Mesnevi (Konuk)/1. Defter/951-1000
951. O'nun ni'metinin şükrüne çalışmak, kudret olur. Senin cebrin, o ni'metin inkârı olur.
952. Kudretin şükrü, senin kudretini ziyâdeleştirir. Cebir, ni'meti elinden çıkarır.
953. Senin cebrin yolda uyumak oldu; uyuma! O kapıyı ve dergâhı görmedikçe uyuma!
954. Ey i'tibârsız cebrî, sakın meyveli ağacın altından başka yerde yatma!
955. Tâ ki her lahza rüzgâr dalı sallasın; uyumuşun başına meze ve azık döksün.
956. Cebir, yol kesicilerin ortasında uyumaktır; vakitsiz kuş emân bulur mu?
957. Ve eğer O'nun işâretlerine burun çekersen, kendini erkek zannedersin; ve vaktâki göresin, kadınsın.
958. Mâlik olduğun bu kadar akıl zâyi' olur; kendisinden akıl uçan baş, kuyruk olur.
959. Zîrâ şükürsüzlük, uğursuz ve nâ-mübârek olur. Şükürsüzü Cehennem'in dibine kadar götürür.
960. Eğer tevekkül edersen, amek içinde et, ek, ba'dehû Cebbâr'a i'timâd et!
961-962. Hepsi ona ref'-i asvât ettiler de dediler ki: O harîsler ki, erkek ve kadınların, bin kere yüz bin sebebleri ekdiler de, niçin kader cihetinden mahrûm kaldılar?
963. Dünyânın başlangıcından beri yüz binlerce asır, ejderhâ gibi yüz ağız açmıştır.
964. O bilgili olan tâife mekrler yaptılar ki, o mekrden dağ kökünden kopmuş oldu.
965. Celâl sâhibi olan Allah Teâlâ onların mekrlerini "Ondan elbette dağların tepeleri zâil olur" diye vasf etti.
966. Şikâr ve amelden ezelde, vâki' olan kısmetden gayrisi yüz göstermedi.
967. Hepsi tedbîr ve amelden düştüler; fâil-i hakîkînin ameli ve hükümleri kaldı.
968. Ey nâm-dâr, kesbi bir isimden gayri tutma! Ey ayyâr, sa'yi bir vehimden gayri zannetme!
969. Saf bir adam, kuşluk vakti erişti; Hazret-i Süleyman'ın adli sarayına koştu.
970. Onun yüzü gamdan sarı, her iki dudağı mâvi; binâenaleyh Hz. Süleyman: Ey efendi, ne oldu? dedi.
971. (O adam) dedi ki: Azrâîl bana gazab ve kin ile dolu, böylece bir nazar fırlattı.
972-973. (Hz. Süleyman) dedi: Kendini topla; şimdi ne istiyorsan iste! Dedi ki: Ey cân saklayıcı, rüzgâra emir buyur; tâ ki beni buradan Hindistan'a götürsün. Ola ki, o tarafa giden bende canını kurtarsın.
974. İşte halk fakîrlikten kaçarlar. Ondan dolayı halk hırs ve emelin lokmasıdır.
975. Fakîrlik korkusu, o korkunun misâlidir. Hırs ve sa'yi sen Hindistan anla!
976. Rüzgâra emr etti. Nihâyet onu acele, Hindistan'ın su üzerindeki nihâyeti tarafına götürdü.
977-978. Ertesi gün dîvân ve likâ vaktinde Hz. Süleyman, Azrâîl'e dedi ki: O müslümana acabâ cânından âvâre olması için mi hışım ile bakıyordun?
979-980. Ded,: Ben ne vakit gazab cihetinden baktım? Yol üzerinde onu taaccüb ederek gördüm. Zîrâ Hak bana, sen onun cânını bugün mutlakâ Hindistan'da al, diye fermân buyurdu.
981. Taaccüben dedim ki: Eğer onun yüz kanadı olsa, onun Hindistan'a gitmesi baîddir.
982. Vaktâki emr-i Hak'la Hindistan'a gittim; onu orada gördüm ve cânını aldım.
983. Sen bütün cihânın işini böyle kıyâs et de, gözünü aç ve gör!
984. Kimden kaçarız? Kendimizden mi? Yâ muhâl! Kimden i'râz ederiz? Hak'dan mı? Yâ vebâl!
985. Arslan dedi ki: Evet, velakin peygamberin ve mü'minlerin sa'ylerini de gör!
986. Hak Teala onların sa'ylerini cefadan ve germ ü serdden gördükleri şeyi rast kıldı.
987. Onların tedbirleri, cümle hal-i latif geldi; zarifden olan şey, ancak zarifdir.
988. Onların tuzağı, çerh-i feleğin kuşunu yakaladı; onların noksanı hep ziyadelik tuttu.
989. Ey büyük, gücün yettikçe, enbiya ve evliyanın yolunda çalış!
990. Kaza ile pençeleşmek cihad olmadı; zira ki, bunu dahi kaza bizim üzerimize koydu.
991. Eğer bir kimse iman ve taat yolunda, bir nefes ziyan etmiş ise ben kafirim.
992. Baş yarılmış değildik, bu başı bağlama! Bir iki günlük çalış, baki gül!
993. Dünyayı isteyen fena bir ukubet ve azab istedi; ukbayı isteyen, iyi bir hali istedi.
994. Kesb-i dünyadaki tedbirler soğuktur; terk-i dünya hakkındaki tedbirler variddir.
995. Mekr o olur ki, zindanı deldi; o kimse ki deliği kapadı, o soğuk bir mekrdir.
996. Bu cihan zindandır ve biz zindanileriz. Zindanı del ve kendini kurtar.
997. Dünya nedir? Huda'dan gafil olmaktır. Meta ve gümüş ve evlad ve kadın değildir.
998. Hak için yüklendiğin mala Resul, "İyi mal ne güzeldir" buyurdu.
999. Geminin içindeki su, geminin helakidir; geminin altındaki su, bir arkadır
1000. Vakta ki malı ve mülkü kalbden sürdü, o sebebden Süleyman kendisini miskinin gayri çağırmadı.