Türkiye Sosyalist İşçi Partisi programı/Gerekçe

Vikikaynak, özgür kütüphane
GEREKÇE

Çağımız, çökmekte olan kapitalizmden sos­yalizme geçiş çağıdır. Ekim devrimiyle birlikte ilk kalıcı meyvesini veren sosyalizm, bugün bir dünya sistemi olarak, yeryüzünün üçte birinde dipdiri gelişen bir gerçekliktir. Sosyalist sistem dışındaki ülkelerde ise, sosyalizm, yüzmilyonlarca insanın elde etmek için uğrunda mücadele verdikleri yegâne kurtuluş yoludur. Ar­tık, sosyalizm , günden güne gerileyen emperyalist kapitalizm karşısında, insanlığın ileriye doğru gelişiminin esas yönlendiricisidir.

Bugün yeryüzünde, geniş emekçi yığınların ve halkların ortak düşmanı emperyalizmdir. Bu olgu, emperyalizme karış dünyanın dörtbir köşesinde yürütülen topyekûn mücadelenin çok yönlü bir bütünlük kazanmasını sağlar. Emperyalizmin kesin yenilgiye uğratılarak varlığın son verilmesi, başta dünya sosyalist sistemi ol mak üzere, uluslararası işçi sınıfı hareketi ve ulusal kurtuluş hareketlerinin meydana getirdiği dünya devrimci sürecinin bütünlüğünün ve iç dayanışmasının güçlendirilmesini zorunlu kılar. Tek tek ülkelerin halklarının nihaî kurtuluşları, emperyalizme karşı verdikleri mücadelede dünya devrimci sürecinin bütünlüğünün gereklerine sonuna kadar bağlı kalmakla mümkündür. Günümüzde, enternasyonal dayanışma olmadıkça, hiçbir ülke halkının, emperyalizme karşı verdiği mücadeleyi nihaî zafere ulaştırması mümkün olamaz.

Emperyalizmin sömürü ve baskısı altındaki Türkiye halkının mücadelesi, bütün dünyadaki anti-emperyalist mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu mücadelenin önderi işçi sınıfımızdır. Halkımızın nihaî kurtuluşunu sağlamakla yükümlü olan isçi sınıfımız, emperyalizme karşı olan mücadelenin sonuna kadar kararlı yegâne gücüdür. İşçi sınıfımız, aynı zamanda enternasyonal dayanışmanın da başlıca teminatıdır. Çünkü ulusal sınırları çoktan aşıp uluslararası bir nitelik kazanmış olan sermayeye karşı mücadele veren bütün ülkelerin işçi sınıfının düşmanı tektir: Emperyalizm. Nihaî hedefi tektir: Sömürüsüz bir dünya toplumu. Bu somut duru, işçi sınıfının birliği ilkesinin en yüce şekli olan işçi sınıfı enternasyonalizmine sonuna kadar bağlılığı zorunlu kılar. Enternasyonalizm, aynı zamanda ulusların ve halkların kendi geleceklerini tâyin hakkını hiçbir önşart koşulmaksızın, sonuna kadar savunmayı gerektirir. Böylece enternasyonalizmin, halkların kardeşliği ilkesiyle çok daha kapsamlı ve güçlü bir şekilde hayata geçirilmesi gerçekleşir.

Öte yandan dünya barışını savunmak, korumak, güçlendirmek ve barışa hizmet etmek işçi sınıfının en önemli enternasyonalist görevlerindendir.

Dünya emperyalist kapitalist sistemine bağımlı geri bir ülke olan Türkiye'de, hakim üretim tarzı kapitalizmdir. Türkiye'de boy vermesi yüz yıl öncesine uzanan ve bu noktadan günümüze kadar gelen süreç boyunca kayda değer serbest rekabetçi bir dönem geçirmeyen kapitalizm, esas gelişimine kurtuluş savaşından sonra kavuşmuştur. Kapitalizmin bu esas gelişimi bütünüyle dünya kapitalizminin emperyalist döneminde yer aldığı ve palazlanmakta olan yerli burjuvazi, giderek, emperyalizmle tam bir işbirliği içine girdiği için, Türkiye'de kapitalizm EMPER YALİZME BAĞIMLI olmuştur. Bu dönem boyunca, yerli burjuvazinin ortaklık ilişkileri içinde olduğu uluslararası finans - kapitalin tekelci niteliği, ülke kapitalizmine de aksetmiş, ayrıca Türkiyenin kapitalizm öncesinden gelen toplumsal şartlarının da zorlanmasıyla Türkiye kapitalizmi TEKELCİ bir nitelik almıştır. Sonuçta, Türkiye ekonomisi, dar bir parababaları zümresinin tekeline girmiştir.

