Sayfa:Sırça Köşk.pdf/8

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

“Neyse selametle geldiniz ya!”

“Öyle, inşallah selametle de gideriz!”

“İnşallah, inşallah... Şu bizim üç bin sandığa da...”

Kaptan bu sözleri hiç duymamış gibi:

“Hep de havaleli mallar yükledik... Bakalım İstanbul'u nasıl bulacağız... Denizlerin kötü zamanı...” diye devam etti, sonra, daha ziyade kendi kendine mırıldanıyormuş gibi:

“Gemi de gemi değil ki... Hacı Davut vapuru... Dört seneden beri havuzlanmadı... Allah çoluğumuza çocuğumuza acıyor herhalde...”

Osman Yiğit, yüzü büsbütün kızararak:

“Şu bizim portakallar...” diyecek oldu. Kaptan birden doğrularak:

“İnşallah gelecek sefere...” dedi.

“Aman Süvari Bey... Şaka etme Allahını seversen! Portakallar sandığa gireli on beş gün oluyor. On gündür de rıhtımda bekliyor, bu sabah mavnaya yüklettim, nerdeyse gemiye yanaşmıştır!”

Süvari Bey gözlerinin kenarından süzülen yaşları elinin tersiyle sildi, yüzünü uzun uzun kaşıdı, sonra:

“Osman Yiğit” dedi, “hatırın için birkaç yüz sandık alırım, ama sintineye koyarım; başka yerim yok!”

“Yapma be kaptan, sintinede portakal gider mi? Sabaha varmadan çürür!”

“Orasına ben karışmam!”

Süvari bunları söyleyerek kalktı, salondan çıktı, yukarıya, kamarasına gitti.

Osman Yiğit başını iki yana sallayarak biraz bekledi, sonra o da acele adımlarla, dışarı fırladı, kumanda köprüsünün merdivenini ıkına sıkına tırmandı. Yukarı varınca ikinci kaptanı orada dolaşır buldu. Onu bir kenara çekerek meseleyi anlattı:

“Hadi kurbanın olayım, şu işi bir düzenine koy... Beni yakmasın...” diye sırtını sıvazladı.

İkinci kaptan:

“Vallahi, ne bileyim!.. Bakalım bir kere...” diye süvarinin kamarasına girdi.

Ondan sonra belki yarım saat süren bir pazarlık başladı, ikinci kaptan bir içeri, bir dışarı gidip gelerek bu hayırlı işi yo-

11