Mustafâ gördü seni arslan sıfatlı bir melek
Sâhib-i mi’râc hem tâc ü livasın yâ Ali
Zülfikar ile kamu kıldm müsehhar âlemi
Bilmişem tahkik ile kim lâfetâsın yâ Ali
Bu Hatâyî'ye dîn ü îmân sendendir dürüst
Nûr-i çeşm-i hânedân-ı Mustafâ’sm yâ Ali[1]
— Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün-
Yerde gökte Hayder-i Kerrâr’sın sen yâ Ali
Rûz-i mahşer sâki-i ebrârsın sen yâ Ali
Hamset-ül-esmâ okurlar ismini ey Bülhasen
İbn-i amm-i Ahmed-i Muhtâr’sın sen yâ Ali
Anter’in başın kesen Hayber kapusun koparan
Ceng içinde katil-i küffârsın sen yâ Ali
İfritin bendini aldın üç bin yıldan sonra
Deşt-i erzende geçen Kerrâr’sm sen yâ Ali
Lâ fetâ illâ Ali şânında olmuştur nüzûl
Hadd içinde sikke vü dînârsm sen yâ Ali
Evvel ü âhır da sensin zâhir ü bâtın da sen
Akl-i evvelden hüveydâ yârsın sen yâ Ali
Evvel ü âhırda sensin dînini şerh eyleyen
Dillere gönüllere ikrârsın sen yâ Ali
Çıkdı Mi’râca Muhammed dedi doksan bin kelâm
Sırr-ı Hak’ka mahrem-i esrârsın sen yâ Ali
Enbiyalar mihrisin sen evliyalar serveri
Gazilere server ü serdârsın sen yâ Ali
Henüz âdem mâ ü tıynden halk olunmamış iken
Dü cihan halkı yoğ iken varsın sen yâ Ali
Bu Hatâyı bendenin sensin murâd ü maksadı
Kande baksam görünen dîdârsın sen yâ Ali[2]
Mefâîlün mefâîlün faûlün-
Gamından gözlerim umman değil mi
Visalin cân içinde can. değil mi