— Hay, ziynetin çok, düşmanın yok olsun, benim İstanbullu, nazik todi hanım kardeşim! - Bu sefer Râna'ya dönerek-: Ya senin adın nedir benim elâ gözlüm?
— Benim adım da Râna!
— Hay tarhana gibi aziz olasın benim İstanbullu, nazik, nazenin, elâ gözlüm!
— Tarhana değil akı! Tarhana değil, yanlış söyledin!
— Tarhana olmasın da erişte olsun... Bunların hepiceği nimet değil mi?... -Bu sefer Emine'ye dönerek-: Ya senin adın nedir, benim esmer çakırım, şehlâ gözlü civan kız?
Emine yarı alaylı, yarı suratlı,
— Benim adım Yedi Belâ!...
— Hay yaşayasın o güzel adınla benim Yedi Belâ, gözleri şehlâ civan kızım!... -Hemen koynundan fal çıkınını çıkarıp açarak-: Ha atasınız bunun içine birer patakoz da bakayım sizin şuracıkta birer kokorozlu falınıza...
Biz, hep birden kahkahayı salıverirken Etem, birden köpürdü:
— Oha, oha! Çüş! Sapıttın mı sen be, ne yaparsın, gel kendine!
Çakır Emine, gülerek,
— Elbette... olacağı bu idi... Tevekkeli dememişler: Kırk yıllık şap olur mu şeker? Cinsi tenekeli cinsine çeker!
Gülizar fena halde mahcup olup içerleyerek,
— Deme üyle baygın gözlü kardeşim; kadın yapar size bir çeşit şaka...
Ona yaşlı kadın,