İçeriğe atla

Serpil Kemalbay'ın 23 Mayıs 2017 HDP Meclis grup toplantısı konuşması

Vikikaynak, özgür kütüphane

Warning: Bu sayfa herhangi bir {{Başlık}} bilgisi içermiyor. Yardım etmek için tartışma sayfasına yazabilir veya sayfayı düzenleyerek "{{başlıksız}}" şablonunu ekleyebilirsiniz. Aşağıdaki bilgilerden birisine sahipseniz, şablonu ekleyip bilgiyi girebilirsiniz.
{{başlık
 | başlık   =
 | eser sahibi=
 | bölüm    =
 | önceki   = 
 | sonraki  = 
 | notlar   = 
}}

HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay'ın 23 Mayıs 2017 haftalık grup toplantısında yaptığı ilk konuşması:

Kaynak: https://www.hdp.org.tr/tr/kemalbay-akp-kongresinden-cika-cika-muebbet-ohal-cikti/10419/


Bu hafta Çerkes soykırımının yıldönümü. Çerkes soykırımının büyük acısını paylaşıyor ve Çerkes halkının anadili, kültürü ve inancıyla özgür, eşit ve demokratik yaşam mücadelesini mücadelemiz kabul ediyoruz.

Dün gece İngiltere'nin Manchester şehrinde 'Manchester Arena'da bir konser sırasında patlama yaşandı. Bu korkunç terör saldırısında şu ana kadar çoğu çocuk 22 kişinin hayatını kaybettiği, 59 kişinin yaralandığı duyuruldu. Buradan İngiltere Başbakanı Theresa May’e ve tüm İngiltere halklarına başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyorum. Maalesef uzunca bir süredir Türkiye başta olmak üzere Fransa, Belçika, Almanya, Amerika’da kanlı saldırılar gerçekleşmekte ve bu saldırılarda çok sayıda insan yaşamını yitirmektedir. Bu saldırıların tamamını kınıyorum. İngiltere’deki bu saldırı, insanlık düşmanı IŞİD’e karşı mücadelenin güçlendirilerek artırılması gerektiğini göstermiştir. Bu vesile ile IŞİD barbarlığına karşı savaşan tüm güçleri bir kez daha selamlıyorum.

Cezaevindeki partililerimizin onurlu duruşları güç veriyor

16 Nisan referandumu HDP’nin önemini bir kez daha gösterdi. HDP’nin Türkiye demokrasi tarihinin en önemli aktörü olmasını sağlayan herkese; HDK fikriyatını oluşturulmasından, HDP’nin yaşama geçirilmesine kadar emeği geçen bütün yoldaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

7 Haziran’dan bu yana gözaltına alınan 10 binin üstünde partilimize, hapishanelerde rehin tutulan 5 bini aşkın üyemize, il ilçe yöneticimize, belediye eşbaşkanımıza, PM-MYK üyelerimize, milletvekillerimize, Figen Başkan’a ve Selahattin Başkan’a en içten sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. Onurlu duruşları, dirençleri bizlere güç veriyor. Onlar içeride, bizler dışarıda insana yakışır bir yaşam için mücadelemizi yükseltiyoruz. Yükselteceğiz. Onlar içerde, bizler dışarıda barışı, demokrasiyi, doğanın, emeğin, kadınların, gençlerimizin, işçilerin yaşam hakkını savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz. Tarih gerçek bir demokrasi ve onurlu bir barışın ancak emekle, kararlılıkla, mücadeleyle kazanıldığını bize göstermektedir. Biliyoruz ki bizlerin de emekleri asla boşa gitmeyecek.

Yüksekdağ’a yönelik saldırıyı boşa çıkardık

Geçtiğimiz hafta sonu, 20 Mayıs’ta sevgili eş başkanımız Figen Yüksekdağ’ın hem vekilliğinin hem de üyeliğinin hukuka aykırı, mevcut yasaları hiçe sayan bir anlayışla düşürülmesi sebebiyle zorunlu bir kongre gerçekleştirdik. Kongremize katılan, emeği geçen bütün arkadaşlarıma buradan teşekkür etmek isterim. Bizler partimize yönelik, eş genel başkanımız sevgili Figen Yüksekdağ’a yönelik bu saldırıyı boşa çıkardık. Bu zorunlu kongreyi birlikteliğimizi, gücümüzü perçinlemek, demokrasi ve barış çağrımızı yükseltmek için bir fırsata çevirdik. Kongremizden güçlenerek çıktık. Bir kez daha bütün toplumsal kesimleri demokrasi mücadelesinde kol kola girmeye çağırdık.

