Recep Tayyip Erdoğan'ın 9 Kasım 2010 tarihli AK Parti grup toplantısında yaptığı konuşma

Vikikaynak, özgür kütüphane
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Değerli misafirler, değerli milletvekili arkadaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler; haftalık Olağan Grup Toplantımızın özellikle bu anlamlı açılışında sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Grup Toplantımızın ülkemize, milletimize, Türk demokrasisine hayırlar getirmesini Allah'tan temenni ediyorum.

Grup Toplantımızın hemen başında AK PARTi Grubu olarak yarın vefatının 72. seneyi devriyesi olan Gazi Mustafa Kemal'i saygıyla anıyor, bu vesileyle tüm gazilerimize, şehitlerimize bir kez daha şükran ve minnet duygularımızı ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, hafta sonunda Elazığ'da son derece anlamlı ve önemli açılışlar gerçekleştirdik. Hatırlayacaksınız, 8 Mart'ta sabaha karşı saat 04:30'da Elazığ'ın Karakoçan ilçesi Başyurt köyü merkezli 6 şiddetinde bir deprem oldu. Depremde 42 vatandaşımızı kaybettik, 137 vatandaşımız da yaralandı. Deprem duyulur duyulmaz ilgili ekiplerimiz toplam 167 personel ve 26 araç ile derhal harekete geçtiler ve depremden 5 saat sonra 09:30'da arama kurtarma çalışmaları neticelendi. Bakan arkadaşlarımız hemen bölgeye gittiler, ihtiyaçlar yerinde tespit edildi. Ardından ben de bölgeye gittim, incelemelerde bulunduk, gerekli talimatları verdik. Özellikle evleri yıkılan vatandaşlarımızın bütün araştırmaları, yasal hakları nedir-ne değildir bunları incelettirdik. Barınma sorunlarını çözmek üzere Toplu Konut İdaresi Başkanlığımıza gerekli talimatları verdik, en kısa zamanda buradaki evlerin, ki Ramazan Bayramıydı bizim hedefimiz, ama bu yasal süreçle ilgili zaman kaybı maalesef bunu bugüne kadar ertelemeye neden oldu ve hak sahiplerine bu konutların teslim edileceğini kendilerine ifade ettik. TOKİ, Nisan ayında 1830 konut için çalışmalarına başladı ve 7 ay gibi, 8 ay gibi kısa bir sürede bu 1830 konutun 1474 tanesi bitirildi ve kış başlamadan depremzede aileler konutlarına Elazığ Kovancılar, bunun yanında Palu ve çevredeki köyler olmak üzere bitirildi, sahiplerine de anahtarlarını teslim ettik. Pazar günü Kovancılar'da tamamladığımız konutları törenle hak sahiplerine teslim ettik. Ben bir kez daha başta Başbakan Yardımcım Cemil Bey olmak üzere, ilgili bakan, Valimiz, bunun yanında belediye başkanı arkadaşlarımız, il milletvekillerimize ve TOKİ Başkan ve ekibine, yüklenici firmalara huzurlarınızda teşekkür ediyorum, zira kış bastırmadan bu sıcak, sağlıklı, modern ve sağlam yapıları yetiştirdiler ve bizzat kendim de bu konutları yerinde gidip gördüm. Ve bazı yerleşen vatandaşlarımızla da orada kısa da olsa bir sohbet imkanını buldum.

Ardından Elazığ'a geçtik ve Elazığ'da yine kalabalık, coşkulu bir mitingle birlikte 36 ayrı eserin açılışını yaptık. Ve bu eserlerin içerisinde yoğunlukla okullarımız vardı, pansiyonlar vardı. Ama hepsinin ötesinde Anadolu'da otoban-otoyol dışında ilk defa duble yol kalitesinde, ama onu da aştı da diyebilirim, üç gidiş-üç geliş olmak üzere 14 kilometre uzunluğunda Elazığ'a çevre yolu kazandırdık. Dolayısıyla, şehir içinden gitmekte olan ağır vasıtaları böylece şehir dışına almış olduk. Tabii okul, hastane, Emniyet binaları, Sosyal Güvenlik binaları ve bunun yanında diğer kamu yatırımları olmak üzere bu 36 ayrı hizmetle orada Elazığ'lı kardeşlerimizle, Gakkoşlarla bu heyecanı, bu coşkuyu paylaştık.

