On Beşinci Yıl Kitabı/Cümhuriyet Halk Partisi
Halk Partisi
Siyasal partiler, milli yüksek menfaatleri temin edici prensiplerde kanaatleri birleşmiş fertlerin teşkil ettikleri cemiyetlerdir. Millet arasında politik kanaatleri birbirine uygun olanlar, kendi halinde dağınıktır. Bu husustaki görüş ve anlayışları birbirine uygun olan veya uyabilen insanları ancak bir (şef) birleştirir ve hepsini bir teşkilât altında toplar.
Şefin rolü her yerde ve bilhassa parti hayatına çok alışılmamış memleketlerde mühimdir. Çünkü bu politik kanaatleri ekseriya prensipler halinde birleştirip olgunlaştıracak ve bu prensipleri zihinlere aşılayacak ve mütemadiyen besleyecek, memleket siyasetine istikamet verecek, millet efradının siyasi terbiyesini tamamlıyacak olan (şef) tir.
Cümhuriyet Halk Partisi bu şefi istiklâl davasını açmak kararile 1919 mayısında Anadoluya geçmiş olan Büyük Atatürk'ün dâhi ve kahraman şahsiyetinde bulmuştur. Filhakika yaratıcı Şef, vatan kurtarmak için bütün bir milleti tek maksat etrafında toplayarak Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetini kurduğu zaman C. H. Partisinin temellerini de atmış bulunuyordu.
Sonradan Halk Partisi adını alan Müdafaai Hukuk cemiyetinin o zaman bir tek gayesi vardı: Düşman yurtdan atarak milletin hakiki istiklâlini kazanmak.
Bu umumi gaye etrafında birleşen Müdafaai Hukuk teşkilâtı, milletin bizzat kendi kendini idare etmesi ve milletin ancak kendi benliğine ve kuvvetine dayanması lüzumunu en büyük hakikat olarak ileri sürmüştü. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu temel üstüne kuruldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti adı altında kanunlaştırılan halk idaresi, henüz adı konmamış Cumhuriyet idaresinden başka bir şey değildi. Vaziyet bu şekli alınca Partimizin anası olan Müdafaai Hukuk teşkilâtı, vatanın kurtarılması maksadı yanında hakikatte iki büyük siyasî prensipe Cumhuriyet ve Milliyet esaslarına dayanan tam bir parti olmuştur.
Başkumandan Atatürk, Dumlupınar meydan muharebesile millete vadettiği gibi Düşmanı, Vatanın harimi ismetinde boğduktan ve Vatan kurtulduktan sonra pek çok evvelden tasmim etmiş olduğu kuvvetli, tecanüslü bir siyasi partinin teşkili vakti geldiğine karar verdi.Halk Partisi adı ile bir parti kuracağını ilân etti. Faydalı sayılacak fikir ve mütalâaların bildirilmesini vatandaşlardan rica etti ve bu mevzuda milletin doğrudan doğruya kendisi ile temasa gelmek için Şef, memleket içinde büyük bir seyahate çıktı. Seyahat esnasında halk ile yapılan umumi konuşmalardan İzmittekinde (18 Kânunusani 1923) Büyük Şef, kuracağı partinin Bütün Millet fertlerinin fikir ve emellerinin hulâsası olacağını söylemiş. Balıkesirdekinde de (7 Şubat 1923) halkın parti hakkındaki sorgularına verdikleri cevapta:
«Milletin siyasî partilerin çatışmasından çok canı yanmış olduğunu, işaret ettikten sonra «Başka memleketlerde partilerin sınıf menfaatlerini muhafaza için kurulduğunu ve bizde gûya ayrı ayrı sınıflar varmış gibi teessüs eden partiler yüzünden malüm olan acıklı neticelere şahit olduğumuzu ve halbuki Halk Partisi dediğimiz zaman bunun içinde vatandaşların bir kısmı değil, bütün milletin dahil olacağını söyliyerek ve kafasile eli işleyen bütün millet efradının meşgalelerini ayrı ayrı tetkik ederek neticede «Muhtelif meslekler erbabının menfaatlerinin yekdiğerile imtizaç halinde olduğunu, bunları sınıflara ayırmak imkânı bulunmadığını ve hepsinin halktan ibaret olduğunu» tebarüz ettirmişlerdir. İşte bu izahattan sonra partimizin Halkçılık şiarı da aydınlanmış oldu.
Milli Şef, bir çok temaslara fırsat veren bu seyahatten avdetinde Halk Partisi nizamnamesile meşgul olmuşlardı. Yeni parti nizamnamesi, o zaman henüz intihap edilmiş olan İkinci Büyük Millet Meclisinin Parti kongresi yerine geçen parti mebusları toplanmalarında münakaşa edilerek bu toplantıların sonuncusunun tarihi olan 9 Eylül, 1923 de kabul olunmuş ve kat'i şeklini bulmuştur.
Bu nizamnamenin bariz vasfı, bugün partimizin açık ve kesin şekilde ifade edilmiş bulunan program esaslarından başlıcaların daha o vakit tok ve olgun ifadelerle ilân etmiş olmasıdır.
Şurası hatırlatılmak lazımdır ki o tarihte hilâfet müessesesi, 'henüz İstanbulda, şeriatçilik zihniyeti ve bu zihniyetin davacısı olan zümre ile, medrese ve şer'i mahkemelerile yaşamakta idi. Nizamnameyi kabul eden meclis grupunda bile yukarıda yazılı müesseselerin zararlarını göremiyen veya görmek istemeyen mutaassıplar oldukça büyük bir yekûn teşkil ediyordu. Filhakika bu ilk nizamnamenin birinci maddesi partinin:
A) Milli Hâkimiyetin halk tarafından ve halk için icrasına rehberlik etmeğe,
B) Türkiyeyi asri bir devlet halinde yükseltmeğe,
C) Türkiyede büttin kuvvetlerin üstünde kanunun velayetini hâkim kılmağa;
Çalışacağını söyler.
