243
Baş Vali Hubertus van Mook’un asistanlığını yapıyordu. 1975’te Bodrum’a geldiğimde bana, “Van Mook bana bir baba gibi davrandı, ona borcum var ve şimdi ben de sana bir anne gibi bakacağım,” dedi. Benim de Türk halkına, özellikle de gençlere borcum var. Borcumu 1991 senesinde Türkiye’ye geldiğimde kalkınma projeleriyle ödemeye başladım ve hâlâ da ödüyorum; çünkü sosyal antropolojiye göre bir borç sadece parasal, somut bir şey değil, onun farklı boyutları vardır.
“Türkiye benim ikinci vatanım oldu” klişesini ben kullanmıyorum; çünkü bir halkın dilini, tarihini, kültürünü öğrenirken herhangi bir yerde yeni bir vatan bulabilirim. Tüm dünya benim vatanım. Fakat gözlemlerime göre 1975-1991 yılları arasında Türkiye çok farklıydı, inanılmaz derecede değişti. Önce kapalı bir ülkeydi, Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin baskısı altındaydı, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra dünyanın terk ettiği bir ülke oldu. 90’lı yılların Türkiye’si, mali ve etnik sorunlara rağmen çok hızlı gelişti. Bugün Türkiye, sanayisi en güçlü yirmi ülke arasında yer alıyor.
1991 yılında Türkiye’nin kalkınmasına daha fazla nasıl katkı sunabilirim, diye geri döndüm. Mesleğim hem balıkçılık hem de kooperatif örgütlenmesi üzerine olduğu için, balıkçılar arasındaki örgütlenmeyi güçlendirmek gerekiyordu. Fakat kalkınma dünyası çok değişmişti ve sürekli değişiyor. Son zamanlarda çevre sorunları ön plana geçti. Sadece balık tutmak değil, denizlerdeki balık varlığını da korumak gerekiyor; aquaculture, yani kültür balıkçılığı her zaman daha önemli oluyor. Türkiye’deki tarım ve su ürünleri kooperatifleri bence başarılı. 1960lı ve 70li kooperatifçiliğin Türkiye’de yükselişe geçtiği yıllardı. 1980li yıllardan sonra önemleri azaldı. Bana göre kooperatiflerin kalkınmadaki önemi hâlâ kritik.
Türkiye’de önemli bir dönem başlıyor; çünkü en başarılı yirmi ülke mal ve hizmet sunumunda yeni teknolojileri kullanmaya başladı. Enformasyon ve bilişim teknolojisinin de desteğiyle hizmet sunumu, eski sanayileşme mantığının temel araçlarından olan mal/ meta sunumunun önüne geçti. Hizmet sunumunda çeşitliliğin sağlanabilmesi için de yaratıcılık gerekiyor. Yaratıcılık için de bilimsel eğitim önemli. Türkiye’de araştırmacılar kendilerini geliştirmek için yurtdışına gitmek zorunda kalıyorlar. Orada daha iyi bir bilimsel çevre buluyorlar ve ayrıca batı ülkeleri onları memnuniyetle kabul