Bu 36 eserin değerli arkadaşlarım, inşasında da emeği geçen herkesi, özellikle Elazığ'a toplamda yaklaşık 400 milyon liralık yatırım ve 500 kişilik iş imkanı kazandıran özel sektörümüze de burada ayrıca teşekkür ediyorum, kendilerini tebrik ediyorum. Ülkem ve milletim adına ayrıca şükranlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta Çarşamba ve Perşembe günleri dost ve kardeş ülke Kosova'ya resmi bir ziyarette bulunduk. Mayıs ayında kendilerinin buraya bir ziyareti olmuştu, şimdi iadeyi ziyaret mesabesinde bu ziyaretimizi gerçekleştirdik. Hemen öncesinde Salı akşamı Hükümet Kosova'da güvenoyu alamadı ve yeni bir hükümet kurma çalışmaları başlatıldı. Fakat bu arada da bir erken seçim kararı alındı, 12 Aralık'ta da erken seçime gidecek. Biz tabii burada herhangi bir kesintiye uğramasın istedik ve devletler arasında ilişkilerin devamı noktasından hareketle bu ziyaretimizi gerçekleştirdik. Ve ziyaretimizde ilk gün Priştine'de Sayın Başbakanla önce ikili görüşmemizi yaptık, ardından heyetler arası görüşmelerimizi yaptık. Orada daha önce Cumhurbaşkanı da istifa etmiş olması hasebiyle şu anda Cumhurbaşkanlığına Meclis Başkanı vekalet ediyor. Meclis Başkanını da makamında ayrıca ziyaret ettik.

Ve Kosova'daki temaslarımız, orada yaptığımız açılışların, orada karşılaştığımız manzaranın ayrı bir anlamı var. Ben Kosova ziyaretimizin sembolik anlamı üzerinden bir kez daha dış politika vizyonumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum. Her zaman ifade ediyorum değerli arkadaşlarım, milliyetçilik, kafatasçılık değildir. Milliyetçilik, slogan atmak, çeşitli sembollerle tezahüratta bulunmak, hoşgörüsüzlüğü bir ideoloji olarak dayatmak hiç değildir. Milliyetçilik, belli idealler, belli değerler etrafında buluşmak, bir gelecek vizyonu etrafında kenetlenmek, insanlığın tamamının huzur ve barışı adına tek yürek haline gelmektir. Ortak tarih ve kültür bilinci insanları bir arada tutar, bir millet olarak geleceğe taşır. Milliyetçilik, bu ruhu oluşturabildiği, bu duygu iklimini güçlendirebildiği oranda kıymetlidir. Milliyetçilik, kendi milletine, kendi vatanına, ülkesine, onlarla birlikte tüm insanlığa, mazlumlara, mağdurlara ulaşmak, onlara el uzatmak, onlara kucak açabilmektir. Milliyetçilik, asla ve asla ırkçılık değildir. Zira milleti teşkil eden ana unsurlar kan bağı, genetik kodlar değil tarihtir, kültürdür, ortak idealler, ortak değerlerdir. Aynı toprak parçası için, aynı bayrak için, aynı idealler ve değerler için şehit düşmüş ve aynı mezarlıkta yan yana yatan iki şehidi etnik kökeniyle, diliyle, mezhebiyle birbirinden ayırmak şehitlere de, bu millete de, bu ülkeye de yapılacak en büyük haksızlık, en büyük saygısızlıktır.