Bu ana fikirler, tahlil edilirse, cümhuriyet, milliyet esaslarile beraber medeni kanun, cemiyette kadının vaziyeti, şapka, yeni Türk harfleri, Türkün öz diline kavuşması, medreselerin, geri mahkemelerin ve tekkelerin kaldırılması, milleti idare edecek kanunlarımızı ve müesseselerimizi köhne ve çürümüş zihniyetlerin ve müesseselerin tahakkümünden kurtaracak ilim, fen ve tecrübeye istinat ettirmek, din işlerini dünya işlerinden ayırmak ve lâyiklik esası gibi bir az sonra tahakkukunu görmekle bahtiyar olduğumuz inkılâp fikirlerini de ifade eder.
Ayni nizamnamenin ikinci maddesinde Halkçılık mefhuu çizilerek «Halk Partisi nazarında halk mefhumunun her hangi bir sınıfa münhasır olmadığı, hiç bir imtiyaz iddiasında bulunmıyan ve umumiyetle kanun nazarında mutlak musavat kabul eden bütün fertlerin halktan bulunduğu halkçıların hiç bir aile, hiç bir sınıf, hiç bir cemaat ve biç bir fert imtiyazı kabul etntiyen ve kanunlan vazetmekteki mutlak hürriyet ve istiklâli tanıyan fertler olduğu» tasrih edilmiştir.
Bütün bu yeni fikirlerle diriltici, yaşatıcı ve yükseltici esaslar üstünde Halk Partisi kurulurken diğer taraftan da Lozan sulhu (24/Temmuz/1923) ile şerefli haklarına sahip, kapitülasyonsuz ve tam müstakil yeni Türkiye devleti doğmuş bulunuyordu.
Harici dava muvaffakiyetle biter bilmez gözler, memleket içinde yapılacak işlere çevrildi. Partinin ilk ve yeni nizamnamesinde biraz kapalı ibarelerle yazılmış olan fikirlerin birbiri ardından tahakkuk ettirilmeleri devri gelmişti. İlk iş devlete yeni rejim adının verilmesi oldu. Milli hareketin kurduğu devlet, istiklâl muharebeleri senelerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adını taşımakta devam ediyordu. Yeni rejim hakikatte millet hâkimiyetine müstenit ve tam manasile bir cümhuriyet idi.
Yeni devlete kendi hakiki isminin verilmesi geciktikçe bir takım kara ruhlular umumi efkârı karıştıracak zararlı propagandalar için uygun zeminler buluyorlardı. Ecnebi devletlerden bazılarının rejimimizin mahiyeti hakkında tereddüt ifade eden vaziyetleri de sıkıntı veriyordu. Bu esnada çıkan bir hükümet buhranı rejimin hakiki adının konulmasına vesile oldu. Mevzu üzerinde bararetli müzakereler yapan partinin meclis grupu, vaziyetin halline çare bulunması için Büyük Şefin müdahalesini karar altına aldı. O zamana kadar her işte en doğru ve milletin hakiki ihtiyacına ve karakterine en uygun kararları almış olan Atatürk, Parti arkadaşlarını tenvir etti. Gene en doğru yolu o gösterdi. Parti, Şefinin teklifine uyarak cümhuriyetin ilânı kararını aldı.
Bundan 15 yıl evvel. 29/Teşrinievvel 1923 saat 20.30 da Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği bir kanunla Türkiyede Cumhuriyet ilân olundu ve Büyük Şef Atatürk ittifakla yeni Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Cümhur Reisi seçildi.
Yeni devlet bu suretle adını aldıktan sonra Halife unvanı ile İstanbulda bırakılan şahsın, adı değişmiş bir saltanat timsali mahiyetinde olan hareketleri gittikçe daha ziyade göze çarpmağa başladı. Türkiyede hilafetin asırlardanberi manası kalmamıştı. Adına izafe edilen nufuzun da hiç bir kuvveti kalmadığı harbi umumideki tecrübe ile bir kere daha sabit olmuştu. Cümhuriyet için bir tehlike olan bu müessesenin de artık yıkılması elzemdi. Büyük Atatürk'ün 1/Mart 1924 nutkunda zikredilen bu lüzum. 2/Mart/1924 Parti grupu toplanmasında Şer'iye ve Evkaf vekâletinin lâğvı, tedrisatın tevhidi tekliflerile birlikte ittifakla kabul olundu ve 3/Mart/1924 de Büyük Millet Meclisinde kanunlaştırıldı. Bu kararın tabiî neticesi olarak halife ile beraber eski saltanatın bütün hanedanı Cümhuriyet topraklarından çıkarıldı. Türkiye Cümhuriyeti teşkilâtı esasiye kanunu da 20/Nisan/1924 de bu yeni şekillere göre tadil edildi.
10/Teşrinisani/1924 tarihindeki bir grup toplantısında partinin adına yeni devletin adı olan Cümhuriyet kelimesi eklendi ve Halk Partisi esastaki prensipleri muhafaza ederek Cümhuriyet Halk Partisi oldu.
Parti prensipleri tarihinin buraya kadar kaydedilen hulâsasında dikkati çeken nokta sulhtan sonra birbiri ardınca tatbik yoluna konan İnkılâp safhalarını Parti kongresinde karar alma yolu ile yapılmamış olmasıdır. Bunun sebebi. Partinin, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk cemiyeti adı altında askeri zafere kadar yalnız vatanı kurtarmak gayesini kovalarken ondan sonra Halk Partisi adını alarak siyaiî prensiplerin teferruatı üzerinde yavaş yavaş yeniliklere doğru açılma yolunu tercih etmesi ve büyük mes'uliyeti daima göz önünde tutarak memleketin anlayış kabiliyetine uyan dikkatli, ince bir inkılâp politikası takip etmesidir.
