Nutuk/20. bölüm/Vesika 113
Muazzez Efendim;
Geçen gün zât-ı âlilerinizle cereyân eden musahabemizde memleketin selâmet-i âliye ve milletin saadet-i kâmilesi mevzu-i bahis olarak muvaffakıyât-ı esasiyeyi rencide edecek en küçük sekenâtın bile ref’i ve umûr-ı vataniyenin cihât-ı şâmilesiyle teysiri konuşulmuş ve bunda itimat-bahş hasailinizin mübeşşir-i tevfîkat olunacağı kanatleri izhâr kılınmıştır. Umûr-ı bedîhiyedendir ki maksûd-ı necib-i milletin –bu mücahede-i muazzamada bütün büyüklükleriyle hakikat nurları serperek– cihanda hükümrân olan kavânîn-i asîle-i millînin zâde-i hakperesti olduğu ve bunun intifası istihâle-i mantıkiye derecesinde mümteni bulunduğu elbette ahvâl-i müsbeteden kalacaktır. İtirazat, ihtirâsât, veya ki tatbikattaki bazı sakatât, nurdan vuzû’ bu mevlûdu asla boğamayacaktır. Millet hakk-ı hayatını ve ândaki ulüvv-i teşebbüsünü yüce kudretlerden, asîl nasîbelerden ahz etmektedir... Bunu bir temenni veyahut bir mülâhaza makamında arz etmem. Bu beyânât hep kaziye-i muhkeme teşkil eden netâyic-i deâvi suretinde müberhen ve mütehakkık umûrundandır. Yalnız bunun idrâkinde adl-i tâm, nisâb-ı nasfet ve muârızîne karşı redd-i ebâtıl ile celbe muvaffakiyet şarttır. Bu mukaddeme ile burada bir girizgâh-ı âli yaparak asıl bu keşmekeş-i azîmdeki nâçîz hareketime nakl-i kelâm ile izah-ı hakikat etmek isterim. Bu hareket, başlı başına, bir teşebbüs-i fevkalâdeden ibaret bulunmuştur. Ol zamanın tazyikatına nazaran pek tarihî olan bu teşebbüsüm uzun bir muhabere neticesinde Heyet-i Temsiliye’ce bilinmiş ise de bir çok noktaları veya safahatı muayyen zihniyetlerle belki anlaşılamamış olduğundan ve muhaberenin ibtidâen bazı aksâmında tereddütler meşhûd idüğünden bunun galat telkinatını ref’ etmek ve muhabere zamanında tarafeynce geçirilen asabiyetlere rağmen nezahetler ve selâmetler ile pirâste bir maksûd-ı necîb için nasıl araya atıldığımı bir kere daha ayân kılmak isterim. Bu izah benim için bir ihtiyac-ı manevîdir. Zira en güç olarak yapılabilen bu harekâta ol zaman İstanbul’da tek bir kişi bile müteşebbis bulunamamıştı; hatta diyebilirim ki, değil müteşebbis, bunu kemâliyle mütehattır bile yok gibi idi. İşte memleket girîve-i tehlikeye ilka der-kemîn kuvvetlerin hud’akâr tazyiklerine müsteniden maazallah dahilde mukatelât-ı azîmeye ibtidâ edilmek pek endişe ile hissolunurken sevaik-i muzlime ile vatanımızın böylece dûçâr-ı hatar olması seyyiât-ı müebbede-i tarihiyeden görülerek milletin azm ü maksûd-ı necîbini sırf ferdâ-yı vatan üzüntüsü teşkil eylediği vuzûhuyla makam-ı âidine i’lâm edilmiştir. Bu kudret-i âlü’l-âl-i hakkın her halde delâlet-i fikriye-i idariyeye galebesindeki kanaat delâletin tarafeyne ismaındaki müşkilâtı tahfif ve hatta Hudanın lutfuyla her şeyi zâil kılarak bu emr-i düşvârda tek başıma beni müteşebbis bırakmıştır.
