Sayfa:Çingeneler - Bilgi Yayınevi 1972.pdf/57

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

erkek ve kadınları bizim çadırın çevresini kuşattılar, üstüste birer sade, birer şekerli kahve içildi. Şuradan buradan tekrar biraz hoşbeş daha yapıldı. Çeribaşı, bu çingene kelimesinin vaktiyle nasılsa kendilerine takılmış olduğunu, ve çingenenin mânası, arsız, yüzsüz demek olduğunu, o ise ki kendini bilen insanın hiç bir zaman arsızlık, yüzsüzlük yapmayacağını uzun uzun anlattı. Biraz eski, geçirdiği hoş âlemlerden, gençlik maceralarından açtı; biraz orada bizi dinleyen karısını çekiştirdi:

— Bu cenabet -dedi-, her gün münasebetsiz birtakım vırvırlarla beni büle kocalttı, yoğise (yoksa) ben kolay kolay -pos ve kırçıl bıyıklarını göstererek-: büyle çabucanak çomarlar mı idim!...

Tabii başta kendisi ve karısı olmak üzere hep birden kahkahaları salıverdik. Tam kalkma zamanımız gelmişti ki az çiçek bozuğu kız, elinde yepyeni, tertemiz, sakız gibi bembeyaz, hiç kullanılmamış ince, uzun bir çilek sepeti ile çadıra girdi. Sepetin üstü koca koca incir yaprakları ile tepeleme, sipsivri sarılmış ve sonra yaprakların üstü de sazlarla bağlanmıştı. Onu bir kenara bıraktıktan sonra kızcağız, bana yerden bir temenna edip çadırın kapısına dikildi.

Derhal kavramıştım. Bunlar bana bir sepette bir şey ikram ediyorlar ve buna karşılık benden bir bahşiş bekliyorlardı.

Kalkarken Etem, sepeti Akman ağaya tutuşturdu:

— Bunu -dedi-, arabaya yerleştir, beyağamıza çingene hediyesidir buncağız...

Çeribaşı ile el ele verip sıkı sıkıya tokalaştık.

Ötekilere,

 
59