arasında medeniyet ve millet anlayışı, bize ölümünden sonra kalan ana fikir miraslarındandır ki, dil ve tarih dâvaları bu fikirlerden çıkmıştır. Faniliğe, beşer eserleri içerisinde fikir kadar göğüs gerip dayanan yok denilse yeridir. Onun için, dil ve tarih inkılâplarını bu bakımdan da beyinlerimize ve yüreklerimize sindirmekle, Ebedi Önder'e karşı en büyük vazifelerimizi yapmakta olduğumuza inanıyoruz.

Çok kereler büyük fikirler, tersine istikamette olan düşüncelere tepki halinde doğmuşturlar. Türk Milletinin oluş ve yürüyüşü hakkında köklü kanaat olarak nesillere aşılanan ve hemen son yüz seneyi dolduran düşünüşte, tarih tezinin bu düşünüşe tepki oluşu, gören gözler için karanlık değildir. Arka arkaya birkaç nesle geniş mânasında tarih hocalığı etmiş ve kültür hayatımızda temiz bir ad bırakmış olmasına rağmen, Türk Milletini anlayışta hakikatten ne derece uzak olduğu şimdi tekrar edeceğim sözlerinden anlaşılacak olan Abdurrahman Şeref merhum, şunları söylemekten çekinmiyor: “Avrupayı garka-i hun eden Hunlar ve ilâyevmina muhafaza-i milliyet eden Macarlar ve Bulgarlar, kabail-i Turaniyeden idi. Fakat Türkler faaliyet-i maddiyeleri raddesinde faaliyeti zihniye gösterememiş idiler. Çünki ihtiraat-ı fikriye ve terakkiyatı medeniyeleri hakkında tarihte hiçbir eser yoktur. Garben medeniyet-i İslâmiyenin ve şarkan Çin medeniyetinin pek kolay mahkûmu olmaları da bundan nâşidir.,

Çin tarihlerinde ve Asya'nın hemen her yerinde görülen izler, Zübdetülkısas müellifinden daha canlı olarak hâlâ mevcut iken, İslâm medeniyeti dediğimiz medeniyetin bütün bel kemiğini bilimde, fikirde ve sanatta Türkler teşkil etmişken, bütün bunların delilleri ise kolayca ortaya konulabilir halde iken, Türkleri sadece döğüşken bir ırk olarak göstermekteki hata, Abdurrahman Şeref merhuma has değildi. İşte genç subaylık yaşından Başkumandanlığına kadar, Türk denilen ve medeniyetsizlikle itham edilen bu varlığın özü ile arasız temasta bulunan Atatürk, savaş meydanlarında ve her türlü işin başında yüksek kabiliyetini gördüğü bu insanlar hakkında, kendi görüşleriyle biraz önce nümunesini verdiğim söyleyişler arasındaki tezadı dimağında barıştıramadı. Gözü ile gördüğü hakikatı, ilim denilen otoritenin ters söylemesini asla kabul et-