Sulhtan inkılâp hareketlerine geçen devir esnasında programa kaideler yazarak sonra tatbika intikal tarzı değil, önce Büyük Şef in ruhunda doğmuş olan inkılâp güneşinin ziyasile birbiri ardından gelen şimşekler halinde Türkiye ufuklarını tatbik ve icra ile aydınlatarak prensiplerin ondan sonra metinleştirilmesi usulü, o devrin politik ve sosyal realitesine daha uygun oluyordu. Bu devirde kongre vazifesini, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Parti mensuplarının teşkil ettiği gurup yapıyordu.
Bu hadiselerin birbiri üzerine yığılmasından doğan kesafet, umumi anlayışta az çok bir sükûnet yaptığı günlerde sulhtan sonraki Birinci Parti kongresi vazifeye çağırıldı.
15-20/Teşrinievvel/1927 de Ankarada toplanan kongre, Cümhuriyet Halk Partisi» adına göre birinci olmakla beraber partinin kökünden bağlı olduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk cemiyetinin temadisi olmasına göre hakikatte ikinci kongre idi.
İkinci parti kongresinin en esaslı maksadını milli reisin kurtuluş ve milli inkılâbın her cepheden tahlil ve hikâyesini yapan büyük Nutukları teşkil eder. Bu Nutuk, hâdiselerin doğuşunu ve her vak'anın oluş şeraitini canlı ve hakiki bir belâgatle anlatır. Kongre, sabah ve akşam devam eden toplantılarla altı gün süren bu nutku derin vect ve takdir hislerile ve candan tasvip tezahürleri içinde dinledi. Nutkun tasvibi ile partinin büyük reisine teşekkür edilmesi teklifi ittifakla kabul olundu. Bu kararın ehemmiyeti, dokuz sene evvel toplanmış olan Sivas kongresinden bugüne kadar Devlet ve Parti hayatında yapılmış olan işlerin yeni Parti kongresi tarafından kabul ve takdir edilmiş olmasıdır. Türk inkılâp tarihinin en değerli bir eseri olan nutkun büyük bir emek mahsulü olarak bizzat Şefin el yazısile yazılmış olması, ona ayrıca kıymet verdirmektedir. Bu kongrede ilk nizamnamenin umumi esaslarındaki ruh ve mana baki kalmak üzere Cümhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Lâyiklik mefhumları genişletilerek Parti prensipleri daha ziyade aydınlatılmış. Partinin kurucusu olan Atatürk'ün Umumî Reisliği tesbit edilmiştir.
Bütün bu umumi esasların bir daha değişmiyeceği de teyit olunmuştur. Yeni nizamnameye Partiden mühim vazife alanların ve parti meb'uslarını hususi hayat ve iktisadi teşebbüslerdeki serbestliklerini tahdit edecek kayıtlar konmuştur.
Kongre, Parti hükümetlerinin çalışmasına yol gösterecek esasları sıralayan Parti Umumi Reisliğinin beyannamesini de kabul etti. Bu beyannamede Partinin Cümhuriyetçi, Lâik, Halkçı, Milliyetçi vasıfları açık olarak zikrediliyordu. İktisat işlerinde yalnız millet menfaatlerine uygunluk kaydı ilâve olunuyordu.
İkinci Büyük Kongrenin kabul ettiği yeni esaslar devlet işlerinin ve milli inkılâbın açılıp ilerlemesi için memleketin umumi hayatına yeni bir yönetim veriyordu.
Yeni esaslar, Teşkilâtı Esasiye Kanunundan devlet hayatındaki dini izlerin çıkarılması ve yeni Türk harflerinin kabul edilmesi gibi mühim neticeleri doğurdu.
Partinin üçüncü büyük kongresi 10/Mayısı 1931 tarihinde Ankarada toplandı.
Partinin üçüncü kongresi; Parti, devlet ve inkılâp hayatımız için temel olan bütün ana fikirleri ilk defa yapılan parti programında bir araya toplamıştır. Bu programda ikinci kongrenin kabul ettiği;
Cümhuriyetçilik,
Milliyetçilik,
Halkçıhk,
Laiklik.
ile beraber:
Devletçilik,
İnkılâpçılık.
vasıfları da Partinin ana vasıfları arasında yer alıyor. Bu iki vasıftan İnkılâpçılık Partinin doğduğu gündenberi göze çarpan belli başlı bir şiardır. Parti, Devletçiliği dünyanın şimdiki gidişi içinde millî iktisadiyatımızı koruyup yükseltecek bir prensip olarak takibatta filen tanımış bulunuyordu. Bu program metninde Devletçiliğe de yer verilmiş olması fili vaziyetin ifade edilmesinden ve Devletçilik hakkındaki fikirlerin Türkiyede telâkkisi hududunu göstermekten başka bir şey değildir.
Programdan başka olarak kongrenin kabul ettiği nizamnamede bütün teşkilâta ait usuller, tecrübelerden alınan derslerle ameli şekillere sokulmuştur. Bunun yanında partinin çalışma tarzları gösterilmiş ve vilâyetler teşkilatının Parti kongrelerinin halk dileklerini toplamasına ehemmiyet verilmiştir. Bu dilekler Parti merkezinde toplanmakta, hükümetin işlemesinde ve kanunların yapılmasında dileklerden istifade olunmaktadır. Nizamname Parti arkadaşlığı arasında sevgiyi esas olarak kaydetmiştir. Bu nizamnamenin dikkate değer bir noktası, Partiye halk terbiyesi için Halkevleri açmak vazifesini vermesidir.
