İçeriğe atla

Sayfa:Ahmet Şık'ın 25 Aralık 2017'de Cumhuriyet Davası'ndaki savunması.pdf/140

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

Çünkü düşman hukukuna inananların aksine biz, düşmanlarımız için bile hukuk olması gerektiğini savunmaya devam edeceğiz.

Şimdi, beni neden hedef aldığınız, tutukladığınız ve ısrarla hapiste tutmaya devam ettiğinizle ilgili gerçekleri konuşalım.

Daha önce çok kez söyledim; tutuklanacağımı biliyordum. 2015 yılı başında haberi gönderilmiş tehdidi yapılmıştı. Nedenini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Çünkü en iyi bildiğim işi, mesleğimi yapmaya devam ediyordum.

Demokratik değerlerle hiçbir zaman sıkı bağlar kuramamış, temel hak ve özgürlükler konusunda kabarık bir sabıka sicili bulunan Türkiye'de gazetecilik yapan biri olarak hak odaklı habercilik her zaman temel ilkem oldu. Organize bir suç örgütüne dönüşen devletin; işkence, gözaltında kayıplar, infazlar, yerleşim yerlerinin boşaltılıp yakılması gibi örnekler başta gelmek üzere insan hakları ihlallerini sistematik olarak uyguladığı dönemlerde çok sayıda habere imza attım.

Yasaların kendilerine verdiği yetkiyi, “terörle mücadele” kılıfı altında kişisel hesapları ve menfaatleri için kullanan devlet içi örgütlerin suçlarını ifşa eden konuları anlattım. Çünkü güç odaklarının gerçeklerin üzerine örttüğü örtüyü kaldırmanın gazetecilerin görevi ve sorumluluğu olduğuna inanıyordum. Halen de öyle. Bu nedenledir ki her dönemde tehdit edilip, her dönemde hedefte olan gazetecilerden biri oldum. Şimdi olduğu gibi çok kez yargılandım. Suçlayanlar devlet kurumları ya da iktidarlardı. Sırtımı hakikate dayayarak gazetecilik yapan birisi olduğum, yargılama emri verenlerin ve yargılayanların amaçları teşhir olduğu için hiçbir davadan ceza almadım.

Tanığı olduğum, aktarıcılığını üstlendiğim acı dolu birçok hikâyenin bana öğrettiği, temel hak ve özgürlükler ile insan hakları ihlalleri konusunda devletin ya da iktidarların söylediği hiç bir şeye inanmamak oldu. Şüphe, yalanların gölgesi olduğu için mesleğin doğrusunun, hep kuşku duyarak öğrenmek olduğuna inandım. Söylenenlere bakıp söylenmeyenlerin, söylenmek istenmeyenlerin neler olduğunun yanıtını bulmaya çalıştım. Dolayısıyla, Türkiye gibi demokratik olmayan, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı bir ülkede, gücü eline geçirip kendi menfaatleri doğrultusunda yol alan iktidarların söylediği yalanlar gerçekmiş gibi gösterilmeye başladığında ona karşı çıkmak görevim ve sorumluluğumdur.

Öte yandan; hiçbir zaman aklımı ve sizlerin aksine hukuka olan inancımı kinime esir eden biri olmadım. Haliyle, geçmişte suç ortaklığı yapan iki çetenin taht savaşında, güce biat edenler gibi taraf olmayı da seçmedim. AKP ve Gülen Cemaati'nin birlikte işledikleri suçlardan birlikte yargılanmaları gerektiğini söylemeye devam ettim. Dolayısıyla, sadece iktidar nezdinde gazeteci muamelesi gören tetikçilerden olmadım. Olmayacağım da. Yani burada bulunmam sürpriz değil.

Demokrasiye uzak ülkelerde iktidar odaklarını en çok korkutan, hakikatin öğrenilmesinin herkesi birbirine eşit kılacağını bilmeleridir. Bu nedenle kimi gerçeklerin dile getirilmesini, duyulmasını istemezler. Karanlık işlerinin gizliliğini devlet sırrı kılıfıyla sağlarlar. Yani devlet sırrı denilen, aslında yasalar aracılığıyla kirletilmiş sulardır. Gazetecilerin işi ise o sularda kulaç atanların kimler olduğunu bulmaktır.

140