Kapitalizmin, yani pazar için meta üretiminin ve buna bağlı olarak mübadelenin gelişmesi, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de, şehirlerdeki ve köylerdeki geniş emekçi yığınlarının önemli bir kısmını, sahipleri bulunduğu üretim araçlarından kopararak mülksüzleştirmiş ve işgüçlerinden başka satacağı birşeyi olmayan birer ücretli köle haline getirmiştir. Böylece, üretim ve dolaşım araçlarının önemli bir "bölümünün mülkiyetini tekelinde toplayan az sayıda kapitalistin ve büyük mülk sahibinin karşısında, emekleriyle onların gelirlerini yaratan işçiler ve sömürülen diğer emekçiler yer almaktadır.

Üretim aracından koparılarak proleterleşen küçük üreticilerin arasına katılmasıyla, biraz daha kalabalıklaşan işçi sınıfının durumu her ge çen gün daha da kötüleşmektedir. Yaygınlaşan kapitalistleşme sonucu istihdam artsa bile, daha ileri tekniklerin kullanımının yaygınlaşması işçiye olan ihtiyacı nisbî olarak azalttığı için, işsizler ordusu gün be gün büyümektedir. Kapitalist üretimin kaçınılmaz sonucu olan bu durum, emeğin sermayeye bağımlılığını ve dolayısıyla sömürüye olan mahkûmiyetini daha da arttırmaktadır.

Öte yandan, kapitalist ekonominin anarşik yapısı, devamlı olarak ekonomik krizlere yol açmakta, mevcut kapitalist üretim ilişkilerinin yol açtığı bu durum, üretici güçlerin gelişmesini engellerken, proleterleşme ve tekellerin güçlenmesi süreçlerini hızlandırmaktadır. Üstelik ekonomisi, emperyalist sisteme bağımlı olan ülkemiz, bu sistemin gittikçe yoğunlaşan bunalımlarını daha derinden hissetmekte ve bağımlı kapitalist ekonomi derin yaralar almaktadır.

Kapitalizm, emeğin üretkenliğini arttırarak yaratılan toplumsal değerin büyümesini sağlarken, bu toplumsal değerden yararlanma eşitsizliğini beraber getirir. Bir avuç tekelciden ve onun gerici müttefiklerinden oluşan sömürücüler, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin bir sonucu olarak, toplumsal zenginliklerin büyük bir bölümüne el koyarlarken, tüm değerleri yaratan emekçiler kıt kanaat geçinecekleri asgarî geçim şartlarında yaşamak zorunda bırakılırlar. Bu du­rum işçi sınıfının nisbî ve bazan mutlak yoksullaşmasına yol açarken, köylülerin önemli bir bölümünün, küçük memur, zanaatkar, esnaf ve diğer halk tabakalarının yoksullaşmalarını had safhaya vardırır. Bütün bu toplum kesimleri mevcut düzenin kötülüklerini, yoksullaşmanın getirdiği bağımlılığı, sömürünün yoğunlaşmasını, zulmün ve yaşama güvensizliğinin acılarını ve öfkelerini yüreklerinde duyarlar.

Toplumdaki bu çelişkilerin güç geçtikçe büyüyüp derinleşmesi sınıf kamplaşmalarını daha da belirginleştirmekte, sömürü ve baskıya maruz toplum kesimlerinin kendi kurtuluşları doğrultusunda emperyalizme ve yerli ortaklarına karşı mücadelelerini birleştirmeleri için elverişli bir ortam yaratmaktadır.

