Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali/İnsan İradesi Bir Ham Hayaldir
İlahiyatçılar bize hep; insan özgürdür derler. Oysa bunların bütün ilkeleri insanın özgürlüğünün yıkımı ve yok edilmesinde birleşir. Tanrısallığı, haklı çıkarmak isteyerek, alçakça, en kara, en karanlık zulümlerle suçlarlar. Tanrının lütfu olmaksızın insanın kötülük yapmakta zorunlu olduğunu kabul ederler ve iyilik yapmak nimetini asla vermemiş olduğundan dolayı Tanrının insanı cezalandıracağını temin ederler.
Biraz düşünülürse teslim etmek zorunlu olur ki, insan bütün eylemlerinde özgür değildir ve insan iradesi ilahiyatçıların sisteminde bile bir ham hayaldir. İnsan filan ya da falan ana babadan doğmakta ya da doğmamakta özgür müdür? Ana ve babanın ya da eğiticilerinin görüşlerini, fikirlerini almak ya da almamak insanın elinde midir? Ben putperest ya da Muhammedi ana babadan doğmuş olsaydım, İsevi olmak elimde olur muydu? Bununla birlikte, haşin dinbilimciler bize temin ediyorlar ki, Allah, Nasranilerin dinini tanıtmak çabası göstermeyenlerin tümünü, acımasızca cezalandıracaktır!
İnsanın doğması hiçbir şekilde kendi seçimi ve arzusu sonucu olmaz, dünyaya gelmek isteyip istemediği insana sorulmamıştır. Doğa, ona verdiği ana, baba ve ülke hakkında kendisinin oyunu almamıştır. İnsanın edindiği düşünceleri, görüşleri; yanlış, doğru bütün bilgileri; aldığı ve üzerinde asla hâkimiyet kuramadığı eğitiminin ürünüdür. İhtirasları, özlemleri, doğanın kendisine vermiş olduğu yaratılışın, kendisine telkin edilmiş olan düşüncelerin zorunlu sonucudur. Hayatı boyunca istekleri, eylemleri hep insanın ilişkisinin, alışkanlıklarının, işlerinin, haz duyduğu şeylerin, konuşmalarının, elinde olmayarak bir kelimede kendini gösteren düşüncelerin, üzerinde hiçbir türlü hüküm ve nüfuzu olmadığı birçok olayın eseridir. Geleceği önceden görmeye gücü yetmediğinden, insan, yaşadığı anı izleyen anda ne isteyeceğini ve ne yapacağını bilmez. İnsan doğduğu andan yaşamının son nefesine kadar bir an özgür olmaksızın yaşamının sonuna varır.
Diyeceksiniz ki; insan isterse danışır, seçer, karar verir. Bundan da, eylemlerinde özgür olduğunu çıkaracaksınız. İnsanın arzu ettiği, istediği doğrudur. Ancak insan, iradeleri ya da arzuları üzerinde hâkim değildir. İnsan ancak benliğine, kendine yararlı olduğuna karar; verdiği şeyi arzu edebilir. Ne acıyı sevebilir, ne hoşlandığı şeylerden tiksinir. Denilecek ki, insan bazen acıyı hazza, hoşlandığı şeylere yeğler. Ancak o zaman, daha büyük ya da daha sürekli bir hazzı amaçlayarak geçici bir acıyı yeğler. Bu durumda, daha büyük bir nimet fikri onu daha az önemli bir nimetten kendisini yoksun etmeye, zorunlu olarak yöneltir; ona, sürekli bir nimet için, sürekli olmayan bir nimetten vazgeçme kararını verdirir.
Tutkunu olduğu güzel anı, sevgilisinin yüz çizgilerine veren, âşık değildir. Dolayısıyla aşk ve muhabbetinin konusu olan sevgiliyi sevmekte ya da sevmemekte âşık özgür değildir.1 Kendisine hâkim olan hayalgücü ve mizaç, insanın hüküm ve tasarrufunda değildir. Bundan zorunlu olarak şu sonuç çıkar: İnsan, ruhunda kendiliğinden yükselen iradelerin, arzuların hâkimi değildir. Ancak diyeceksiniz ki, "İnsan arzularına direnebilir; bunun için insan özgürdür." Bir şeyden vazgeçiren nedenler, o şeye yönelten nedenlerden daha güçlü olduğunda, ancak o zaman, insan arzularına direnir. Ancak o zaman direnmesi zorunludur, isteğe bağlı değildir. Namussuz olarak tanınmak, itibar kaybetmek ve ceza korkusu duygusu, paraya düşkünlük duygusuna üstün gelen kimse, bir başkasının parasını zorla almak ya da çalmak arzusuna zorunlu olarak direnir.
