Selahattin Demirtaş’ın 18 Ekim 2016 HDP Meclis grup toplantısı konuşması
Türkiye’nin Musul’daki durumu içler acısı
En sıcak gündem Musul. Musul’da savaş yaşanıyor. Savaş teknik bir mesele değil, bilgisayar başında oynanan bir oyun değil. İnsanlar ölüyor. Musul tarihinde defalarca kaldığı gibi bir kez daha ölümle, acıyla karşı karşıya. Biz Musul halklarının yanındayız.
Türkiye tabi ki Suriye ile, Mısır ile, Irak ile, ilgili Rojava ile ilgili politika üretmek zorundadır. Anadolu toprakları kadim bir coğrafya, kadim halkların yaşadığı bir coğrafyadır. Böyle bir devletin Ortadoğu yangın yerine dönmüşken sessiz kalması düşünülemez. HDP olarak AKP hükümetinin bu konuda politika üretmesine karşı değiliz. Bizim karşı olduğumuz, bu 14 yıldır burnunun ucunu göremeyen rezil dış politikadır. Karışmalısın da, böyle ırkçı şovenist bir politika ile olmaz. 14 yıldır bunu anlamadınız. Halen yapılan açıklamalara bakın “Musul bizimdir, Musul Türk’tür” böyle bir politika olur mu? Ortadoğu’da bunlar geçer akçe değildir. Temel hata ırkçılık, milliyetçilik, mezhepçiliktir. Davutoğlu hazretleri AKP’yi 14 yıldır çukurdan çukura soka soka Türkiye’yi denklem dışı bırakan bir hatta çekti. Bu dış politikanın mimarı odur. Ama asıl hatayı yapan da Saray’daki zattır. Bu hatalarından ders çıkardı mı, hayır. Sen “Musul’da sahada da masada da olacağız” derken, ikisini de kaybettiğini itiraf etmekten korkuyorsun aslında. Türkiye gibi istikrarın ve barışın öncüsü olması gereken bir ülkenin Musul operasyonu başladığından bu yana “Biz de olacağız, biz de olacağız” demesi içler acısı bir durum.
Türkiye PYD ve PKK ile ortaklık yapmalıydı
Bölgedeki ittifaklarınızı seçerken en gerici ittifaklar seçtiniz. Kimi yanınıza aldınız? El Nusra’yı. Kimi yanınıza aldınız? IŞİD’i yanınıza aldınız. İttifakı bunlar olanlarla dünyada kimse iş yapmaz. Dünyanın neresine giderseniz gidin hükümetler ve topluluklar Türkiye’yi IŞİD destekçisi bir devlet olarak biliyor. Musul meselesinde de başından beri yanlış aktörlerle iş tutmasaydınız, en önemlisi de Türkiye’deki de içi barışı sağlasaydınız böyle olmazdı.
Bir tarafınıza PYD’yi bir tarafınıza PKK’yi alsaydınız, akıllı olsaydınız, siz de biraz aklınızı kullansaydınız. Kürtleri yanınıza alsaydınız. Bu durumda Türkiye hem Suriye’de, hem Irak’ın genelinde hem Musul’da çok daha etkili bir ülke olacaktı. Kendi yurttaşı olan 20 milyon Kürt’ü kazanmış bir ülke, istikrar ve barış konusunda güven veren bir ülke olacaktı. Kürt’ün barış elini havada bırakmak yerine, diktatörlük peşinde koşmak yerine bugün Musul’da düştüğünüz duruma düşmezdiniz.
A planları var mı, B planları var mı, planları hikaye. İç kamuoyunu yönlendirme, gaz alma söylemlerinden başka bir şey değil. AKP hükümeti Türkiye’ye kaybettirdi. Musul meselesinde de topu taca atmanın anlamı yok.
İşleri biten IŞİD’lileri infaz ediyorlar
“Musul’da IŞİD ile mücadele edeceğim” diyorsun ama sen önce Antep’i IŞİD’den temizle de sonra gel Musul’u temizle derler. Sen Antep’in bazı mahallerini IŞİD’e bırakmışsın. Kontrol dışı mahalleler var, devlet giremiyor. Şimdi, kontrol dışı unsurlara operasyon yapılıyor.
