170
Sayfa başına bir dolar veriyorum,” diyordum. Eski bir volkanik çukur içinde bulunan Crater Mahallesi’nde, Hintli bir kırtasiyeci buldum. Kırtasiye sahibi mükemmel İngilizce konuşuyordu. İngiliz bir centilmen gibi giyinmişti. Notlarımı tanıdığı bir kişiye verdi ve haftada bir temize çektiklerini ondan alıyordum. Ona, “Aden, şimdi nasıl bir şehir?” diye sordum. “Ohhhhh, çok farklı. İngilizler zamanında çok kalabalık bir limandı, şimdiyse ara sıra bir Sovyet gemisinin geldiği bir yer,” dedi. Aden Limanı’nda işten sonra sık sık gezerdim ve orada adı “Odessa” olan büyük bir gemi görmüştüm.
Otelde başka ülkelerden gelen uzmanlar da vardı. Mısırlı bir uzman ILO için Aden Limanı’ndaki işçilerle ilgili bir araştırma yapıyordu. Orta yaşlı, uzun boylu, açık renk gözlü o adamı, Karadenizli bir Türk’e benzetmiştim ve bir gün, “Siz Mısırlısınız; ama daha çok bir Türk’e benziyorsunuz,” dedim. “Evet, zaten ben genetik olarak Memlüklü bir aileden geliyorum,” dedi. “Limandaki işçilerin durumu nasıl?” diye sordum. “Çok tehlikeli; çünkü Güney Yemen’de Sovyet sistemine göre işsizlik yok, o yüzden her görev için bir kişi yerine on kişi çalışıyor, yani çalışmıyorlar, oturuyorlar, yürüyorlar ve kavga ediyorlar. Her limanda olduğu gibi Aden Limanı’nda da çok tehlikeli araçlar var, yerde yağ, zift ve her tür yanıcı veya zehirli madde mevcut. Herkesin disiplinli çalışması gerekiyor; ama ben bunu göremiyorum burada. Ancak neyse ki limana gemi gelmiyor, o yüzden de sakin. Siz de biliyorsunuz ki sadece büyük bir kargo gemisi var ve o da bozuk sanıyorum; çünkü hiç hareket etmiyor,” dedi.
Balık, Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti için en önemli protein kaynağıydı ve aynı zamanda develerin de önemli yemiydi. Sardalya,
Balıkçılık kooperatifi yöneticileriyle birlikteyim, 1989.
Yemenli balıkçılar Hint Okyanusu plajında balık taşıyorlar, 1989.
Ahşap bir tekne. Motor hariç sanki üç bin yıllık bir geçmişi var gibi, 1989.