Danıştığımız zaman özgür değil miyiz, özerk değil miyiz? Ancak bilmekte ve bilmemekte, kuşkulu ya da emin olmakta insan özgür müdür? Danışma; eylemimizin sonuçları hakkındaki tereddütlerimizin, kararsızlığımızın zorunlu bir sonucudur. Bu sonuçtan emin olur olmaz, ya da emin olduğumuz inancı bizde doğar doğmaz zorunlu olarak karar alırız; o zaman iyi ya da kötü karar vermiş olmamıza göre, zorunlu olarak eylem ve uygulamada bulunuruz. Yanlış, doğru kararlarımız isteğe bağlı değildir; kararlarımız, zorunlu olarak aldığımız ya da zekâmızın bizzat oluşturduğu fikirlerin zorunlu olarak tayin ettiği kararlardır. İnsan seçmekte özgür değildir; insan kendisine en yararlı ya da hoş gördüğünü seçmekte, açıkça zorunludur. Seçimini ertelerken özgür değildir. Karşılaştığı konuların niteliğini öğreninceye, ya da öğrendiğine inanıncaya, ya da işlerinin sonucunu iyice tartıncaya, hesaplayıncaya kadar seçimini ertelemeye zorunludur. "İnsan, kendisine zararlı olduğunu bildiği eylemin uygulanması kararını her an alır; bundan dolayı insan özgürdür, eylemlerinde serbesttir; insan bazen kendi kendisini öldürür; bundan dolayı insan özgürdür" diyeceksiniz. Bunu reddederim: İnsan iyi ya da kötü düşünmekte, doğru ya da yanlış akıl yürütmekte, muhakemede bulunmakta özgür müdür? Akıl ve anlayışı, edindiği görüşlere ya da organlarının yapısına bağlı değil midir? Ne bu görüşler, ne de bu yapı insanın özgürlüğünü kanıtlayamaz. Çünkü insanın elinde olmayarak oluşmuşlardır.
"Bir işi yapmak ya da yapmamak için bahis tutsam, bu işi yapmakta ya da yapmamakta özgür değil miyim? Bu işi yapmak ya da yapmamak elimde değil midir?" diyorsunuz. Size, hayır diye cevap vereceğim. Bahsi kazanmak arzusu sözü edilen şeyi yapmaya ya da yapmamaya sizi zorunlu olarak yöneltir. Ya bahsi kaybetmeye razı olursam? O zaman, özgür olduğunuzu bana kanıtlama arzunuz, bahsi kazanma arzunuzdan daha kuvvetli bir neden olur ve aramızda söz konusu olan şeyi yapmak ya da yapmamak kararını size, zorunlu olarak verdirir.
Ancak diyeceksiniz ki, kendimi özgür hissediyorum. Bu, masaldaki sineği hatırlatan bir kuruntu, bir illüzyondur. Ağır bir arabanın oku üzerine konmuş olan bu sinek, üzerinde götürülmekte bulunduğu arabayı kendisinin çekip götürmekte ve sevk ve idare etmekte olduğu zannıyla kendi kendini alkışlıyordu. Özgür olduğu zannında bulunan insan da, haberi olmaksızın götürüldüğü halde, evrenin makinesini sevk ve hareketlendirmekte kendisinin serbest olduğunu sanan bir sinektir.
Bir şeyi yapmamakta ya da yapmakta özgür olduğumuzu zannettiren iç duygu, yalnızca katıksız hayalden başka bir şey değildir.
Eylemlerimizin gerçek başlangıcına baktığımızda, anlarız ki, bu eylem ve işler asla hükmümüz altında bulunmayan isteklerimizin, arzularımızın kaçınılmaz sonucudur. Kendi kendinizi özgür sanıyorsunuz, çünkü istediğinizi yapıyorsunuz. Ancak istemekte ve istememekte, arzu etmekte ve arzu etmemekte özgür müsünüz? İstekleriniz ve arzularınız; elinizde olmayan ve tasarrufunuzda bulunmayan eşya ya da sıfatlar; ya da yaratılıştan gelen özellikler tarafından kaçınılmaz olarak ve isteğe bağlı olmaksızın harekete geçirilmiyor ve uyarılmıyor mu?
1 Les Qustraine Mandist et les Révs orpbelins (Edition de la Plume, Paris, 1903) adlı Fransızca rubai dergimizde "Mecnun" tarafından "Leyla"ya söylenmiş şu sözler CIX. rubaiyi oluşturur.
- Méme avec son orgueil, Je l'aime;
- Oh! J'aime cette beauté blemé;
- L'univers a beau me blâmer,
- Je ne puis pas ne pasl'aimer.
Çevirisi şöyledir: Onu büyüklenmesine, kurulmasına rağmen seviyorum. Ah! O solgun melahati seviyorum. Cihan beni istediği kadar kınasın. Onu sevmemek elimde değildir. Onu sevmemeye muktedir olamam. (Adı geçen eser, s. 39)