HDP dimdik ayaktadır

Buradan bir kez daha söylemek isterim. Figen Yüksekdağ milyonların iradesidir. Ve şuna emin olsunlar ki kadın, yaşam, özgürlük diyen, Jin Jiyan Azadi diyen bütün kadınlar birer Figen’dir. Bizler yüz binlerce Figen’iz. 16 Nisan meşru olmayan anayasa referandumuna giderken HDP’nin en kıymetli kadroları rehin alınarak HDP’nin bitirilmesi hedeflenmişti. Bunun için yargıyı, YSK’yı da bu suça ortak ettiler. Amaçlanan HDP’yi 16 Nisan referanduma giderken geriletmekti ama bunu başaramadılar. HDP dimdik ayakta.

Bütün fezlekelerimiz ‘üfürük’ten

Dokunulmazlıkların kaldırılması neden önemliydi? Çünkü HDP tek adam diktatörlüğünün kurulmasının önündeki tek engeldi. Bu engeli ortadan kaldırmak için başta Eş Genel Başkanlarımız olmak üzere Mecliste en aktif milletvekillerimiz rehin alındı. Bunun için birçok hukuken karşılığı olmayan, yasa tanımaz fezlekeler düzenlendi.

Gizli tanıklar, uydurma ifadelerle vekillerimiz ve partililerimiz aylarca-yıllarca sorgusuz sualsiz tutuluyorlar. Bu sistemin nasıl işlediğine dair ibretlik bir örnek aktarmak istiyorum. 7 Ay tutuklu yargılanan Bursa İl örgütümüzün üyeleri avukatları ile birlikte, yargılandıkları davanın fezlekesinde bir nota rastladılar. Polisler -ki fezlekeleri artık Türkiye’de polisler hazırlıyor- hazırladıkları fezlekede notu unutmuşlar. O notu size okumak istiyorum.

“30.10.2016 tarihinde yeni HDP Yıldırım ilçede kahvaltı etkinliği yapıldı. Bununla ilgili davetiye sattılar. Ceylan ile birlikte organize ettiler. KJA Bursa sayfasında kahvaltıdan foto paylaşımı var, davetiye paylaşımı var. 10 tl ye sattılar. Örgüte yardım diyecez Ceylan ve Mediha kendi facesinde de paylaştı ortak bir tespit yapacağız ikisine de ekleyecez. İkisinin de davetiye satış ile ilgili görüşmeleri var öneeeemliiii. Terör finansmanı filan üfleriz gazi abi tabiri ile…”

Aslında bizim bütün fezlekelerimizin üfürükten olduğunu biliyorduk ama bu sefer kendileri dosyaya yazmışlar. Bu konuda hukuki süreci işleteceğiz. Hukuk varsa tabi...

Baluken atmadığı tweetten yargılanıyor

Yine böyle bir fezleke de grup Başkan vekilimiz İdris Baluken için düzenlenmiştir. Bu fezlekede iddiaya göre İdris Baluken’in Twitter hesabı üzerinden korucuları tehdit ettiği iddia edilmektedir. Ama o tarihte İdris Baluken’in Twitter hesabından böyle bir tweet atılmadığı tespit edilmiştir. Fakat hiç önemli değil, bu dosyadan İdris Baluken aylardır içeride yatmaktadır.

Muş Milletvekilimizin 3 yaşındaki kızı cezaevine girecek

Bugün bu ülkede, cezaevlerinde anneleriyle birlikte yaşayan 560 çocuk var. Bu sayı birkaç gün sonra 561 olacak, çünkü cezaevinde tutulan Muş Milletvekilimiz Burcu Çelik, 3 yaşındaki çocuğunu yanına almak için başvuruda bulundu. Yüzlerce çocuk anneleriyle hapis hayatı yaşarken, yaşıtları gibi saklambaç, körebe, sek sek, yakan top oynayamazken, ondan çok daha fazlası da evlerinde, annelerinin cezaevinden çıkmasını hasretle bekliyor. İşte AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Pazar günü AKP kongresinde söylediği “OHAL kalkmayacak” ülkesinde bir manzara da budur. Bu nerede yaşanıyor, Damat Kavurmacı’nın serbest bırakıldığı ülkede.

