Sayfa:Budizm’in Misyon Anlayışının Temelleri.pdf/9

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış
Budizm’in Misyon Anlayışının Temelleri

Budizm’in kılıç yerine öğreti yoluyla yayılması gerektiğini söyleyen Aşoka, komşu ülkelere Budizm’i yaymak için çok sayıda misyoner göndermiştir. Bu ülkelerden biri Sri Lanka’dır. Aşoka, oğlu Mahinda’nın liderliğinde bir misyoner grubunu Sri Lanka’ya göndermiştir. Sri Lanka’ya giden bu misyonerler, yerel halk yerine öncelikle devlet yöneticilerine hitap etmişlerdir. Mahinda, Sri Lanka Kralı Devanampiya Tissa’nın (M.Ö. 247-M.Ö. 207) huzuruna çıkmış ve ona Budizm’i anlatmıştır. Kral Devanampiya, tanıştığı bu yeni dini kısa süre içinde kabul etmiş, Sri Lanka halkının da Budist olması için daha fazla misyoner talebinde bulunmuştur. Aşoka, Sri Lanka’dan sonra Myanmar’a (Burma) iki Budist misyoner göndermiştir. Aşoka’nın gönderdiği misyonerler, gittikleri ülkelere Budist öğretilerin yanı sıra Aşoka’nın Budizm savunuculuğunu da götürmüştür. Onun hakkındaki efsaneleşen anlatılar, Aşoka’yı Budizm’in taşındığı ülkelerde yöneticiler için örnek alınacak bir kişi hâline getirmiştir (Wangu, 2009, s. 39-42; Davids, 2007, s. 249). Fakat Aşoka’nın ölümü ve M.Ö. 185’te Maurya Krallığının yıkılışı ile birlikte Budistler için Hindistan’da zor günler başlamıştır. Devlet desteğini kaybeden Budist misyonerler, Brahmanist Shunga Krallığı’nın (M.Ö .185-M.Ö. 75) baskısı nedeniyle Hindistan dışına yönelik misyon faaliyetlerine ağırlık vermişlerdir (Yitik, 2014, s. 88).

Gittikleri ülkelerde önce devlet yöneticilerine hitap eden keşişler, Budizm’in kaybettiği devlet desteğini tekrar kazanmaya çalışmış ve özellikle iki ülkede başarılı uygulamalar yapmışlardır. Bu ülkelerden birincisi; Çin, ikincisi ise Kore’dir. Çin ve Kore’de Budizm’in yayılması ve zamanla devlet dinine dönüşmesi, Budizm’in kaybettiği devlet desteğini tekrar kazanmasını sağlamış ve Budizm bu ülkeleri birer misyon merkezine çevirmiştir. Çin ve Kore’de yetişen Budist misyonerler, bölgedeki diğer ülkelere Budizm’i yaymaya başlamıştır.

Budizm, Çin’e M.Ö. 3. yüzyılda girmeye başlamış ancak gösterilen direniş nedeniyle iki yüzyıl boyunca ilerleme kaydedememiştir. M.S. 1. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Çin’in karşılaştığı iç ve dış tehditler, Çin’de sosyal ve siyasal düzeni bozmuş; bu durum Budizm’in tekrar hareketlenmesine neden olmuştur. Bu sıralarda devlet yöneticileri ile irtibata geçen misyonerler, geliştirdikleri siyasi ilişkiler sayesinde başarı elde etmiş; Doğu Han İmparatoru Ming Ti (M.S. 28-M.S. 75) ve Chu Prensi Liu Ying (?-M.S. 71) tarafından himaye edilmeyi başarmıştır. Devlet desteğini arkasına alan Budizm, M.S 2. yüzyıldan itibaren bir kültürel atılım başlatmıştır. An Shigao (?- M.S. 170) ve Lokaksema’nın (M.S.147-?) girişimleriyle yapılan çeviri faaliyetleri sayesinde, Çin’e daha fazla bilgi taşınmış ve Budizm daha fazla tanınır hale gelmiştir (Küçük Tümer ve Küçük, 2014, s. 266; Demiéville, 2008, s. 821; Irons, 2008, s. 82-83; Hackmann, 1981, s. 77).

M.S. 3. yüzyılda Han Hanedanlığının yıkılması ve 4. yüzyıl başlarında Türkistan’dan yapılan akınlar, Çin’deki siyasal ve sosyal dengeleri değiştirmiştir. Ülkeye hâkim olan karmaşık durum, Budizm’in güçlenmesi için önemli bir fırsat olmuştur. Bu dönemde çalışmalarını hızlandıran Budist keşişler, Kumarajiva (M.S. 344-M.S. 413) öncülüğünde çeviri faaliyetlerini bir üst seviyeye taşımış, dinî görevlerinin yanında değişik devlet kurumlarında siyasi ve askerî görevler almışlardır. Budizm’in Çin’deki asıl etkisi, 6. yüzyılın sonlarında başlamıştır. Çin’de uzun zamandan beri devam eden kargaşaya son vererek yönetimi ele geçiren Sui Hanedanlığı (M.S. 581-M.S. 618), Budizm’i devlet dini haline getirmiştir. Devlet desteğini arkasına alan Budizm, Çin’de hızlı bir şekilde yayılmıştır. Suilerden sonra iktidar olan Tang Hanedanlığı (M.S. 618-M.S. 907) zamanında ise Budizm, Çin’de altın çağını yaşamıştır. Tang Hanedanları Budizm’e kendilerine dinî meşruiyet kazandırması nedeniyle büyük destek

IBAD Sosyal Bilimler Dergisi / IBAD Journal of Social Sciences, (10), 2021