İçeriğe atla

Sayfa:Ömrüm.pdf/11

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

sahiplerinin isimlerini üzerine yazarak birer birer kasasına yerleştirirdi. Hatta onlardan birine emr-i Hak vaki olursa emanetleri vereseye behemehal isal eylerdi.

Hacı Efendi'nin esnaf ile alışverişi yine senetlere müstenit değil, söz üzerine idi. Mağazada medyunların, dayinlerin isimleri sıra ile gelişigüzel defterlere kaydolunurdu, o kayıtlara göre vakt-1 merhûnlarında tesviye edilirdi. Bu hayat böyle sade, fakat muntazam devam eyliyordu. Sefahattan, zevkten, her türlü eğlenceden azâde idi. Yalnız Cuma, bazen de Pazar günleri Efendi mağazaya gitmezdi. Çocuklarını giydirir, kuşatır, yanına alır, sırasına göre ya Arnavutköyü'ne, ya Yedikule'ye, ya başka bir yere götürürdü. Aynı zamanda o havalideki emlâkine müteallik işleri de faslederdi. Senede bir iki kere ise ilkbaharda kayıklar tutarak, yemekler yaptırarak bütün çoluk çocuğu ile beraber Kâğıthane'ye, ya Göksu sefasına giderlerdi.

Sabahları mağazasına giderken çocukları en küçükten en büyüğe kadar selamlık merdiveninin başına dizilirler, safvet ve hürmetle elini öptükten sonra hep bir ağızdan yüksek sesle «Allah işini rast getirsin» diye babalarına dua ederlerdi.

Ahmet Efendi ailesini severdi, memleketini severdi, lâkin dinini en ziyade severdi. Feraiz-i dinîyeden asia geri kalmazdı. Hâcülharemeyn idi. Hayatında bir müşküle uğradı mı ancak Allah'tan istiane eylerdi. İlmen o sadeliği ile beraber ayat-ı kuraniyeden çoğunu bilirdi, ekseriye mevkiinde vird-i zeban ederdi, çünkü her sene Ramazanda muntazaman hatm-ı kuran eylerdi.

Dinine o derece kalpten merbut idi, öyle hürmet ederdi ki edyan-1 saire eshabını fena değilse aşağı bir nazarla görür. Mamafih onlarla hususî ve umumi münasebetlerde bulunur, bir hıristiyana çorbacı, bir museviye bezirgan diye hitap ederdi, o cemaatları müslümanlardan mutlak ayırırdı..

Bu gayret-i dinîye saikasiyle Padişaha da pek sadık, hürmetkâr idi. Bazen çocuklariyle beraber Cuma günleri Selamlığa gider, Sultan Abdül Aziz Hanı uzaktan uzağa görür, lâkin bu temaşadan derunî bir inşirah duyar. O gün bir ayıd-1 ekber imiş gibi sevinirdi. Bir kere sofrada çocuklardan birinin Padişah için ihtiramsızca bir eda ile «Hünkâr» dediğini işitince fena kızmış, çocuğu şiddetle azarlamıştı. O zamandan beri o ailede küçük büyük herkes nam-1 şahaneyi bir lisan-ı ihtiram ile âdeta korkaraktan ağıza alırlardı.

Hacı Ahmet Efendi'nin Saltanata bu hürmeti ve muhabbeti saf, samimi idi. Çünkü Hükümetle resmi hiçbir irtibatı yoktu. Camilere verdiği mumlardan dolayı Evkaftan matlubatını ise alamiyor, o alışverişinde zarar görüyordu. Hele nazırları, hatta küçük büyük bütün memurları çok sevmiyordu. O kadar ki Sultan Abdülaziz'in hall'inden cidden müteessir olmuştu, Mithat Paşa'dan itibaren bütün o vükelaya inkisar etmişti.

O esnalarda bir Cuma sabahı idi. Hacı Ahmet Efendi, salât-ı sabahi eda ettikten sonra konağın üst katında büyük bir pencerenin önüne oturmuştu, pirâne, fakat pek müheyyiç, pek rakik bir sesle o zaman dillerde altan alta deveran eden şu şarkıyı Çırabakaraktan teğan Sarayına doğru meyusane, mütehassirane ganiye koyulmuştu:

Beni Tahttan indirdiler
Beşçifteye bindirdiler
Topkapıya gönderdiler

Uyan, Sultan Aziz, uyan
Bütün kan ağlıyor cihan

Sonra da hüngür hüngür ağlamıştı. Bu manzara o aile halkına pek tesir etmişti. Bu şarkı böyle yanık bestesiyle, o sade, acıklı güftesiyle çocukların madamelhayat ruhuna girmişti, işlemişti.

Balmumcu Ahmet Efendi, siyasette bu derece hissiyatına tabiydi, böyle sade düşünürdü. Hükümetçe, İdarece her türlü fenalıkları daima vükelaya atfeylerdi, Padişahı mutlak masum addederdi. Bazen umur-u devlette seyyiata kani olsa, yalnız: «Etraftakilerin, baştakilerin gözü kör olsun» der, yine Zat-ı Şahaneyi her muahezenin fevkinde, her mesuliyetten berri tutardı. Zaten Böyle olmakla beraber siyasetle hiç meşgul olmazdı. işinden, gücünden böyle bir meşguliyete vakit bulmazdı. Geceleri içtimalarda komşuların o yolda mübaheselerini yarım kulakla dinlerdi. Herhalde hürriyete, kanun-u esasîye dair o yeni fikirleri hiç beğenmezdi. Ahiren icat eylediğimiz bir tabir-i maruf ile hakiki bir mürteci idi, fakat mülkünün, milletinin ne derece hadimi, ne kadar saf, samimî bir Osmanlı idi. Bir Osmanlı ki her devlet için yıkılmaz bir temel teşkil eden o mümtaz efrattan, o pulat kadar kavi ahalidendi. İşte bu Hacı Ahmet Efendi benim babamdı.

(3)

Bilmem kaç yaşında idim, herhalde henüz pek çocuk idim.


15