En Alttakiler

Vikikaynak, özgür kütüphane
Suriyeli Dom Göçmenler Yoksulluk ve Ayrımcılık Arasında Göç Yollarında
Proje Danışmanları

Hacer FOGGO Kemal Vural TARLAN

Çeviri ve Redaksiyon

Barış Kennedy Bernard Kennedy

Kapak Fotoğrafı

Kemal Vural TARLAN

Fotoğraflar

Kemal Vural TARLAN

Tasarım

Kurtuluş KARAŞIN


Basım

Altan Matbaası

Bu raporun içeriği yalnızca hazırlayanlarına aittir ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

Bu rapor bir kamu malıdır. Kaynak gösterilerek rapordan alıntı yapılabilir. Raporun tamamı veya bir kısmı izinsiz olarak basılıp çoğaltılabilir, fotokopi yapılabilir, elektronik ortama kopyalanabilir, yaygın olarak dağıtılabilir.


Dodurga Mah. Poligon Sitesi 30-A, Türkkonut - Çankaya / Ankara

http://www.kalkinmaatolyesi.org

www.facebook.com/kalkinmatolyesi@kalkinmatolyesi

Tel: +90 (541) 457 31 90

info@kalkinmaatolyesi.org
Gaziantep, 2013
 
Dünyanın özgür ruhları "Çingene"lere...
 
Öteki İçinde "Öteki" olmak

Göçmenler ve mülteciler söz konusu olduğunda yerli halkta şöyle bir algı oluşur; Sınırı aşıp gelen yabancılar sanki homojen bir kütleden ibarettir, kendi içerisinde farklılıklar barındırmaz. Oysaki özellikle kitlesel göçle gelen topluluk bütün kesitleriyle, bütün katmanlarıyla, bütün renkleriyle göç eder. Çünkü toprağında, sokağında ve evinde barınamaz olmuştur. İlk zamanlar gelenler açısından da farklılıklar flulaşır; gidilen yer ve mekâna kendini ait hissetmez, orada varla yok arasında bir yerde dururlar. Sınıfsal, etnik, dinsel, politik, vb. farklılıklar bir kenara itilir. Birbirine tutunarak, yakın durarak; yaşama, var olma şansının artacağı hissi tüm canlılara dair içgüdüsel bir haldir. Ta ki, toplumsal yaşamda farklılıklar yeniden belirginleşmeye başlayıncaya kadar. Yeni bir yaşama başlama, kendini yeni mekâna ait hissetme duygusu gelişmeye başlayınca, gelişen yeni ilişkiler, yeni temaslar, toplumsal katmanların oluşmasını da sağlar. Bu bir yönüyle yeni bir durum tazminidir de. Etnisite, din, cinsiyet gibi doğumla başlayan aitlikler değişmese de, sınıf ve statü gibi değişimler sıklıkla olur. Farklılıkların belirginleşmesi, yeni rol ve statüler ilk bakışta dışarıdan görülemez. Oysa öteki de içinde “ötekileri” barındırır.

2011 yılından bu yana Suriye’den mültecilerle bir arada yaşıyoruz ve pek çoğumuz onları homojen bir topluluk olarak algılıyoruz. Oysa gelenler de içlerinde “ötekileri” barındırıyor.

Yani Suriyeliler sadece Müslüman, Hristiyan, Arap, Kürt ve Türkmenlerden ibaret değil. Ezidi, Dürzi, Ermeni, Süryani Çingene (Dom), Filistinli gibi etnik ve dinsel azınlıklardan da oluşuyor. Bu gruplar aslında göçmenliği ve mülteciliği katmerli yaşayan, öteki içerisindeki “öteki”lerdir…

Suriye’de yaşayan Dom toplumu 2011 yılından bu yana taraf olmadığı bir savaşın ortasında kaldı. Çingeneler son beş yılda, Dünyada ve Ortadoğu’daki diğer savaşlarda olduğu gibi, çok büyük zararlar gördüler. Ama hayatta kalmayı, binlerce yıllık kadim geleneği sürdürmeyi başardılar. Bu fotoğraftaki Çingene kızını vizörden gördüğüm an onun, yüzünün her detayının, o kadim geleneği temsil ettiğini düşündüm. Biz buradayız, diyordu… Yüzlerce yıldır, burada…

Çingene toplumuna ait fotoğraflarda yaşamları çoğunlukla, yoksulluk ve yoksunluk kareleri olarak veriliyor. Bu fotoğraf albümünün her bir sayfasına yansıyanlar, fotoğraf karesinde yer edinenler, özellikle seçilmemiş, orda, o yaşamın içerisindeki kesitlerdir. Savaşın yaratığı gerçektir, kültürel farklılık, yaşam tarzı, etnik ve dinsel inanç farklılığı, bize benzetemediğimiz “ötekine” reva gördüğümüzdür, fotoğraflardaki…