Cereyân-ı hal şöyledir: Meseleyi evvelâ Vükelâ’dan Hadi Paşa’ya açarak beni reis-i hükümet ile görüştürmesini ricâ ve lutf-i hak ile bu teşebbüsten bir hayr-ı meşkûr-ı vatan doğacağını ilâve ve inbâ eyledim. Ciddiyet-i beyan ve nezahet-i kelâm bu zât-ı âlide hüsn-i telâkkiye bir intiba oldu. Kendileri Sadrazam Paşa’ya telefonla mürâcaat ederek bi’n-nihaye görüşülmek ve müzakere olunmak mukarrer oldu. Kendim sadr-ı müşarünileyh nezdine Hadi Paşa ile gittim. Hadi Paşa ufak bir takdimden sonra söyleyeceklerim hakkında bir saat kadar beyan-ı mütâlaa ve bu harekâtın en yüce vatan kaygusuyla yapıldığını ve başka bir endişe olamayacağını lisanımın bütün kuvveti derecesinde îrâd ve en nihayet tarafımdan muhabereye âgâz ile anlaşılmak imkânını taharri ve tahsil etmeye kendilerini ırza eyledim. Bu muvafakat, hüsn-i hâtimeye delâlet gibi idi. Ândan sonra muhabere başladı. Evvelâ bir şifre yazdım, buna bir harf bile ilâve etmedi ve bu muhhaberâttan pâdişâhımız efendimiz de haberdâr ve yazılan şifre meşmûl-i luhaza-i âli-tebar kılındı. Sonra uzun telgraf muhaberesi cereyân etti. Ve bu bir gün sürdü. Bunun metni hem bende ve hem de Heyet-i Mümessile nezdinde mevcuttur. Bu muhhaberâtta hep heyet-i âliyeye pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin bütün umûra sahip ve mütezahir olan hâlât veya evâmir ve harekâtın nezd-i hümâyûnlarında umûr-ı malûmeden idüğü i’lâm kılınmakla beraber pâdişâhımıza bütün maksûdların arz ve iblâğına yol aramak suretindeki hareketimi ihtiyâr olunmak lüzumuna dair olan telgraf istîzâhına karşı da hep oranın “mihrâb-ı” teveccüh idüğünü aşağıda aynen yazdığım ve fakat pek yüksek esâsât-ı idariye ve hakayık-i mevcudenin cilvegâh-ı şüûnu gördüğüm muhkemât-ı kelâmiye ile tespit ve işaret eyledim... Cümlelerim şunlardır: “Südde-i seniye-i mülûkâne her mürâcaatın ve bütün müşkilâtın hall ü hasm makamı olup efrâd-ı millete mihrâb-ı teveccühtür. Aynı zamanda Anadolu umum ma’rûzâtının meşmûl-i luhaza-i hilâfetpenâhî kılındığı hakkında bendenize ma’lumât vermişlerdir. O halde kıblegâh-ı umûr-ı âmme ve kabulgâh-ı makasid-i âliye olan pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin Ittılâ-ı hümâyûnlarında her şey vardır demek ve suver-i bârizenin tezâhür veya idâmesi nezd-i huda-pesendânelerinde müstakar bulunuyor demek lâzım gelecek. Beyânât-ı hümâyûnun memleketin idâresine ve safahatına ait geçen diğer noktalarındaki meâni-i müstahrecede nazara bârizdir, işte kardeşim bütün mevcudiyetimizle bu güzel vatanın rehası için istinâdgâh-ı meâli-penâh etrafında âmâl-i milletin hâksâr-ı haricînin ednâ menfaatini red ve cerh edecek surette inşallah halline kudretyâb kalırız... ve gene Cenâb-ı Mevlâ nice âli esbâb halkıyla ve telkiniyle bu müşkil-küşâ ukdeyi tamamen hal buyuracaktır. Elbette ki Hudanın emri güzeldir ve karîbdir!.. Âtimiz bikeremi mevlâ istihkak-ı millîmiz yüceliğinde pür-sa’d-i zîselâm olacaktır.” İşte efendim bu cümleler gibi hakayıki câmi ve maksûd-i necîbin tecellisine sâik esâsâtı mübelliğ nice beyânât-ı muhkeme hep muhhaberâtımızı pirayedar kılmıştır.
