Kara Çadırın Kızı'nın öyküsü

Vikikaynak, özgür kütüphane

Urfa havalisindeki aşiretler arasında dolaşan halk şairleri vardı. Bu şairler aşiret reislerinin çadır odalarında rebab çalıp gördüğları gözzel kızları ve genç delikanlıları metheder, onların üzerine türkü söylerlerdi. Günün birinde Urfa’nın Tektek dağlarındaki bir aşiret reisinin çadırına bu rebab çalan şairler uğrayıp iki üç gün mısafır olmuşlardır. Oda kısmında olan cemaatı eğlerlerdi. Bazen harem tarafına da geçerlerdi. Uğradığları aşiret reisinin çok gözzel bi kızı varmış. O ülkede o kızın gözellığı dillere destan olmuş. Şairler bu kızı görmüşler. Bu şairler bazen Suriye ve Irak tarafını da dolaşırlarmış. Suriye’ye geçtığlarında gene bi aşiret reisinin çadırına mısafır olmuşlar. Ordaki aşiret reisinin yakışıklı, gözzel, igit bi oğlu varmış. Oğlan da her gece çadırın oda terefinde babasının yanında otururmuş. Bu şairler Urfa tarafında gördükleri aşiret reisinin kızının gözzellığından rebab çalarken bahsederler. Oğlan kızın gözellığını duyunca görmezden şairlerin vasfına göre aşık olur. Bu şairlerin kalacağı belli başlı yerleri yoktur. Bunlar aşiret çadırlarını dolaşarak geçinirler. Aradan birkaç ay geçtığtan soyna tekrar Urfa tarafına geçip eski misafır oldukları kızın babasının çadırına misafır olurlar. Bu sefer oğlanın gözzelığından, igitliğinden rebab çalarak bahsederler. Kız da harem kısmında bu methiyeyi dinler ve o da oğlanı görmezden âşık olur. Her iki gencin de aşkı gizlidir. Aradan bi müddet geçince oğlan babasına der ki: “Baba benim göynüm bazı aşiretleri gezmağ ve görmağ isti. Eğer müsaade edersen seni sağlığıda bunları gezip görüm.” Babası razı olur ve der ki: “Yalavuz getme. Bikaç arkadaştan beraber get.” Oğlan razı olmaz, yalavuz gitmağ ister. Babası oğlunun nazına dayanamaz izin verir. En eyyi atlardan bi at hazırlanır, yeteri kadar haşlığ verir, zamanın silahı ne ise kılıç ve mızrakını alır, Urfa tarafına methini duyduğu aşiret reisinin kızının bulunduğu ülkeye doğru yola revan olur. Epeyi gettiğtan soyna böyük bir obaya ve kalabalığa bir aşirete ulaşır. En böyük bi kara çadıra misafir olur. Reisin azapları oğlanı karşılar, atının başını tuturlar. Şahsına layığ bi şekilde yer gösterip oturttururlar ve lazım gelen hörmeti gösterirler. İkindinden soyna obanın kızları koyunları sağmağ üçün beriye giderler. Reisin kızı da kırmızı fermenesini geyip kızlarnan birabar beriye gitmağ üçün kafileya katılıp ve çadırın oda kısmının ögünden geçerken oğlanın gözü kıza ilişir. Bağar ki şairlerin methettiği kız buymış. Sevinir aradığı kızı bulduğu için. Allah’a dua eder. Kız da geçerken oda tarafına bağar. O da oğlanı görür o da sevinir. Gece olunca oda dağılır, herkes çadırına gider. Kızın babası oğlanın şanına layığ bi kat yatağ serilmesini emreder. Oğlan da hazırlanan yatağa girir ve kızı hayal eder. Gece epey geçtığtan soyna bi de bağar ki yorgan açıldı yatağın içine bir kız girdi ve boynuna sarıldı. Oğlan kızın maşukası olduğunu aynar ve der ki: “Eviy yığıla nasıl bıra geldi?” Kız mukabelede bulunur: “Koruğma geldiğimi kimse görmedi.” İki maşuğ birbirine kavuşunca epeyce sohbet ederler. İkisi de yuğuya geçerler. Sabah olur. Oda gahvecisi odaya sebeh gahvesini hazırlamağa gelir ve gahveyi hazırlar. Oba halkı da ikili üçlü gahve içmağ üçün odada toplanırlar. Cemaat çok olunca konuşmağalar başlar. Cemaatin sesinden oğlan oyanır. Kızın babası da odaya gelmiş ve yerinde oturmuştur. Oğlan kalabalığın sesini işitir ve sessizce kızı oyadır ve der ki: “Geldiğ duyulursa babay ikimizi de öldürür.” Kız oğlana: “Sen hiç telaşlanma, yorganı arala karşı tarafta oturan şahsın yüzünün rengini, tavrı hareketinin nasıl bi igit olduğunu biye söyle.” Oğlan yorganı aralar, karşıla oturan genci süzer ve şekli şemalini kıza aynatır. Kız o gencin nişanlısı ve emmesi oğlu olduğunu söler. Oğlan büsbütün şaşırır: “Şimdi halımız nolacağ” der. İki de bir de kahveci reise: “Misafırı