Bizler Türkiye Cumhuriyeti üst kimliği altında toplanmış, aynı bayrağın, aynı İstiklal Marşının, aynı ideallerin ve değerlerin etrafında kenetlenmiş bir milletiz. Biz milliyetçiliğe hep böyle baktık. Ve bu şekilde bakmaya da devam edeceğiz. Biz aynı zamanda millete hizmet etme, millet için eser üretme, millete efendilik değil hizmetkarlık yapma olarak gördük milliyetçiliği. Aynı çizgide yürümeyi sürdüreceğiz. Milliyetçilik, tarihi mirası, kültürel mirası korumayı, yaşatmayı gerektirir. Dikkat ediniz, birileri milliyetçilik kavramını ve milli hassasiyetleri istismar etmeyi, siyasetlerinin odak noktasına yerleştirirken, biz hiçbir zaman buna tevessül etmedik. Kuru milliyetçiliğe, slogan milliyetçiliğine hiçbir zaman teslim olmadık. Bizim nezdimizde milliyetçilik, milletimizin ortak tarihine ve ortak kültürel değerlerine sahip çıkmaktır. Bizim için milliyetçilik, millete hizmet etmektir ve biz 8 yıl boyunca işte bunu yaptık. Ülkenin her köşesinde 73 milyonun hizmetkarı olmayı biz milliyetçilik olarak kabul ettik. Şu 8 yılda Türkiye için yaptıklarımızı, 73 milyon için ürettiklerimizi kenarda tutuyorum. Dünyada yaptıklarımız, vatandaşlarımız, soydaşlarımız, akraba toplulukları, mazlumlar, mağdurlar için yaptıklarımız, bizim nasıl bir millet ve milliyetçilik anlayışımızın olduğunu kıyas kabul etmeyecek derecede ortaya koymuştur. İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Arnavut'tur, Kosova'nın İpek ilçesindendir. Ama siz hiçbir zaman Mehmet Akif Ersoy'da ırkçılık göremezsiniz. Ama İstiklal Marşımızın şairi. Nasıl izah edeceksiniz onu? Bu ülkede milli değerlere sahip olan herkes, gururla, şanla, şerefle bu İstiklal Marşı'nı okuyor mu? Okuyor. Peki bunun güftesi kime ait? Mehmet Akif'e ait. Mehmet Akif kim? Bir Arnavut. Ama hiçbir zaman Arnavutluğunu öne çıkarmadı. İşte burayı iyi kavramak, iyi anlamak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Namık Kemal en güzel şekilde bir ifade kullanıyor: "Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten. Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten" İşte onun için bu millet tarih boyunca olduğu gibi, dün ve bugün de mazlumların yanında yer almaktan hiçbir zaman tereddüt etmedi. Bosna'da mezalim yaşanırken bu milletin tüm efradı varını yoğunu Bosna için seferber ederken, Pakistan'da afet olduğunda Pakistan'a yüreğini açarken, Haiti'ye, Şili'ye, Tiflis'e, Darfur'a, Aça'ya kadar ianet elini, yani yardım elini uzattı. Filistin için, Gazze için bu millet gerektiğinde dua etti, gerektiğinde malından koparıp verdi, gerektiğinde de evet, canını ortaya koydu. Aynı şekilde Kosova'nın başı darda olduğunda bu millet her türlü imkanıyla Kosova'nın yanında yer aldı. İşte bu, milletin cömertliğini, bu milletin vefasını, bu ülkenin ali cenaplığını, Türkiye'nin itibarını, en önemlisi de dış politikadaki o dik duruşumuzun küresel yansımalarını biz Kosova'da bir kez daha müşahede etme fırsatı bulduk. Biz nasıl Kosova'nın hürriyeti için, siyasi varlığı için mücadele ettiysek, Kosova'daki ecdat yadigarı eserlerin hayata döndürülmesi için de büyük bir seferberlik başlattık. İşte Kosova ziyaretimiz, hem bu ülkeye verdiğimiz uluslararası desteğin bir göstergesiydi, hem de kendi kültürümüzün, medeniyetimizin eserlerini sahiplenmenin bir tezahürüydü. Düşünebiliyor musunuz, 800'ü aşkın Kosova'da Osmanlı eseri var aslında. Ama şimdi bu eserlerin yerinde yeller esiyor. Kosova'da ilk olarak Hükümet binasında yaptığımız görüşmelerden sonra, Kosova'nın tarihi ve etnik olarak son derece renkli şehri Prizren'e hareket ettik. Prizren'de öncelikle Kosova'da barışı korumakla görevli askerlerimizi, Türk Taburunu ziyaret ettik. Ardından değerli arkadaşlarım, şahsımıza verilen Prizren Belediyesinin fahri hemşerilik beratını almak üzere Prizren Belediyesine geçtik. Ve Şadırvan Meydanı diye anılan meydanda binlerce kişinin orada beklemekte olduğunu gördük. Gecikmeli olarak gittik, zira Priştine'deki görüşmelerimiz uzadı. Ama oradaki manzarayı, oradaki coşku ve heyecanı gerçekten kelimelerle ifade etmek mümkün değildi. Yol boyunca çocukların ellerinde Türk ve Kosova bayraklarıyla, o minik yürekleriyle büyük bir cıvıltı halinde Türkiye Türkiye diye tempo tuttuklarına şahit olduk. Sokaklar, evler, balkonlar, Türkiye ve Kosova bayraklarıyla donatılmış, Kosovalılar balkonlara çıkmış, esnaf dükkanının önünde, bütün bir şehir, heyetimizi büyük bir muhabbetle selamlıyordu. Biz tabi bu arada Kosova Başbakanıyla beraberiz. Beraberce çıktık yaya olarak bütün halkın içinde de yürüdük. Oradaki o çocuklarla, gençlerle hemdert olduk. Tarihi Şadırvan Meydanına ulaştığımızda oradaki heyecanın çok daha farklı olduğunu gördük. Hele oraya geçerken rasgele bir camda bir hanımefendiyi, hemen onun yanındaki camda da çok çok yaşlı bir nineyi gördüm. Baktım gözleri yaşlıydı, ağlıyordu, ağlamaklıydı. Ve hemen Sayın Taçi'ye dedim ki şöyle gel de şurada bir eve uğrayalım dedim. Ve hemen o eve geçtik. Çıktık, o nineyle, o teyzeyle orada şöyle bir sarmaş dolaş olduk. Tabi hüngür hüngür ağlıyor. Ve nereden bilirsin, ülkemizden bir köşe yazarının da akrabası çıktılar. Ondan sonra Egemen Bey'in yanında da telefonu vardı, onlarla kendisini görüştürdüler. Ve onlarda da telefonu yokmuş meğerse. Böyle de bir şeye vesile olduk. Ve tabi bu anlamlı bir tabloydu, ağlıyordu. Ve yanında kızları vesaire aynı şekilde onlar da tabi yaşça çok çok yaşlanmışlar. Yani 90'nı aşkın bir yaşı olan bir teyze, bir nine. Ama muhabbeti, sevgisi aynen, aynı canlılığını koruyor. Ve Prizren halkı çocuklarıyla, gençleriyle, aynı şekilde işte yaşlılarıyla bizi ve Kosova Hükümet üyelerini karşılamak üzere meydanda heyecanla bekliyordu. Ve yaşlı bir amca Türkçe olarak yanımıza sokuldu. Bize şunu söyledi: Şadırvan Meydanı, Tito'nun burayı ziyaretinden bu yana böyle bir kalabalık, böyle bir heyecan görmemiştir diyor.