Gazi Abilerin hazırladığı fezlekeler yüzünden insanlar cezaevinde

Bunlar birer istisna değil. Bu, HDP’ye yaklaşımın göstergesidir. Hakkımızda düzenlenen bütün fezlekeler böyledir. Hepsi, polisin masa başında suç üretmesinin sonucu oluşturuldu. Gazi abilerin hazırladığı fezlekelerle birçok masum insan cezaevlerinde tutsaktır.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya buradan soruyorum: Bu iddianamede adı geçen Gazi Abi kimdir? Bu Gazi Abi denilen polis başka hangi fezlekeleri hazırlamıştır? Bu fezlekelerin sonucunda kaç kişi şu anda cezaevindedir? Dokunulmazlıkların kaldırılmasının birinci yılı dolarken sizlerle bunları paylaşmak istedim.

Demirtaş cesarete davet etti

Her fırsatta halklarımızın gerçek demokrasiye ve onurlu barışa ekmek ve su kadar muhtaç olduğunu söylüyoruz. Gerçekleştirdiğimiz kongremizde Selahattin Başkan mesajında bir birine yabancı bırakılmış olanları bir birine sarılmak için cesarete davet etti. Mesajında şöyle diyor: “ İnançlarımız, ibadetlerimiz, ideolojilerimiz, türkülerimiz, halaylarımız, horonlarımız, dualarımız, rüyalarımız hep ortak yaşam ve toplumsal barış üzerineyken, bizler bunlar için daha somut, daha sonuç alıcı adımlar atmaktan çekinmeyelim. Siyasette cesaret budur… “Ortak vatanda birlikte, eşit ve kardeşçe yaşamak için, demokrasisi güçlü bir Cumhuriyet’in onurlu eşit yurttaşları olarak korkmadan, birbirimize dostlukla sarılabilmek için hepinizi cesarete davet ediyorum”.

Bir arada yaşamanın koşulu hepimizin özgürlüğü

Bu çağrı bu düzenle derdi olan toplumun bütün kesimlerine yapılmış bir çağrı. Gerçek bir demokrasiyi inşa etmek isteyen ve onurlu kalıcı bir barış için elini taşın altına koymak isteyenle bu çağrıya duyarsız kalamaz. Bizler biliyoruz ki bir arada yaşamanın koşulu hepimizin özgürlüğüdür. Herkes için demokrasidir, tüm sorunların demokratik yollarla çözümünün aranmasıdır. Ölen her insanın acısını nereden olduğuna bakmadan yüreğinde hissetmektir.

Kürt düşmanlığı, tekçilik kaybettiriyor

Bizler biliyoruz ki devlet temel eksenini Kürt düşmanlığı olarak kurduğu müddetçe hepimiz kaybediyoruz. 1921 Anayasasının özerkliğe dayalı çerçevesi halkları bir arada kurtuluşa taşımıştı. Ne zamanki çokluk tekliğe indirgenmek istendi işte orada hepimiz kaybetmeye başladık. Bu ortak deneyimimizden öğrenmek için daha ne bekliyoruz? İçeride dışarıda savaş politikaları bizlere dayatılıyor. Türkiye neden bölge halkları ile barışarak yoluna devam etmiyor? Neden Suriye’de demokratik çözümü desteklemeyelim ki?

Bizler "Kürt annesini görmesin" mantığı ile hem ülkeyi hem bölgeyi cehenneme çevirenlerden kurtulmadıkça demokrasiye de barışa da kavuşamayız. ‘Küresel güç oluyoruz’ hayalleri kuranlar bu ülkeyi batırma noktasına getirdiler. Kendi gölgesiyle bile kavga eden devlet en çok bu ülkenin insanına zarar veriyor.

