şu büyük takdirleri yazmıştır: «İşte edibane ve aşikane şiir böyle olur, nazımına hezar aferin.>>
Ahmet Mithat Efendinin bana karşı bu iltifatına Naci kızdı. O sıralarda neşrettiği İNTİKAD66 namındaki bir risalede cevap verdi. O çocukca manzumeden ilk beyti kendinin :
Şu geçen o dilşiken olmasın yine gönlümün helecanı var
mısraından acemicesine çalınmış olduğunu söyledi. Nihayet manzumeyi öyle beğenmek, bu mısraları ise bu derece yerin dibine geçirmek, garazkârlıktır diye kayınpederini şiddetle muahaze eyledi. Bu muaheze kısmen doğru idi, kısmen değildi.
Geldi helecana dil temelden
Bak bak şu geçen o dilşikendir.
beytinin yukarıki mısraından çalma olduğunu Naci Efendi iddia edebilirdi. Ancak o devrin her nazımı böyle yapmakla meluf olmaya idi! Bilfarz Muallim:
(*) Bir istitrad. Bu hatıraları nasıl hifz eyledimce öylece, hiç bir esere müracaat etmeden aynen bu sahifelere geçiriyorum, çünkü öyle yapmazsam saffet ve hakikattan ayrılacağımı, hatıralımi sair vak'alarla karıştıracağımı zaneyliyorum. Bence matlup odur ki bütün bu teessürlerimi, ihtisaslarımı asla değiştirmeden karilerime arzedebilmeliyim tâ ki o devirlerin hakiki mahiyetini gösterebileyim.
Bu tarz-i beyanıın bir mahzuru var. Bir hafıza ne kadar metin olursa olsun, elbette metinler, vesikalar gibi olamaz, mutlak yamlu. Ihtimal ki hikâye ettiğim vak'aların, nakleylediğim beyitlerin noksanları, yanlışları çokdur. Fakat bence o mahzur bile bir faide teşkil kılar, çünkü sözlerimin asla sümmettedarik olmadığına delalet eyler, bazı büyüklerimizin yaptıkları gibi zemin ve zamana göre hatıratımın tahrife uğramadığmı anlatır.
Hayatımı bu suretle hikâye etmekten maksudum devrimin tarihini yazmak değil, asla değil. Belki ileride o devrin tarihini yazacak olanlara naçiz, lakin sarih bir vesika hazırlamaktır. Maalesef eslafımızdan hiç böyle yapan olmadı. Olaydı biz de edvar- sabıkamızı siyaseten, edeben daha güzel, daha mükemmel bilir, öğrenirdik.
Mananın sıdık ve samimiyetini temamen muhafaza etmek için üslubumu bile elden geldiği kadar samimileştiriyorum sırf düşündüğüm gibi yazıyorum. Bazen ba- tıratım kırık dökük ise cümlelerim, ibarelerim de öyledir. Fakat itikadımca bu ya- zalara bir kıymet veren de odur. Lütfen şu satırları okuyanlar bilahare hayatımı müteheyyiç fasıllarını nakledeceğim vakit bu sözümü tasdik buyururlar, sanırım. Hiç değilse öyle umarım..
Kurretülaynim ne gözlerdir bu ali gözlerin
Lâl eder her lahze her sahib-i makalı gözlerin
diyordu. Birçok telmizler :
Dembedem ah, initaf ettikçe lâl eyler beni
Nur-u didem, bak ne hâlettir, o âli gözlerin
diye nazireler yapıyorlardı ve asla sirkatla itham olunmuyorlardı. Necai evvelâ TARİK67 gazetesinde Ahmet Mithat Efendiye uzun uzadiye, lâkin ihtiramkârane, edibane mukabelelerde bulundu. Yalnız mesleğini müdafaa eyledi, Efendinin şahsına, kalemine fevkelâde hürmet gösterdi, hiç bir eserini tenkid etmedi. Sonra TARIKI bıraktı, Abdülkerim Sabit Beyle beraber İMDAT-ÜL-İMDAT'ı tesis eyledi, o vasıta ile neşr-i asar ve eş'arda devam etti.
Tepeden nasıl iniyor bakın
Şu kızın nişanlısı şanlıdır
Yaradan nazardan esirgesin,
Koca dağ gibi delikanlıdır.
kit'asiyle başlayan :
Ne darıldın Ahmed'in oynaşı
Darılır mı adama kardeşi
Sana benziyor şu dağın başı
Ne zaman bakılsa dumanlıdır.
bediasını ihtiva eden Köylü Kızlarının Şarkısı'nı o mecmua-yı mevkutede neşreyledi. Letafet-i mana bir tarafa dursun, fakat lafz itibariyle türkçemiz safvet ve safiyetin bu mertebesini nadiren ihraz eylemiştir. İşte Türklüğü candan, ruhdan sevenlerin meşk-i tetebbü ittihaz edecekleri lisan itikadımızca bu lisandır, bu lisan ki samimîdir, safdır, fakat sahihdir, kavaid-i sarf ve nahva, bedi ve beyana harfiyen mutabıktır. Naci'nin :
Dehat-i ruma derim gösterip şu nazm-ı bedii
Bu şive üzere kimin haddidir beyan-1 maani
tefahur-u marufunu ihtiva eden gazeli de yine İMDAD-UL-MİDAD'da neşrolundu. Bu mecmua Ekrem Bey'e hemen her nüshada bir vesile bularak hücum eyliyordu. O sıralarda Naci Efendi SAADET gazetesinin riyaset-i edebiyesini de deruhte eylemişti.. TER-
41