— Size, dedi, daha ağır muamelede bulunabilirdim. Mütekait bir asker olduğunuza hürmet gösterip, bu kadarla iktifa ediyorum. Şu kadar ki, aklınızı başınıza almaz, haddinizi tamımaz, dilinizi de kısmazşanız, akibetiniz vahimolur. Haydi, buyrun, yerinize gidin. Derin derin düşünün. Harputa mı gitmek, geri istanbula mı dönmek lâzım olduğunu kararlaştırın. Yalnız şunu unutmayın ki, Anadoluda sizin gibilerin ve efendilerinizin düdüğü ötmez, ötemez.
Ali Galip Beyin ertesi gün bavullarını alıp, İstanbula döneceğini tahmin ediyordum. Halbuki o, tepeden tırnağa kadar ıslatıldığı günün gecesinde, Mustafa Kemal Paşanın konukladığı yere geldi. Pek mühim maruzatta bulunacağını haber verdirerek, mülâkata kabul edilmesi ricasında bulundu. Rauf ve İbrahim Tali Beylerle ben, Paşanın nezdisde bulunuyorduk.
Harput valisinin gerçekten mühim ve mahrem şeyler söylemek istediğini sanarak odadan yavaşça çıktım. Ali Galip, sofada —ceketinin düğmelerini iliklemiş olarak— endişeli bir tavırla dolaşıyordu. Fakat uzunca konuşmamıza zaman kalmadı. Paşanın yaveri geldi, «Buyrun» diyerek onu içeri götürdü.
Ali Galip Beyin neler söylediğini, ne tavırlar aldığını bilmiyorum. Yalnız Paşanın —uzun bir muhavereden sonra— onun Harputa gidip işe başlamasına müsaade ettiğini öğrendim. Nitekim ertesi sabah, Mustafa Kemal Paşa Erzincan istikametinde yola çıkarken Ali Galip Bey de Malatyaya doğru hareket etmiş bulunuyordu.
Rahmetli Reşit Paşanın hatıralarında, Ali Galibin Sivas