Güvenlikçi politikaların sonuçları

"Yılın ilk 4 ayında 37 bin 743 esnaf kapısına kilit vurdu. Geçen yılın aynı dönemine göre kapısına kilit vuran esnaf sayısında %3.1'lik bir artış söz konusu. Ayrıca yeni tescil yapan esnaf sayısı da düşüş gösterdi. Esnaf sayısı en çok azalan 5 il Şırnak, Adıyaman, Zonguldak, Hakkari, Ankara. Veriler SGK'dan. İşte bu politikaların halkın içinde ete kemiğe dokunan sonuçları da bunlar. Antalya'da boş kalan oteller, Kapalıçarşı'da kapanan dükkânlar var. İşsizliğin zirve yapmasının en önemli nedenleri iktidarın ısrarla sürdürdüğü güvenlikçi politikalardır.

AKP kongresinden çıka çıka müebbet OHAL çıktı

Bizden bir gün sonra AKP kongresi yapıldı. O kongrede AKP Genel Başkanı seçilen Tayyip Erdoğan’ın konuşmasına baktığımızda kan, savaş, ölüm, öfke vardı. Erdoğan “2002’de AKP’nin ilk yaptığı OHAL’i kaldırmak olmuştur” diyerek övünüyordu bir zamanlar. Şimdi bas bas bağırarak OHAL’i savunduğunu görüyoruz. Hani bazen diyor ya “Nerdeeen nereye geldik” Sayın Recep Tayyip Erdoğan işte döndünüz dolandınız aynı yere geldiniz. AKP Genel Başkanı Erdoğan, Çevik Bir neredeydiyse, Mehmet Ağar neredeydiyse, aynı noktaya geldi. Sürekli korku iklimi yayarak, kutuplaşma ve sahte düşmanlar yaratarak kendi ikbalini sağlamlaştırmaya bakıyor. Kongreye giderken afişlere demokrasi ve değişim yazdılar. Niye öyle yazdınız? Sanki öyle bir derdiniz mi vardı? Kongreden çıka çıka ezel ebed müebbet bir OHAL çıktı.

AKP Genel Başkanı Erdoğan ‘Neyiniz Eksik, OHAL kalkmayacak’ diyor, insanların evlerini yıkıyorsunuz, insanlar sokağa çıkamıyor, Sur’da mahallelerde kadınlar evleri yıkacak diye teyakkuzdalar, 150 bin kamu emekçisini sorgusuz sualsiz sokağa attınız, şu salondaki kamu görevlilerinin hiç biri yarın başlarına ne geleceğini bilmiyor mesela, gazeteler kapanıyor, siyasetçiler, gazetecileri akademisyenler tutuklanıyor. Hukuk yok, adalet yok, Sermaye çevrelerinden, turizm sektörüne kadar, mahalledeki bakkala, ev işçisi kadınlara kadar tüm toplumun umudu, geleceği tükendi.

Tahir Elçi Parkına ismi yeniden verilecek

Atadığınız kayyumlarla halkın belediyelerini elinden aldınız. Halkın belediyelerini halka rağmen gasp etmekle kalmadınız Orhan Doğan Anıtını, Roboski Anıtını yıktınız. Tahir Elçi Parkının adını değiştirdiniz. Kadın Sığınma Evini, kadın kurumlarını kapattınız. Şimdi siz Tahir Elçi parkına istediğiniz adı koyun. Sokağında gezemediğiniz yerde o parka kimse sizin verdiğiniz adı vermeyecek. OHAL’inizle birlikte o belediyeleri, o parkları, o halkın mekanlarını terk etmek zorunda kalacağınız ilk gün halk kendi belediyelerine tekrar sahip olacak. Parklarına kendi koydukları isimleri yeniden koyacak. Tahir Elçi Parkının adını o parkın kapısına yeniden yazacak. Roboski Anıtını yeniden yapacak. Bu zor günler elbette geçecek. Bu halk sizden kurtulacak. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.