C. H. Partisinin Dördüncü Büyük Kurultayı 9/Mayıs/1935 de Ankarada toplandı. Büyük Şefin Kurultayın açılış söylevinde buyurdukları gibi «Geniş ölçüde gelişim devri içinde bulunduğumuz günlerde toplanmış olan bu kurultayda, Partinin ana vasıfları ve prensipleri üzerinde hiç bir değişilik yapılmamıştır. Milletin Cümhuriyetçilik, Ulusçuluk, Lâiklik, Halkçılık, Devrimcilik ve Devletçilik ana perensipleri içinde inkişafını gören kurultay, programda bu ana vasıflara uygun olarak daha hızlı gelişme imkânlarını hazırlayan bazı hükümleri onaylamakla iktifa etmiştir.
Cümhuriyet hükümeti, bugün C. H. Partisinin bütün esas ve tariflerile derin ve ahenk içinde bir bütünlük teşkil eden programının çizdiği prensipler üzerinde inkılâbın başındaki hızı ile çalışmaya devam etmektedir.
Partimizin Genel Başkanı, Dördüncü Büyük Kurultayını açma nutkunda partinin ve hükümetin başardığı büyük işleri anlatırken,
«Bütün bu işler, Partimizin programın özenle göz önünde tutarak başarılabilmiştir.»
ve
«Ulusa hizmet yolunda bütün varlığımızla çalışmak, Parti üyelerinin bozulmaz andıdır.»
Sözlerile parti programının tatbikattaki mes'ut neticelerine işaret buyurmuşlardır.
Cümhuriyet Halk Partisinin değişmez Genel Başkanı, onu kuran Kemal Atatürk'tür. Genel Başkan, Partinin yüksek idaresini elinde tutar ve Partiyi temsil eder. Parti adına söz söylemek salâhiyeti ancak Genel Başkanındır. Lüzum görürse bu hak ve salâhiyeti Genel Başkan vekiline veya Parti Genel Sekreterine bırakır. Genel Başkan ve Vekili ile Genel Sekreterden müteşekkil olan Genbaşkur, partiyi ilgilendiren bütün işler için lüzum gördüğü kararları alır. Büyük Millet Meclisine âza seçilmesi işlerini idare eder. Partinin meb'us namzetlerini kararlaştırır.
Genel Sekreter, Genel Başkan tarafından seçilir ve Genel Başkan adına iş görür ve reisi bulunduğu Genyönkurul ile birlikte yurt içindeki bütün parti teşkilâtını ve partiyi ilgilendiren bütün işleri idare eder.
Partinin memleketin siyasî ve içtimai hayatında güttüğü yüksek maksatların tahakkukunu kolaylaştırmak ve Partinin inkişafını artırmak ve hızlandırmak için Parti faaliyeti ile hükümet idaresi arasında daha sıkı bir yakınlık ve daha ameli beraberlik temin edilmesine Parti Genbaşkurunca iki sene evvel karar verilmiş ve Parti Genel Sekreterliğine Dahiliye Vekili tayin edilmekle beraber vilâyetlerde vilâyet parti başkanlıklarına valiler memur edilmiştir.
Partinin her köy ve her mahallede bir (ocak) teşkilâtı vardır. Bunlar nahiyeleri, nahiye teşekkülleri kazaları, kaza teşekkülleri vilâyet teşkilâtını doğururlar. Partinin bugün 1777 resmî ve itibari nahiyede ve 25307 köy ve mahallede teşkilatı tamam olmuştur. Türkiyede medeni ve siyasi hukuka sahip her vatandaş, parti prensiplerini kabul etmiş ve Milli Mücadeleye aleyhtarlık etmemiş olmak şartile partiye girebilir. Bugün Türkiyede Cümhuriyet Halk Partisine kayıtlı vatandaş adedi iki milyona yakındır. Parti vilâyet teşkilâtını gösteren sema bu yazın sonuna bağlanmıştır.
Cümhuriyet Halk Partisi teşkilâtının faaliyetinde en çok ehemmiyeti haiz olan nokta Parti kongreleridir. Her sene bütün köy ve mahallelerde Parti ocaklarının kongreleri yapılır. Bu kongrelerde halk, dileklerini, isteklerini açıkça ve serbestçe söyler. Kanunların ve kararların tatbikatta verdiği neticeler hakkında reylerini ve mütalealarını söyler ve bütün bu dilek ve kararlar sırasile kaza ve vilâyet kongrelerinden geçtikten sonra Büyük Kurultaya arzolunur ve nihayet kanun yolile resmi ve infazı zaruri bir mahiyet alır. Bu sebepledir ki Kemalist rejim de halkın Devlet işlerine iştiraki yalnız resmi mahallere münhasır kalmaz. Halk bu usullerle kanunların tanziminde de amil olur ve bu suretle halkın Devlet işlerine iştiraki kâmil şeklini almış bulunur.
Cümhuriyet Halk Partisinin üç ve dördüncü Büyük Kongrelerinde tanzim olunan Parti programı Türk milletini, milli ülküsüne götürecek olan ana yolları tam, kat'i ve açık olarak gösterir. Bu program, şu veya bu sınıf ve zümre için değil; bütün millet için, mileltin yeni ve ileri hedefi olan medeni yükseliş uğrunda çalışacak bütün vatandaşlar içindir.
