Sayfa:Erken Soğuk Savaş Ankara'sında Sinema Kültürü.pdf/8

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış

S. Gökatalay, Erken Soğuk Savaş Ankara’sında Sinema Kültürü


ğına ilişkin dedikodular ortaya çıkmıştır. Öyle ki, Ankara Ekspres’e göre “halkın iyi niyetlerini kötüye yoracak birçok uygunsuzluklar” yapılmıştır (Yıldız seçimi, Mart 5, 1954, s. 1; Yıldız seçimi, Mart 6, 1954, s. 1). Bu tarz tepkiler, Türk sinemasında ortaya çıkan Amerikanlaşmanın, özellikle de yıldız sisteminin, ne gibi sorunları beraberinde getirebildiğini göstermektedir.

Yıldız sisteminin artan bilinirliğine benzer biçimde, savaş sonrası Türk-Amerikan yakınlaşmasının da bir sonucu olarak, Türk sinemasındaki tarihsel filmlerin ağırlığı gittikçe artmıştır (Özgüç, 1993, s. 21). Tarihsel filmlerin sayısındaki ciddi artış, dönem içerisinde gittikçe artan Sovyetler Birliği ve komünizm karşıtlığıyla açıklanabilir. Bu dönemde, Türk basını da var gücüyle Türkiye'deki Sovyetler Birliği ve komünizm karşıtlığını pekiştirmektedir (Gökatalay, 2016, ss. 162-219). Bu bağlamda, dönemin Türk tarihinin önde gelen kişilerin yaşamlarını ele alan filmler aracılığıyla, Türk halkındaki milliyetçi duyguların daha da fazla biçimde körüklenmesi hedeflenmiştir. Akabinde, Demokrat Partili yıllar, milli ve tarihi filmlere gebe olmuştur (Evren, 1999, ss. 130-131).[1] Ayrıca, Türkiye’nin NATO’ya üye olabilmek için Kore’ye asker göndermesinden sonra Kore Savaşı temalı filmler de yapılmaya başlanmıştır. Kore Gazileri (1951), Kore’de Türk Kahramanları (1951), Kore’de Türk Süngüsü (1951), Kore’den Geliyorum (1951) ve Şimal Yıldızı (1954) bu filmlere örnektir.

Bu tarz olumlu gelişmelere rağmen dönemin Türk sinemasının pek çok sorunu bulunmaktadır. Türkiye’de görevli bulunan bir Amerikalı hava albayıyla evlenerek Ankara’ya gelmiş olan tanınmış Amerikalı sinema artisti Elaine Shepard’ın bu konudaki gözlemleri Türk sinemasının bu dönemdeki sorunlarını özetlemesi açısından gayet başarılıdır. Ankara merkezli olarak çıkan ve DP’nin resmi gazetesi olan Zafer gazetesi muhabiri ile Ölünceye Kadar Seninim[2] filmini izleyen Elaine Shepard Zafer muhabirinin iddiasına göre şunları söylemiştir:


Stüdyolarınızın parası yok, filmlerini daima hasis bir görüşle yapıyorlar. Bütün tenkid edilebilecek noktalar, bu esastan hareket etmek şartile çare bulunabilecek hatalardır. Sonra da aynı sahneyi mükemmel oluncaya kadar çekmek için, kafi derecede film sarfetmek imkânlarınız yok. Hollywood filmlerinin en az beş kere oynanır. Türk filmleri ise bir kere oynandığı aşikar. Filmlerde manasını anlayamadığım şarkı sahneleri var. Seyirci bu esnada filmden uzaklaştırılıp sanki bir konsere götürülüyor, bu ancak sahne filmle sıkı sıkıya bağlanabilirse yapılabilir. Filmlerin mevzuları ekseriyetle fena değil, daima lüzumundan fazla rol yapıyorlar (Amerikalı sinema yıldızı, 1949, ss. 4-5).

Bu yorumların Elaine Shepard’a mı, yoksa gazete muhabirinin kendisine mi ait olduğu doğal olarak tartışmaya açıktır. Ancak, bu açıklama dönemin, Türk sinemasının tanık olduğu sıkıntılarını açık bir biçimde göstermektedir. Aslında, Elaine Shepard o dönemde çeşitli nedenlerle Türkiye’yi ziyaret eden Hollywood yıldızlarından yalnızca birisidir. Shepard’ın Ankara’ya geliş nedeni o sırada Türkiye’de görevli bulunan Amerikalı bir hava albayıyla evlenmiş olmasıdır. Shepard, Ölünceye Kadar Seninim filmini izlediği gün Zafer gazetesi muhabiri ile birlikte Ankara’yı gezmiş, şehrin en ücra mahallelerini bile dolaşmıştır. Bu mahallelerde karşılaştığı Türk kadınlarıyla, bir çevirmen aracılığıyla sohbet etmiştir. Şekil 2’de görüleceği gibi yaşlı bir Türk kadınıyla yanyana oturan Shepard, bu Türk kadınıyla birlikte örgü örmektedir. Bu tarz fotoğrafların çekilmesi ve Türk kamuoyu ile paylaşılması, Hollywood yıldızlarını Türk halkına daha sempatik göstermekte, Türk halkını Amerikan film sektörüne daha aşina kılmaktadır.

Tüm Hollywood yıldızları arasında Türkiye gündemini en çok meşgul eden ve kendisine Türk gazete ile dergilerinde en çok yer bulan Amerikalı yıldız hiç şüphesiz Ingrid Bergman’dır. Dönemin Ankarasına bir çocuk olarak tanıklık etmiş olan Altan Öymen, Türk basınının Ingrid Bergman’ın aşk hayatına verdiği özel önemi aktarmaktadır (2004, s. 126). Dönemin basın-yayın organlarına bakıldığında Öymen’in paylaşımlarında ne kadar haklı olduğu görülebilir. Türk basını adeta Bergman’ın attığı


  1. Bu dönem çevrilen ve yoğun milliyetçi öğeleri bünyesinde barındıran tarihi filmler ise şunlardır: İstiklal Madalyası (1948), Kahraman Mehmet (1948), Ateşten Gömlek (1950), Çakırcalı Mehmet Efe (1950), Yüzbaşı Tahsin (1950), Barbaros Hayrettin Paşa (1951), Cem Sultan (1951), Ege Kahramanları (1951), İstanbul’un Fethi (1951), Vatan ve Namık Kemal (1951), Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan (1951), İngiliz Kemal Lawrens’e Karşı (1952), Yavuz Sultan Selim Ağlıyor (1952), Yıldırım Beyazıt ve Timurlenk (1952), Yanık Ömer (1952), Hürriyet Uğruna Mukaddes Yalan (1954), Yanık Efe (1954), Battal Gazi Geliyor (1955) ve Safiye Sultan (1955). Dönemin bir diğer anti-komünist Türk filmi ise yönetmenliğini Semih Evin’in yaptığı 1951 yapımı Demir Perde filmidir.
  2. 1949 yapımı bu filmin senarist ve yönetmenliğini Kani Kıpçak yapmıştır. Romantik bir dram filmi olan Ölünceye Kadar Seninim’in başrollerinde ise Gülistan Güzey, Hümaşah Hiçan ve Bülent Eken vardır.
154
Ankara Araştırmaları Dergisi 2019, 7(1), 147-174