Ekonomi uçmadı, işsizlik rakamları uçtu

16 Nisan’dan sonra ekonomiyi uçuracaklarını söylediler. Oysa uçmakta olan enflasyon ve işsizlik rakamlarıdır. İşverenlere art arda sağlanan teşviklere rağmen işsizlik azaltılamıyor. Yeni istihdam edilenlerden vergi ve SGK parası alınmıyor. İşverenlere teşviki nedeniyle ortaya çıkan maliyetler bir kez daha toplumun sırtına yükleniyor. AKP aynı zamanda işsizliğin, pahalılığın, ekonomiyi büyütememenin yarattığı öfkelerden kaçınmak için de OHAL’e muhtaç. Ocak-Şubat 2017’de bütün kampanyalara rağmen çalışan sayısı artışı 284 binde kalmış. Aynı rakam 2014 yılı için 543 bin. Tarımda istihdam 143 bin artmış, sanayi sektöründe 23 bin kişi gerilemiş. %13’e dayanan, her dört gençten birisini pençesine almış olan işsizlik sorunu bu anlayışla çözülemez. Geçen yıl nisan ayında 1 milyon 800 bin olan kayıtlı işsiz sayısı, bu yıl nisan ayında 2 milyon 562 bine çıkmış. Çalışma Bakanının referandum öncesinde söylediği “1 milyon ek istihdam yarattık” açıklamasının hiçbir karşılığı yok. Açıklama gerçeklere uymadığı için İş-Kur üç aydır işsizlik verisinin detaylarını açıklayamıyor.

İnşaata ve turizme sıkışmış bir ülke ekonomisi yarattılar. İhracat içinde ileri teknoloji ürünlerin payı %1,9. Devlet teşvikiyle, kayıt dışıyla, işçinin sırtına binerek para kazanma geleneği AKP döneminde hızlanarak artıyor. Trump nasıl zenginlerin vergisini düşürmek için çırpınıyorsa bunlar da işçinin geriye kalan tek güvence kırıntısı kıdem tazminatını da ortadan kaldırmaya hazırlanıyor. “Kıdem tazminatı yüktür, prangadır. Reel sektör için tehdit unsurudur” diyorlar.

Erdoğan’ın 'ekonomi' deyince aklına sadece patronlar geliyor

Peki, insan bunun neresinde? İnsan yok mu bu reel sektörün içinde? Reel sektör deyince sizin aklınıza yeşil dolarlardan, yüksek karlardan başka bir şey gelmiyor mu? Orada çalışan insanların huzur içinde uyuyabilmesi yok mu reelin içinde? İşsizliğin doruğa çıktığı bir dönemde işçilerin yegâne güvence kırıntısı olan kıdem tazminatını ortadan kaldırmak büyük bir işçi kıyımına davetiye çıkarmaktır. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın ekonomi deyince aklına sadece patronlar geliyor.

Devletsen kıdem tazminatı gaspını engelle

Kıdem tazminatının gerekçesi neymiş? İşçiler zaten alamıyormuş tazminatlarını, e o zaman neden yük olarak görüyor sermaye ve iktidar kıdem tazminatını. Sen hak değil de yük gibi görürsen, devlet her konuda patronun yanında olursa tabii ki kimse kıdem tazminatını alamaz? Sen devletsen, kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesine engel olacaksın. 3 kişinin eylem yaptığı, açıklama yaptığı yere TOMA’yı, bir otobüs Çevik’i yığmayı biliyorsun, işçinin hakkını alamamasına neden göz yumuyorsun? Bunu yapma, kıdem tazminatı ödemeyenlere hesap sor. Kıdem tazminatı değil bu kafa bu anlayış prangadır, yüktür bütün ülkeye.

Kemal Gün, Nuriye ve Semih’e yapılan vicdansızlıktır

Nuriye ve Semih KHK ile bir solukta işten atıldıkları için açlık grevindeydiler. Ekmeklerini ve onurlarını korumak için greve gittiler. Açlık grevinin kritik aşamasında, 74 gündür aç olan bu insanlar her gün imza vermek için karakola gittikleri halde sabaha karşı kapıları kırılarak gözaltına alındılar. Haydutça bir saldırıydı. Hijyenik olmayan koşullarda, yerlerde yattıkları bir nezarette kalıyorlar, direniş alanlarıysa savaş alanına çevrilmiş durumdadır. Kemal Gün’ün oğlunun kemiklerini alabilmek için aylardır açlık grevi yaptı bu zalimliktir, vicdansızlıktır.

Bu nasıl bir cehennemdir?