Bu program bugünkü ve yarınki Cümhuriyet nesilleri için inan esaslarını anlatan ve Kemalizmin ortaya koyduğu ve Partinin bayrağında kırmızı zemin üzerinde altı beyaz okla temsil ettiği altı ehemmiyetli vasfı ihtiva eder. Bu vasıflar şunlardır:
1 – Cümhuriyetçilik :
Parti, maziden Türk milletinin yakın tarihinden aldığı acı derslerle saltanati sultanların keyfi şahsi hâkimiyetini kökünden söküp atmayı ve Türkiyede devlet idaresi şeklinin ancak millet hâkimiyetinin ve millet iradesinin en mütekâmil şekli olan Cümhuriyet idaresi olabileceğini ilk günden itibaren en büyük ve mukaddes bir gaye olarak ele almış ve bu umdesini programında şu kaide ile ifade etmiştir. «Parti, milletin hâkimiyeti gayesini en iyi ve en sağlam temsil ve tatbik eden Devlet şeklinin Cümhuriyet olduğuna kanidir. Parti bu sarsılmaz kanaatle. Cümhuriyeti her tehlikeye karşı bütün vasıtalarile muhafaza ve müdafaa eder.» Türk milletinin ve Cümhuriyet Halk Partisi mensuplarının değişmez kanaatine göre, Cümhuriyet, Türk milletinin ve Türk devletinin en esaslı beka şartıdır. Atatürk onu Türk milletine ve Türk gençliğine mukaddes bir emanet olarak tevdi etmiştir.
2- Milliyetçilik:
Osmanlı devleti, tâbiiyeti altındaki muhtelif unsurlardan bir Osmanlı milleti vücude getirmeğe uğraşmış. fakat Osmanlılık siyaseti tam bir iflasa mahkûm olunca bu sefer «Ümmet» denilen «İslām milleti» fikrine, islâm ittihadı siyasetine sapmıştı. Neticede bu siyaset dahi iflâs etti. Osmanlı devletini terkip eden muhtelif unsurların ayrı ayrı tuttukları milliyetçilik cereyanlarına karşı koymak gayretinde bulunan o devrin bazı nazariyatçıları memlekette bir Türkçülük cereyanı uyandırmak istediler. Bu cereyan bütün Türk kavimlerini birleştirmeği istihdaf eden Turancılığa kadar gidiyordu.
Cümhuriyet Halk Partisinin Milliyetçiliği gerek müstakil gerek başka devletin tebaası halinde yaşayan bütün Türkleri bir kardeşlik hissile sevmek onların refahını dilemekle beraber hariçteki bu Türkleri kendi siyasi iştigal hududundan hariç tutar. Partinin ve yeni devletin telakkisine göre, Türkiye Cümhuriyeti dahilinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş hangi din ve menşeden olursa olsun Türktür. Bu esas, Teşkilâtı esasiye kanununda da açıkça yazılıdır. Yeni Türk milliyetçiliğine göre, Türk milleti büyük insanlık ailesinin yüksek ve şerefli bir uzvudur. Bu itibarla bütün insanlığı sever ve milli menfaatine ilişilmedikçe başka milletlere karşı düşmanlık beslemez ve telkin etmez. Yeni Türk devletinde milliyetçiliğin kuvvetli bir şiar olmasının bir sebebi de beynelmilelcilik Parti programında şöyle ifade edilmiştir: «Türk ulusculuğu, bütün muasır milletlerle bir âhenkte yürümekle beraber, Türk içtimai heyetinin hususi seciyesini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmayı esas sayar. Bu itibarla milli olmıyan cereyanların memlekete girmesini ve yayılmasını istemez.»
3 - Halkçılık:
Türk inkılâp tarihinde Halk Partisinin ehemmiyetli gördüğü esaslardan biri de Halkçılıktır. Bu esas şöyle tarif ve tesbit edilmiştir:
«İrade ve hâkimiyet kaynağı Millettir. Bu irade ve hâkimiyetin Devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşı olan vazifelerini tamamile yerine getirmek için kullanılması Partinin başlıca prensiplerindendir.»
«Kanunlar önünde mutlak bir musavat kabul eden ve hiç bir ferde, hiç bir aileye, hiç bir sınıfa, hiç bir cemaate imtiyaz tanımayan yurtdaşları, halktan ve halkçı olarak kabul ederiz.»
«Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı siniflardan mürekkep değil, fakat ferdi ve içtimai hayat için iş bölümü bakımından türlü hizmetlere ayrılmış bir cemaat saymak esas prensiplerimizdendir; çiftçiler, küçük sanat sahipleri, sanayi erbabı, tüccarlar ve memurlar Türk milli varlığının başlıca çalışma unsurlarıdır. Bunların birinin çalışması öbürünün ve hepsinin hayatı ve refahı için bir mecburiyettir.»
«Partimizin bu prensiple göz önünde tuttuğu gaye, sınıf kevgaları yerine içtimai nizam ve tesanüdü elde etmek ve menfaatler arasında birbirlerine zıt olmıyacak surette âhenk koymaktır. Menfaatler liyakat ve faaliyet derecesine göre olur.»
Bu cümleleri tahlil edersek anlarız ki inkılâbımızın Halkçılık esası:
a) Demokratlık,
b) Harhangi bir fert veya zümreye milletin umumi hakları haricinde imtiyaz tanımamak,
c) Sınıf mücadeleleri kabul etmemek,
unsurlarından terekküp eder. Mıntaka menfaati, Derebeylik, ağalık, aile
imtiyazı fikirleri yoktur. Bir taraftan işçilerin çokluğu ve beraberlik kuvvetine dayanan iddialarla milli çalışma ahengini bozacak zorlu hareketlerine, öbür yandan sermaye sahiplerinin para ve varlık gücüne dayanarak işçilerin haklarını çiğnemelerine yol bırakılmaz. Bunun için sınıf kavgası ve tahakküm yoktur.
