Sayfa:Nağme-i Seher.pdf/45

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

iden kuvâ-yı aklım tulu'-ı hakikatden soñra his olunur suretde her biri bir cihete akub gitti. Ben yine kilk-i kudret sân'atıyla levhâ-yı zîb ü cûd ... o resm-i mücessem-i azimiñ her cihetini başka başka nazar-ı hayret ve dikkatden geçürmege başladım.

Daglardan akub nehre mensub olan ba'zı ufak çaylar olmalı. Uzakdan bir su şırıltısı. İshâk kuşı didikleri tâ'ir-i 'acayib mübârek zamanca birbirinden ne ziyâde ne de noksân olmayarak bir fasılâ-i cüziye ile baygın baygın bagırması. Kâh kâh nehir kenarından atılan kurbagalarıñ veyâhud nehriñ içinden havaya dogrı sıçrayub yine düşen balıklarıñ o hâle mahsûs olan sadâsı. Dest-i sihrkâr-ı nesim ile taharrin olınan agsan u evrâk-ı eşcârıñ birbirine sürtünmesinden hasıl olan ses. Mevki'ye her şeyden ziyâde galib ü müstevlî olan sükût u sükûneti fâsıladâr ider ve semâ-yı cân benden gizli olarak aralık aralık zuhûr iden latîf sedâlardan ziyâde sükût-ı mevkiyeye vakıf istimâ' olırdı: vâkıa öyel bir sükût u sükûnet idi ki takrîr-i âsâra letâfet-i ruhâniye ve âsar-ı hikmeti 'ulviyye ile meşhûn bir ders bir 'ibret ve tesiri mâfevk-i tahayyül-i aceb-i hâlet idi.