Antep Valisi’nin açıklamasına bakın. “IŞİD elemanı çevredekilere zarar gelmesin diye kendini inşaatta patlatmış” diyor. Zannedersiniz ki patlatmadan önce oturmuşlar konuşmuşlar. Suruç, Ankara, Diyarbakır’da katliamları yapanların, konuşmasınlar diye infaz edildiğini görüyoruz. Canlı bombalarını istedikleri zaman elleriyle koymuş gibi bulabilirler. Şimdi dönüp kendilerine zarara verebilecek IŞİD’lilere operasyon yapıyorlar, infaz ediyorlar.
Musul’u Musullular yönetsin. Ya Şırnak’ı?
Numan Kurtulmuş, “Musul’u Musullular yönetsin” diyor. Tamam. Sen böyle diyorsun da, Şırnak’ı Şırnaklıların yönetmesine izin vermiyorsun? Ciddiyetleri yok. Söylediklerinin dünyada bir kıymeti yok.
Bunların durumu fıkradaki gibi: Savaşa giderken “ALLAH ALLAAAH!!!” dönerken ise “Allah Allah?” Aklı olan bir hükümet, HDP ile kuracağı bağ üzerinden Ortadoğu’ya açılır. Bizim Süryani halkıyla da, Ermeni halkıyla da, Ezidi halkıyla da Türkmen halkıyla da ilişkimiz, hukukumuz var. Biz başka bir ülkede olsaydık, bize düşmanlık yapmak yerine el üstünde tutmaları gerekirdi. Türkiye bunu değerlendirmek yerine HDP’yi de bitirmeye çalışıyor. Biz Türkiye’nin büyümesini istemiyor değiliz. Türkiye büyüsün ama barışla büyüsün.
AKP yalanda Oscar’lık
İç politikaya ve gaz almaya dönük kabadayılığın bir faydası yok. Bir anlamı da yok. Sen buradan bağırıyorsun diye sana Musul’u vermezler. Türkiye’nin yarısı da bu gazdan etkileniyor. Hakkını yemeyelim, AKP yalan konusunda Oscar’lık. Hakkını yemeyelim. “Musul’da asimilasyona, katliama, soykırıma izin vermeyiz” diyorlar. “Musul’da olmasına izin vermeyiz” dedikleri her şeyi Türkiye’de yapıyorlar.
Ortadoğu’nun tarihi yeniden çizilirken, halklar kendi hakları için IŞİD barbarlarına karşı da, işgalciye karşı da, emperyalistlere karşı da direnecektir. Allah direnenlerin yanında olsun. Peşmerge kuvvetlerinin yanında olsun.
Sabrın sınırı var!
Şırnak haritadan silinmiş bir şehir, abartarak söylemiyorum. 81 il yok artık, 80 il var. Kendi yurttaşına bu zulmü yapabilen bir iktidar bölgeye barış falan getiremez. Nüfusun %95’i şehri terk etmiş surumda. Kalan %5’i şehrin etrafında çadırlarda.
Çadırlarda yaşamak zorunda kalan 450-500 kadar aileye geçici konut yapalım dedik. Kış, kar, soğukta çadır altında değil, bir evde olsunlar istedik. Biz yapalım dedik, Şırnak valiliği reddetti.
Şırnak’ta yıkım işini bir şirkete ihale etmişler. İhale de para karşılığında değil ganimet karşılığında verilmiş. Çıkan bütün eşyalar sizindir denilmiş. İnsanların eşyaları ganimet olarak görülüyor. Bu anlattıklarım başka ülkede olmuyor, Ortaçağ’da olmamış bu. Şu anda Şırnak’ta yaşanan barbarlıktan söz ediyorum.
Başbakan çıkmış, utanmadan sıkılmadan şöyle de demokrasi, böyle de demokrasi diyor. Sen bu insanlık suçunun hesabını vermeden demokrasiden söz edemezsin.
Her onurlu yurttaşımıza çağrı yapıyorum, bir şehirde insanlık dramı yaşanıyor. Buna sessiz kalanlar bu suça ortak olur. Ha, “Hükümetimiz iyi yapıyor “ diyenlerin de canı cehenneme! Onlardan kardeş olmaz artık! Kardeş dediğin, sen zulüm gördüğünde yanında olandır.
