Nutuk/20. bölüm/Vesika 97/a
Umum matbûata birer sureti verilecektir.
İstanbul ahalisine:
Mütarekenin imzasından beri gittikçe daha müthiş bir kat’iyetle mevcudiyetimizi tehdide ve sıra ile İstanbul, Musul, Adana ve İzmir gibi her biri bir ukde-i hayat ehemmiyetinde en mühim vilâyetlerimizin işgaliyle tahakkuka başlayan büyük tehlike, zâhiren mağlûbiyetten ve esbâb-ı hariciyeden mütevellid gibi görünebilirse de hakikatte her şeyden ziyade ahvâl-i dahiliyemizden mütehassıl olduğu kabil-i inkâr olamaz; Almanya ve Bulgaristan gibi eski müttefiklerimiz de bizimle beraber ve bizim kadar mağlûp oldularsa da hiçbirinin mevcudiyeti ve hakk-ı hayatı tehlike altında kalmadı. Onların bugünkü vaziyetleriyle bizim şimdiki vaziyetimizin en sathî bir nazarla mukayesesi, ma’rûz olduğumuz felâketin husûlüne sade bir mağlûbiyetin kâfi bir sebep teşkil edemeyeceğini bütün vuzûhuyla isbât eder. Bu farkın yegâne bâisi, onlarda hükümetle milletin müttehit ve bizde ise hükümetin milletten tamamıyla mütebaid olmasıdır. Mükerrer istihalelerle teâkub etmiş olan Ferit Paşa Kabinelerinin bugüne kadar takip etmiş oldukları siyaset-i dahiliye ve hariciye, göz önüne getirilecek olursa, felâketimizin neden bu kadar vâsi bir mahiyet aldığı derhal anlaşılır: Hükümet-i hâzıranın siyaset-i hariciyede âmâl-i milliyemize tamamıyla münâfi bir hatt-ı hareket takip etmekte olduğunun en büyük delâili İzmir gibi Yunanlılıkla hiçbir alâkası olmayan bir vilâyetimizdeki haksız ve caniyâne işgalin ref’ine değil, tahdîdine ve bu suretle de Akdeniz sahillerimizde muayyen hudûda mâlik bir Yunan müstemlekesi teşekkülüne sebep olması; orada ırzıyla namusunu müdafaa mecburiyetinde kalan ümmet-i Muhammed’in tenkîlini emrederek açıktan açığa Yunan menâfiine hizmet etmesi, Musul ve Adana gibi vahdet-i coğrafiye ve milliyemizin en lâyetecezza eczâsından olan aksâm-ı vatanın mukadderâtını tamamıyla ihmal edip Paris Konferansı’na tevdî ettiği notada Toros silsilesini memleketimizin hudûd-ı tabiiyesi şeklinde göstermesi ve bilhassa gerek Şûrâ-yı Saltanat’ta ve gerekse Paris Konferansı’nda “Vilâyât-ı Şarkıye’de vâsi bir Ermenistan teşkiline” kail ve hatta bilâ-sebeb talip olması gibi birtakım teşebbüsât-ı hainânedir ki, bunların heyet-i umumiyesi nazar-ı itibara alınırsa, elimizde vatan namına Ankara ve Kastamonu vilâyetlerinden başka birşey kalmayacak demek olur. İşte hükümet-i hâzıranın bütün siyaset-i hariciyesi ve vatan nazariyesi bundan ibarettir. Zaten en müthiş haricî düşmanlarımızın tasavvur ettikleri müstakbel Türkiye de nihayet bundan başka bir şey değildir. Ferit Paşa’nın siyaset-i dahiliyesi hutût-ı umumiyesi itibarıyla bütün milletçe ma’lûm olmakla beraber vaziyet-i umumiyemize en çok icra-yı tesir etmiş olanlarının tekrarı da faydadan hâli değildir.
1– Ferit Paşa, hem milleti, hem pâdişâhı aldatmak suretiyle şimdiye kadar mevkiinde pâyidâr olabilmiştir; çünkü Paris’ten avdetinde konferansa tevdî ettiği notaların muhteviyât-ı feciasını tahrifen tercüme ederek zât-ı şâhâneye ve enzâr-ı millete arz etmiş ve bu suretle hıyanetini ihfaya çalışmıştı, fakat Avrupa matbûatı vesâik-i mezkûrenin metn-i hakikîlerini aynen neşretmiş olduğundan Sadrazam’ın irtikâb ettiği câniyâne desise bütün vuzûhuyla meydana çıktı.
2– Düşmanlarımızın bile takdir ettikleri harekât-ı milliyemizi ihtirâsât-ı şahsiye ve İttihatçı tahrikatı addedip tenkîlini emretmekle hem millete, hem pâdişâha karşı alenen ve doğrudan doğruya muârız ve hatta muhasım vaziyeti almıştır; meselâ pâdişâhımız, son beyanname-i hümâyûnunda Anadolu harekâtının tamamıyla esbâb-ı milliyeden mütevellid ve bi’n-netice meşrû’ olduğunu ilân buyurduğu halde, Sadrazam Temps gazetesi muharririne bu harekâtın İttihatçı tahrikâtı olduğunu ve yakında izâle edileceğini söylemekten çekinmedi; bu suretle bu hükümetin bu millet aleyhinde olduğu artık kabil-i tereddüt olamayacak surette sâbit olmuştur.
3– Ferit Paşa Kabinesi milletin pâdişâh ile de temasına mâni olarak Anadolu ahalisinin zât-ı şâhâneye çektiği ve elân çekmekte olduğu telgrafları mâbeyn-i hümâyûna îsâl ettirmemekte ve zabt u ihfa etmektedir.
