İçeriğe atla

Mesnevi (Konuk)/1. Defter/1901-1950

Vikikaynak, özgür kütüphane

1901. Tüysüz çocuk gibi ki, ona "hudâ" nâmını verirler; tâ ki o hile ile onu tuzağa düşüreler.
1902. Vaktâ ki bednâmlık içinde onun sakalı geldi, onu tecessüsden şeytana âr gelir.
1903. Şeytan şer için Âdem tarafına gitti; şeytandan beter olan senin tarafına gelmez.
1904. Sen âdemi oldukça, şeytan senin arkandan koşuyordu; ve o bâdesini tattırıyor idi.
1905. Vaktâ ki sen şeytanlık huyunda muhkem olursun, senden nâbekâr olan şeytan kaçar.
1906. O kimseler ki senin eteğine asıldılar, vaktâ ki böyle oldun, hepsi kaçtılar.

"Allah'ın dilediği şey oldu ve dilemediği şey olmadı"
hadîs-i şerîfinin tefsiri


1907. Bu hepsini söyledik; fakat yol hazırlığında Hudâ'nın inâyetleri olmaksızın hiçiz, hiç!
1908. Hakk'ın ve Hakk'ın hâslarının inâyetleri olmaksızın, eğer melek de olsa, onun varakı siyâhdır.
1909. Ey keyfiyyetsiz ve kemmiyyetsiz kâdir olan Hudâ; böyle kasr-ı âli senden zâhir oldu.
1910. Ey Hudâ, hâcet senin fazlından revâdır; seninle berâber hiç kimseyi yâd etmek câiz olmaz.
1911. Bu kadar irşâdı sen bağışlamışsın; nihâyet bununla çok aybımızı örtmüşsün.
1912. Bir katre ilim ki, evvelden bağışladın, kendi deryâlarına muttasıl et.
1913. Benim cânımda ilmin katresi vardır; onu havâdan ve ten toprağından kurtar.
1914. Ondan evvel ki, topraklar onu hasf ederler; ve ondan evvel ki, havâlar onu neşf ederler.
1915. Vâkıâ onu neşf eltiği vakit, sen kâdirsin ki, onu onlardan geri alasın ve satın alasın.
1916. Bir katre ki havaya gitti veyâ ki döküldü, senin hazine-i kudretinden ne vakit kaçtı?
1917. Eğer ademe gelse, yüz aleme, vaktâ ki sen onu çağırasın, o baştan ayak yapar.
1918. Yüz binlerce zıd, zıddı öldürür; senin hükmün tekrâr onları dışarıya çeker.
1919. Ya Rab! Yokluklardan her zaman varlık tarafına kervân içinde kervân vardır.
1920. Husûsan her gece bütün fikir ve akıllar, derin ve nihâyetsiz deniz içine gark olurlar.
1921. Tekrâr sabah vakti, o Allâh'a mensûb olanlar, balıklar gibi denizden başlarını yukarı vururlar.
1922. Sonbahârda o yüz binlerce dal ve yaprak, hezîmetden ölüm deryâsına gitmiştir.
1923. Mâtem tutan gibi karalar giymiş olan karga, gülistanda yeşillik. üzerinde feryad etmiştir.
1924. Tekrâr köyün hâkiminden, o yediğin şeyi geri ver diye emir gelir.
1925. Ey kara ölüm, nebâtdan ve gülden ve yapraktan yediğin şeyi geri ver!
1926. Ey birâder, bir dem aklını kendine getir; dembedem sende sonbahâr ve ilkbahâr vardır.
1927. Gönül bağını goncadan ve gülden ve serviden ve yâsemenden yeşil ve ter ü tâze gör!
1928. Yaprağın çokluğundan dal gizli olmuştur; gülün çokluğundan sahrâ ve köşk gizlidir.
1929. Bu sözler ki akl-ı külldendir, o gülzârın ve servinin ve sünbülün kokusudur.
1930. Gül olmayan yerde gül kokusunu gördün mü? Şarâb olmayan yerde şarâbın kaynamasını gördün mü?
1931. Koku sana kılavuz ve rehberdir; seni Huld'e ve Kevser'e kadar götürür.
1932. Koku, gözün nûr yapan ilâcı oldu. Ya'kûb'un gözü kokudan açık oldu.
1933. Fenâ koku gözü karartır; Yûsuf kokusu, göze yardım eder.
1934. Sen ki Yûsuf değilsin, Ya'kûb ol; onun gibi ağlamalı ve ıztırablı ol!
1935. Hakîm-i Gaznevî'den bu nasîhati dinle; tâ ki eski ten içinde yenilik bulasın.
1936. Yûsuf'un önünde nazlanış ve güzellik etme; niyâzın ve Ya'kûb'un âhının gayrini yapma!
1937. Tûtîden ölmenin ma'nâsı niyâz oldu; niyâz ve fakr içinde kendini ölü yap!
1938. Tâ ki seni Îsâ'nın nefesi diri ede; kendisi gibi seni güzel ve mübârek ede.
1939. Taş ne vakit baharlardan yeşil baş olur? Toprak ol, tâ ki renk renk gül bitsin.
1940. Sen senelerce gönül tırmalayıcı taş oldun; tecrübe et, bir zaman toprak ol!

Emîrü'l-Mü'minîn Ömer (r.a.) ahdinde, çalgıcı ihtiyarın kıssasıdır ki,
maîşetsiz kaldığı gün kabristanda Allah için çalgı çalıyordu


1941. Onu işittin mi ki, ahd-i Ömer'de letâfetli ve revnaklı çeng çalan bir mutrıb var idi.
1942. Bülbül onun sesinden kendinden geçti; onun güzel sesinden bir tarab, yüz olurdu.
1943. Onun nefesi meclisi ve cem'iyyeti süsler idi; ve onun nağmesinden kıyâmet kopardı.
1944. İsrâfil gibi ki, onun sesi san'atla ölüler için bedene cân getirir idi.
1945. Yâhut İsrâfîl'in risâleleri idi ki, onun semâ'ından filin kanadı biter idi.
1946. Bir gün İsrâfîl nâlesini yapar; yüz yıllık çürümüşe can verir.
1947. Enbiyânın içinde de nağmeler vardır; tâliblere ondan bahâsız hayât vardır.
1948. His kulağı o nağmeleri işitmez; zîrâ his kulağı sitemlerden necis olur.
1949. Perînin nağmesini âdemî işitemez; zîrâ perîlerin esrârından a'cemîdir.
1950. Vâkıâ perînin nağmesi de bu âlemdendir; gönlün nağmesi ise her iki nefesden âlîdir.