Sayfa:Erken Soğuk Savaş Ankara'sında Sinema Kültürü.pdf/6

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış

S. Gökatalay, Erken Soğuk Savaş Ankara’sında Sinema Kültürü


aynı anda ortaya çıkmıştır. Diğer bir deyişle, Muhsin Ertuğrul örneği üzerinden Türk sinemasının erken Soğuk Savaş döneminde tanık olduğu değişim anlaşılabilir. II. Dünya Savaşı’na kadar olan yıllarda Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği arasında stratejik bir ortaklık vardır (Khalidi, 2009, s. 62). Siyasi ilişkilere paralel olarak iki ülke arasındaki kültürel etkileşimler de artırmıştır. Sinema da bu etkileşimlerin görüldüğü alanlardan birisidir. Örneğin, o sırada Moskova’da bulunan Nazım Hikmet’in [Ran] daveti üzerine 1925’te Sovyetler Birliği’ne giden Muhsin Ertuğrul, burada yaklaşık iki yıl kadar kalmıştır (Teksoy, 2008, s. 25). Ertuğrul, Sovyetler Birliği’nde bulunduğu sırada Effa Tamille (1925), Beş Dakika (1926) ve Spartaküs (1926) isimli üç film çevirmiştir. Ertuğrul’un Sovyetler Birliği deneyimi, Türkiye’ye döndüğünde ürettiği filmleri derinden etkilemiştir. Sovyet devrim sinemasından esinlenen Ertuğrul, Türk köylerine ve Türk köylülerine toplumsal gerçekçi bir bakış açısı ile yaklaşmaktadır (Özön, 1995, s. 24). Öyle ki köyü ve köylüyü konu alan ilk Türk yönetmen Muhsin Ertuğrul’dur. Ertuğrul’un Aysel: Bataklı Damın Kızı (1934) filmi Türkiye’nin ilk köy filmi olarak görülmektedir (Özgüç, 1988a, s. 54).

Ha-Ka Film’in sahibi ve İstanbul’daki Majik Sineması’nın işletmecisi Halil Kamil de Sovyetler Birliği sinemacılığından etkilenen Türk sinemacıları arasındadır. Kamil, 1930’lu yıllarda Sovyet Birliği’nden filmler getirmektedir. Kamil, ayrıca, Sovyet kökenli sinema uzmanlarıyla ortaklaşa çalışarak 1934 yılında film üretim ve çoğaltım işleriyle uğraşacak bir stüdyo inşa ettirmiştir (Gökmen, 1989, ss. 151-152). Bir diğer deyişle, Türk ve Sovyet yönetmenler arasında, Türk-Sovyet dostluğunun zirve yaptığı 1930’larda özellikle Türkiye açısından oldukça verimli olan bir bilgi ve deneyim alışverişi söz konusudur. Aşağıda açıklanacağı üzere, Türk sinemacılığındaki Sovyet etkisi 1945 sonrasında, 1930’lardaki oldukça güçlü etkileşimlerin tersine, hemen hemen tamamen yok olmuştur.

Bu alışverişin belki de en önemli meyvası, 1934 yapımı Türkiye’nin Kalbi Ankara filmidir.[1] Mustafa Kemal Atatürk’ün kişisel daveti üzerine Ankara’ya gelen Sovyet yönetmenler,[2] Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kemalist Türk Devrimi’nin onuncu yılına özel bir belgesel çekmekle görevlendirilmişlerdir (Kemal, 1983, s. 183). Film, Türk otoriteler ve özellikle de Atatürk tarafından öylesine beğenilmiştir ki meydanlara kurulan perdelere yansıtılan film ülkenin dört bir yanında binlerce Türk vatandaşı tarafından izlenmiştir. Ancak, II. Dünya Savaşı sonrasında oldukça gerilen ve giderek kötüleşen Türk-Sovyet ilişkilerinin sonucunda Türkiye’nin Kalbi Ankara resmî çevrelerin gözünden düşmüştür. Nihayet, Demokrat Parti döneminde filmin gösterimi tamamen yasaklanmıştır (Kemal, 1983, s. 6). Türkiye’nin Kalbi Ankara örneği bile tek başına Türk sinema kültürünün 1945 sonrasında yaşadığı dönüşümde diplomatik ilişkilerin ve dış politikanın oynadığı etkin rolü göstermektedir.

Sovyetler Birliği’nin 1930’lar Türk sinema kültürü üzerindeki etkisi Muhsin Ertuğrul gibi yönetmenler ya da Türkiye’nin Kalbi Ankara ile sınırlı değildir. Sovyet Birliğindeki mobil sinema uygulamasından ilham alan Türk Hükümeti, 1933 yılında, yaklaşık 1.000 kilometrelik Ankara-Samsun demiryolu hattı boyunca “Seyyar Terbiye Sergisi” düzenlemiştir. Bu sergi sonucunda binlerce Türk vatandaşı, film izleme olanağı bulmuştur (Baydemir, 2005, s. 127).

Türk yönetmenlerinin Sovyetler Birliği ile olan ilişkisi ve Sovyet sinemasının Türk sinemacılığı üzerindeki etkisi zaman içerisinde biterken, Türk yönetmen ve yapımcılarının ABD ile olan ilişkileri de dönem içerisinde artmaktadır. Gittikçe artan Amerikan etkisinin en önemli nedenlerinden birisi Marshall Planı çerçevesinde 27 Aralık 1949’da imzalanan Türk-Amerikan Kültür Antlaşması’dır. Türkiye’ye yapılan Amerikan yardımları çerçevesinde imzalanan bu antlaşma iki ülke arasındaki eğitim ve kültür etkileşimi artırmayı amaçlamaktadır (Amerika ile Kültür Anlaşması imzalandı, 1949, ss. 1, 4). Bu etkileşim, kendisini doğal olarak sinema sektöründe de göstermiştir.

Söz konusu etkileşimin belki de en önemli kanıtı Ömer Turgut Demirağ’dır. 1939’da tarım mühendisliği eğitimi için ABD’ye giden ancak radikal bir karar değişikliği ile Güney Kalifornia Üniversitesi’nde sinemacılık eğitimi gören Demirağ, ABD’de bulunduğu süre zarfında Hollywood’un önde gelen Paramount Stüdyoları gibi kuruluşlarda stajyer olarak çalışmıştır. 1945 yılında Türkiye’ye dönen Demirağ, aynı yılın Kasım ayının

152
Ankara Araştırmaları Dergisi 2019, 7(1), 147-174
 
  1. Bu film, [1] adresinden izlenebilmektedir.
  2. Bu filmin yapım sürecini Sovyet arşiv kaynaklarına dayanarak ele alan güncel bir çalışma için bkz.: Hirst, 2017, ss. 35-61.