Nutuk/3. bölüm/Padişahın beyannamesi
20 Eylül 335 tarihli, Sadrazam Damat Ferit imzalı bir tebliğ-i umumî ile pâdişâhın da bir beyannâmesinin intişar ettiğini hatırlayacaksınız (Vesika: 98). Bu beyannâmenin şâyân-ı dikkat noktalarını tekrar hatırlatmak isterim. Bu noktaları sıra ile işaret edeceğim:
- Hükümetin takip ettiği siyaset neticesinde İzmir fecâyii Avrupa düvel ve milel-i mütemeddinesinin nazar-ı dikkat ve meveddetini celp etti.
- Bir heyet-i mahsusa, mahallinde bî-tarafâne tahkikata ibtidâr etti. Hakkımız enzâr-ı medeniyette tezâhür etmektedir.
- Vahdet-i milliyemizi ihlâl edecek hiçbir karar ve teklif olmadı.
- Bazı kimseler tarafından güya ahali ile hükümet arasında muhalefet olduğu ilân ediliyor.
- Bu hal, şerâit-i kanuniye dairesinde bir an evvel icrasını arzu eylediğimiz intihâbatı da dûçâr-ı tehir ediyor ve sulhun takarrüb eylemekte bulunduğu bir sırada, vücûdu lâbüd olan Heyet-i Mebusan’ın ictimâını ta’vîk eyleyecektir.
- Bugün umum efrâd-ı milletimden intizârım evâmir-i hükümete tamamî-i ittibadır.
- Düvel-i muazzamanın hissiyât-ı nasfetkârâneleri, Avrupa ve Amerika efkâr-ı umumiyesinin itidâlperverliği mevki ve haysiyetimizi temîn edecek bir sulha karîben nâiliyet ümidimi tevsîk eylemektedir.
Malum-ı âlileridir ki bu beyannâmenin neşr-i ta’mîmi bizim, memleketle İstanbul hükümeti arasında muhaberât ve münâsebâtı kat’ ettiğimiz ve bu noktada ısrar eylemekte bulunduğumuz günlerde vuku buluyor. Her halde verdiğimiz talimat ve evâmir-i umumiyeye riayet edildiği takdirde, hiçbir taraftan alınmaması ve millete okutturulmaması lâzimeden idi. Halbuki şimdi arz edeceğim bir telgrafnâmeden, mukarrerât ve tebligatımıza mugayir ve nokta-i nazarımıza külliyen muhâlif olarak bu beyannâmenin bazı taraflardan alındığı anlaşıldı.
Trabzon Mevki Kumandanı’na
Zât-ı şevket-simât-ı hazret-i tâc-dâr-ı ekremînin milletine karşı lütfen vuku bulan beyannâme-i hümâyûnlarının derhal memûrîn ve ahali-i beldeye tevdîi lâzımdır. Ta ki hükümet-i haine-i hâzıranın, melek-simât pâdişâhımız efendimizi ne kadar küstahâne bir cür’etle hâlâ iğfal etmekte olduklarını anlamayanlar kaldıysa, tamamen muttali olsunlar. Millet ve memleketi için kalb-i hümâyûnlarının ne kadar büyük bir şefkat ve muhabbetle mâli olduğunu gösteren işbu beyannâmede, en âşikâr bir surette göze çarpan hususu, kabinenin harekât-ı hainânesi hakkında atebe-i hilâfet-penâhîye millet tarafından arz olunan şikâyetnâmenin hâlâ vâsıl-ı ıttılâ-i şâhâneleri olmadığı keyfiyetidir. Çünkü millet ve vatana karşı bizzat kabine erkânının tevcîh ettiği hançer-i ihanete muttali olsalar idi bu hainleri bir dakika bile mevkilerinde tutmayacaklarına beyannâme-i hümâyûndaki samimiyeti ifade en büyük bir şahittir. Bu hainler, bu hakikati bildikleri için hilâfet-penâh efendimizi doğrudan doğruya milletle temasa getirmiyorlar. Binâenaleyh millete düşen vazife, pâdişâh-ı zî-şânına muhabbet ve sadakat-i müebbedesini tekrar ale’t-tekrar arz ve izhâr etmekle beraber umum millet ve ordunun bir kütle-i müttehide halinde hukuk-ı müeyyede-i şâhânelerini ve hayat-ı millet ve memleketi kurtarmağa çalıştıkları ve fakat bu hain kabinenin, bu hareket-i meşrû’a-i sadıkaneyi, pâdişâhımız efendimizden gizledikleri, büsbütün ma’kûs bir şekilde gösterdikleri hakikatini dün karar verildiği vechile atebe-i hilâfet-penâhîye bilâvasıta arz ve iblâğ etmektir. Erzurum ahalisinin bu bâbda yazacakları telgraf sureti oraya bildirilecektir.
