Mizah
Bundan üç dört sene evvel, meşhur karikatürcü ´´Foren´´in Fransız Encümen-i Danişine azâ intihap edilişi bütün dünyayı hayret içinde bırakmıştı. Zira ´´Foren´´ büyük kudretine rağmen bir güldürücü idi ve bu itibarla ilim ve edebi barındıran vakur binanın çatısı altında yeri olmamak lazım geliyordu.
Filhakika dünyanın her tarafında san'atı, her ne vasıta ile olursa olsun, diğerlerini güldürmekten ibaret olan adam halkın yekpâre istihkarına hedeftir. Bu umumi telâkki tesiriyledir ki mizah: Yazıda edebiyatın, resimde san'atın ve sahnede temaşanın en şerefsiz şekli ve en dûn menzilesi addedilir. Halk lehçesi güldürücünün içtimai mevkiini nazarı itibara almıştır; her lisanda ona verilen isimler paskal, maskara, soytarı gibi elfazın muadilidir.
Bu gibi kelimelerin, hiçbir lisanda, hürmet ve teveccühü ifade etmediklerini ayrıca söylemeye lüzum var mı?
Hayvan çehresinde gülüşü tecelli ettirecek uzvi tertibatın fıkdanından mı, yoksa hayvan ruhunun neşeye kabiliyetsizliğinden mi, nedir, harc-ı âlem felsefe ve mantıkta gülmek kabiliyeti, başlı başına, insanın mümeyyiz bir vasfı ve zekasının bir rümzü addedilir.
Bir mizah muharriri, bana bir gün, hoş görmediğim bir tarzda taarruz etmek istemişti. Tecavüzden neşesiz bir dakikamda haberdar olduğum için mukabele etmeyi zaruri addetmiştim. Bana verdiği cevapta: ´´Behey hayvan! Ne kızıyorsun? Gülmenin insanın şanından olduğunu bilmez misin?´´ demişti.
Şimdi burada söyleyim ki gülmek hassasının yalnız insana mahsus olduğuna ben hiç kâni değilim.
Diğer hayvanların gülemeyeceklerini biz nasıl kendiliğimizden bilebilir ve nasıl ceffelkalem iddia edebiliriz? Sopa altında merkebin neşeye hali mi var? Otlamaktan ve uzun bağırsaklarını doldurmaktan koyun ve keçinin gülmeye vakti mi var? Her köşede ve her delikte çelikten korkunç dişlerini şimşek sür'atiyle kilitlemeye müheyya binlerce ustalıklı tuzağın tehlikeli çemberi içinde yiyecek ufak bir gıda kırıntısının taharrisiyle meşgul, aç ve perişan farenin gülmeyi hatırına getirmesi için cidden çıldırmış olması lazım gelmez mi?
Mamâfih gülüş istediği kadar insanın bir mümeyyiz vasfı mahiyetinde olsun, cumhur nazarında gülüş hiçbir zaman gözyaşının vekâr ve asaletini haiz değildir.
´´Manakyan´´ ayarında dûn bu haile sanatkarının ismine ciddiyet izafe etmekte hiç kimse tuhaflık bulmazken; zamanımızın iki halis üstadı olan ´´Naşit´´ ve ´´Dümbüllü İsmail´´ Efendilerin isimlerini istihzasız telaffuz etmek, ihtimal, ciddi bir mecliste insanı derhal dışarı attırmaya yetecek bir hatadır. Sanki güldüren adam, karşısındakine neşeyi verirken aynı zamanda kendine karşı hürmetsizliği de telkin etmiş oluyor.
İtiraf etmeli ki gülüş ruhun asil bir faaliyet mahsulü değildir. Hiç kimse kendine gülmez; güldüren, diğerinin aczi, kusuru ve zuhulüdür ve gülen, kendinden fazla memnun olan gururumuzdur. Fikir yaratmakta veya düşman tarassud etmekte veyahut nâmütenahi suya ve semaya bakıp düşünmekte olan adam gülmez; aşkın çehresi hüznün çehresi gibi sakin, mütevazin ve haşindir. Ruh, neşe sahasında, ancak tebessümün dudaklar üzerinde çizdiği hatta kadar ileri gidebilir, zira ondan sonra etin gılzeti ve şurişi başlar. Gülen bir adamın çehresinde gerilen dudakların açık bıraktığı iki çıplak diş arası, hayvan sırıtmasını andırmaktan uzak olmadığı kadar gülmeyen bir insan ve bilhassa gülmeyen bir kadın çehresi, ilahi bir çehre olmaya yakındır.Mizahın diğer san'atlar arasındaki bu hakir ve zelil vaziyetine rağmen, ´´Foren´´i ilk karikatürcü olarak Encümen-i Daniş azâlığa intihap ettiren sebep ne idi? Sebep şu idi ki ´´Foren´´in çizdiği, alelade bir soytarı şakşağı değil, ´´Moliere´´in kalemi ve Nasreddin Hoca'nın nüktesi gibi fenaların sırtında bir kırbaçtı. ´´Foren´´in gülüç yaptığı, çirkinleştirdiği ve halkın istihzasına fırlattığı şey, malum azvi arızalar, hamakat ve belâhat değil, muzır zekaların menbaından doğmuş insan kusurları ve cemiyet bozukluklarıdır. Kahkahası, semavi bir gazabın akisleri gibi, yalnız zalimlerin yüzünü sarartır. Sırf mazlumlara, mağluplara ve düşkünlere karşı derin merhameti sevkiyledir ki, mesut olanların boğazına saldırdı. ´´Foren´´in karikatürü şefkat ve merhametin müessir bir telkin vasıtası idi.
Bir tarih dönemecinin fırtına ve rüzgarları ortasında, yıkılmış köhne bir cihana beden vücuda getirilecek yeni âlemin bir an evvel sema ve havaya doğru yükselebilmesi için, en hakir kuvvetlerin bile harekete gelmeye mecbur olduğu şu dakikada, ahmağa iğrenç bir neşe, cinslere mütekabil ra'şeler teminiyle meşgul; kudretin tokadından korkan, yalnız acz ve za'fa saldıran zebunkeş mizahımız için ´´Foren´´in o merhametle ra'şan kalemi ne feyizli bir tefekkür ve muhasebe-i vicdan mevzuu olabilirdi.