Geçen hafta Şirvan maden faciası davasının ilk duruşması görüldü. Asli sorumlu ve kusurlu kişiler hakkında herhangi bir işlem yapılmazken, tutuklu yargılanan 7 sanık da ilk duruşmada tahliye edildi. Siz insanları hayatlarını kazanmaları için işe alıyorsunuz ve onların can güvenliğini pahalı diye sağlamıyorsunuz. Onların tehlikeye attığınız canları toprak altında kaldığında da en ufak sorumluluk duymuyorsunuz. Bu nasıl bir cehennemdir? Kabul etmek mümkün değildir.

İş cinayetlerinde cezasızlık politikası bilinçli olarak sürdürülüyor. Facianın yaşandığı 17 Kasım 2016 tarihinden günümüze toplam sayısı 1.080 olan tüm çalışanların işten çıkarılması, işletmenin sebep olduğu zehirli atık sulardan kaynaklı hayvanlarının telef olması, tarım ürünlerinin ciddi zarar görmesi, köylerin ortadan kaldırılması, bölge halkının tek geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılığın bitirilmesi her şey AKP eliyle palazlanan şirketler için.

Göz göre göre gelen Soma katliamından da hesap sorulamamıştır. Yakınlarını soma katliamında kaybedenler “baharın gelmesi canımızı yakıyor diyor” katliamın yıl dönümü Mayıs ayında olduğu için. Onlar acılarıyla birlikte yaşıyor ama katliamın sorumluları elini kolunu sallayarak dolaşıyor. AKP düzeni işçiler için de katliamlarla dolu bir çalışma ortamı demek.

Soma’daki işçinin katilleriyle Taybet Ana’yı sokakta bekletenlerin adresi aynı

HDP, Şirvan’daki işçinin Soma’daki işçinin katilleriyle Taybet Ana’nın sokak ortasında günlerce yatmasına sebep olanların adresinin aynı olduğunu çok iyi biliyor. İktidarın bu hali toplum için bir beka sorunu yaratmaktadır. Çünkü iktidar her yerde öldürüyor, yaşam hakkımızı elimizden alıyor. Sur’da da Soma’da da böyle oluyor.

Karanlıktan kurtulmaya hiç olmadığımız kadar yakınız

Bu zorba tek adam devleti karşısında çaresiz değiliz. Bu karanlıktan kurtulmaya hiç ummadığımız kadar çok yakınız. Bütün yapacağımız bu tek adam diktatörlüğüne karşı ortak mücadele etmenin yollarını arayıp bulmaktan geçiyor. Onlar kendi yarattıkları girdaplarda boğulmamak için çırpınıyorlar. Bu ülkeyi düze çıkarabilmek için demokrasi isteyenler, barış isteyenler olarak bir araya gelmeli, birbirimize dokunabilmeliyiz. Korkuya ve parçalanmaya karşı direnç, sevgi ve güven yolumuzu aydınlatabilir. Türkiye halklarının bilgisi, görgüsü, özgürlüğe tutkusu bu deli gömleğini yırtıp atmayı bilecektir. Buna inanıyorum, başaracağımıza inanıyorum.

Tek adam diktatörlüğüne mahkûm değiliz

Gelin huzur barış ve refah için barışı demokrasiyi hakça paylaşılan bir düzeni elbirliğiyle inşa edelim. İğneyle kuyu kazar gibi birlikte çalışalım. Tek adamın gelecek kaygısının, paranoyasının bir toplumun geleceğini mahkûm etmesine izin vermeyelim. Tek adam diktatörlüğüne mahkum değiliz!

Mutlaka kazanacağız

Bu ilk konuşmamı kongremizde yaptığımız çağrımızla bitirmek istiyorum; “Şimdi bir kez daha, toplumun tüm kesimlerini demokratik bir anayasa yapım sürecinde ve toplumsal barışı var etme konusunda yan yana gelmeye çağırıyoruz. Ortak demokratik değerler ve ilkeler etrafında ilişkileri geliştirmek demokrasi ve barış mücadelesini büyütecektir. Bu mücadeleyi ayakta tutanları, demokratik siyaset zeminine sahip çıkanları, baskılara boyun eğmeyen halklarımızı; demokrasi, emek ve barış güçlerini, kadın özgürlük hareketini, tüm vicdan sahibi yurttaşlarımızı, enerjilerini bizlerle buluşturmaya çağırıyoruz. Hepimize kolay gelsin. Mutlaka kazanacağız!”

Serpil Kemalbay

23 Mayıs 2017