Devlet Bahçeli'nin 26 Ekim 1999 tarihli TBMM grup toplantısında yaptığı konuşma
Bu eser Türkiye Cumhuriyeti Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 32. maddesinin şartları altında Vikikaynak'ta yer almaktadır. İlgili madde:
|
||
Kıymetli Arkadaşlarım,
Basınımızın Seçkin Temsilcileri,
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum.
Yaşadığımız şu günlerde Türkiye önemli olaylara sahne olmaktadır. Bu olayları anlamak için Türkiye’nin içinde bulunduğu iç ve dış konjonktürü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümetin takip ettiği politikaları iyi kavramak zorundayız. Zira, içinde bulunduğumuz şu aşamada, gerek içerde, gerekse dışarda meydana gelen gelişmeler, ülkemizin bugünkü şartlarını etkileyen olaylar olduğu kadar, geleceğini de etkileyebilecek olaylardır.
Değerli Milletvekilleri,
Kıymetli Basın Mensupları;
Türkiye’nin gerçek gündemiyle, yaşamak zorunda bırakıldığı gündem arasında sürekli bir mesafe yaratılmaktadır. Bunu daha iyi görebilmemiz için ülkemizin gerçek gündemi diye söz ettiğimiz hususları şöyle bir sıralamamız gerektiğinde durum daha netlik kazanabilir.
Türkiye’nin önündeki birinci gerçek gündem maddesi, on yıla ulaşan kronik enflasyon ve borçlanmaya dayalı ekonomik politikaların, özellikle geçen yıl dünyada yaşanan ekonomik krizden sonra artık sürdürülemez bir noktaya ulaşmış olmasıdır.
Türkiye’nin önünü tıkayan sadece bugününü değil, yarınını da karartacak olan bu politikalardan köklü bir değişim yapmak, bu kararlılığı göstermek gerekmektedir. Bu tabloyu oluşturan gelişmelerde, bu krize yol açan politikaların hazırlanıp uygulanmasında, hiçbir sorumluluğu olmayan biz Milliyetçi Hareket Partili’liler, ülkemizi düştüğü bu durumdan çıkaracak radikal ekonomik ve sosyal politikaların uygulanması gerektiğini tesbit ederek bir koalisyon hükümeti çerçevesinde bunları uygulayacak kararlılığı ve iradeyi ortaya koymuş bulunuyoruz.
Enflasyon, borçlanma ve faiz üçgenine sıkıştırılmış Türk ekonomisini bu darboğazdan biran önce çıkarılması zarureti vardır. Bu çarpık yapının milletimizi daha fazla tahrip etmesine göz yummak demek, birincisi Türkiye’nin gelişme potansiyelini yok etmek demektir; ikincisi ise enflasyon yoluyla ezilen yoksul tabakaların, düşük gelir gruplarının daha da yoksullaşmasına neden olan bir avuç rantiyenin vurgununa seyirci kalmak demektir.
Türkiye’nin takip edilecek anti-rantçı, anti-enflasyonist politikalarla reel ekonomiyi besleyecek, para-kredi uygulamalarına geçmeye ihtiyacı vardır. Ülkemiz ancak böyle köklü bir ekonomik politika değişimi ile yeniden büyümesini sağlam kaynaklara dayandırabilecektir.
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Sayın Basın Mensupları,
İşte Türkiye’nin gerçek gündem maddelerinden birincisi budur. Yani ekonomik istikrar ve büyümedir. Yüce Meclis ve hükümet bu gündemde yoğunlaşmıştır.
Diğer bir konu ise, ülkemizin Marmara depremi ile yaşamış olduğu büyük felaketin yaralarının sarılması, bu bölgenin yeniden imarı ve inşasıdır.
Alan olarak büyük bir mesafeyi kapsayan deprem felaketinin yol açtığı en büyük sorun, barınma sorunu ve acil çözüm olarak uygulamaya soktuğumuz prefabrike konutların kıştan önce tamamlanarak, depremzedelerin perişanlıktan biran önce kurtarılması hususudur.
Bu konuda Hükümetimiz ve özellikle görev alanı dolayısiyle Bayındırlık Bakanlığımız kesintisiz, hummâlı bir faaliyet içinde çalışmaktadır. Bu konutların tamamlanıp hak sahiplerine verilmesi için bir zaman belirlenmiştir. Kısa bir süre içerisinde yapılması gereken çok büyük çaplı bir iştir; fakat arkadaşlarımızın bunu Kasım sonu itibariyle tamamlayarak bu işten yüzlerinin akı ile çıkacaklarına inanıyorum. Böylece Türkiye tarihinde ilk defa depremzedeler, depremden sonraki kışa Devletin kendileri için yaptığı evlerde girecekler ve deprem felaketine karşı Devletin koruyucu sıcaklığını hissedeceklerdir.
Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,
Türkiye’nin gerçek gündeminde, artık tıkanmış olan, işlemeyen, hantal bürokratik yapısıyla ülkenin gelişme dinamizmini engelleyen idari mekanizmanın, devlet yapısının yeniden işlerliğini sağlayacak reformlar da vardır.
