Nutuk/5. bölüm/Samsun'daki zâbitân arasında güya pâdişâhperestlik hissiyâtı varmış
29 Mart 336 tarihli olup Üçüncü Kolordu Kumandanı Salâhattin Bey’den aldığım bir şifrede, “Samsun’da bulunan On Beşinci Fırka’nın ruhiyâtının bozuk olduğundan ve güya, zâbitân arasında pâdişâhperestlik hissiyâtı bulunduğundan” bahsolunuyordu. “Zâbitler, pâdişâh aleyhinde verilecek emirleri icrâ etmeyeceklerine dair âmirlerine mürâcaat etmişler. Tazyik olunurlarsa terk-i vazife etmeleri mahsûs imiş. İstanbul’dan gelen yolculardan ve gazetelerden, işgalin ikinci günü işgal edilen mebâninin kâmilen tahliye edildiği ve Salih Paşa Kabinesi’nin yerinde olduğu, Meclis-i Â’yân’ın ifa-yı vazife eylediği son Cuma selâmlığında, Harbiye ve Bahriye Nâzırı hazır bulunarak sâbıkı misillû merasim-i lâzime ifa olunduğu anlaşılmış....”. “Şu halde Dersaadet’te bir kabine mevcut iken Kabine’nin ma’lumâtı olmaksızın yapılan işler nedir?” diyorlarmış. Zâbitânın bu efkâr ve etvârını i’lâm eden On Beşinci Fırka Kumandanı şu yolda mütâlaat serd ediyordu: “Burada bir zâbiti hapsetmekten bir fevkalâdelik mutasavver değildir. Ancak bundan bi’l-istifade Anadolu üzerine yürümek gibi ahvâl zuhûr edecektir. İzmir cephesinde Kuvâ-yı Milliye ne suretle istihdam edildiğini bilemiyorum. Zannedersem bunlar para ile istihdam olunmakta imiş. Bir muharebe zuhûrunda, bütün ahaliye maaş verilmeyeceği derkâr bulunduğundan Kuvâ-yı Milliye namı altında mevcut kuvvetten, harbin ikinci günü meydanda hiçbir kuvvet kalmayacağına eminim. Nizamiye kıtaatına gelince, şimdiden firâr vukuâtı başlamıştır. Parasızlık böyle devam ettikçe ve Dersaadet’te hükümet-i merkeziye bulundukça zâbitândan dahi şüphem vardır” Bundan başka Üçüncü Kolordu Kumandanı Salâhattin Bey, vermiş olduğumuz talimat mûcibince Amasya’ya gelen Kontrol Memuru Forbes namında bir yüzbaşıyı tevkif etmiş. Samsun’a bir İngiliz mümessili yüzbaşı gelmiş. Salâhattin Bey’e Yüzbaşı Forbes’in bir dakika tehir edilmeyerek Samsun’a gönderilmesini yazmış ve aksi takdirde Salâhattin Bey’in mes’ûl olacağını ilâve etmiş. Bu bâbdaki istîzâh üzerine Salâhattin Bey’e vereceği cevap hakkında şu tavsiyede bulundum: “Forbes’i tevkif eden ben değilim, payitahtları mütarekeye, insaniyete mugayir olarak işgal olunan millettir. Binâenaleyh tahliyesini de ancak millet yapabilir.” Maahaza bu Forbes memleketten çıkarılmakla iktifâ edilmiş, tevkif edilmemiştir.
Bolu Mutasarrıfı Haydar Bey’in 9 Nisan 336 tarihli kısa bir şifresinden Adapazarı ile Hendek arasında kâin Çatalköprü nam mahaldeki köprülerin ve Mudurnu suyu köprüsünün Kuvâ-yı Milliye aleyhdârları tarafından tahrip edildiği anlaşıldı.
Bolu ve Havalisi Kumandanı Mahmut Nedim Bey’in, Düzce’ den yazdığı 9 Nisan 336 tarihli şifresinden de 8 Nisan’da Adapazarı’nda Kuvâ-yı Milliye aleyhine tezâhürât yapıldığı, Hendek ile Adapazarı arasında telgraf ve telefon hatlarının kat’edildiği ve Düzce Abazalarından bî-taraf kalanların da muhâliflere iltihak etmek üzere hareket ettikleri anlaşıldı. Hendek ile Adapazarı arasında, Mudurnu suyu üzerindeki büyük köprünün tahribi dolayısıyla muvasalanın münkati olduğu da anlaşılıyordu. Bu ma’lumât üzerine, Geyve’de bulunan Yirmi Dördüncü Fırka Kumandanı Mahmut Bey’in nazar-ı dikkati celp olundu. Nevşehir’de de Nevşehir Kaymakamı Nedim Bey’in taht-ı riyâsetinde Teali-i İslâm Cemiyeti’nin bir şubesi teşekkül etmiş, verilen raporda, Cemiyet’in en müfsid azalarından sekiz kişinin Niğde’ye celp edildiği bildiriliyordu. Bu Cemiyet’in azası, Pâdişâh’tan gayrı hiçbir kuvvet tanımayız, Kuvâ-yı Milliye’yi dağıtmak için malen, bedenen bütün kuvvetlerimizi sarf etmeye ahd ü peyman ettik diyorlarmış. Her gece ictimâ ediyorlarmış, ileri gelenleri, Niğde’deki Fırka Kumandanı’nın gönderdiği bir müfreze ile tevkif olunmuş.
Efendiler, bu nev’î vakayie bundan sonra vâsi mikyasta tesâdüf edeceğiz. Büyük Millet Meclisi’nin ictimâını ve küşâdını temîn için çalıştığımız günlerde, bizi en çok işgal eden Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu mıntıkasına dahil mevâkiden başlayıp, Nallıhan, Beypazarı üzerlerinden Ankara’ya takarrüb istidadını gösteren irtica ve isyan dalgaları olmuştur. Ben, bir taraftan bu dalgaların tevkifine çalışırken, bir taraftan da Ankara’da toplanmakta olan ve vaziyet-i umumiyeye henüz lâyıkıyle vâkıf bulunmayan mebusları, tedhîş edecek manzaralar karşısında bırakmamak ve bu gibi vaziyetlerin hudûsuyla Meclis’in ictimâa muvaffak olamaması gibi meşûm ihtimâlâta meydan vermemek çarelerini düşünüyordum. Bunun için, Meclis’in küşâdında pek çok istical ediyordum. Nihayet, gelebilmiş mebuslarla iktifâ ederek Meclis’in, Nisan’ın 23. Cuma günü açılmasına karar verdik. Bu karar üzerine 21 Nisan 336 tarihinde ta’mîmen yaptığım tebligat muhteviyâtı, o günün hissiyât ve telâkkiyâtına ne derece tetabuk mecburiyetinde bulunulduğunu gösterir bir vesika olmak itibarıyla, aynen nazar-ı ıttılânıza arz etmeği muvâfık görüyorum.