Sabrın da bir sınırı vardır. Bu halkın sabrı mutlaka bir yerde taşacak. Gün gelecek, göreceğiz. Onurlu Şırnak halkı! Siz madem ki o toprakları terk etmeme sözü verdiniz, bizim de size sözümüzdür. Ceketimizi satarız, sizin oradan çıkmamanız için her şeyi yaparız. Botan halkının sahipsiz olmadığı görülecektir.
Şırnak’ı yakıp yıkanlar darbecilikten tutuklu. Cizre, Sur komutanı darbecilikten tutuklu. Peki bunlar yakıp yıktıysa, siyasi sorumluluğu sizde değilse çıkıp özür dileyin. Bizim nazarımızda o darbeci komutanların Başbakan’dan hiçbir farkı yok.
Darbenin siyasi ayağı nerede?
Darbe savuşturuldu, ama yaptıkları bu suçlar ortaya çıkmasın diye tam bir sivil darbe anlayışıyla Türkiye’yi bunlar teslim almaya çalışıyor.
Darbenin siyasi ayağı nerede? Sormaya devam edeceğiz. 80-90 milletvekilinin darbeden haberdar olduğu konuşuluyor. Niye açıklamıyorsunuz? Garibandan hesap sorabiliyorsunuz. Peki kaç AKP’li milletvekili darbecidir? Darbeyi Araştırma Komisyonun içine Fethullahçı milletvekillerini koymuşlar ya!
Hesap şu, erken seçime gidilecek, bunlar aday yapılmayıp tutuklanacak. Şimdi dokunmuyorlar, siyasi kriz çıkar çünkü. Siyasi kriz çıkar diye darbenin siyasi ayağına dokunmuyorlar. Kime dokunuyorlar? Bize.
Her gün soracağız. Hanginiz darbeden haberdardınız? Darbe başarılı olsaydı hanginiz başbakan olacaktınız? Nerede bunlar? Bize en çok bağıranlara dikkat edin, onlardır. Kendilerini gizlemek için daha çok saldırıp, biat etmeleri gerekiyor. Bunu ben biliyorum da, Saray’daki beyefendi bilmiyor mu? Arkasında koca eniştesi var, bunun istihbaratını vermiştir:)
Bu ortamda seçim olamaz
Şimdi Türkiye’nin gündemi başkanlık olabilir mi? Türkiye’nin gündemi demokrasi ve barış olmalıdır. Tepede bir başkan var diye demokrasi olmaz ki. İçi demokrasiyle dolu olmayan bir sistem otoriterleşir. Şu anda kullanamadığın hangi yetki var ki başkan olunca kullanacaksın?
“İlla başkan olacağım”, illa bir devlete başkan olacaksan, Devlet Bahçeli’ye başkan ol, zaten peşinden ayrılmıyor. Bizden ne istiyorsun? Devlet’in başkanı ol işte. Sen başkanlık hevesini al, öbürü de Devlet’in başkanıdır diye böbürlensin.
Referandum, erken seçim tartışması abestir. Farz edelim seçim olacak, yaptığımız konuşmayı yayınlayacak bir TV kanalı var mı? Yok. Gazete var mı? Yok. Devletin parasını pulunu, milyonlarını kendi kampanyası için harcasa bunu denetleyecek Sayıştay var mı? Yok. Ne adil seçimi? Kim kimi kandırıyor? Seçim olacakmış da oradan demokrasi çıkacakmış. Seçim eşittir demokrasiymiş. Sevsinler sizin yalanınızı. Demokrasi sokaktır, direniştir! Böyle bir ortamda sandık sadece diktatörlüğü kurumsallaştırır. Başka da bir işe yaramaz.
Erken seçim mi istiyorsunuz? Haydi OHAL’i kaldıralım. Kapatılan TV’ler açılsın. Saray harcamalarına Sayıştay denetimi gelsin. Sonra da her hafta seçim yapalım.
Millet ne derse o olur diyorlar. Milletin haddi hesabı olmayan zulüm altında olduğu bir ortamda milletin sesi çıkmıyor ki. Böyle bir ortamda siz de seçim aldatmacasına çanak tutarsanız, diktatörlüğü meşrulaştırmış olursunuz.
