Nutuk/18. bölüm/Akim bıraktırılan büyük bir komplo
Şimdi, Muhterem Efendiler, arzu ederseniz, size, büyük bir “komplo” hakkında ma’lumât vereyim. 1924 senesi Teşrinievvel ’inin 26’ncı günü, geç vakit, Birinci Ordu Müfettişi’nin, Müfettişlikten istifa ettiğinden haberdâr edildim. Müfettiş Paşa’nın, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti’ne verdiği istifanamesi aynen şudur:
Bir senelik ordu müfettişliğim zamanında gerek teftişlerim neticesi verdiğim raporlarımın ve gerekse ordumuzun teali ve takviyesi için takdim ettiğim lâyihalarımın nazar-ı dikkate alınmadığını görmekle teessür ve yeisim fevkalâdedir. Uhdeme düşen vazifemi mebusluk sıfatıyla daha müsterihü’l-vicdan yapacağıma kanaat-i tâmme hâsıl ettiğimden Ordu Müfettişliği’nden istifa ettiğimi arz eylerim efendim.
Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ne de arz olunmuştur.
Kâzım Karabekir
Bu istifanamenin altında, renkli kalemle, şunlar yazılıdır: “İstifaya muvafakat etmediğimi bildirdim. Fikrinde ısrar etti. Yarın vazife-i teşriiyesine avdet edeceğini bildirdi.” Bu satırların altında, imza yoktur. Fakat Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi tarafından yazıldığı anlaşılıyor. Bu satırların altında da kırmızı mürekkeble yazılmış, şu notlar vardır: “–Verilen rapor ve lâyihaların kâffesini göreyim.– Bunların hangi mevâddı hakkında neler yapılmış ve hangi mevâddı yapılmamış, onları da dosyalarıyla göreyim.” Bu notların altındaki tarih 28 Teşrinievvel’dir.
Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa’nın raporları ve lâyihaları Erkân-ı Harbiye’de ait olduğu şubelerce tetkik olunmuş, muhteviyâtından şâyân-ı kabul ve kabil-i tatbik olanlar, nazar-ı dikkate alınmış ve tatbik edilmiş idi. Ancak tatbiki, devletin istitââtı haricinde bulunan veya bir kıymet-i ilmiyeyi hâiz olmayıp hayalî ve indî olan teklifleri bi’t-tabi nazar-ı dikkate alınmamıştı. Kâzım Karabekir Paşa’ya raporlar ve lâyihalar verdiğinden dolayı bir takdirname de verilmeye lüzum görülmemişti.
30 Teşrinievvel günü de İkinci Ordu Müfettişi Ali Fuat Paşa’nın, Konya’dan geldiği bildirildi. Kendisini, akşam yemeğine, Çankaya’ya davet ettim. Geç vakte kadar beklediğim halde, Paşa gelmedi. Kendisini aratırken, muttali oldum ki Fuat Paşa, Ankara’ya muvâsalatında Rauf Bey tarafından istasyonda istikbâl olunmuş, Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ne ve bazı rüfeka ile kısa temaslardan sonra, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti’ne gitmiş, bir müddet Fevzi Paşa ile mülâkatta bulunmuş, çıkarken Fevzi Paşa’nın yaverine şu kâğıdı bırakmış:
Mebusluk vazife-i teşriiyesine başlayacağımdan İkinci Ordu Müfettişliği’nden affımı arz ve istirham eylerim efendim.
Efendiler, mebusluktan istifa ettiğini, Meclis Riyâseti’ne bildirmiş olan Refet Paşa’nın da istifanamesinin Rauf Bey tarafından geri aldırıldığını öğrenmiştim.
Dumlupınar merasimini müteakib, Bursa ve Karadeniz sevahili ile Erzurum havalisinde devam eden bir buçuk aylık bir seyahatten sonra Teşrinievvel’in 18’inci günü Ankara’ya avdet etmiştim. Birçok mebus arkadaşlar ve sâire tarafından istikbâl olunmuştum. Bu meyânda Ankara’da bulunan Rauf, Adnan Beyleri görmemiştim. Halbuki izhâr-ı iğbirar gibi telâkkisi pek mümkün olan bu tarz-ı hareketlerine intizâr etmiyordum.
Efendiler, bir komplo, karşısında bulunduğumuzda, bir saniye dahi tereddüt etmedim.
