Bu sayfa doğrulanmış
174
Kürk Mantolu Madonna
Daha birkaç saat evvel bende bir fotoğrafı bulunmadığı için, yüzünü hatırlıyamadığımı zannetmiştim. Halbuki bu anda onu, hayattayken gördüğümden çok daha canlı, teferruatlı olarak görüyordum. Aynen tablodaki gibi biraz mahzun, biraz istiğnalıydı. Yüzü daha solgun, gözleri daha siyahtı. Alt dudağı bana doğru uzanıyor, ağzı: «Ah, Raif!» demeğe hazırlanıyordu. Herzamankinden daha çok yaşıyordu... Demek on sene evvel ölmüştü? Ben onu beklerken, evimi onu kabule hazırlarken ölmüştü. Hiç kimseye bir şey söylemeden, beni imkânsızlıklar içinde kıvrandırmamak, beni sıkıntıya sokmamak için, bütün sırrını beraber alarak ölmüştü.
On seneden beri ona karşı duyduğum hiddetin, etrafıma karşı kendimi aşılmaz bir duvar içine alışımın hakikî sebebini şimdi anlıyordum: On sene, hiç azalmıyan bir aşkla, onu sevmekte devam etmiştim. İçime ondan başka hiçbir kimsenin girmesine müsaade etmemiştim. Fakat şimdi onu herzamandan ziyade seviyordum. Karşımdaki hayale kollarımı uzatıyor, ellerini tekrar avuçlarıma alıp ısıtmak istiyordum. Onunla beraber geçen hayatımız, o dört, beş aylık zaman, bütün teferruatiyle gözlerimin önündeydi. Her noktayı, aramızda konuşulan her kelimeyi hatırlıyordum. Sergide resmini görmekten başlıyarak, Atlantik’te şarkısını dinleyişimi, yanıma sokulmasını, nebatat bahçesi gezintilerini, odasında karşı karşıya oturuşlarımızı, hastalığını birer kere daha yaşıyordum. Bir hayatı baştan aşağı dolduracak kadar zengin olan hâtıralar, böyle kısa bir zamana sıkıştırıldıkları için hakikattekinden daha canlı, daha tesirliydiler. Bunlar bana, on seneden beri bir an bile yaşamamış olduğumu; bütün hareketlerimin, düşüncelerimin, hislerimin benden uzak, bir yabancıya aitmiş kadar benden uzak olduğunu gösteriyordu. Asıl «ben», otuz beş seneye yaklaşan ömrümde, ancak üç, dört ay kadar yaşamış, sonra, benimle alâkası olmıyan manasız bir hüviyetin derinliklerine gömülüp kalmıştım.