Orada Kosovalılarla, soydaşlarımızla hasret giderdikten sonra, meydanın hemen yanı başındaki Sinan Paşa Camii, 1615 yılında Sinan Paşa tarafından inşa edilen bir camii. Fakat enteresandır, 1968'de o da müzeye çevrilmiş. Adeta metruk bir görüntü içindeki Sinan Paşa Camiini artık biz TİKA İdaremizle ele aldık. renovasyon, restorasyon şu anda bitmek üzere. İnşallah bu yıl sonu veya yıl başı itibariyle bitecek. Orayı gittik, gezdik tekrar gördük. Daha sonra orada Kosova Başbakanı Sayı Taçi'yle birlikte halka hitap ettik. Sayın Taçi tabi hitabını Arnavutça yaptı, ben de hitabımı Türkçe yaptım. Ve ikimiz de o halkla çok iyi anlaştık. Heyecan Türkiye'den farklı değildi, aynı heyecanı yaşadık. Ve coşku anlatılır gibi değildi. Ve hakikaten oradaki o muhabbet görülmeye değerdi.

Çok geç saatlerde oradan Mamuşa'ya geçtik. Mamuşa, Kosova'da tek Türk Belediyesi ve yaklaşık 4 saat, 5 saat orada da bizi beklediler. Orada da TİKA, Küçükçekmece Belediyemiz ve iki hayırseverimizin müşterek olarak yaptırdıkları 28 derslikten oluşan bir Anadolu İlköğretim Okulu, gerçekten gayet güzel yapılmış, bu okulumuzun açılışını yaptık. Onun da yine bahçesinde yaklaşık bir 3-4 bin kişi bizi bekliyordu, onlarla orada yine aynı şekilde hitabımızı yaptık. Ardından tabi bütün Mamuşa'nın kadınları böreklerini, büreklerini hazırlamışlar. Orada neyse büreklerimizi falan yedik ve onlarla da sohbetimizi yaptık ve Mamuşa'dan da gece geç saatlerde ayrıldık.

Şimdi bütün bu coşku, bu aradaki bağlar, aslında nereden geliyor? İşte tarihten geliyor, işte o millilik bu, o kültür, o ortak değerler buradan geliyor. İlla aynı dili konuşmak gerekmiyor. Bakın dedim ya, Arnavutça konuşan, Türkçe konuşan, hep birlikte burada bu kaynaşmayı gördük. Ertesi gün, Perşembe günü önce Priştine Üniversitesinde, ki yaklaşık 50 bin öğrencisi olan bir üniversite, orada şahsımıza tebliğ edilen fahri doktora unvanını aldık. Ardından da Meclis Binasındaki temaslarımızı gerçekleştirdik. Ve daha sonra Fatih Sultan Mehmet merhumun 1461 yılında yaptırmış olduğu caminin restorasyonu tamamlanmıştı, o caminin açılışına gittik. Ve caminin açılışını da Başbakan Sayın Taçi'yle birlikte gerçekleştirdik. Tabi bu tür camiler, gerçekten 200'ün üzerinde en azından şu anda restorasyonu yapılabilecek camiler var. Ama biz yapabildiğimiz kadarını inşallah yapmaya devam edeceğiz. Oradaki yönetimin bu konudaki olumlu anlayışı, olumlu yaklaşımı, biz de elimizden geldiğince nasıl ülkemizde 4 bini aşkın vakıf eseri camiler, kervansaraylar, hamamlar, çeşmeler, bunları ayağa kaldırdıysak, aynı şekilde Balkanlar'da da bu anlayışımızı devam ettiriyoruz, bunları ayağa kaldıracağız. Tabi Kosova'da Türk iş adamlarının yatırımları da artık katlanarak artıyor. Priştine'de yapılan ve Kosova'nın tek kalp cerrahı hastanesi olan özel sektör yatırımını da törenle hizmete açtık. Ziyaretimizin önemli ayaklarından biri de, yine aynı bölgede, yine bir iş adamımız orada bir un fabrikası açtılar, onun da Egemen Bey açılışını gitti gerçekleştirdi. Ve daha sonra Sultan Murat Hüdavendigar Türbesine ulaştık. Zira orada da yine TİKA tarafından inşaatı bitirilen selamlık kısmının, aynı zamanda müze görevi görecek olan selamlık kısmının da bir açılış törenini gerçekleştirdik. Ve orada bazı atılması gereken yeni adımlarla ilgili olarak da TİKA'ya gerekli talimatları verdik. Bildiğiniz gibi Orhan Gazi'nin oğlu olan Sultan 1. Murat, 1389 yılında Kosova Meydan Savaşı'nda zafer elde ederek adeta tarihin akışını değiştirmişti. Bir rivayete göre, Murat Hüdavendigar, zafere kutlamak üzere gelen heyetten bir askerin saldırısı neticesinde orada şehit oldu. İç organları oraya defnedilirken, naşı da Bursa'ya getirildi ve Muradiye'ye defnedildi. 1660 yılında Evliya Çelebi türbeyi ziyaret ettiğini belirtiyor. Ve türbenin son derece mahzun bir halde, bakımsız bir halde olduğunu ifade ediyor. Sultan Murat'ın oradaki metruk, adeta kaybolmaya yüz tutmuş türbesini biz hatırladık ve kurumlarımızın aracılığıyla restore ederek son derece güzel, bakımlı, ihtişamlı bir mimari eser olarak bunu 2005 yılında dünya mirasına yeniden kazandırdık. Milliyetçilik bu, öyle kuru kuruya olmuyor bu iş. Kosova'daki o türbeyi, yanındaki müştemilatı, o güzel bahçeyi, bahçedeki gül ağaçlarını, o her haliyle Osmanlıyı terennüm eden kesme taşları ve Sultan Murat'ın o mübarek sandukasını gördüğümüzde, bunu bize nasip ettiği için bu Gruba, bu Hükümete nasip ettiği için Rabbime bir kez daha şükrettim.