oyadım mı artığ, yuğusunu almıştır.” der. Reis toğanma, gençtir; uzun yoldan gelmiştir, yatsın der. Kız oğlana: ”Benim örüklerimi avucida topla yorğanı arala karşıda oturan gence. Yanı emmim oğluna göster ve yapacağı hareketi biye söle.” Oğlan kızın dediği kimin yapar ve emmisi oğlunun hareketlerini kıza söler. Kız: “Ne yaptı?” der. Oğlan der emmi oğlu bir müddet düşündüğtan soyna elini buyuğuna attı. Kız sevinir ve “Heç merak etme” der, “kurtulduğ” eğer elini kılıcına atsaydı ikimiz de öldürürdü. Kızın emmisi oğlu bu halı gördüğten soyna biraz düşünür cemaata seslenir. Cemaat sesini keser ve oğlanın ne deyacağını dinnemağa başlar. Oğlan der; “Biz bu obıya geleli kaç gün oldu?” Bazısı der 35 bazısı der 38, bazısı da 40 gün olduğunu söler. Kızın emmisi oğlu der: “Biz bu obıya hereketimizde oba ve mera aramağa üçün daima sizden yarım saat veya bi saat ilerdedim. Yolda bi ğarabıya urğadım. Garabada beni bi sözüm cemaatten çığarı bi it kaptı. Herhal o it kudurğamış hesap ettim bögün kırk gündür. İşte bundan kudurdum.” Kılıcını çeker cemaatın dağılması üçün ve namussunu kurtarmağ üçün cemaata saldırır. Ögüne gelen adamlara kılıcın ters terefinen vurmağa başlar. Çadır iplerine de kılıcın keskin terefinen vurur. Oda boşalır. Gayesi çadırın içinde kemsağ bırakmamak. Tam bu esnada oğlanın bibisi durumdan şüphelenir. “Bu işin içinde bi iş var” diye gerçeği öğrenmağ üçün çadıra girerken, bu yiğit durumu anlayan bibisinin başını bir vuruşta uçurur. Oğlan bibisini öldürür ki gerçek ortaya çıkmasın. Kız bu kargaşadan yararlanarak hemen harem terefine kaçar. Hiç kimse bu davadan bişey aynamaz. Aradan yarım saat geçtığtan soyna ipleri yengiden bağlarlar ve çadırı kurarlar. Kızın emmi oğlu bayılmıştır. Tütsü yapıp ayıldırlar. Cemaat yengiden toplanır mısafır da oyanır. Kızın babası özür diler: “Oğlum kusura bağma bizde adettir mısıfırdan üç güne kadar bişey sorulmaz fakat sen hoşuma getti, terbiyey hoşuma getti onun üçün sormağ mecburiyetinde kaldım. Atıya bağtım çok eyyi, geyimiye, silâhlarıya bağtım çoğ eyyi. Aynadım ki bizden daha üstün bir aşiret reisinin oğlusan. Acaba buraya gelişiyin sebebi nedir?” Kızın emmisi oğlu emmisine: “Bu gencin gelişinin sebebi ancağ bizden bi kız istemağ ve evlenmağ olabilir. Misafır olan genç böle bi niyeti olmadığını ve filan aşiret reisinin oğlu olup babasının sağlığında gezip, aşiretleri görmağ olduğunu söler. Kızın babası kardeşi oğluna oğlum eyyi konuşti amma benim bi tek kızım var onu da siye nişanlamışam. İkinci bi kızım olsaydı onu da bu gence verirdim. Kızın nişanlısı ben bu genci çoğ sevdim ve nişanlımı buna bağışladım der. Emmisi de kabul eder böyük bi düğün hazırlığına girişir. Kızlan oğlanın nikâhını kıyarlar. Yedi gün yedi gece toy düğün edip iki genci mırazlarına kavuştururlar. Bölece iki aşiretin namusunu kurtarırlar. Aradan on beş gün geçer kızın babası güvegisine bi kaç köle, iki üç sürü koyun, dört beş tane at ve bi kaç deve, aşirete de ikramda bulunurlar. Bu şekilde oğlanın babasının muhitine yollarlar. Oğlan bu türküyü o zaman dile getirir. Onlar yedi içti mırazına geçti. Sizde yiyip içip mırazıyıza geçesiz. Gögden üç elma düştü biri biye, biri hâket söliyene, bi tenesi de cemaate ikram ettim.

Kaynak: Güven, Merdan (2005). "Türkiye Sahasındaki Hikâyeli Türküler Üzerine Bir Araştırma (Doktora Tezi)" (PDF). Erzurum. 14 Kasım 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. 
Telif durumu:

Bu maddede yer alan eser anonimdir
Anonim eser, sahibinin kim olduğu bilinmeyen/tespit edilemeyen eserdir. Telif hakkı koruması, genellikle eserin sahibinin bilindiği durumlarda geçerli olur. Bu nedenle sahibi bilinmeyen, anonim eserler telif hakkıyla korunmaz, yani kamu malıdır. Yine de, aksi durumun öngörüldüğü hâllerde bu durumun sayfada belirtilmesi ve ilgili telif şablonunun konulması gereklidir. Aksi takdirde Vikikaynak telif hakkı politikasının ihlali söz konusu olabilir ve sayfa silinebilir.