Ankara Belediye Başkanı bir malikane yapmış. “Gelince Hoca otursun” diyordu. Duruyor halen. Bunun parası nereden? Banka Asya’dan havale yaptı diye insanları hapse atıyorlar, öğretmenleri görevden alıyorlar. Eğer bu teröre destekse, senden büyük terör destekçisi mi var?
Tek kişilik ülkeye döndük. Biraz önce Başbakan konuşuyordu, öbürü Saray’da konuşmaya başlayınca bütün kanallar Başbakan’ı kesip Saray’dakini canlı vermeye başladı. Tamam, atanmış bir başbakan ama yine de bu yapılır mı:) Referandum, seçim kampanyası böyle bir ortamda adil olabilir mi? Biz engel olmazsak, demokrasi adı altında adım adım, kurumsal tek adamlığı kuracaklar.
Cezaevlerinde büyük işkence var
Cezaevlerinde gece gündüz işkence var, Adalet Bakanı çıkıp “İşkence yok” diyor. Bak bu sözün kendisi suçtur. Ülkenin adalet bakanı, işkencecilere açıkça “Siz devam edin, ben yanınızdayım” diyor.
Ey Adalet Bakanı, kendine güveniyorsan “Benim yönetimim altındaki cezaevlerinde işkence yok” diyorsan birlikte işkence iddiası olan cezaevine gidip işkence mağduru iddiası olan kişilere soralım. Eğer işkence yoksa onur sözü, cezaevinin çıkışında siyaseti bıraktığımı açıklayacağım! Ey Bekir Bozdağ, yok eğer işkence varsa ve sende de biraz haysiyet varsa çıkışta sen istifa edersin.
Gelen bilgiler, insanlığımızdan utanacağımız şeyler. Cezaevlerinde kadınlara yapılanlar, erkeklere yapılanlar şu mikrofonlarda anlatılmaz. Hangi davadan yatıyor, sormayız bile. Bir canlıya işkence yapılamaz. Buna sessiz kalan insanlığını yitirir. İnsan hakları komisyonunda bazı AKP’li bazı tipler var, “Ben olsaydım ben de tekme tokat dalardım.”
Vakti zamanında cemaatin okulunda kalmış. Şu anda bakanlık yapanların bazıları cemaatin okulunda okumuş. Bir insanı bu nedenle terörist olarak suçlayamazsın. Hapse atıyor, mallarına el koyuyorlar. Bu yapılanlara HDP’nin sessiz kalması mümkün değil. Sessiz kalırsak ilkelerimizi, ahlakımızı yitiririz.
Saray lüksünü örtmenin yolu cenazeler
Sayıştay ilk defa Saray inşa edildiğinden beri normalde yapması gereken bir işi yaptı ve Saray’ın harcamalarına ilişkin kısıtlı da olsa bilgi verdi. Saray’ın maliyeti 1.4 katrilyonmuş. Yıllık 397 trilyon bütçesi varmış. Yetmemiş ek bütçe verilmiş. Toplamda 675 trilyon. 150 trilyon da örtülü ödenekten harcanmış, nereye gittiği belli değil.
Sarayın bir aylık aydınlatma gideri 806 milyar (eski parayla). Saray’ı ışıl ışıl göstermek için. Bunların hesabı sorulmazsın diye milliyetçilik yapmak lazım. Cenazeler gelmeli ki bunu hesabı sorulmasın.
Böyle bir israf kimsenin hakkı değildir. Türkiye’nin işsizlik oranında, tarihini en yüksek oranını yaşadığı bir dönemce, cari açığın en yüksek noktaya ulaştığı dönemde, Türkiye’nin % 85’inin yoksulluk sınırını altında yaşadığı bir dönemde bunu sormak hakkımızdır.
Türkiye’nin temel çelişki fotoğrafı budur? Şu ışıl ışıl Saray’ın hesabı sorulmasın diye, gencecik çocuklar yaşamını yitiriyor. Bu yoksul evde yaşayan yaşamını yitiren askerler benim kardeşimdir. Şu yoksulluğu, şu savaşı ortadan kaldırmamız lazım. “Senin Saray’ın ışıldasın, ben ölürüm” diyenler oldukça bu savaş bitmez...
Kaynak: "Demirtaş: Demokrasi sokaktır, direniştir!". hdp.org.tr. 18 Ekim 2016. 6 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Haziran 2021.
|