Bu manada anlaşılan halkçılık prensipine sahip olarak milliyetçiliği en temiz ve saf bir kıymete yükseltebiliriz. Yalnız milliyetçilik Türk vatanının sınırı içinde dilbirliği. Kültür birliğile, mazi hatıralarına ve gelecek zamanın emellerine bağllıkta birleşme yapar. Fakat bu anlayışta birleşmiş olsa da içinde sınıf, imtiyaz çarpışmaları bulunan, yani Halkçı bir duygu ile birleşmemiş olan bir millet hak ve şerefte müsavi fertlerle kurulmuş bir milli birlik vücude getiremez. Onun için Kemalizmin kabul ettiği Milliyetçilikte Halkçılık zaruri bir unsurdur.
4 - Devletçilik:
Yeni Türk devletinde milletin refah seviyesini yükseltmek ve yurdu imar etmek düşüncesi, iktisat ve imar sahasında ferdî teşebbüslerin mahdut faaliyeti yerine devletin şumullü ve üstün kudretinden istifade etmek lüzumunu meydana koydu. Bu lüzumu Millet varlığında hisseden Cümhuriyet Halk Partisi hususi ve ferdi çalışmaları esas almakla beraber umumî ve yüksek menfaatlerin icap ettirdiği işlerde, bilhassa iktisadi sahada, devletin faal bir hale getirilmesi esasını kabul etti ve bunu programına koydu.
Parti programında Devletçiliğin iki tarzda faaliyeti lüzumu birer prensip olarak ortaya konulmuştur:
a) Bizzat devletin kuruculuğu ve yapıcılığı.
b) Yapılmasını hususi teşebbüslere bıraktığı işlerin tanzim ve mürakabesi.
Bu iki esas, programda şu suretle ifade edilmiştir:
*Devletin ekonomi işlerile alakası fili surette yapıcılık olduğu kadar, hususî teşebbüslere önvermek ve yapılmakta olan işleri tanzim ve kontrol etmektir.»
Asırlarca yabancı milletler tarafından istismar edilen Türk milletinin ekonomik istiklâlini temin edecek, milleti ecnebi fabrika mahsullerine müşteri olmaktan kurtaracak, yurdun iptidai maddelerini yok pahasına satıp onların ecnebi mamullerini çok pahalı bir fiat ile satın almaktan çıkaracak yol, ancak Devletçilik prensiplerini kabul ve tatbik ile mümkün olabilirdi.
Yeni Türk devleti bunu temin için en esaslı tedbirleri aldı.
Milli endüstrinin kuvvetlenmesi için dış pazarlardan yurda gelecek mallara yurtdan çıkan malların rekabetini tanzim etmek ve yeni kurulan fabrikaların kuruluş senelerine mahsus zaruri olarak yaptıkları fazla masraflar dolayısile maliyet fiatındaki yükseklikten doğan nisbi pahalılığı korumak için dahili sanayii himaye etmek lâzımdı. Bu, hariçten gelecek mallara fazla gümrük resmi koymak, ecnebi mallarının ithalatını tahdit ve tanzim etmekle mümkün olabilir. Bu himaye prensipi Büyük Millet Meclisinin vazettiği kanunlarla temin edildiği gibi Devletin tanzim edici elinin dış ticarete de müdahale etmesi sayesinde ithalât, ihracat ve tediye müvazeneleri temin edilmiş ve dünya piyasalarında Türk toprak mahsullerinin yeri gittikçe genişlemiştir.
Bir noktayı bilhassa tavzih etmek lazımdır ki Cümhuriyet Halk Partisinin Devletçiliği. hususi ve ferdi teşebbüs ve faaliyetlere imkân vermiyen mülkiyet haklarini tanımayan ve bütün iktisadi faaliyelerle her türlü istihsal vasıtalarını Devlet elinde teksif eden Kollektivist ve toptan Devletçilikle asla alakalı değildir.
5 -- Laiklik :
Türkiye Cumhuriyeti, dinlerden ve dinlerin koyduğu naslardan değil hayatın kendinden ve onun müsbet icap ve ihtiyaçlarından mülhem olarak işleyen bir devlet makanizmasıdır. Devlet ve dünya işlerinde dinin hiç bir tesiri yoktur. İşte bu prensipe Laiklik derler.
Cumhuriyet Halk Partisi Programı bu prensibi şöyle ifade eder:
«Parti bütün kanunların, nizamların ve usullerin yapılmasında ve tatbikinde en son ilim ve teknik esaslan ile asrin ihtiyaçlarına uyulmasını prensip olarak kabul etmiştir. Din, bir vicdan işi olduğundan parti dini dünya ve devlet işlerile politikadan ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş medeniyet yolunda ilerlemesi için başlıca şartlardan sayar.»
Filhakika Cümhuriyetin şer'i mahkemeleri kaldırarak ve medeni kanunu koyarak adli birliği, medreseleri ilga ederek tedrisat birliğini yapması: cemiyetin yetiştirici ve yaşatıcı şartları arasından dinin tesirini kaldırması demektir. Böylece âmme haklarının en mühimlerinden biri olan vicdan hürriyeti, Laiklik sayesinde en geniş ve ideal bir şekilde temin edilmiştir. Bir cemiyetin üstünlüğü ve medeniliği için birinci şart olan vicdan hürriyeti, her ferdi manevi hususlarda kendi idrak ve imanına bırakarak ferdi inanışla devletinve cemiyetin umumi yürüyüşünü köstekleyici bütün bağları kopanıp atmıştır.
Milli ve ictimai hayatta ferdin, dinsiz, şu veya bu itikat sistemine mensup oluşu: milli ve içtimai vazifesi bakımından ne bir kusur, ne de bir fazilet sayılamaz. Türkiyede dinin dünya işlerinden aynı tutulduğu, Laikliğin ilan olunduğu andan itibaren hiç kimse, hiç bir ibadete icbar edilemez ve hiç kimse, vicdanının ilhamı ile kabul ettiği ibadetten men olunamaz.