Bakınız değerli arkadaşlarım, Kosova Meydan Savaşı da, Sultan Murat Hüdavendigar da, Balkanlar'da birilerinin iddia ettiği gibi bir düşmanlığın değil dostluğun, kardeşliğin, dayanışmanın sembolüdür. O türbe, Balkan halklarıyla, özellikle de Kosova ile Türkiye arasındaki kardeşliğin nişanesidir. Biz o türbeyi de, Balkan coğrafyasındaki ata yadigarlarını da, oralardaki soydaşlarımızı da, bizi birbirine bağlayan, bizi birbirimize yakınlaştıran, muhabbetimizi artıran ortak miras, ortak zenginlik olarak görüyoruz.

Her zaman ifade ediyorum; bizim bu bölgede ve merkezinde bulunduğumuz coğrafyada huzurdan, istikrardan, güvenlikten ve barıştan başka hiç bir hedefimiz yok. Farklı niyetler peşinde asla değiliz, farklı hedeflerin peşinden koşmuyoruz. Biz, tarih bizi birbirimize kardeş eyledi diyoruz. Bu kardeşliği yaşatmanın, yüceltmenin mücadelesini veriyoruz. Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Kafkasya'da huzur, istikrar ve barış tesis edilirse, bundan tüm dünyanın istifade edeceğini, Avrupa'nın istifade edeceğinin altını çizerek vurguluyoruz.

Tabi şunu da ifade etmeliyim değerli arkadaşlar: Kosova'da şahit olduğumuz muhabbet, Kosova'yla birlikte dünyanın bugün hemen her ülkesinde bize gösterilen saygı ve sevgi Türkiye'nin bugün ulaştığı seviyelerin, Türkiye'nin kazandığı güç ve itibarın bir neticesidir. Kosova'da gördüğümüz sevginin aynısını Beyrut'ta da görüyoruz, Bakü'de de görüyoruz, Şam'da da görüyoruz, Berlin'de de görüyoruz, Darfur'da da görüyoruz, Açe'de de, Karaçi'de de görüyoruz. Çünkü bizim dış politikamız, sevgi üzerine, kardeşlik üzerine, barış ve dostluk üzerine kurulu. Türkiye bugün içine kapanık bir ülke değil. Aktif dış politikasıyla TİKA Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Kızılay, TRT, Yunus Emre Enstitüsü, Türk Hava Yolları gibi kurumlarıyla dünyayı kucaklayan küresel bir vizyonla hareket eden bir ülke. TİKA, bizden önce kurulan, bizden önce de varolan bir kuruluştu. Milliyetçi olduğunu iddia eden partiler acaba TİKA'dan ne kadar, ne şekilde istifade ettiler? Acaba TİKA'yı ne kadar çalıştırdılar? Acaba TİKA'yı Türkiye'nin tanıtımında ne derece kullandılar? Şu anda TİKA, Türkiye'nin ince gücünün en önemli enstrümanlarından biri haline geldi. Mescidi Aksa'daki Zincirli Kubbe'nin restorasyonunu TİKA eliyle biz yaptık. Kubbet-üs Sahra'nın hilalini TİKA eliyle biz yeniledik. Lübnan'da Trablusçam Mevlevi Hanesinden Makedonya'da Mustafa Paşa Camiine, Bosna Hersek'te Konyaç, Mostar köprülerine varıncaya kadar, Kırım'da Zincirli Medreseye kadar ata yadigarlarını TİKA aracılığıyla biz onardık. Kırım'da bin civarında konutu biz inşa ettik. Şu anda Dünya'daki bir çok üniversitede Türkoloji enstitüleri kurduk. Ve yılda 3500 öğrenci bu enstitülerde eğitim görüyor. Her yıl 2000 öğrenci buralardan mezun oluyorlar. TİKA dünya genelinde uzak-yakın demeden şu anda tam 7 bin proje yürütüyor. Milliyetçilik üzerinden siyaset yapanların ne kendileri, ne hayalleri buralara ulaşamazken biz eserlerimizle, hizmetlerimizle, tüm varlığımızla buralarda Türk milletinin gücünü gösteriyoruz.

