İçeriğe atla

Mesnevi (Konuk)/1. Defter/1451-1500

Vikikaynak, özgür kütüphane

1451. Bu fikir içinde hürmetle el bağladı; bir müddet sonra Ömer uykudan sıçradı.

Rum elçisinin Emîrü'l-Mü'minîn Ömer (r.a.)
efendimize selam vermesi


1452. Ömer'e hizmet ve selâm etti. Peygamber "Selâm, ondan sonra kelâm" buyurdu.
1453. İmdi ona "Aleyke" dedi, onu huzûruna çağırdı. Onu îmin etti ve önüne oturttu.
1454. Korkanların taâm-ı hâzırı "La tehâfu"dur; o korkanlar için lâyıktır.
1455. Her kim korkarsa, onu îmin ederler; gönlü korkan adamı sâkin kılarlar.
1456. Korkusu olmayan kimseye, nasıl korkma dersin? Niye ders verirsin; o derse muhtâc değildir.
1457. O, gönlü yerinden gitmişi dilşâd eyledi; onun hâtır-ı harâbını ma'mur eyledi.
1458. Ondan sonra ona iyice sözler ve ne güzel refîk olan Hakk'ın sıfât-ı pâkinden söyledi.
1459. O makamı ve hali bilmek için, Hak Teâlâ'nın abdâla olan nevâzişlerinden söyledi.
1460. Hâl, yakışıklı olan o gelinden cilve gibidir; ve bu makam gelin ile halvet geldi.
1461. Cilveyi şâh ve şâhın gayri dahi görür; halvet vakti şâh-ı azîzin gayri yoktur.
1462. Gelin hâssa ve âmma görünmüştür. Halvette gelin ile berâber ancak şâh olur.
1463. Sufîlerden ehl-i hâl çoktur, içlerinde ehl-i makam nâdirdir.
1464. Ona cânın menzillerinden yâd verdi ve ona ruhun seferlerinden yâd verdi.
1465. Ve bir zamandan ki, zebandan hâli olmuştur; ve makam-ı kudsden di, iclâle mensûb olmuştur.
1466. Ve bir havâdan ki, onun içinde sîmurg-ı ruh bundan evvel pervâz-ı fütuh görmüş idi.
1467. Her birinin uçuşu âfâkdan ziyâde ve müştâkın ümidinden ve hırsından ziyâde idi.
1468. Vakta ki Ömer, ağyâr yüzlüyü yâr oldu, onun cânını tâlib-i esrâr buldu.
1469. Şeyh kâmil ve tâlib müştehi; âdem çevik ve merkeb dergâha mensub idi.
1470. O mürşid gördü ki o irşâd tuttu; temiz tohumu temiz yere ekti.

Rum elçisinin Emîrü'l-Mü'minîn
Ömer'den (r.a.) suâl etmesi


1471. Adam ona dedi: ey Emîrü'l-Mü'minîn, can yukarıdan zemîne nasıl geldi?
1472. Ölçüsüz kuş kafese nasıl gitti? (Hz. Ömer) dedi ki: Hak rûha efsûn ve kıssalar okudu.
1473. Gözü ve kulağı olmayan ademler üzerine füsûn okuduğu vakit, cûşa gelmektedirler.
1474. Onun füsûnundan ademler, çabuk çabuk vücûd tarafına hoş muallak vurur.
1475. Yine mevcud üzerine, vaktâ ki bir efsun okudu, mevcûd sür'atle ademe at sürdü.
1476. Gülün kulağına söyledi ve onu handân etti; taşa söyledi ve onu akîkın menba'ı yaptı.
1477. Cisme bir âyet söyledi, nihâyet o cân oldu. Güneşe söyledi, nihâyet o parlak oldu.
1478. Tekrâr onun kulağına mahûf nükte okudu; güneşin yüzüne yüz küsûf düştü.
1479. Acaba bulutun kulağına o söyleyici ne okudu ki, kırba gibi gözünden yaş akıttı?
1480. Acaba toprağın kulağına Hak ne okumuştur ki o murâkıb oldu ve sâkit olmuştur?
1481. Âşüfte olan her bir kimse tereddüd içindedir; Hak onun kulağına muammâ söylemiştir.
1482. Tâ ki onu, onun dediğini mi yapayım, yâhud onun zıddını mı diye iki şek içinde mahbûs eder.
1483. Yine Hak'dan bir taraf tercîh bulur; o ikiden birini o tarafdan ihtiyâr eyler.
1484. Eğer cânın aklını tereddüd içinde istemezsen, bu pamuğu can kulağına az tık!
1485. Nihâyet onun o muammâlarını anlayasın; nihâyet remzi ve fâşı anlayasın.
1486. İmdi can kulağı mahall-i vahy olur. Vahy nedir? Hisden gizli kelâmdır.
1487. Canın kulağı ve canın gözü bu hisden başkadır; aklın kulağı ve hissin kulağı bundan müflisdir.
1488. Lafz-ı cebir beni aşka sabırsız etti; her kim ki âşık değildir, habs-i cebr etti.
1489. Bu Hak ile berâberliktir, cebir değildir; bu, ayın tecellîsidir, bu bulut değildir.
1490. Eğer bu cebir olur ise de, âmmenin cebri değildir; o emmâre-i hod-kâmenin cebri değildir.
1491. Ey oğul, cebri onlar tanır ki, Huda onların gönlünde göz açtı.
1492. Onlara gayb ve istikbâl fâş oldu; mâzinin zikri onların önünde la-şeydir.
1493. Onların ihtiyârı ve cebri başkadır; katreler sadefler içinde gevherdir.
1494. Hâricde küçük ve büyük katre vardır; sadef içinde küçük ve büyük incidirler.
1495. O kavim için ahunun göbeğinin tab'ı vardır; dışarıdan kan ve içerileri misklerdir.
1496. Sen deme ki, bu mâye dışarıda kan idi; göbeğe gittiği vakit nasıl misk olur?
1497. Sen deme ki, bakır dışarıda muhtekar idi; iksirin içinde nasıl altın oldu?
1498. İhtiyar ve cebir sende hayal oldu; vakta ki onlara gitti, nur-i Celal oldu.
1499. Ekmek sofrada oldukça, o cemâd olur. Âdemin tenine gider, o şâd olan rûh olur.
1500. Sofranın içinde müstahîl olmaz; onu can selsebîlden müstahîl eder.