tım ve hiçbir şey yapmağa cesaret edemiyerek döndüm. Her gün odamda oturuyor, kitap okumağa çalışıyordum. Bir tek harfini bile farketmeden sayfaları çeviriyor, bazan, dikkat etmeğe azmederek baştan başlıyor, fakat birkaç satır sonra gene zihnimin başka yerlerde dolaştığınıgörüyordum. Gündüzleri hâdiseleri olduğu gibi kabul ediyor, onun kararının kati olduğunu, aradan biraz zaman geçmesini beklemekten başka birşey yapamıyacağımı anlıyordum. Fakat geceyle beraber muhayyilem faaliyete başlıyor, hummalı bir hasta gibi bana olmıyacak şeyler düşündürüyordu. Nihayet, bütün gündüzkü kararlarımın aksine olarak, geç vakit evden fırlıyor, onun geçeceği yollarda ve evinin etrafında dolaşıyordum. Artık sırmalı kapıcıya sormağa utandığım için, uzaktan bakmakla iktifa ediyordum. Böylece beş gün geçti. Kendisini her gece,eskisinden daha yakın olarak, rüyamda gördüm.
Beşinci gün, onun gene işine gitmediğini anlayınca, bir gazinodan Atlantik’e telefon ettim ve Maria Puder’i sordum. Hasta olduğu için birkaç günden beri gelmediğini söylediler. Demek sahiden bu kadar hastaydı. Bundan şüphe mi ediyordum? Niçin onun hastalığına inanmak için böyle bir tasdik beklemiştim? Benden kaçmak için işine gitme saatlerini değiştirecek veya kapıcılara talimat vererek beni savdıracak değildi ya!... Uykuda bile olsa uyandırmak karariyle, evinin yolunu tuttum. Münasebetimizin hududu, herşeye rağmen bunu yapmak hakkını bana verecek kadar genişti. Bir sarhoşluk gecesinin sabahındaki sahneye bu kadar kıymet vermek doğru olamazdı.
Merdivenleri nefes nefese çıktım ve tereddüt edip vazgeçmemek için, derhal elimi zile götürdüm, kısaca çaldım ve bekledim. İçerde hiçbir hareket olmadı. Ondan sonra, birkaç kere daha, uzun uzun çaldım . Beklediğim ayak sesi duyulmadı. Yalnız karşı taraftaki evin kapısı aralandı, uyku sersemi bir hizmetçi:
«Ne istiyorsunuz?» diye sordu.