Azınlık durumundaki soydaşlarımıza biz sahip çıkıyoruz. Türkçe'yi biz dünyada yaygınlaştırıyoruz. Kültürel mirasa sahip çıkıyoruz. Mağdurlara, mazlumlara el atıyoruz. Türkiye'yi tanıtıyor, lobi faaliyetlerimizi en geniş anlamda yürütüyoruz.

Dikkatinizi çekiyorum değerli arkadaşlarım; bu ülkenin Başbakanı ve Kabinesi yabancı ülkelerde bir Türk bayrağı deniziyle, büyük bir coşkuyla, Türkiye Türkiye sloganlarıyla karşılanıyor. Bu ülkenin Başbakanı ve heyeti gözlerinden ışıl ışıl umut fışkıran Kosovalı çocukların tertemiz yüreklerinde en baş köşeye yerleştiriliyor, ama bu ülkenin Başbakanı yurt içinde güya milliyetçi olduğunu iddia eden zevat tarafından dili koparılmakla tehdit ediliyor. Bakıyorsun bir başkası çıkıyor, onu koltuğundan indireceğim meraklanmasın diyor. Siz nesiniz ya? Siz siyasi parti misiniz, yoksa kasap mısınız? Ya siz ne zamandan beri Ali kıran baş kesen oldunuz? Demokratik parlamenter sistemde bu makamlara millet getirir, millet götürür.

Bunun dışında hiç bir yol, yöntem buralara indirme-bindirme harekatı yapamaz. Burası, evet açık söylüyorum; Mavi Marmara'nın uğradığı uluslararası sular değil. Orada onu yapanları biliyoruz. Eğer onlarla eş durumdaysanız, eş değerdeyseniz buyurun çıkın ortaya. Bu nasıl bir üslup, bu nasıl bir hazımsızlık, bu nasıl bir öfke? Bütün samimiyetimle soruyorum MHP'ye gönül vermiş kardeşlerime, milliyetçi harekete, ülkücülere; bu ülkenin Başbakanını kast ederek dilini koparacağız demek reva mıdır? Hadi biz geçtik, MHP'ye, CHP'ye oy vermiş, gönül vermiş kardeşlerim acaba böyle bir üslubu, böyle bir seviyeyi söylemeyi hak ediyor mu? Seviye farkını görüyorsunuz değil mi değerli arkadaşlarım? Eminim ki milletim de bu seviye farkını, üslup farkını, dil farkını çok iyi görüyor. MHP yönetiminin giderek hırçınlaştığını, giderek siyasi nezaketi kaybettiğini milletimiz ibretle izliyor. MHP yönetimi ciddi bir baraj korkusuna kapılmış durumda. Bu korku ve kaygı çirkin bir üsluba kendilerini sevk ediyor. Bataklığa düşen çırpındıkça kurtulmaz, çırpındıkça batar; şu anda bunlar bu durumda. AK PARTi ile bu çirkin polemiklerin içerisine girenler, eğer bizi o çirkin polemiklere çekeceklerini zannediyorlarsa, biz o çirkin polemiklerini içinde yokuz, olmayacağız, hiç bir zaman bu seviyesizliğe alet olmayacağız. MHP'ye gönül vermiş kardeşlerime de söylüyorum; bu çirkin üsluptan, bu gözü dönmüş yaklaşımlardan rahatsızlık duyduklarını çok iyi biliyorum. İnanıyorum ki onlar da bu konudan gerekli dersi gerekenlere verecektir. MHP'nin milliyetçi, muhafazakar kimliğini arka plana iten bu yönetimin sergilediği yaklaşım milletin değerlerinden ciddi bir kopuşu ifade ediyor. MHP yönetimi her geçen gün milletin hissiyatından, milletin nezaketinden, milletin gündeminden kopuyor. Milletin hoş görmeyeceği bir üsluba, hırçın bir söyleme sarılıyor. Bu tam anlamıyla bir savrulma durumudur, milletten kopma durumudur. Açık söylüyorum; bu seviyesizlik karşısından biz nezaketimizi koruyoruz. Ancak Türk siyasetine yakışmayan bu üslubu da milletimizin takdirine havale ediyoruz.

