İçeriğe atla

Nağme-i Seher/Asar-ı Nesriye

Vikikaynak, özgür kütüphane
Asâr-ı Nesriye
('alem-i hayalda mehtab)

Şitâ-yı hengâmı bir şeb ki hâne-i fakirânemde kûşegizin-i vahdet ü tenhâyı idim. Havali-yi derûnumuñ mâlî oldıgı endûh ... def' içün matbaa'i hayâl ile kişt-i mevâki' i'tidâl iyledigim sırada kendimi giceleyin bir 'azîm ormanıñ ortasında bularak tarafeyni gayet sık çalı ve agaçlarla mesdûd bir ince yoldan gitmege başladım. Hava gayet latif ü sakin ve gökyüziniñ cihet-i şarkiyesiniñ gitdikce agarub turması tulu'-ı mâhitâb-ı cihântâbı mu'lîn itdi. Kâh enfâs-ı nesîm ile evrâk-ı eşcârıñ birbirine şiddetle temâs itmesinden ve çalılar arasında lâne .. olan kuşlarıñ benden ürkmeleriyle uçdukları zaman taharriniñ ecnihâ eylemesinden hâsıl olan sadâ-yı hafif ü lâtifiyle mürgân-ı şebistânıñ zemzemesini diñleyerek kâh 'âlem-i âsumâna tevcih-i nigâhla top top olmuş beyâz bulutlarıñ birbirinden ayrılub yine top olışını temâşa iderek bir beş dakika kadar gitdikten soñra ... bir düz çemenzâra vasıl oldım. Bu çemenzârda cihet-i şarka müteveccihân duruldukda sag tarafında ve bir kırk hatve uzakda diger bir küçük orman dâhilinde geldigim yol gibi bir ince târîk ve ön tarafda takriben on hatve vüs'atda bir nehir ve nehiriñ öte tarafında vâsi' bir sahra

ve onuñ nihâyetinde ve hayli uzakda dûşberdûş olmış bir takım cibal-i şahika görünüyor. Ve sol tarafda dâhilinde geldigim ormanıñ azimet ü cesâmeti ile nehriñ elli hatve uzakda sag tarafa dogrı kıvrılub gûya orada nihâyet buldugı seçiliyordı. Hemân oracıkda çemenlerin üzerine yüzüm cenub-ı şarka müteveccih olarak oturdım. Ve sag dirsegimi orada tesadüf iden bir agac kovuguna [?] ve başımı elime dayayub cân göziyle etrafı temâşaya başladım. İşte bu mevki'de buldıgım ta'rif-ü tasvirinde aczimi itirafa mecbûr oldıgım letâfetiñ şarab-ı abûtâbıyla sermest-i hayret olmış ve mâh-ı 'âlemârânıñ .. hâver-i tulû' oldıgından büsbütün zühûl itmişdim. Hemân bir iki dakika geçmeden karşu tarafda bir cebel-i şahikânıñ zirvesi birdenbire âteş içinde kalmasından hayretim müzdâd olarak nigâh-ı dikkatim bütün bütün o cihete hasr eyledim. Bu temâşâ-yı garibiñ olabilecegine da'ir zihnimde teşkîl ü tertîb itdigim ihtimâlât ve kıyâsete bir netice virecek müddet olmaadan gördügüm âteş ki mâhitâb-ı cihântâb itmiş vasat-ı semâda bulundıgı zamanıñ büyüklügünüñ üçi dördi mislinde bir altun tebsi gibi hatt-ı ufkiden ayrıldı! bu temâşa üzerine gûyâ .. istikşaf-ı hâl içün sermede içtimâ'

iden kuvâ-yı aklım tulu'-ı hakikatden soñra his olunur suretde her biri bir cihete akub gitti. Ben yine kilk-i kudret sân'atıyla levhâ-yı zîb ü cûd ... o resm-i mücessem-i azimiñ her cihetini başka başka nazar-ı hayret ve dikkatden geçürmege başladım.

Daglardan akub nehre mensub olan ba'zı ufak çaylar olmalı. Uzakdan bir su şırıltısı. İshâk kuşı didikleri tâ'ir-i 'acayib mübârek zamanca birbirinden ne ziyâde ne de noksân olmayarak bir fasılâ-i cüziye ile baygın baygın bagırması. Kâh kâh nehir kenarından atılan kurbagalarıñ veyâhud nehriñ içinden havaya dogrı sıçrayub yine düşen balıklarıñ o hâle mahsûs olan sadâsı. Dest-i sihrkâr-ı nesim ile taharrin olınan agsan u evrâk-ı eşcârıñ birbirine sürtünmesinden hasıl olan ses. Mevki'ye her şeyden ziyâde galib ü müstevlî olan sükût u sükûneti fâsıladâr ider ve semâ-yı cân benden gizli olarak aralık aralık zuhûr iden latîf sedâlardan ziyâde sükût-ı mevkiyeye vakıf istimâ' olırdı: vâkıa öyel bir sükût u sükûnet idi ki takrîr-i âsâra letâfet-i ruhâniye ve âsar-ı hikmeti 'ulviyye ile meşhûn bir ders bir 'ibret ve tesiri mâfevk-i tahayyül-i aceb-i hâlet idi.

karşu tarafdaki büyük daglar mehtâbıñ sâye'-i kesîfiyle barut levnine yakın bir suretdeki renkpezîr olmış oldıgı halde nazar-ı dikkate kâh daha ziyâde büyüyüb yine küçülüyor ve kâh yürüyor gibi gelür ve kıyâs-ı mülâhazadan mücerred bir nigâh ile bakılınca bu daglar semâdan zemîne inmiş bir takım sehâ'ib-i muzlime yıkıntısından 'ibâret zan olunırdı!