Bu geniş ve yüksek anlayışın hududu içinde köhne, yıpratıcı ve en yüksek içtimai heyetleri bile sukut ettirici tekke, tarikat gibi irticai zihniyet mümessillerinin girmesine tabiatile imkân yoktur. Nitekim ana yasamızda bu esas kesin bir ifade ve hüküm ile tesbit edilmiştir.
6 - İnkılâpçılık:
«Parti, Devlet yönetiminde tedbir bulmak için derece ve tekâmül prensipleri ile kendini bağlı tutmaz. Milletimizin sayısız fedakârlıklarla başarmış olduğu inkılâplardan doğan ve olgunlaşan prensiplere bağlı kalmak ve onları korumak Parti için esastır.»
Bu, parti programının inkılâpçılık hakkındaki maddesidir.
Vatanın bugünkü tam kurtuluşunu ve milletin şerefli bir içtimai heyet olarak dikenleri ayıklanmış bir yol üzerinde feyizli ve sonsuz büyük istikbale yürüyüşünü, inkılâpçılık ruhuna ve hareketine borçluyuz. Bu sebeple İnkılapçılık, Türk milletinin yükselme aşkını temsil eden milli şiardır ve böyle kalacaktır.
Türk milletinin beka ve hayat şartları olan ve esasen Türkiye devletinin bütün kanunlarına ve icraatına rehberlik eden bu prensiplerin devletin bünyesine resmen mal edilmesini lüzumlu gören Türkiye Büyük Millet Meclisi 5 Şubat 1937 tarihli içtimainda bu esasların devletin ana vasıfları meyanına ithaline karar vermiş ve Teşkilatı Esasiye kanununun ikinci maddesini şu şekle koymuştur:
«Madde — 2: Türkiye devleti, Cümhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılâpçıdır. Resmi dili türkçedir. Makarrı Ankara şehridir.»
Bu maddenin kabulile Türkiye devletinin, Cümhuriyet Halk Partisi tarafından konulan ve memlekette tatbik edilen Kemalist prensiplere dayanır ileri bir siyasi varlık olduğu kanuni bir şekilde ifade edilmiştir.Menfi ve muzır elemanları memleketin ve milletin bünyesinden çıkarmak ve atmak, bu memleketin ve milletin milli seciyesini koruyarak müsbet ilmin ve modern tekniğin bütün icaplarını tatbik etmek ve Türk milletini tarihte lâyık olduğu yüksek hayat ve medeniyet seviyesine çıkarmak, istihsal sahasında bilhassa nufusta kemiyetle beraber keyfiyeti arttırmak; Türk devletinin temelini ve Atatürk inkılâbının gayesini hulâsa eden esaslardır.
Bu büyük Atatürk inkılâbının halkın benliğine sindirilmesi lâzımdı. İnkılâp en derin manasile bütün varlığımızı yeni bir hayata ve yeni bir istikamete götürüyordu. Bu yeni görüşü halka telkin ederek yeni zamanın anlayışına göre milleti tek tek fertler halinden çıkararak onları görüş, anlayış ve yapışta birlik haline sokmak ve onun iç varlığını inkişaf ettirmek ve benliğinin derinliklerinde kaynayan emsalsiz kıymetleri meydana çıkarmak vazife idi.
C. H. Partisinin görüşüne göre milletimizin hususi vasıtalarına uyacak yollardan yürüyerek her derecedeki resmi tahsil dışında onu bir halk terbiyesi ile yükseltmek elzemdi. Bunun için cemiyet hayatının ve kültür hayatının yeni anlayışlar ile ve cemiyetimizin kendi unsurlarından kurulacak yeni ve millî bir teşekkülün çalışmasile beslenmesi düşünüldü. Bu fikir Partinin 1931 yılında toplanan Üçücü Büyük Kongresinde yapılan nizamnameye «Halkevlerinin" sokulması neticesini verdi. Uzun tetkiklerden sonra Halkevleri için etraflı bir talimatname yapıldı. Buna göre Halkevleri 9 şube ile kurulur:
- Dil, edebiyat, tarih
- Güzel sanatlar
- Temsil
- Spor
- İçtimai yardım
- Halk dershaneleri ve kurslar
- Kütüphane ve yayın
- Köycüler
- Müze ve sergi
Bu dokuz şubenin cemiyetin iç varlığını açıp yükseltecek vazifeleri vardır.
Her şubenin 3 - 5 azalık, seçilmiş komiteleri bulunur. Komitelerin mümessilleri Halkevi yönetim kurulunu teşkil ederler. Halkevlerine girmek ve orada millî kütlenin terbiyesine çalışmak için Partiye girmek şartı yoktur. Bununla beraber Evler; mahallindeki Parti idare heyeti azasından birinin Reisliği altında çalışır. Halkevlerinde -ne mahiyette olursa olsun- geri veya beynelmilelci fikirler yer bulamaz. Halkevleri inkılâba sadık ve milliyetçi bir havanın bütün vatandaşları saran samimi bir kardeşlik duygusu içinde çalışırlar.
Halkevleri dikkatli ve uzun hazırlıklardan sonra ilk defa 19 Şubat 1932 de 14 vilâyet merkezinde açılmıştır. İkinci tertip olarak 24 Haziran 1932 de 20 merkezde açılmıştır. 1933 de muhtelif vilâyet ve kazalarda 21 Halkevi daha açıldı. 1938 yılı içinde Halkevleri mevcudu 209 u buldu. Her sene memleketin muhtelif bucaklarında Halkevlerinin açılmalarına devam olunacak ve Halkevinin yüksek prensipleri bütün memlekete yayılacaktır. Halkevlerinin açılması henüz kısa bir zaman işi olduğu halde şimdiye kadar kayıtlı olanlardan başka 1938 istatistiklerine göre Halkevlerinde faydalı olmak veya Halkevlerinin türlü çalışmalarından faydalanmak suretile altı milyonu geçen vatandaş Evlere devam etmiştir. Halkevleri şubelerinin, isimlerinden anlaşılacak vazife kolları her gün daha geniş neticeler alacak bir çalışma yolundadır.
