Sayfa:C.H.P. 15. Yıl Kitabı (1938).pdf/595

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış
586

«ağ» şeklinde ifade edilen bir fonemde bulmaktadır. Bu ses, uzunca ve kapantılı bir vokal sesidir ki kapantısını gösteren «ğ» yarım konosonu bunun anlamını üzerine aldıktan sonra, ses cihazımızın tekâmülleriyle, vokal sesi «a» dan «ı ve «u» ya ve bunlardan da «e, i. ü. ö, o» seslerine değişmiştir.

Ana konson denilebilen «ğ» ye gelince, bu da hep aynı ana anlamı muhafaza ederek «y» ve «v» ye ve bunlardan da «g, k. h» ve «b, m, p, f» konsonlarına değişmiş ve daha sonra «n, t, d, s, c ç, z, j» ve nihayet «l, r» konsonları vücut bulmuştur. «e, i, ü, ö, o» seslerine değişmiştir.

Mananın konsonlarda temerküzü hâdisesi. konsonlar arttıkça, bunlarda birer mana nüansı bulunması neticesini de doğurduğundan, dil monofonemik ve monosilâbik devirlerden bitişkenlik ve bükülgenlik devirlerine doğru yürüdükçe bir takım konsonlar -«n, s, ş, c, ç, z, j, l» gibi- fikirleri birbirine bağlıyan saha anlamlarına, bir takımları -«t, d» gibi- yapıcılık, yaptırıcılık, yapılmış olmaklık manalarına, bazıları, «ğ, k, g, y, h, m, b, v, p. f» gibi- ana kök anlamını üzerine alarak temessül ettirmek, onu bir süje veya bir objeye bağlamak, yahut kelime anlamını tamamlıyarak tayin ve ifade etmek rollerine ve nihayet bir tanesi -«r»- de ana kök anlamının takarrür ve temerküzü manasına tahsis edilmiştir.

İşte konsonların bu anlamları Türk dili ek ve takılarının rollerini izaha yaradığı gibi, bir kelimenin neden dolayı şu veya bu manaya geldiğini de göstermek gibi şimdiye kadar dilciliğin varamadığı ve varmayı ümit bile edemediği bir büyük neticeyi de elde etmiştir.

«Güneş-Dil» metodiyle yapılan analizler, yer yüzü kültür dillerini teşkil eden dil gruplarına tatbik edildiği zaman, aynı veya birbirine yakın anlamda başka başka dillere mal edilmiş olan kelimelerin hep bir veya pek yakın kuruluşta olduklarını da ortaya çıkarmakta ve böylece hem dilin, hem de dillerin orijini meselelerini ana ve ilkel Türk dili mihveri üzerinde halletmektedir.

Millî Türk dehasından fışkıran bu yeni dil teorisi, ilkin küçük broşürler ve gazetelerde deneme olarak neşredilen analiz örnekleriyle ortaya konulduktan sonra, Ankara Tarih - Dil - Coğrafya Fakültesinin Türkoloji kürsüsü programına da esas teşkil etmiş ve fakültede iki yıldan beri metodik olarak gençliğe öğretildiği gibi, Profesörlerin ders kitapları da ayrıca basılarak herkesin gözü önüne konulmuştur.

1936 da toplanan Üçüncü Türk Dil Kurultayına sunulan tezlerin hepsi bu teoriye dayanarak, Kurultayda bulunan yerli ve yabancı bilginlere tanıtılmış, 1937 de Bükreşte toplanan «17 nci Preistorik Arkeoloji ve Antropoloji kongresi» ile İstanbulda kurulan «ikinci Türk Tarih Kongresi» ne de tebliğ olunmuştur.

«Güneş-Dil Teorisi», yalnız nazari mahiyette olarak, lengüistik dünya bina yeni ve orijinal bir ışık saçmakla kalmıyarak lûgat, terim, gramer çalışmalarımıza da yeni bir yön vermiş, yabancı dillerden sanıldığı halde halk diline kadar girmiş, yahut terminiloji sahasında varlığına zaruret görülmüş kelimelerin Türk orijinlerini de ortaya çıkarmağa yaramıştır.