rü'de iki taraf delegeleri tanışmış ahbap olmuştuk. Dost geçinmek ve Avrupa politikasına milletimizi kurban etmemek lüzumunu Ermeni büyükleri anlamış görünüyorlardı. Ermeni milletinin istiklâlini en evvel biz tasdik etmiştik. Fakat :
Vaktaki elîm bir mütareke devrine girdik şarktan cenuptan, bizi can evimizden vurmağa hazırlanan bu dostlarımız bizi mahvetmek için büyük devletleri aleyhimize yürüttüler, onlara kılavuzluk ettiler ve ön saflarda o üniformanın verdiği, kuvvet ve kudretle müthiş mezâlim yaptılar.
Bizi, bu kürrenin en kıdemli evlâtlarını ve hiç bir tarihte istiklâlini kaybetmemiş insanlarını bilmeden ve anlamadan haksız yere mahvetmeğe kalkan Taşnaklar üç ilimizi (Elviyei selâse), Urfa, Ayıntap, Maraş, Adana havalisini kan ve ateşe boğdular, ne netice hasıl oldu?! Artık yetmez mi? Acaba ırkî münasebet ve bir tarihte hattâ din birliği (Ermeniler senelerce İslâm yaşadılardı) öğrenildikten sonra da aramızda felâketler tekerrür edecek mi?
Talihim beni İstiklâl harbimizde dahi Şarkta bulundurdu ve tam inkirazı imha çenberinin hazırlandığı bir zamanda nasihatler ettim, samimî olalım, yolumuzu kapamayın dedim, dostluk diledim; fakat kan ve ateşle cevap aldık. Bıçak kemiğe dayandığı bir zamanda zarurî olarak Türkün demir pençeleriyle ikinci defa olarak Taşnak ordusunu hırpaladık.
Fakat Ermeni mevcudiyetine Türk milleti gene hürmet etti ve onun istiklâlini bitirmedi. Yeniden birçoklariyle tanıştım. Şifahen hattâ yaziyle bile söz verdiler ki artık (Türk-Ermeni) dostluğu ebedî kalacaktır. Ermeni milletini yaşatacak ancak Türk dostluğu olduğunu bir daha gördüler ve Ermeni edebiyatının esasının Türk mü-