Sayfa:Sırça Köşk.pdf/46

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

O zaman hastanın gözleri büyük bir korkuyla açıldı, karşısındaki üç beyaz gömlekliyi birer birer dolaştı, hırıltılı bir sesle sordu:

“İki taş olacaktı, doktor! Ocağına düştüm, birini içerde mi kodun yoksa?”

“Kim söyledi iki taş diye?”

“Kayseri'de söylediler. Röntgen öyle gösteriyormuş.”

Profesör ve asistanı filmlerin bulunduğu zarfı açtılar, pencerenin yanma gidip uzun uzun baktılar; biri baktıktan sonra elindekini ötekine veriyor, yeni aldığını gözden geçiriyordu. Odada çıt yoktu. Ara sıra iki doktor birbirlerine filmde bir şey gösteriyorlar, fakat tek söz söylemiyorlar. Nihayet Profesör Osman hastaya yaklaştı:

“Zannetmiyorum!” dedi, “Gerçi filmin orası biraz bulanık ama, Kayseri Hastanesi'nin röntgenine pek güvenilmez, bu taşın gölgesi düşmüş olacak. Belki sen de film çekilirken biraz kımıldadın... Ben böbrekle başka bir taşa rastlamadım. Hiç merak etme.”

Bundan sonraki günler, hatta haftalar, hatta aylar Avni Akbulut için yarı rüya halinde geçtiler. Sanki ameliyat gününde yapılan narkozdan hâlâ kurtulamamıştı. Doktorlar o gün filmleri alıp götürmüşler ve bir daha ortaya çıkarmamışlardı. Her gün birkaç kere yanma geliyorlar, “Nasılsın? Bir şikâyetin var mı?” diye soruyorlar, bazan hemşire pansuman yaparken bulunuyorlar, fakat ikinci taş meselesini hiç açmıyorlardı. Bu halde bir ay kadar yattıktan sonra, -dikişler alınalı daha sekiz gün olmuştu- Avni'de tekrar sancılar başladı. Yeniden röntgenler, idrar tahlilleri, konsültasyonlar yapıldı. Profesör: “Senin bünyen taş yapmaya çok müsait, böbrekte gene kilsi bir teşekkül ihtimali var. Esaslı bir müdahale daha icap edecek galiba!” dedi.

Niğde'ye tekrar acele telgraflar çekildi, satılan bağın parası bu sefer yirmi günde geldi. İkinci ameliyat için Avni'yi masaya yatırdıkları zaman, eski nüfus memuru bir deri bir kemik kalmıştı. Gözleri bir şey seçemiyor, kulakları uğulduyor, sesi fısıltı halinde çıkıyordu. Yüzüne maskeyi koydukları zaman bu uykudan bir daha uyanamayacağını sanıyor, ama buna o kadar üzülmüyordu.

49