Bu vaziyet ve manzara, şöyle tahlil ve mütâlaa olunabilirdi: Bir sene evvelden, Rauf Bey’in Heyet-i Vekile Riyâseti’nden çekildiğinden beri, Rauf Bey, Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa ve sâire arasında bir tertip düşünülmüştür. Bunda muvaffak olabilmek için orduyu ele almak lüzumlu görülmüştür. Bu maksatla, Kâzım Karabekir Paşa Birinci Ordu Müfettişliği’ne tayin olunduktan sonra, sâbık kumandanlığı mıntıkası olan, şark vilâyetlerinde dolaşırken, Ali Fuat Paşa da politikadan hazzetmediğini ve hayatını askerlik mesleğine hasreylemek istediğini ileri sürerek terfian ikinci Ordu Müfettişliği’ne gitti. Üçüncü Ordu Müfettişi olan Cevat Paşa’nın ve bu müfettişlik dahilindeki kolordunun kumandanı olan Cafer Tayyar Paşa’nın da aynı tertibe dahil olabileceklerini kabul ettiler. Bir sene, ordular üzerinde, kendi nokta-i nazarlarına göre çalıştılar ve orduları kendi lehlerinde kazandıklarına zâhib oldular. İstifalarından evvel bazı kumandanları kendileriyle beraber harekete imâle için çalıştılar. Bu bir sene zarfında, Cumhuriyet’in ilânı, hilâfetin lâğvı gibi icrââtımız, müşterek tertip sahiplerini daha ziyade biribirine takrib ederek müşterek harekete sâik oldu. Harekete, politika yolundan geçeceklerdi. Bunun için, münasip an ve fırsata müterakkıb idiler. Siyasî sahada ve orduda hazırlıklarını kâfi addediyorlardı. Fi’l-hakika, Rauf Bey ve emsali, Fırka içinde muhafazasına muvaffak oldukları vaziyetleri ile Meclis’in tatil devrine tesâdüf eden aylarda, aza üzerinde ve yeni intihapta muvaffak olamayan, İkinci Grup mensupları vasıtasıyla, bütün memlekette, milleti aleyhimizde ifsâd için çalışmak fırsatına mâlik oldular. Memleket dahilinde bazı hafî teşkilât ve teşebbüsâta da geçtiler. İstanbul’da, Vatan, Tanin, Tevhîd-i Efkâr ve Son Telgraf ve Adana’da Abdülkadir Kemali Bey tarafından çıkarılan Toksöz gibi gazetelerle birleştiler. Bu gazetelerle aleyhimize bir anonim taarruza geçtiler. Memlekette umumî bir teşettüt-i efkâr hâsıl ettiler. Hakkâri mıntıkasında, ordumuzla Nesturi te’dîbatı yapmakta olduğumuz bir sırada, İngiltere dahi Hükümet’e bir ültimatom verdi. Meclis’i fevkalâde olarak ictimâa davet ettim.
İngiltere’nin ültimatomuna, ma’lûm olduğu vechile cevap verdik. Harp ihtimalini göze aldık. İşte, bahsettiğimiz zevât, bu müşkil anda, bir ecnebi devletin bize hücum edebileceği zamanda, kendilerinin de bize taarruz ve hücum ederek hedeflerine sühûletle vâsıl olabileceklerini tahayyül ettiler. Muharebeye hazır ve âmâde bulundurmaya mecbur oldukları ordularını başsız bırakıp, vaktiyle hazzetmediklerini ifade eyledikleri politika sahasına şitâb ettiler.
İçtima etmiş olan Meclis’te, ortaya atılan bir mesele de, bu şitâbı ta’cil edecek mahiyette idi. Fi’l-hakika, mebuslardan Hoca Esat Efendi, 20 Teşrinievvel 1924 tarihli takririyle, mübadele ve iskân-ı muhâcirîne ait ve leylî mekteplere ne kadar meccanî talebe alındığına ve nerelerde ibtidâi mektepler açıldığına dair birtakım sualleri ait oldukları vekillerden soruyordu. Bu suallerin, şâmil olduğu hususât, cidden milleti alâkadar eden mesâil idi. Bu meseleler, vekilleri tenkit etmek için pek müsait idi. Bilhassa, mübadele ve iskân işlerinde herkesi meşgûl eden noktalar bâriz idi. Bizzat ben dahi seyahatim esnasındaki meşhûdatımla, mübadele ve iskân işlerinin suret-i cereyânından şikâyet etmiş ve Ankara’ya avdetimde bu vekâletin lâğvıyla, bütün Hükümet vesâitinin bu hususta alâka ve faaliyetini temîn edecek bir şekli, Hükümet’e teklif etmiş idim. Bunda mutabık kalmıştık. Bu husus dahi, taarruza geçeceklerin bu zeminde, çok tarafdâr kazanmaları ihtimalini takviye etmekte idi.
Efendiler, komployu keşfettikten sonra, tedbirini bulmakta müşkilât olmadı. Bıraktığımız noktadan itibaren vaziyeti safha safha arz edeyim.