Oradaki yoksulluktan, onlar yüksünmez. Yokluk, yoksulluğun karşılığı değildir. Sahip olmamak, fakirliği değil mülkiyetsizliği ifade eder. Ve mülksüzlük iyidir, göç yolunda ağırlık yapmaz. Çünkü onlar yüz yıllar süren “büyük yürüyüşe” evlerini sırtlarına alıp, yola çıkmışlardır…

Şairin dediği gibi;

“Ne yurt saydıkları bir ülke
Ne bağlılık yemininde bulundukları
bir hükümdarları var
Sabahları aç karınla çıkıp giden
Akşamları tok karınla yuvaya dönen
kuşlar gibidirler”

Burada, karşında duruyorum, gözbebeklerine bakarak.
Korkma, buradayım, karşında…
Benim ben, kirli sakallarım, ak düşmüş saçlarımla.
Orda, Gatlif filmin içinden çıkıp da geldim…
Benim, ben Çingene şarkılarındaki o hüzünlü ses.
Halep Haydariye’de, Domari gülüşlü çocuğun gözlerindeki ışıltı.
İki ateş arasında kaldım, ölmedim, geldim.
Karşında duruyorum…
Dur çekme! demeden… Çek, bas deklanşöre.
Kim olduğumu bilmeden, açılsın ve kapansın perde.
Alıp götür suretimi, çıplak ayaklı çocuğun suskunluğuyla.
Çocukluğumdan bu yana koynumdaki muskanın içinde saklı yoksulluk.
Muştusu hiç gelmeyecek değil mi tokluk günlerinin?
İşte bak! Burada karşında duruyorum.
Suretimi götürüp kirletme ak kâğıt üstünde.
Hüviyetsizliğim saklı avuç içimde.
Bak, gözbebeğimin derinliği kadar yol yürüdüm.
Yüzlerce yıldır topladığım ezgiler ve ritimlerle geldim…
Aman be Gadjo, Çingene, Dom, Rom, Lom nasıl dersen de…
İnsanım, insan adlarımın anlamı…
Yoldayım yüzyıllardır, Ganj’dan ırak ırmaklara uzanan, kendimi alıp da geldim.
Göç mekânlarımın yanı başında düğünler, şenlikler, bayramlar…
Barak, Bozlak ve Gurbet ağıtlarıyla ağlayan sen…
Sepet, kalbur, kalay ve bir cümle zanaatlar…
Oradan geldim, suyun ülkesinden, nehirler ülkesi Mezopotamya’ya.
Fırat’ın Dicle’nin suyundan yudum ruhumun kirini.
Nil’e uzandı bir yanım, bir yanım Seine ortasında Paris’in.
Bağdat’ta Ebu Garib’in orda diktatörlere direndim,
Rebabımı çalarak şarkılar söyledim.
Yıkılınca heykeller, yeniden, bana yöneldi bıçağın keskin tarafı.
Viran bahçelerde, harabe evlerden, çöllere sürüldüm.
Meydanlarında Ortadoğu’nun başım kesildi, ensemden, kör kılıçlarla.
İlahi kitaplarca yazılmış kaderim.
Dom, Navar, Gajar, Zot, Abdal yani Çingeneyim…
Senin kalabalığın içinden kaybolurum, diye geldim.
Dur çekme! Çek, bas deklanşöre.
İşte burada, karşında duruyorum. Göz bebeklerine bakarak.
Korkma, buradayım, karşında…
Çingene, Dom, Rom, Lom, ne dersen de…
İnsanım, insan anlamı adımın…

Suriye’den Türkiye’ye sığınan yaklaşık 50 bin Suriyeli Dom, mülteciliğin getirdiği sorunlara ek olarak bir de kültürel farklılıkları, yaşam tarzları, etnik ve dinsel kimlikleri nedeniyle gerek kamuda gerekse yerel halk ve diğer Suriyeli göçmenler tarafından ayrımcılığa uğramaktadırlar.
Gaziantep, 2016
Mardin, 2015
Şanlıurfa, 2016
Dom aileler genellikle, Türkiyeli Dom topluluklarının yaşadığı mahallelerde, bulabildikleri boş ev, dükkân ve baraka gibi yerlerde kalmaktadır. Ayrıca bu tür imkânları bulunmayan bazı gruplar yeniden göçebeliğe dönüp, tarihi “göç mekânlarında” çadırlar kurup, barınmaktadır.
Şanlıurfa, 2016
Adana, 2015
Dom topluluklarının yaşadıkları bu koşullar, yani her mevsimde kendi imkânlarıyla kurdukları derme çatma çadırlarda yaşamaları ve yaşadıkları yerlerin temel sağlık hizmet birimlerinden uzak olması çeşitli hastalıkları da beraberinde getirmektedir.
Şanlıurfa, 2013
"...Gıda yardımı alamıyoruz, genellikle bulabildiğimiz sebzeleri yiyoruz. Ama en önemli problemimiz su, temiz su bulmakta zorlanıyoruz."
Gaziantep, 2014
Çadırda yaşayanların barınma koşulları; hijyen, temiz su ve sağlık hizmetlerine erişimle ilgili sorunları bulaşıcı hastalıklar açısından büyük risk taşımaktadır.
Adana, 2016
Ağırlığını verdiği ayağını değiştirdi, “Mé bérom,” dedi. “Kuşları sever misin?” Sonra da, “Bülbülleri severim,” dedi. “Çok bülbül besledim, Suriye’de çeşit çeşit Hint bülbülüm vardı. Nasıl da güzel şakırlardı, rengârenk kafeslerde…”