Öte yandan kapitalist üretimin sosyal niteliği ile üretim ve dolaşım araçlarının özel mülkiyeti arasındaki kapitalist toplumun temel çelişkisi her geçen gün daha da derinleşmekte ve yükselen sosyalleşme seviyesi özel mülkiyet kabuğunu zorlamaktadır. Bu durumda, burjuva toplumunun yukarıda sıralanan çelişkilerinin kaynağı olan bu çelişkinin, işçi sınıfının iktidarı ile çözülmesi gerekmektedir. Ancak böylece, üretici güçlerin gelişmesi önündeki engeller kaldırılmış olacak; ancak böylece, ekonomide anarşiyi ve devri buhranları yaratan kapitalist üretim yerine planlı sosyalist üretim temellendirilerek üretici güçlerin alabildiğine serpilip gelişmesi sağlanacak; ancak böylece, toplumdaki küçük bir azınlığın, büyük bir çoğunluğu sömürmesine son verilerek mevcut düzenden acı çeken geniş kitleler kurtarılmış olacak; ve ancak böylece refahın tüm toplum kesimlerine yayılarak, toplumsal zenginlik kaynaklarının, aynı zamanda, sömürü, zulüm ve yoksulluğun da kaynakları olması önlenecektir.

İsçi sınıfı bu devrimci sürecin başını çekmek ve sonuna kadar götürmek zorundadır. Çünkü işçi sınıfı, üretim araçlarının özel mülkiyetinden yoksundur. Buna karşılık mevcut düzenden zarar gören ve acı çeken diğer toplum kesimleri, üretimdeki objektif konumları gereği özel mülkiyet alanında kalırlar. Ve mevcut üretim ilişkilerinin, sosyalist mülkiyet ilişkileri ile değiştirilmesinde öncü rol oynayamazlar. Bu nedenle işçi sınıfımızın, toplumdaki tüm öteki sınıf ve tabakalardan, onların dünya görüşlerinden ve ideolojilerinden bağımsız örgütlenmesi, politikasını kendi nihaî hedefi doğrultusunda bağımsızca belirlemesi şarttır.

Bununla birlikte işçi sınıfının siyasî hareketi, toplumdaki tüm sömürülen ve baskı altında tutulan diğer toplum kesimlerine, mevcut düzendeki durumlarının umutsuzluğunu ve kurtuluşlarının, ancak işçi sınıfının iktidarı ile birlikte mümkün olacağını gösterir. Onları kendi mücadelesinin şaşmaz bir tabiat kanunu gibi işleyen bilimselliğine ve haklılığına ikna etmeye ve aynı saflarda mücadeleye katmaya çalışır.

Ülkemizde, gerek sömürüye karşı yürütmekte olduğu ekonomik mücadelesini yönlendirebilmesi gerekse emperyalizme ve yerli ortaklarına karşı sürdürdüğü bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini başarıya ulaştırabilmesi için, işçi sınıfımızın örgütlü siyasî mücadele yürütmesi şarttır. Ancak böyle yapmakla iktidar mücadelesi verebilmesi , iktidara gelmesi ve iktidarın da uygulayacağı bir seri köklü girişimlerle kendinin ve geniş yığınların geleceğini kasteden halk düşmanı komplo ve sabotajları önleyerek, halkın çıkarlarını koruması gerçekle­şebilir. Ancak, böyle yapmakla, bütün halkın kurtuluşunu sağlayacak olan kendi nihai hedefi doğrultusunda, toplumun yeniden şekillendirilmesi mümkün olur.

İşte, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'nin görevi, Türkiye İşçi sınıfını bilimsel olarak zorunlu bu iktidar hedefine doğru yöneltmek ve bu mücadelesinde onu örgütlemek ve ona bilinç, birlik ve mücadele azmi kazandırmaktır.

