Sayfa:Türk Sazı.pdf/85

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

Evet odur... Taze, yalnız ve gölgesiz bir mezar;
Garip kabri olduğu bak, toprağından besbelli.
Ta kendisi, o tifodan ölmüş olan bayraktar;
İşte, işte, baş ucunda bayrakçığı dikili.
Ah, bu öksüz mezarcığa kim göz yaşı saçacak?
Herkes kendi ölüsüne ağlamaya koşmada.
Ah, bu garip yiğit için kim var ki el açacak?
Biçarenin kimivarsa yüce dağlar ardında!...


Bir Yolcuya:

Ey hemşeri, bana bak, hişt!... Kaçıyor ha, zavallı!
Kaçma kuzum, bu dünyanın her bucağı mezardır;
Her nereye basmış olsan, orda yüz bin can yatır;
Kara mezar, deniz mezar... Hangi yere kaçmalı?
Kaçmak kimden? Şu bir yığın kemikten mi? Hay korkak
Tamahları size kalan ölü size ne yapar?
Azgınlıklar, mezarlardan uzaklarda can yakar;
Eğer kaçmak gerek ise dirilerden kaç uzak!...

**

Ey kardeşler, bu yiğit de Türk gayreti güderdi;
Tüfeğe de en sevdiği saban gibi gülerdi.
Onun, sağken çalıştığı aziz yerdi: Şu toprak!
ölünce de bıraktığı şu şey oldu: Bir bayrak!
Bunlardır ki, çok işleri canla, başla görürler;
Memleketin büyükleri: «Öl! » diyince ölürler;
Bu uğurda ne bir para, ne de bir ad isterler;
Vazifeyi «Vazifedir!..» diye yapıp giderler.
Ruhlarına okuyalım Fatiha;
Ötesini bırakalım Allah’a!..

112