— Etem, çıkar şu dilinin altındaki baklayı da ne demek istiyorsan söyle, ben de anlayayım!...
Etem, biraz durdu, düşünür gibi biraz yutkundu, sonra eli ile omzuma vurarak,
— Beyağa -dedi-, darılmaz mısın sana bir şey deyivereyim?
— De korkma, darılmam!...
Etem yine sustu, yine biraz düşündü, başını kaşıdı, kaytan bıyıklarını burdu, sonra,
— Mademki darılmayacaksın, deyivereyim sana birkaç söz...
— De bakalım!...
— Sizden iyi olmasın, sizin arkadaş çok iyi. çok hoş çocuk ama... sanırım vardır biraz garipçe işleri...
— Onu anladık canım, ötesini anlat!...
— Hani, nasıl diyeyim size efendi beyim, olsa idi benim yerimde bir başkası, o zavallıyı sağardı koyun gibi... Tutturmuş şinci zavallı ki bizim çocuklara birer küçük muzika alsın, onlar da yapsın bir muzika takımı...
— Fena mı işte... Hem, sizin çocuklar çalgı öğrenir, hem de siz eğlenirsiniz!...
— İyi ama, bu olmaz bir iş|...
— Neden olmasın?...
— Süledik size ya... Bizden çokluk çalgıcı çıkmaz. Ona sebep, o gitsin Sulukule'ye, Ayvansaray'a, Üsküdar'a... Daha bulacak kafacığına uygun kimseler oralarda...
— Vallahi Etem, benim pek aklım ermez bu işlere... Onun kendi bileceği iş!
— Size sülemez mi bunları kaç gündür?...