Türkiye kapitalizminin gelişimindeki tekelci nitelik, burjuva demokrasisinin yaygınlaşıp kökleşmesine meydan vermemiştir. Burjuvazinin ırkçılığı ve şovenizmi de burjuva diktatörlüğünü besleyip güçlendirmiştir. Bunlara, etkin bir şekilde varlığını sürdüren kapitalizm öncesinden kalma keyfî davranışlar ve baskı yöntemleri eklenince, kısıtlı burjuva demokrasisinin sınırlarının genişletilmesi büyük ölçüde zorlaşmaktadır. Faşist akımların varlığını sürdürmesine yol açan bu ortamda, tekelci burjuvazi, zorlandığında ve şartlar elverdiğinde faşist yönetimler getirmek için tereddüt etmemektedir. Bütün bu şartlar DEMOKRASİ mücadelesinin ne ölçüde hayatî olduğunu gösterir. Ülkemizdeki halk düşmanı egemen güçler emperyalizmle işbirliği içindedirler. Kendi çıkarları ile emperyalizmin çıkarları öylesine iç içe girmiştir ki, onların emperyalizmden bağımsız bir tutum göstermeleri, bilimsel olarak mümkün değildir. Halkımızın sömürülmesinde işbirliği içinde olan emperyalizm ve yerli ortakları, onun baskı altında tutulmasında da , ortak çıkarlarının sürmesi açısından işbirliği yapmak durumundadırlar. O halde halkımızın emperyalizme karşı sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesi, fiilen onun yerli ortaklarını ve bu ikisinin sömürü ve baskılarının devamını gerçekleştiren iktidarları karşısına almak zorundadır. Bu durumda BAĞIMSIZLIK mücadelesi, DEMOKRASİ mücadelesi ile bir bütün teşkil eder.

İşte bu durumda, işçi sınıfımızın yakın hedefi, emperyalizme bağımlı tekelci burjuvazinin ve müttefiklerinin egemenliğine son vererek bağımsızlığın ve demokrasinin gerçekleştirilmesidir. Bu hedef, işçi sınıfının örgütlü öncülüğünde halkın demokratik iktidarını mümkün ve zorunlu kılar. Halkın demokratik iktidarının kurulması için sürdürülen mücadele, ülkemizde çıkarları bağımsızlık, demokrasi ve özgürlükten yana olan tüm toplum kesimlerinin birlikteliğini ge rektirir. Bu gereksinim HALK CEPHESİ'nde somutlanır. Halk Cephesinin temelini işçi - köylü ittifakı oluşturur.

Ülkemizde üretici güçlerin gelişim seviyesi, bağımsızlık ve demokrasi doğrultusundaki girişimlerde, demokratik halk iktidarını sosyalist taleplerle de karşı karşıya getirir. Toplumumuzda işçi sınıfının bağımsız ve yönlendirici bir sınıf olarak yeralmasının yol açtığı bu durum, demokratik halk iktidarının daha ilk adımda, sosyalizm doğrultusundaki köklü dönüşümlerini mümkün ve zorunlu kılar. O halde Türkiye'de BAĞIMSIZLIK ve DEMOKRASİ için verilen mücadele SOSYALİZM için verilen mücadele ile birleşir ve tamamlanır.

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, demokratik halk iktidarına giden yolda, halkımızın sürdürmekte olduğu bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinde, emperyalizme ve gerici iktidarlara yönelen bütün anti - emperyalist ve anti - faşist girişimleri destekler, bu gibi hareketleri işçi sınıfının nihai çıkarları doğrultusunda, yörüngesine almaya çaba gösterir.

Ancak, emperyalizme bağımlılığı, tekelci sermayenin egemenliğini ve anti - demokratik baskıları daha ince metodlarla pekiştirip yaygınlaştıran her türlü reform görüşlerini tümüyle reddeder. Yine işçi sınıfının mücadelesini yolundan saptırıp, burjuvazinin çıkarlarının peşine takarak ona zarar veren her türlü sapmaya; revizyonizme, troçkizme, sol maceracılığa ve işçi sınıfı dışı bir akım olan anarşizme karşı kararlı bir şekilde mücadele eder, başlangıçta bir sapma olarak ortaya çıkıp, bugün işçi sınıfı biliminin karşısında yer alan ve işçi sınıfına düşman bir akım olan maoizme karşı amansızca savaşır.