Hilâl-i Semen
Daha pek yavru, pek küçükken ben,
Büyük annem tutardı alnımdan.
“- Bana bak, böyle dilberim” derdi.
Sonra mâh-ı nev-incilâya bakar,
Leb-i mağmûmunu bir bükâsaklar,
Bir hitâb-î semâyi dinlerdi.
Ey hayatımda her doğan derdi
Kalbeden bir ziyâ-yi hissîye,
Bu duâsiydi eski bir rûhun
Sis ve zulmette gizli âtiyye.
Leyle-î gayb, sırr-ı müstakbel,
Çeşm-i sâfında hasta bir çocuğun
Gizli fecrin ziyâlarından emel,
Bir tesellî-î mihribân alacak,
O harâbât-ı târ ü sâkitiye
Doğacak belki bir ziyâ-yı şafak.
Böyle her nev-hilâli seyretti,
O soluk göz ki şimdi topraktan
Seyreder başka bir hilâl-i semen,
Ben ki efsâne-î tahayyülden
Hep hayatımda bir emel taşıdım
O solan şi’r-i sâf ü mağmumumu
Hep o mazîyle duymak isterdim,
Gözünün samt-ı pür-füsûnunda.
Gel bu şâmın gümüş sükûtunda
Bu sadeften hilâle karşı senin
Bir yeşil bûse saklayan gözünün
Göreyim cennetinde âtimi.
(Göl Saatleri, 1921)
Vezin: Feilâtün (fâilâtün) / mefâilün / feilün (fâ’lün)