Değerli kardeşlerim, 12 Eylül'de sandıklar kapandı, bunlarda içlerine kapandılar. Biz ise 12 Eylül'den önce olduğu gibi 12 Eylül'den sonra da yollardayız, açılışlardayız, temel atma törenlerindeyiz. Milletin içinde milletimizle beraberiz. Şu son 2 ayda Mardin'den, Kocaeli'ne, Balıkesir'den, Elazığ'a, Şanlıurfa'dan, Aydın'a, Karaçi'den, Priştine'ye, Şam'dan, Helsinki'ye mekik dokuyor, Türkiye için, millet için hizmetten hizmete koşuyoruz. Biz hizmet üstüne hizmet, eser üstüne eser üretiyoruz. Beyefendiler sadece ve sadece hakaret üzerine hakaret üretiyorlar. Ben bu seviyesizliği bu üslubu hiç kimseye değil milletime şikayet ediyorum. Çünkü bu işin çözücüsü millettir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanına, bakanlarına, milletvekillerine yönelik bu ağır hakaretleri hiç kimseye değil, CHP'ye gönül vermiş, MHP'ye gönül vermiş kardeşlerime şikayet ediyor, takdiri de onlara bırakıyorum. Sizlerden de rica ediyorum değerli arkadaşlarım, lütfen bu tahriklere girmeyin, gelmeyin. Sizler de, teşkilatım da bu dile, bu üsluba lütfen aldırış etmesin. Bunların oyunlarına asla aldanmasın. Hep söylüyorum, onlar hangi dille konuşursa konuşsun, biz Yunus'un diliyle, Mevlana'nın diliyle, halkın, milletin diliyle konuşmaya devam edeceğiz.

Aynı dille, aynı üslupla cevap verdiğimiz anda biz kaybederiz, öfke kazanır. Öfkenin, nefretin, çatışma dilinin kazanmasına biz asla müsaade etmeyeceğiz. Eğer biz bu muhalefetin vizyonsuzluğuna takılıp kalsaydık 150 bin derslik yapamazdık. Ülkemizin dört bir yanını hastanelerle, sağlık ocaklarıyla değerli arkadaşlarım, inşa edemezdik. Ve ülkemizin dört bir yanını 13 bin kilometreyi aşkın duble yollarla, otoyollarla öremezdik. Aynı şekilde enerjiyi en ücra köşeye, KÖYDES projeleriyle en ücra köşedeki köylerimize yolu, suyu götüremezdik. Enerji noktasında gördüğünüz gibi Türkiye çok ciddi anlamda enerji açığını kapattı, kapatıyor. Eğer biz bu muhalefetin çapsızlığına takılıp kalsaydık 435 bin konut inşa edemezdik. Eğer biz bu muhalefetin çıkardığı krizlere çıkardığı kavgalara aldırış etseydik bütün dünyanın taktir ettiği ekonomik başarılara imza atamazdık. Ve turizmde dünyanın önemli bir destinasyonu haline ülkemizi getiremezdik. Bakın şu anda ülkemizi ziyaret eden turist sayısı 29 milyona ulaşıyor, buralara geldik. Göreve geldiğimizde bu rakam değerli arkadaşlarım, 13 milyon civarındaydı, şimdi buradayız. Niye? Çünkü Türkiye artık bir çekim merkezi, bir cazibe merkezi haline geldi onun için. Eğer biz muhalefetin bu seviyesiz üslubuna karşılık verseydik, 73 milyonu kucaklayan bir siyaset tarzı ortaya koyamazdık. İşte görüyorsunuz, yıllardır korku imparatorluğu edebiyatı yaptılar. En sonunda korku imparatorluğunun kendi içlerinde olduğunu itiraf etmek zorunda kaldılar.