21 Eylül 335
Kâzım Karabekir
Kâzım Karabekir Paşa, bu telgrafını şöyle bir haşiye ile bize de bildiriyordu:
Bu bâbda mütâlaat-ı âlileri var mı? Bu beyannâme-i hümâyûn milletin pâdişâhına karşı arz-ı hakikat eylemesine tekrar bir fırsat vermiştir ki Erzurum ahalisi kabinenin bi’l-cümle cinayetlerini tekrar etmek suretiyle yeniden atabeye ma’rûzâtta bulunacaklardır. Bunun suretini ya berâ-yı keşîde veya berâ-yı ma’lumât heyet-i muhteremelerine takdim edeceğim.
Makine başında cevâben bildirdiğimiz mütâlaa şu idi:
Ferit Paşa Kabinesi’nin ef’âl ve harekât-ı cinayetkârânesine ait olan vesâik, millete lüzumu derecede, kurâ ve nevâhiye kadar tebliğ ve ta’mîm edilememiş olduğu malûm-ı âlileridir. Böyle olsa bile bu tebligat ile beyannâme-i hümâyûn muhteviyâtını karşılaştırarak mukayese ve muhakeme etmek ve hakikat-i hali istihrâc etmek kat’î değildir. Bu cihetle biz esasen böyle bir beyannâmenin Bâbıâli’de tasnî edilmekte olduğunu daha evvel haber almış ve bunun, ezhân-ı milleti teşvîşten, sıyânet için İstanbul’dan alınmamasını tensîb etmiştik. Zaten İstanbul’la muhaberât-ı resmiyenin münkatı’ bulunması hasebiyle doğrudan doğruya saraydan değil, yine Ferit Paşa’nın haşiyesiyle Bâbıâli’den verilen işbu beyannâmenin Sivas, Ankara, Kastamonu ve sâir merâkizde olduğu gibi hiçbir taraftan alınmamış olduğunu zannediyorduk. Bu beyannâmeyi almak için daha evvel milletin zât-ı şâhâneye arz-ı hal ve hakikat etmesine müsaade olunması lâzım gelirdi. Binâenaleyh bu beyannâmenin neşr ü ta’mîmine vesâteti faydalı bulmuyoruz. Fakat bu beyannâme Trabzon, Erzurum ve Sivas gibi merâkizde icap edenler tarafından okunmuş bulunduğuna nazaran, tasavvur buyurduğunuz gibi her merkezden İstanbul’a bir telgraf keşîdesi muvâfık olur.
Pâdişâhın bu beyannâmesinin, efkâr-ı millette hâsıl edeceğine şüphe olmayan menfî tesirâtın bir dereceye kadar önüne geçebilmek için mezkûr beyannâme muhteviyâtını tekzîb ve iptale medâr olacak tarzda pâdişâha bir cevap yazmayı ve bunu memlekette neşr ü ta’mîm ederek okutturmayı yegâne çare düşündük ve öyle yaptık (Vesika: 99).