Mesnevi (Konuk)/1. Defter/201-250

Vikikaynak, özgür kütüphane

201. Şâh o ay yüzlüyü ona bağışladı; o her iki sohbet isteyiciyi eş etti.
202. Altı ay müddet, murâd sürdüler. Nihâyet o kız tamâmiyle sıhhate geldi.
203. Ondan sonra onun için şerbet yaptı; içtiği zamandan beri kızın önünde erimekte idi.
204. Vaktâki hastalıktan onun cemâli kalmadı, kızın canı, onun vebâlinde kalmadı.
205. Vaktâki çirkin ve fenâ ve yüzü sarı oldu, azar azar onun kalbinde soğudu.
206. Birtakım aşklar ki bir renk için olur, aşk olmaz, âkıbet bir ayıp olur.
207. Ne olaydı o, baştanbaşa ayıp olaydı da; onun üzerine o kötü hüküm vâki' olmaya idi.
208. Onun gözünden ırmak gibi kan coştu; onun yüzü, canının düşmanı geldi.
209. Onun kanadı, tavus kuşunun düşmanı geldi. Ey kimse, ne çok şâhı onun ferri öldürmüştür.
210. Dedi: Ben o ceylânım ki, göbeğimden dolayı, bu avcı benim sâf olan kanımı döktü.
211. Ey! Ben o sahrâ tilkisiyim ki, pusudan postu için onun başını kestiler.
212. Ey! O bir filim ki, filcinin zahmı, kemik için kanımı döktü.
213. O kimse ki beni, benim mâdûnum için öldürmüştür ki, bilmez ki benim kanım uyumaz.
214. Bugün bana ise, yarın da onadır; benim gibi kimsenin kanı ne vakit böyle zâyi'dir?
215. Vâkıâ duvar, uzun gölge bırakır; o gölge yine onun tarafına döner.
216. Bu cihân dağdır ve bizim işimiz bağırmaktır. Bağırmaların sesi, bizim tarafımıza gelir.
217. Bunu söyledi; derhal toprak altına gitti; o câriye aşkdan ve marazdan temiz oldu.
218. Zîrâ ki ölmüşlerin aşkı bâkî değildir; zîrâ ki ölmüş, bizim tarafımıza gelici değildir.
219. Dirinin aşkı canda ve gözde her bir dem, goncadan daha tâze olur.
220. O dirinin aşkını intihâb et ki, o bâkîdir; zîrâ sana can-fezâ olan şarâbdan sâkîdir.
221. Onun aşkını ihtiyâr et ki, bütün enbiyâ, işi gücü O'nun aşkından buldular.
222. "Bizim için o şâha ruhsat yoktur" deme! İş kerîmler ile güç değildir.

Onun beyânındadır ki, kuyumcu olan adamı öldürmek ve
zehir vermek işâret-i ilâhî ile idi


223. O adamın hekîmin elinde ölmesi, ne ümîd için ve ne de korkudan idi.
224. Emir ve ilhâm-ı ilâh gelmedikçe, o onu şâhın hâtırı için öldürmedi.
225. O çocuğun ki Hızır boğazını kesti, onun sırrını avâm-ı halk anlıyamaz.
226. Vahy ve cevâbı Hak'dan bulan kimse, her ne buyurursa, ayn-ı savâb olur.
227. Can bağışlayan kimse, eğer öldürürse câizdir. Nâibdir ve onun eli, Hudâ'nın elidir.
228. İsmâîl gibi onun önüne baş koy; onun bıçağının önüne sevinerek ve gülerek baş koy!
229. Tâ ki Ahmed'in Ahad'la olan cân-ı pâki gibi, senin canın ebede kadar handân kalsın.
230. Âşıklar sürûr kadehini, onların ma'şuklarını kendi elleriyle öldürdükleri vakit çekerler.
231. Şâh o kanı şehvet için etmedi; sen sû'-i zannı ve münâzaayı bırak!
232. Sen zannetme ki, mülevveslik etti; süzülmüşlük, berraklık içinde ne vakit bulanıklık bırakır.
233. Bu riyâzet ve bu cefâ, pûtenin gümüşten cürûfu çıkarması içindir.
234. İyinin ve kötünün imtihânı, altın kaynayıp, köpüğü üstüne çıkmak içindir.
235. Eğer onun işi ilhâm-ı ilâhî olmasa idi, o şâh değil, yırtıcı bir köpek olurdu.
236. Şehvet ve hırs ve hevâdan pâk idi; iyi yaptı velâkin kötü görünen, iyi idi.
237. Eğer Hızır denizde gemiyi deldi ise, Hızır'ın delmesinde yüz sağlamlık vardır.
238. Mûsâ'nın vehmi bu kadar nûr ve hüner ile ondan mahcûb oldu; sen kanatsız uçma.
239. O kırmızı güldür; sen ona kan deme! O aklın sarhoşudur, sen onda deli deme!
240. Eğer onun murâdı müslümanın kanı olaydı, eğer onun adını anar idiysem kâfir olayım.
241. Arş şakînin medhinden titrer; muttakî onun medhinden sû-i zanna düşer.
242. Şâh idi ve çok uyanık şâh idi. Hâs idi ve Allâh'ın hâssı idi.
243. O kimseyi ki, böyle bir şâh öldüre, baht ve mansıb-ı a'lâ tarafına çeker.
244. Eğer onun kahrında onun fâidesini görmeseydi, o lutf-ı mutlak kahır isteyici olur muydu?
245. Çocuk hacamatçının o iğnesinden titrer; şefkatli olan annesi o anda mesrûrdur.
246. Yarım can alır ve yüz can verir; senin vehmine gelmeyen şeyi verir.
247. Sen kendinden kıyâs ediyorsun; ve fakat iyi bak uzağın uzağına düşmüşsün.

Bakkal adamı ve tûtî kuşu ve
bakkal dükkânında tûtî kuşunun yağı dökmesi hikâyesidir


248. Bir bakkal ve onun bir tûtîsi var idi; güzel sesli, yeşil renkli, söyleyici bir tûtî idi.
249. Dükkânda, dükkânın bekçisi idi. Bütün tâcirlere nükte söyler idi.
250. Âdeme mahsûs olan hitâbda söyleyici idi. Tûtîlerin terennümünde üstâd idi.