“Sonra” dedi. Ağlamaklı oldu yüzü, “Hepsi öldü, Ali gibi, Leyla gibi,” dedi.

Yere baktı, toprağın derinine. “Ordalar şimdi,” dedi.
Adana, 2015
...Okula gidersek bizi dışlarlar. Zaten hiç yerimizde durmuyoruz, sürekli yer değiştiriyoruz. Burada çalışıyorum. O yüzden annem göndermiyor...
Adana, 2016
Tüm bu yaşananlara “ekmek derdi için” dedi Kerimo. Çukurova’da, gölgesine sığındığı çulların altında, bir kaç battaniye, plastik bir tabak, iki üç plastik su kovası ve yine plastik bir poşet içinde Suriye ekmeği ve de kendisi vardı. Sarı sıcağın içinde, terden yapış yapış olmuş bir gömlekle orda öylece dizlerinin üstüne çömelmiş, toprağa bakıyordu. Gölgesine sığındım bende haymanın. “Gel otur, Mé bérom[1], soğuk suyum yok, kusura kalma” dedi. “Mé bérom bixer eyror”[2] dedi sonra da…

“Kimsin?” diye sormadı. Kadim bir gelenekti, gadjoya[3] “Mé bérom” demişse dil, yürek ona açılırdı. Gözlerime baktı, sustu, konuşmadı bir zaman. Toprağa düştü yüzü…