Ben bütün muhhaberâtımızda tek bir insan idim ve Heyet-i Mümessile’ye, pâdişâhımıza müstemirren mürâcaat lüzumuyla beraber her şeyin arz edildiğinin de bilinmesini ve bu muhhaberâtımızın da verileceğini ve müşkil-küşâ ukdenin karîben hallolunacağını mümkinü’l-beyan bâriz cümel ile iblâğ eyledim. Bu muhhaberâtı hep pâdişâhımız aynen görerek netice-i maksûdenin hasm ve tatbikine ve ukde-i düşvâr-küşanın halline lütfen bi’n-nihaye ferman-ı rıza verdiler... Diyebilirim ki sadr-ı sâbık en son muhabere neticesiyle ve bunun pek devamlı tesir ve ciddiyet-i münazarasıyla bi’n-nihaye çekilmek lüzumuna kail ve bütün kuvâ-yı maneviye-i mukavemeti zâil olarak istifasını takdim eyledi, işte sessiz, sedasız, li-vechi’l-vatan çalışılan ve tek başına bir azm-i nâçîz-i nezahetperverî ile başarılan vaka-i muazzama budur...
Nazar-ı dikkate almalıdır ki bu yazıları ben yazmış ve sadr-ı sâbık ile pâdişâhımız efendimiz hazretleri bunun cereyân-ı kâmilinden sonra netâyicine ıttılâ ile derecat-ı muhkemesi karşısında ittihâz-ı karar kılmışlardır... Teşebbüsün ve yazılan yazıların ne dereceye kadar yüksek nikatı ihtivâ ettiği ve nasıl bir vicdan-ı selîm ve fikr-i vakkad ile hakayık-i câriyenin nakş-ı kırtas kılındığı elbette nezd-i huda ve nazar-ı tarih-i millette pîrâye-dâr-ı asalet kalacaktır.
Bütün bunları bast ü izaha beni sevk eden esbâb “tesbit-i hakayık-i macera-yı mesbûkadır”. Bunun tahsilinden sonra gaye-i âliye hakkındaki mazhariyetler için bir ferd-i nâçîz-i vatan olmak itibarıyla bir iki söz îrâd etmek isterim: Vatanımızın selâmetini istihdâf eden millî harekât-ı necîbenin bu kadar safahat-ı müşkilesinden sonra, hatta gubar-âver sekenattan münezzehiyetini göstererek bunun asl-ı kâmiliyle tesirât-ı muhîtten âzâde tutulması ve tereddi cihetlerini dûr ve menkuz bırakarak sırf selâm-ı vatan için ictihat gruplarını ve hatta “müellefe-i kulûbu” zaman-ı peygamberîdeki siyaset-i âliyenin ihtiyârıyla şu pek nazik devirde celb ü takrib ve tahsil-i maksûd-ı âliye mümkün mertebe dağdağasızca muvaffakiyet elvermesi ve tesirât-ı hariciyenin her türlü bed-encam iğfâlât ve desaisinden ihtiraz birle bilâ-takdim umum düvel-i muazzama-i mütelifenin millî hakk-ı bülend ve mütealimizi kabulen teveccühât ve muavenâtını temîne ve ânlara karşı düşmenânın telkinatı vechile ihsâs-ı kuvvet kılınmak veyahut ki memlekette huzur ve selâmın ref’ine teşkilât-ı milliyece bâdi olunmak tarzındaki müddeayât ve iftirâât-ı bâtılanın her türlü teşebbüsât-ı âliye ve münasebat-ı cemile ile bertaraf olunmasına kat’iyen muvaffakiyet kazanılmasıdır. Bu da en yüce hasâfetlerin tatbikiyle bi-lutfi huda harekât-ı milliyece bu nikatın pezîrâ-yı istikrar kılınmasındaki mazhariyetlerle tev’emdir...
Baki arz-ı muhabbet ile gözlerinizi iştiyak ile telsîm ederim. Bu kâğıdımın bir suretini Heyet-i Temsiliye’ye göndermek lutfunu diriğ etmezseniz hakayık-i âliyenin tamamen ve iştiraken neşrine lütfetmiş olursunuz muazzez efendim.
Abdülkerim