beni bekliyordur, diye düşündü. Ürktü ve elini yüzüne götürüp gezdirerek şaşkın bir hareket yaptı. Bu sırada gazinocu geldi. Muhsine'ye: "Hadi bakalım!" dedi. Muhsine kalktı. Kâmil de beraber... Bahçede yürüdüler. Yollar kumluydu ve gıcırdıyordu. Kâmil kolunun altında sıkı tutmaya çalıştığı siyah kılıflı kanununu birkaç defa ağaca çarptı, yıkılacak gibi sallandı. Yolda beş on adım gittikten sonra bir araba geçti. Gazinocu eliyle işaret etti, araba durdu; evvela Muhsine bindi, gazinocu, kızın arkasından binmek isteyen Kâmil'i eliyle iterek içeri atladı ve araba yürüdü. Kâmil yolun ortasında bir müddet sallanıp durarak düşündü. Hemen hemen her akşam bu böyle olduğu için kızdığı falan yoktu. Yalnız, her akşam böyle arabaya ayağını atarken itilip sokakta yalnız kalınca bir müddet düşünmek âdetiydi. Sonra sallanarak kendi oteline doğru yürüdü. Dört katlı otelin en üst penceresinden beyaz bir gölge sarkıyordu. Kâmil ürperdi. Yukarıdan kısık bir ses bağırdı: "Çingene!.. Alçak Çingene!.. Bahçe dağılalı bir saat oluyor. Gene o Muhsine dedikleri kaltağın peşindeydin değil mi?" Kâmil başını yukarı kaldırdı, muvazenesini kaybederek yere yuvarlanıyordu, kanunu destek gibi kullandı ve ayakta kaldı. "Ne bağırıyorsun gece yarısı be!.. Hesap görüyorduk..." "Hesap mı? Arabanın peşinde köpek gibi dolaştın, görmedim mi sanıyorsun? Dinsiz, imansız Çingene!.." Yukarıdan doğru ağlayan bir çocuk sesi duyuldu. Kâmil okkalı bir küfür savurdu. Fakat kendini tutamadı, yere yuvarlandı. Siyah torbalı kanunu yerden kaldırıp koltuğunun altına sıkıştırırken yukarıda bütün sokağı çınlatan bir feryat koptu. "Gelme buralara alçak... Sokmam seni içeri... Gelme!.." Beyaz baş içeri çekilmek istedi, fakat hızla çekilirken pencereye çarptı, pencerenin kenarındaki değnek düştü. Ağır çerçeve bütün yüküyle kadının başına indi. Kâmil yalnız bir cam şangırtısı işitti. Merdivenleri hızlı hızlı çıktı, otel hizmetçisi, alışkın olduğu 105
Sayfa:Değirmen.pdf/102
Görünüm