Dil, edebiyat, tarih şubesi: Türk Tarih cemiyeti ile Türk dil cemiyetinin tanzim ettiği program esasları içinde çalışmaktadır.
Söz derlemeleri, anketlere karşılık bulmak, ata sözleri, maniler, millî masallar, folklor tetkikleri, eski eserlerin yerlerinin tesbiti, harap olmaktan muhafazaları, Türk büyüklerinin hatıralarını ve yıl dönümlerini kutlamak gibi tarih, dil ve kültür mesaisinde bir çok kıymetli eserlerin temel taşı konmaktadır.
Bu kolların tertip ve neşrettiği Halkevleri dergileri tarih ve dil sahasını da değerli malzemeyi ihtiva etmektedirler.
Hiç bir münevver, okumak, konferans dinlemek ve umumi bilgilerini arttırmak ihtiyacından kendini kurtaramaz. Aksi takdirde yarı cahil kalmak ve kendisinden sonra mektepten çıkan her yeni nesilden fikir ve bilgi itibarile geride bulunmak tehlikesini göze almış demektir. Bu bakımdan konferans faaliyetlerine her yıl evvelkinden daha fazla önem verilmiş, 1937 de verilen konferansların sayısı 3000 i geçmiştir. Profesörlerimizin, doçentlerimizin de katıldığı bu konferans faaliyeti mahsulü olan değerli konferanslar Partice bastırılmaktadır.
Güzel sanatlar şubesi: Resim, modern musiki, şehir bandolarının teşkili, millî türkülerimizin notalarının zaptedilmesi, tezyinî kadın işleri, mimari kursları, radyo ve gramofonla memlekette modern musiki zevkinin yayılması, modern musiki dersleri verilmesi gibi işlerde bu şubeler tarafından önemli adımlar atılmıştır. 1937 yılı içinde verilen konferanslar 1.164 ve açılan ar sergileri de 135 olmuştur.
Temsil şubesi: C. H. Partisinin kabul ettiği piyesler, gerek kapalı sahnelerde, gerek köylerde kurulan açık sahnelerde temsil edilmiştir. Ankara, İzmir gibi bazı Halkevlerinde Karagöz, kukla gibi halk oyunlarına önem verilmiş ve yapılan tecrübeler güzel neticeler vermiştir. Halkevlerinin temsilleri her yıl artmaktadır. 1933 yılında 511 temsil verilmişken bu rakam 1937 yılında 1.160 olmuştur. Gerek Partinin hazırladığı ve gerek Halkevlerinin tedarik ettikleri kültürel mahiyetteki filimlerle 1937 yılında 1.549 sinema seansı yapılmıştır.
Spor şubesi: Bulundukları yerlerdeki gençlerin spor faaliyetlerile sıkı bir alâka gösteren, yeni klüpler açılmasına, modern sahalar yapılmasına, muhtelif spor şubelerinin ve bilhassa güreş, denizcilik gibi ulusal mahiyetteki sporların memleketimizde inkişafına çalışan bu şubemizin mesaisi ümit verici mahiyettedir.
İçtimai yardım şubesi: Muayene evleri açmak, sıhhi konferanslar vermek, sıhhi müzeler kurmak, acı ve sıkıntı çeken muhtaçlara para ve ekmek vermek suretile yardımlar yapan şefkat müesseseleri vücuda getirmek gibi insani işlerle meşgul olmuştur. Bu şubemizin çalışma sahası gittikçe genişlemektedir.
Halk dershaneleri ve kurslar şubesi: Fransızca, İngilizce, Almanca gibi diller için kurslar açılmakla beraber, okuma yazma bilmeyen yurtdaşlar için de halk okuma odaları, istenografi, hesap, muhasebe usulleri, dikiş, nakış, biçki, sağlık, ziraat makine kursları açılmıştır.
Kütüphane ve neşriyat şubesi: Hemen her Halkevinde bir kitapsaray ile okuma odası vardır. Bir taraftan Parti kendi menbalarile tedarik ettiği kitapları göndermek, diğer taraftan da her Halkevi bütçesine koyduğu tahsisatla kitap elde etmek suretile Halkevlerinin Kitapsaray muhteviyatı her yıl zenginleşmektedir.
Bugün Halkevi Kitapsaraylarında 130.000 kitap vardır. 1933 yılı içinde okuyucu sayısı 149.949 iken 1937 de okuyanlar sayısı 1,598,191 olmuştur.
Köycüler şubesi: Köycüler şubesi muvaffakiyetli neticeler almaktadır. Köylülerin sağlık, ziraat, ticaret ve bütün bilgilerini arttırmak, köylerin sıhhi ve hayatî şartlara uygun hale gelmelerine çalışmak, mahsullerin, hayvanların hastalıklardan nasıl korunacaklarını öğretmek, yeni rejim ve yüksek inkılabımız prensiplerini anlatmak, köylerimizde bayrak çekme merasimi, köylü gecesi, toprak bayramı, köylü bayramı gibi hep bir arada toplanmak ve konuşmak gibi sahalarda ümit verici neticeler alınmıştır.
Müze ve sergi şubesi: Halkevlerimiz müze ve sergilerle milli kültürün ilerlemesine ve eski kıymetli eserlerimizin saklatılmasına, şehir müze ve sergilerinde bir çok ince sanat eserlerimizin halka gösterilerek sanat zevkinin arttırılmasına çalışılmaktadır.