4– Bir taraftan bu cinayeti irtikâb etmekle beraber diğer taraftan Sivas’ta mün’akid Anadolu ve Rumeli Kongresi azasını hayyen veya meyyiten derdest ettirmek için Harput Valisi Ali Galip isminde bir şeririn, maiyetine Kürt aşiretleri alarak Sivas üzerine yürümesini emrediyor. Bu suretle anâsır-ı İslâmiye arasında mukatele ihdâsına çalışılıyor! Fakat hükümetin bu hususa ait muhhaberâtı milletçe elde edildiğinden kan dökülmesine meydan verilmeksizin Ali Galip ve avenesi tenkîl edilmiştir. İşte bütün bu ve bunlara mümâsil saymakla tükenmez cinayetler ve hıyanetler irtikâb etmiş ve etmekte bulunmuş olan hükümet-i hâzıranın, devleti inkıraza sürüklediğini takdir eden Anadolu halkı bu hale artık bir nihayet vermek mecburiyetini hissetmiş ve Allah’ın emrine ve Peygamber’in hadisine ittibâ ederek zulme karşı harekete başlamış ve zalimlerle her türlü münasebeti kat’ etmiştir. Büyük bir iman ve en kuvvetli bir vahdet-i milliye ile harekâtını tanzim edip teşkilâtını ikmâl etmiş olan Anadolu ahalisi her türlü hukuk-ı mülkiye ve milliyesinin her türlü ihtimale karşı mahfuziyetini temîn edecek bir seviye-i maddiye de ihrâz etmiştir. Şimdiye kadar bütün mukadderâtımızı pây-i taht idâre ediyor. Ve millet ve memleketimizi kurtaracak teşebbüsler Anadolu’dan değil, hemen daima İstanbul’dan sudûr ediyordu. Pây-i tahtın bugün ma’rûz olduğu mehâliki nazar-ı itibara alan Anadolu, şerâit-i hâzıra altında İstanbul’dan halâs ümit etmek imkânı olmadığını gördüğünden mevcudiyet-i umumiyemizle hukuk-ı meşrû’amızın müdafaası kendi uhdesine terettüb ettiğini takdir edip vazifesini ifaya başlamıştır. Bugün işte bu sıfat ve bu mahiyetle pâyitahta îsâl-i selâm eden umum Anadolu, mevâdd-ı âtiyeyi İstanbul ahalisinin ıttılâına arz etmek vazifesiyle mütehassistir:
1– Harekât-ı milliye müttehid ve muntazam teşkilâta merbût olarak bütün Anadolu vilâyetlerini ihtivâ etmiş ve tâ pâyitahtın kapısına kadar dayanmıştır.
2– Bu suretle cihan efkâr-ı umumiye ve mahâfil-i resmiyesi milletimizin hakk-ı hayata mâlik olduğunu ve hiçbir zaman esir olamayacağını idrâk etmiş ve bu idrâke müstenid kararını harekât-ı milliyemize karşı tamamıyla bî-taraf ve hayırhâh olacağını temîn etmekle izhâr etmiştir.
3– Anadolu’da sakin olup her türlü hukuk-ı meşrû’alarının en mutlak bir emniyet içinde bulunduğunu gören bi’l-cümle anâsır-ı gayr-i Müslime de âmâl-i milliyenin meşrû’iyetine tamamıyla kani olmuşlardır.
4– Anadolu’da ikamet ve seyahat eden tekmil ecnebiler de aynı kanaatle mütehassis olarak mensup oldukları devletleri tenvîr etmektedirler.
5– Bi’n-netice gayr-i meşrû’ olduğu bütün cihan nazarında sâbit olan Ferit Paşa Kabinesi’nin bu memlekette hiçbir nokta-i istinâdı kalmamıştır. Bu hakikatleri pâyitaht ahalisine arz etmekle bahtiyar olan Anadolu, bugün İstanbul’un da bir vazife-i milliyesi bulunduğu kanaatindedir. Ve bu vazifede de pâyitahtın her tarafında teşkilât-ı milliye merâkizi ihdâs ederek maddeten ve manen Anadolu harekât-ı milliyesine iltihak etmek ve bir baykuş edasıyla milletin mukadderâtı üstünde durmakta olan hükümet-i hâzırayı artık bu milletin başından gitmeye her suretle davet etmektir. Dünyada her milletin, icrââtına tahammül ettiği bir hükümetin mes’ûliyetinde müşterek addedileceğini Mösyö Clemenceau Ferit Paşa’ya tevdî ettiği cevâbî notada teşrih etmişti; idâre-i sakıtanın mezâlimine ancak muharebe sebebiyle tahammül etmiş olan bu millet, eğer hükümet-i hâzıranın mes’ûliyet ve cinayetine hiçbir sebeb-i mücbir olmaksızın iştirak etmek istemiyorsa, bu hükümete karşı olan hissiyâtını artık izhâr etmelidir.
Eğer bu vazife bugün ifa edilmeyecek olursa, yarın Ferit Paşa Kabinesi’nin âmâl-i milliyemize mugayir olarak kabul edebileceği şerâit-i sulhiye karşısında Avrupa’ya karşı hiçbir hakk-ı itirazımız kalmaz; o zaman bize cihan efkâr-ı umumiyesi “vaktiyle bu hakk-ı İtirazınızı neden kendi hükümetinize karşı istimâl etmediniz?” diyecek ve bunu derken de her halde pek haklı bir söz söylemiş olacaktır.
Çünkü Peygamberimiz “Kema tekûnu yüvellâ aleyküm” yani “siz ne mahiyette olursanız, evliya-yı umûrunuz da o mahiyette olur!” buyurmuşlardır.
Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi namına
Mustafa Kemal