124
Zor koşullarda yaşadım. İlk olarak anneme, babama, kız kardeşlerime ve dostlarıma stratejik mektuplar yazdım. “Buraya gelin, ben burada sıkılıyorum, uçak biletinizi de öderim, misafir odam var, aşçım var, balık bol, Afrika çok ilginç bir yer, Mali sıcak ama ilginç bir ülke,” diyerek arkadaşlarımı, kardeşlerimi, annemi, babamı sürekli davet ettim. O zaman Mali’den mektup göndermek çok zaman alıyordu. Telefon zaten yoktu. Telgraf sadece acil ve kısa mesajlar için kullanılabiliyordu. 10 sözcüklü mesajlar riskliydi; çünkü yardım isteniyor gibi yorumlanabiliyordu. Bamako’da Birleşmiş Milletler’in merkezinde kişisel bir posta kutum vardı ve her ay arabamla oraya gider, mektuplarımı alırdım. Babam kitap ve balıklarla ilgili raporlar gönderirdi. Bir gün annem ve New York’ta Kolombiya Üniversitesi’nde okuyan kız kardeşim Sandra geleceklerini yazdılar. HEBE’den bir dostum mektubunda, “Carel ben bu yaz evleneceğim, ne zaman dönüyorsun? Sağdıcım sen olacaksın ve lütfen bana Mali’den bir deve kuşu yumurtası getirebilir misin?” diye yazmıştı. HEBE’deki arkadaşlarım her zaman mektuplarında, “Geçmiş olsun! Paraya ihtiyacın var mı?” derlerdi. Paraya ihtiyacım olmadı. Çünkü Ronald Reagan ABD Başkanı seçildiğinde doların değeri artmıştı ve ben maaşımı dolar olarak alıyordum. Ayrıca bir “hardship post allowance”, yani çalışma yaşamı zor olan ülkeler için maaşa ek bir zorluk parası da verdiler ve Mali’de olduğum dönemde çok para kazandım.
Kız kardeşim Sandra New York’tan geldi ve bana yardım etmek için Mali’de üç ay kaldı. İspanyolca konuşabildiği için, Kübalı doktor ve hemşirelerle dostluk kurdu. Beni onlardan uzak tuttu, çünkü ben soğuk savaş zamanında başka bir futbol takımını tutuyordum. Afrika’da Küba’nın rolünü biliyordum. Onların görevi komünist devletler kurmaktı.
Mali’de yaşayınca Burundi’yi bir cennet gibi gördüm. Orada bir Birleşmiş Milletler bungalovunda yaşamıştım. Aşçı, temizlikçi ve bahçıvan vardı. Ev iki odalıydı ve bahçede birçok büyük mango ağacı bulunuyordu. Misafirlerimi ağaçların altında ağırlardım. Burundi’deki bahçıvanım Andre, bambu kamışıyla ağaç içinde büyük bir platform yapmıştı ve bambu merdivenle öğle saatlerinde oraya çıkıp siesta yapardım. Ah Burundi!
Mali’deki aşçım Mustafa, güzel balık pişirirdi; fakat tozdan beni kurtaramadı. Bir gün bana, “Mösyö, o toz değil, toprak ve hepimiz