İçeriğe atla

Sayfa:Ömrüm.pdf/48

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

otelimize devam eylediler. Meclislerimiz öyle kuruluyordu ki kendimi âdeta Istanbul'da sanıyordum. Mevlut, Kerbelâ derken handelik başladı. O zatlardan birinin sesi güzeldi.

Geceleri aramızda bir şarkı, bir heyheydir, giderdi. Bu nağme ve tarablarla bir kaç def'a otel sahibinin şikayetlerine bile maruz kaldıkdı.

Ferruh, Abid, hatta Süleyman Bey vakitlerini hoş geçirmek kaygusunda idiler, öyle tahsil emelinde değildiler. Halbuki ben cidden teşne-yi irfan idim. Pariste böyle imrar-ı hayat eylediğime bila mübalağa kan ağlıyordum.

Yukarda arzettiğim gibi, arkadaşlarımdan Sadık Beliğ İsviçre'de Cenevre'de idi. Gros isminde bir hocanın evinde, ailesiyle beraber yaşıyordu. Hem o hocadan her gün bir kaç kere ders alıyordu, hem de kendi kendine de müsterihane çalışabiliyordu. Bu hayatını tafsilatiyle bana yazdı, hatta beni de oraya çağırdı.

Bu daveti kemal-i tehalükle kabul eyledim. Paris'i terkederek Cenevre'ye gitmek kararını verdim. Fakat bu kararı arkadaşlarıma. açınca onlar hep birden: Paris bırakılır da hiç Cenevre'ye gidilir mi! Herkes Cenevre'den Paris'e tahsil için gelir, «Ah Paris! Paris!» der. Fakat bu sözler tabiî bence ehemmiyetten âri idi, çünkü o zavallı arkadaşlarımın Paris'te nasıl yaşadıklarını, hatta o zamana kadar öğrendiklerini bile unuttuklarını görüyor, o felâketten kurtulmağa can atıyordum. Evet, Paris bir menba-1 kemalat, bir masdar-1 meali idi. Lakin o kemalat ve mealiyi idrak edebilir bir dimağ isterdi ki o da bizde henüz mevcut değildi. Bu sermayeyi, bu meziyeti edinmek için müptediyane olsa da cansiparane bir gerekdi. İşte pejmürde bir hayat ile öyle mesaiye imkân yokdu.

Arkadaşlarım sinen benden ileri idiler. Paris'in başka eğlencelerinden, âfetlerinden zevk alıyorlardı. Fakat beni henüz o dilaralar bile âdeta korkutuyorlardı. O şehr-i tarabfezaya geldiğimin ikinci günü idi. Boulevard St. Michel'den geçerken genç, güzel, müzeyyen bir kadın karşıma çıkdı. Yelpazesiyle elime âdeta vurdu. Acemiliğime bakmalı ki ancak uzun uzadıya düşündükten sonra bu darbeyi tefsir edebildim, o kaldırımları öyle fevç fevç altüst eden o kızların ne aradıklarını, ne istediklerini bilahare anladım.

Bir gün arkadaşlarımla beraber Adliye Nezaretine gittik. O zaman Pransigny namında pek meşhur bir câniyi muhakeme ediyorlardı. Bu muhakeme ile bütün Paris halkı meşgul idi. Çünkü evvelâ o cinayet müthiş idi. Saniyen o câni pek acip bir serseri idi, bir serseri ki alüfteler âleminde nasılsa şöhret bulmuştu, bir itibar kazanmıştı, muarefeler peyda eylemişti. Nihayet bir gece harem visaline med'uv olduğu Marie Regnol isminde gayet maruf, dedikleri gibi şahid-i bazar bir fahişeyi, mahza elmaslarını çalmak için öldürmüştü.

Pransigny bir türlü cinayetini itiraf eylemiyordu. Fakat o cinayetin vukua geldiği gece de nerede olduğunu söylemiyordu. «Lazime-yi şeref beni o sırı ifşadan men eyler.» diyordu. Güya bir kadının sayt-ı ismetini muhafaza için böyle yapıyormuş gibi görünüyordu.

Filvaki vaktiyle tanıdığı kadınlar bu câniyi perestişkârane, harisane seviyorlardı. Her hale rağmen öyle bir şenaatı irtikâb etmez sanıyorlardı. Onlardan Madame Sabatier namında yarı alûde yarı pak damen bir kadın berayı şehadet mahkemeye kadar geldi. Fakat ne meftunane, ne âşıkane idare-yi kelam eyledi. Muaşıkının, Pransigny'nin o cinayeti işlemediğini, işleyemiyeceğini ne tazallumlarla isbata çalıştı.

Süleyman Bey ve ben bir sabah erkenden Adliye Nezaretine gittik. Beş, altı saat kapının önünde bekledik. Nihayet mahkeme-yi cinayetin bir köşesine sıkışarak bu muhakemenin son celsesinde bulunduk. Fakat en fena bir yerde bulunduk, muhakemeyi anlayamadık. Hatta hâkimleri, heyet-i udulü, câniyi, müdafaa vekillerini bile ancak uzaktan uzağa, zor belâ görebildik.

Demanges dedikleri büyük bir dava vekili Pransigny'yi müdafaa ediyordu. Reis-i aza-yı mahkeme, hatta müdde-yi umumî bu vekile karşı hürmetkâr görünüyorlardı. Hakikaten herif mü- dafaanamesini harikulâde bir surette irad eyledi, bütün heyet-i hâkimeyi, samiini heyecana düşürdü.

Nihayet hatime-yi müdafaada bir elini kalbinin üzerine koy- du, birini havaya kaldırdı, öyle muhteşem bir eda ile:

- Pransigny hırsız mıdır?

- Evet!

- Pransigny hırsız yatağı mıdır?


83