Sayfa:İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri.pdf/33

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış

ketinden hasıl olan rüzgar darbukanın ağzından çıkarken yanan mumu yahut lambayı söndürürdü. Sonra Halit, darbuka denilen ve parmaklarla çalınan o basit dümbelek ile adeta perdeli çalgıların çaldığı havaları tıpkı notasıyla çalıyormuş gibi aynen çalardı ki, bu cidden büyük bir maharet sayılırdı ve böyle usta darbukacılar çalgılı kahvelerde el üstünde tutulurdu. Bu darbukacılarla zilli maşacıların da çoğu tulumbacılardı, bunların içinde de azı iyi maniciler, semaiciler vardı.

Şimdi gelelim son olarak muammalara:

Muammalar bir çeşit bilmeceler idi ki bunların en zorunu on dokuzuncu yüzyılda Mısır seyahatinden İstanbul'a gelen namlı halk şairi Geredeli Dertli İbrahim, Tavukpazarı'ndaki aşıklar kahvesinde hallederek birinciliği almıştı.

Bu muammalar çalgılı kahvelerde de aynen devam etmiş ve yine manicilerin, semaicilerin arasından çıkan meşhur muammacılar bunlarla da hayli uğraşmış ve şöhret almışlardır. Mesela manici, semaici Zil İzzet aynı zamanda o vaktin en usta muammacılarından sayılırdı.

İşte onun 'kayık küreği' manasından gelen bir muamması:

Geçen bir nesne gördüm sallanır bî-ruh durur
Kim ona el vurursa kuyruğuyla sallanır
Bunun canlı oluşu dar dibinden bağlıdır
Bu muamma değil lakin bir ağacın dalıdır

Bu yazı üç yahut dört köşe süslü bir tahtanın üzerine yazılıp kurdeleler, çiçeklerle süslendikten sonra kahvenin tavanına asılır; bunu halledenlere bir lira, beş lira, sırasına göre on lira mükafatlar vaat edilir ve bunu kim hallederse

65