Yıllarca gizli gündem, takiye dediler, asıl takiyenin, asıl gizli gündemin kendi içlerinde olduğunu, asıl güvensizliğin kendi partilerinde olduğunu dünya alem gördü, dünya aleme de gösterdiler. Onun için biz bildiğimiz istikamette milletimizle birlikte yol yürümeye devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, değerli konuklar, yarın inşallah 11-12 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek olan G-20 Zirvesine katılmak üzere beraberimizdeki heyetle Güney Kore'nin Başkenti Seul'e hareket ediyoruz. Küresel krizin aşılması için G-20 toplantılarında çeşitli önlemler bugüne kadar konuşuldu ve karara bağlandı. Türkiye'nin de bu çalışmalarda çok ciddi katkıları oldu. Küresel krizi başarıyla geride bırakan, büyüme rekorları kıran bir ülke olarak Türkiye, Seul'deki G-20 Zirvesinin dikkat çeken ülkelerinden yine biri olacak. Kore'nin ardından resmi bir ziyaret amacıyla, tabi Seul'de ayın 13'de Güney Kore Cumhurbaşkanıyla da ikili ilişkilerimizi içeren bir baş-başa ikili görüşmemiz, heyetler arası bir görüşmemiz olacak. Bu arada da tabi G-20'ye katılan bütün liderlerle ayrıca orada görüşmelerimiz olacak. Oradan Bangladeş'e geçiyoruz. Bangladeş'e iadeyi ziyaretimizi yapamamıştık, resmi ziyaretimiz bu vesileyle Bangladeş'te de gerçekleştireceğiz. Bangladeş Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı ve diğer yetkilerle görüşecek, iş adamlarıyla orada bir araya geleceğiz. Kore ve Bangladeş'le Türkiye arasında biliyorsunuz tarihe uzanan kadim bir dostluk ve dayanışma ilişkisi bulunuyor. İnşallah bu ziyaretler vesilesiyle her alanda ilişkileri ve iletişimi artıracak, özellikle ekonomik noktada hem bu ülkeler, hem Türkiye için yeni ufukların açılmasına katkı sağlamış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de gençliğin sorunlarına eğilmek, sorunları çözüm yoluna koymak gençler için yeni imkan ve fırsatlar oluşturmak için 8 yılda çok önemli girişimlerimizi ve düzenlemelerimiz oldu. Gençlerin siyasette daha aktif rol almalarını, rol oynamalarını istiyoruz. Ve bunun için de özellikle spor alt yapısının güçlendirilmesine, yeni 78 üniversitenin kuruluşundan kültür ve sanat imkanlarının geliştirilmesine kadar gençleri yakından ilgilendiren birçok adımı attık. Dün Bakanlar Kurulu toplantımızda gençlik ajansı başkanlığı kurulmasına dair tasarıyı da imzaya açtık. Ve inşallah kısa sürede Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiyoruz. Gençlerle ve sorunlarıyla daha yakından ilgilenme, koordinasyonun sağlanması, bu noktada projelerin desteklenmesi, uygulanması, araştırmaların yapılması gibi önemli hedeflerle yola çıkan gençlik ajansı, inanıyorum ki önemli bir boşluğu da dolduracaktır. Bunun da ülkemize, gençlerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli misafirler; tabi Kurban Bayramı öncesindeki bu son buluşmamız dolayısıyla ben bugün sizlerin Kurban Bayramını özellikle tebrik etmek istiyorum. Sizlerin şahsında ekranları başında bizleri izleyen tüm milletimin Kurban Bayramını tebrik ediyorum. İslam dünyasının Kurban Bayramını tebrik ediyorum. Birliğimizin, beraberliğimizin artmasına, ziyadeleşmesine vesile olmasını Allah'tan temenni ediyorum. Tüm insanlığın barışına vesile olmasını diliyorum. Bayramlar malum bizler için bir yenilenme, bir tazelenme vesilesi. Bayramlar dayanışma ve paylaşma hissinin zirveye ulaştığı günler. Bu bayramda da milletimizle beraber olacağınıza, bayramı milletimizle paylaşacağınıza -özellikle milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum- yürekten inanıyorum. Ve sizlerin, ailelerinizin bayramlarını gönülden tebrik ediyorum. İnanıyorum ki küçükler büyükleri unutmayacak, büyükler de küçüklerini herhalde arayıp soracaklardır.

Tabi bu arada malum karayollarıyla ilgili aldığımız kararları biliyorsunuz. Tüm karayollarında geçişler tamamıyla ücretsiz olacaktır yine bu bayramda da. Fakat ne olur acele gitmeyin. Acele giden ecele gider. Çünkü sizleri bekleyenler olacak, sizleri bekleyenleri kara haberlerle üzmeyin. Onun için belirlediğimiz sürat limitlerini aşmayınız. Bunlara dikkat ederek yolculuklarımızı yapalım. Alkollü, kimse içki alarak yola çıkmasın, bu konuda lütfen hassasiyet. Bunun yanında tüm vatandaşlarıma uykusuz olarak yola çıkmamalarını hatırlatmak istiyorum. Ve gece seyahatlerini bu noktada mümkün olduğunca minimize etmekte her ne kadar yollarımız çok güzel olmuş olsa da burada da dikkatli olmanızı özellikle tavsiye ediyorum. Ve ailelerinizle birlikte, sevdiklerinizle birlikte nice bayramlara erişmenizi temenni ediyorum. Kurban Bayramının tekrar aziz milletimize, İslam Alemi'ne, tüm insanlığa hayırlar getirmesini diliyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.