Nutuk/4. bölüm/Ankara'ya gelen mebuslarla yaptığım temaslar

Vikikaynak, özgür kütüphane

Efendiler şimdi, Ankara’ya gelen mebus efendilerle temas ve müdâvele-i efkâra başlayalım:

Mebuslar, aynı günde veya günlerde müctemian bulunamadılar. Münferiden veya küçük küçük gruplar halinde gelip gittiler. Bu zevâtın veya heyetlerin kâffesine, ayrı ayrı hemen aynı esas noktaları... günlerce tekrar ve yine tekrar etmek mecburiyeti hâsıl oldu.

Her şeyden evvel kuvve-i mâneviyenin, kuvve-i kalb ve vicdanın yüksek tutulması şarttır. Bunu bilirsiniz. Biz de bu noktayı tenmiye etmek üzere,

Evvelâ; dahilî ve haricî vaziyetin emniyet ve ferah verici mahiyetinde ve inkişafında bulunan noktalarını ve cihetlerini araştırarak izah ve isbâta çalıştık,

Sonra; muayyen maksat etrafında şuurlu ve azimkârâne ittihâdın, sarsılmaz kuvvet olduğu hakikatini yorulmaksızın tekrar ettik.

Bir heyet-i ictimâiyenin beka ve saadetinin ancak emelde ve istihsal-i âmâlde iştirak-i tâm halinde bulunmasına mütevakkıf olduğunu izah ettik. “Vatanın halâsı, istiklâlin temîni” hedefine müteveccih vahdet-i milliyemizin esaslı, muntazam teşkilâtın vücuduna ve bu teşkilâtı hüsn-i sevk ve idâreye muktedir dimâğların, enerjilerin bir dimâğ ve bir enerji halinde müttehid ve mümtezic bir hale gelmesine vâbeste olduğunu söyledik ve bu münasebetle, İstanbul’da açılacak Meclis-i Mebusan’da, kuvvetli, mütesanit bir grup teşkili zaruretini meydana koyduk.

Millet, ancak devletlerin izmihlâl ve inkırazları hengâ melerinde tarihin kaydettiği çok mühim ve hatar-nâk anları yaşıyordu. Böyle anlarda, tâli’ ve mukadderâtını bizzat kendi eline almakta gaflet gösteren milletlerin âkıbetleri mechûl ve felâket-âlûddur.

Türk milleti, bu hakikati anlamaya başlamıştı. Bu idrâki neticesiydi ki ümid-i halâs vaad eden, her samimî işarete şitâbân olmakta idi. Ancak uzun asırların uyuşturucu idâre ve terbiyesinin, bir heyet-i ictimâiyeyi bir günde, bir senede azat edebileceğini tasavvur ve kabul etmek doğru değildir.

Bu sebeple, vâkıf-ı tâbiat ve hakikat olanlar, elinden geldiği kadar, mensup olduğu milleti tenvîr ve irşad ederek onlara halâs hedefine yürümekte delâleti, en büyük insanlık vazifesi bilmelidirler.