Sebâhatkâri-i gûk u mâhî ile beraber iânet vezân-i bâd-ı sabâdan kâh kâh mukabele-i nigâhımda dalgalanub duran nehr-i ayine gibi sâf ve hemvâr-ı kenârında bulınan agaclarıñ safhasına aks iden sâyeleriyle bir büyük «tablo» gibi nümûdar idi!

Ol bir müddet zarfında his olınmaz bir sür'atle mâh-ı cihânârâ bâlâ-yı asûmâna hayliden hayli irtikâ itdi. Akşamdanberi .. ihtifâ olan bir çok sühâbpareler yaramaz çocuklar gibi bilmem nereden peydâ oldılar bîçâre-i mehtâbıñ dört etrafını kuşadıyordılar!

Mehtâb-ı 'âlemtâb o halde - pertev-i sabâhat-ı cemâliyle 'aşkınıñ dide-i iştiyâkini tenevvür eyeldigini istemeyerek zaman zaman rûy-ı tâbânına istigna perdesi çeken bir mahbûbe-i leyl-i melâhat şekl ü sûretini bagladı ve biraz soñra dahi -dârü'ddevle-i şarkıyyeden mezâlim ü zulumât-ı leylî def ü tenkîl içün

garba müteveccih olub galebe-i şevk ü şevk-i galebeden gurre mestâne-i kemâl temkin ü besâlet ü gayet-i salâbet ü metânetle cihet-i şebistâna ruberâh u sehâib-i müteferrikâdan 'ibâret olan leşker-i öñünde safâra-yı takayyüd ü intibâh olan bir serdâr-ı tüvânâ - heybet ü mahâbtini kesb ider.

Göñlüm ise böyle bir temâşaya hayli .. müştak ve mütehassir oldıgından her suya kana kana nigâh itdikçe serimde birtakım efkâr-ı sevdâ uyanmaga ve nazarımda her şey matem-engiz bir renge boyanmaga başladı. Dedim

-Yarab! nedir bu letâfet-i 'acaibe ki bu mevkiye sirâyet itmiş? Ama nedir şu hikmet-i garibe ki nezzâresi derunuma bais-i inşirâh olmak lazım gelür iken benim eski derdlerimi tazeliyor?.. Yarab! Dünyada bize bundan müferrih bir manzaramı olur? Halbuki neden tesiri bir 'akis oluyor?.. Yarab! Bizim müferrihât didigimiz şeyler basar-ı basirete böyle hüzn-engiz mi görinür?...

Önünde bir dest-i manevî beni içirmeden dogrı iterek oldıgım yerden birdenbire kalkdım. Ve aheste aheste nehriñ sâhil-i garbisi üzerinde yürümege başladım.

Gezine gezine karşu tarafdaki ormanıñ dâhiline girmişim. İlerü dogrı giderken (X) ortasında siyah bir şey

gözime ilişmesiyle hâsıl olan dehşet baña zencir-i pâ-yı 'azîmet oldıgından birdenbire durdum. Dikkatle baktıgımda ne göreyim bir adam başını bir kolı üzerine koymuş, uykuda gibi yatıyor. İnsana insandan daha munîs kim olabilür? Hâlbuki bu bir canavar olaydı teşhisinden göñlüme dehşetpezîr olmazdı!... Fakat bu korku dahi çok sürmedi. Vakıa insan içün alışamayacagı ne dehşet vardır? Göñlümden dehşet gitdi. Merak aña kaimmakâm oldı: Bunuñ nasıl adam oldıgını ve ne içün yatdıgını añlamak istedim. Ve kıyafetiniñ temiz olması delâlet-i zâhiresiyle añlaşılan ehemmiyet-i zâtiyesi merakımı bütün bütün ziyadeleştirdiginden istikşâf-ı hâl içün yanına yaklaşmaga karar virdim. Yanına gergi (?) gibi takarrüb idinceye kadar haylice ayagımı patırdatdım. Ve bastonumuñ ucundaki demiri taşlara urarak gürültü itdim isede yatan adamda hiç bir hareket görmedigimden şu tedbir aklıma geldi: Gûya başka birini çagırıyormuş gibi «Ahmed! Ahmed!» diye bagırdım. Yine bir türlü işittüremedigimden nihâyet bütün bütün yaklaşub «Yahû! Yahû!» diyerek kolundan tahrik itdim isede uyandırmak mümkün olmadıgı gibi esnâ-yı tahrikimde yalñız kolı oynamayub ecsâm-ı

salibeden gibi vücudı kamilen harekete itdiginden şübhelendirerek nefesini diñledim. Hiçbir şey işitmedim. Nabzını yokladım. Durgun buldum. O zaman añladım ki bu bir mevtâ imiş!.. Bir tarafdan zihnimde taharrir-'i esbâb ider ve diger tarafdan, merak bu ya yüzüni görebilmek içün ugraşur iken pister-i hâk-i hal ki yalın-ser itdigi destinde tutdıgı beyaz şeyiñ kâgda mahsus olan çatırdısından bir yazı oldıgını zan iderek derhâl aldım. 'İânet-i tâb-ı mehtâb ile suret-i âtide muharrer olan sözlerden 'ibaret bulunan mündericâtını okıdıgım gibi geldigim izhâr-ı nedâmet ve kesb-i sefâya bedel düş hoşuma tahmil-i giranbârı bâlâ iderek ... rücu' itdim.


Suret-i varaka