“Ah dedi, şu kolum sakat olmayaydı, bir üfleyeydim zurnaya, ataydım içimin zehrini”
Kilis, 2013
Yedi yıl boyunca Suriye’nin çeşitli yerlerinde göçebe olarak yaşadık. Kışları Halep Haydariye mahallesinde kalıyorduk ve erkekler mevsimlik işlerde çalışıyorlardı. Biz kadınlar tarlalarda toplayıcılık yapıyorduk. Erkekler hamallık yapıyor, inşaatlarda çalışıyorlardı. Yazları göçebe bir hayat yaşıyorduk. Oradan, Bağdat’tan, savaştan sonra bizi kovdular, dedelerimizin yurdundan. Neymiş Çingeneymişiz, evet, Çingeneyiz biz, ama biz de insanız.
Gaziantep, 2013
Kamplarda kalmak çok zor, kapı kapalı, asker var. İlk geldiğimizde bizi de aldılar ama çok zor çok… Bize orda Nawar diyorlar, istemiyorlar bizi ve çocuklarımızı, neymiş bizim çocuklar çok yaramazmış, çocuk bu, oynar da kavga da eder. Ama dertleri ayrı biliyoruz, bizi istemiyorlar orada, zaten biz de o hapishanede kalmak istemiyoruz. Dışarı çıkamıyorsun, hep çadırın içindesin, yazın çok sıcak, kışın buz gibi. Çocuklar hep hastalandı orada, bir de çok sıkıldılar. Kalamadık çıktık, çıkmasaydık da zaten onlar çıkaracaktı. Biz dışarda gezmeye alışmışız, dağ bayır dolaşırız. Çocuklar da öyle. Şimdi böyle göçebe olduk yine dört yıl oldu, oradan oraya gidip dururuz. Kısmet nereyse oraya, koca dünya bir bizim mi karnımızı doyurmaz?
Gaziantep, 2013
Gaziantep, 2013
Dom topluklarının geleneksel meslekleri olan dişçilik, müzisyenlik, çerçilik, nalbantlık, demircilik, kalaycılık, kalburculuk, sepetçilik, tüfek tamirciliği, yük hayvanları için koşum yapımı, yabani kuş avcılığı gibi mesleklerin büyük bir kısmı günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Bu durum Domlar için iş alanlarının daralması anlamına gelmektedir. Müzisyenlik yapan, özellikle davul-zurna, klarnet çalan gruplar ise, bu enstrümanlara ek olarak diğer orkestra enstrümanları, vurmalı ve ritim, bağlama gibi müzik aletlerini çalmaya başlamış, düğünlerde ve düğün salonlarında bu becerilerini icra etmektedirler.
Şanlıurfa, 2016
Şanlıurfa, 2015
Gaziantep, 2013
Kilis, 2013
Sokağa çıkıp yardım toplamak zorunda kalan kadınlar her türlü istismara, cinsel şiddet ve tacize açık hale gelmektedir.
Gaziantep, 2014
Çadırlarda yaşadığımız için iki haftada bir jandarma şikâyet üzerine çadırlarımıza geliyor ve bizim buradan kalkmamızı istiyor. Bizim hiçbir zararımız yok kimseye.
Şanlıurfa, 2014
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) 4 Nisan 2016 verileri Suriyeli göçmen çocuk sayısının (Suriyeli nüfusun yüzde 54’ünü oluşturmakta) 1 milyon 490 bin 33 olarak belirtmiştir. Ayrıca bu çocukların 860 binin zorunlu eğitim çağında olduğu ve büyük bir kısmının eğitim alamadığı açıklanmıştır. Suriye’deki iç savaşın en büyük mağduru olan göçmen çocuklar, eğitim hakkından mahrum bırakıldıkları için ailelerinin yaşam mücadelesine çalışarak ortak olmaktadırlar. Çocuklar; kırsalda tarlalarda, bahçelerde, kentlerde ise atölyelerde ve sokakta çalıştırılmaktadır.
Gaziantep, 2016
Ve ben sussam,kim konuşur çocuklar adına. Ekmeğe doysam kuşlar ne yer. Domari gülüşüm, kimleri yaralar.
Şanlıurfa, 2015
Şanlıurfa, 2016
Gaziantep, 2013
Kimim ben!
Ganjın sularında yunan bir dal ışık
Hangi bilinmezde yola çıktı ve gadjoların düzenine inat. Daha ne zamana kadar yürür çıplak ayaklı çocuklar
Daha kaç ad alır buğday tenli kadınlar
Ey çingene falımızda ne çıkar!
Mersin, 2016
Adana, 2016
Antakya, 2013
...Her sabah, bir ardıç kuşunun şarkısıyla uyanırım. Kuşların dilini bilirim. Toprağa bakar yüzüm. Tenime rengini veren, ah o sonsuz ev. Kimim ben?..
Şanlıurfa, 2016
...Bir gün ışırken gök, yollara düşmüşüm ardıma bakmadan. Ganj’ı bırakıp Fırat’tan içmişim suyu!..
Gaziantep, 2012
Kalkınma Atölyesi, Avrupa Komisyonu İnsani Yardım ve Sivil Koruma Ofisi (European Commission’s Directorate-General for Humanitarian Aid and Civil Protection-ECHO) Avrupa Birliği İnsani Yardım Fonu finansal desteği ve uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan GOAL Global işbirliğinde Mayıs–Kasım 2016 arasında uyguladığı Türkiye’nin Güneyindeki Suriyelilerin ve Göçmenlerin Korunma ve Sağlık Koşullarının İyileştirilmesi Projesi kapsamında bilgilendirme, savunu ve insanî yardımı içeren bütünleşik bir yaklaşımla hassas durumdaki göçmen gruplarının korunmaya dair karşılaştıkları riskleri azaltmayı amaçlamıştır.

Temel hedefi derinlemesine araştırma ve savunu, bilgi yayımı ve gıda dışı malzemelerin dağıtımıyla göçmen nüfusun karşı karşıya olduğu risklerin azaltılması olan projede aşağıdaki başlıca faaliyetler uygulanmıştır;

  1. Bilgi Yönetimi ve Mevcut Durum Analizi

Düzensiz göçmenlerin nerede ve hangi bitkisel üretimde çalıştıklarının haritalanmasını, koşullarının daha iyi anlaşılmasını ve karşılaşılan korunma risklerinin giderilmesi için kanıt temelli politika öneriler sunulması.

  1. Toplumsal Ağlar Aracılığıyla Bilgi Yayımı
    Hedef gruba temel haklar, yükümlülükler ve hizmetler hakkında bilgi sunularak Suriyeli göçmenlerin mevcut hizmetlere erişimi ve kullanımına destek verilmesi.
  2. Gıda Dışı Malzeme Dağıtılması
    Temel ihtiyaçların karşılanması amacıyla hedef gruplara hijyen ve koruyucu malzemeler içeren gıda dışı malzeme paketleri dağıtılması.
  1. *Mé bérom: Kardeşim, (Domari dilinde anlamı)
  2. Mé bérom bixer eyror: Hoş geldin kardeşim (Domari dilinde anlamı)
  3. Gadjo: Dom olamayan anlamında kullanılır.