Bir eğitim sistemi düşününüz ki, yaz-boz tahtasına dönüşmüş, bir yüksek öğrenim ki, çağdaş bilimin ülkemizde takip edilmesini dahi engelleyen geri bir anlayışa sürüklenmiş, bir YÖK düzeni kurulmuş ki, Üniversite öğretim üyeleri ve öğrencileri üzerinde tahakküm kuruyor ve bunu yaparken de üniversitelerden daha büyük bir bütçeyi kullanıyor. Böyle bir olumsuz yapının ve anlayışın devam etmesine göz yummak mümkün değildir. Ülkemizin bugününü sıkıntıya sokan geleceğini de karartabilecek olan kurumlar karşısında sessiz kalmak bu ülkeyi seven hiç kimsenin yapabileceği bir şey değildir. Kimse bizden bu sistemi oluşturan çağ dışı kalmış mekanizmaları sürdürmemizi isteyemez ve bekleyemez. Bu hantal idare ve bürokratik yapıları eğitim sisteminden Yüksek Öğrenime, sağlık sisteminden imar düzenine kadar kökünden değiştirmek zorundayız.
Bu yapıların yenilenmeden devamını isteyenler, ülkemizi çıkarları ve ihtirasları için geri köhnemiş bir yapıda hapsetmek isteyenlerdir. Türkiye’yi kimsenin çıkarlarına feda edemeyiz.
Dünyanın yeni bir çağa girmeye hazırlandığı şu günlerde, Türkiye’yi yeni bir geleceğe hazırlamak, büyük bir ülke olarak yeniden inşa etmek zorundayız. Eski ve köhne statükocu anlayışları, baskıcı-devletçi yaklaşımları tasfiye ederek kapsamlı bir dizi reformu “demokratikleşme politikalarını” gerçekleştirmek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
Ülkemiz büyümek ve gelişmek zorundadır. Kim Türkiye’ye tersini yaptırmaya çalışıyorsa Türkiye’nin düşmanıdır. Bu ülkeye ve millete sevgiyle bakmıyor demektir.
Büyüme ve gelişmenin yolu bellidir. Türkiye öncelikle ekonomik dengelerini yeniden inşa ederek, ekonomik istikrar ve atılıma; devlet yapısına işlerlik kazandırarak siyasal istikrarı sağlayacak “demokratikleşmeye yönelmelidir”. Her iki şartta, mevcut durumun, işlevini kaybetmiş yapıların değişmesine bağlıdır. Bu değişimi sağlayacak reform programları birbirini tamamlayacak bir şekilde uygulanmalıdır.
Kıymetli Milletvekilleri,
Sayın Basın Mensupları,
Türkiye’nin yaşadığı coğrafya tarihin her döneminde üzerinde yaşayanlara geniş fırsatlar sunduğu kadar bir takım tehlikeleri ve tehditleri de üzerinde toplayan bir coğrafyadır. Bu topraklarda uygarlık olarak en uzun yaşayan bizim milletimizin kurduğu uygarlıktır. Bu coğrafyada geçici değil, kalıcı olmanın sırrını milletimiz, büyük Türk Milleti bulmuştur. Milletimizin bulduğu bu sır bir yaşama felsefesine ve onun “birlik”, “kardeşlik” ve “gelişme” ilkelerine dayalıdır. Çağdaş dünyada bu ilkelerin uygulama biçimi ekonomik dinamizm, sosyal kalkınma ve katılımcı demokrasidir.
Milletimizin güçlenmesini istemeyenler, karanlık hesaplar içinde olanlar, ülkemizin bugününe ve geleceğine düşman olanlar Türkiye ne zaman iyi şey yapmaya yönelirse, Türkiye’nin önünü kesecek hesaplar içinde provakatif olaylara yönelmişlerdir.
Bu ülkeyi yıllarca bölücü terörle meşgul edip, yüzlerce vatan evladının toprağa düşüp şehit olmasına sebep olanlar bölücü terör örgütünün yenilgiye, hezimete uğratılmasından sonra yeni arayışlara yönelmişlerdir. Türkiye’yi istikrarsızlaştırma çabaları son yıllarda giderek bir takım çatışma kutupları oluşturma gayretlerine dönüştürülmüştür.
Son olarak, değerli düşünce ve siyaset adamı merhum Prof.Dr.Ahmet Taner KIŞLALI Beyin bombalı bir hain saldırıyla katledilmesi olayı da bu çerçevede ele alınması gereken bir olaydır. Burada tekrar Prof.Dr. Ahmet Taner KIŞLALI’ya Allah’tan rahmet dilerken, kederli ailesine başsağlığı dileyip acılarını paylaşmak istiyorum.
Türkiye’nin ciddi ekonomik ve sosyal kararlar almaya başladığı, Meclis’in önemli çalışmalar yapmak için gece gündüz demeden uğraştığı, Hükümetin önemli uygulamalar yaptığı bir dönemde böyle bir olayla karşılaşmak üzüntü verici olduğu kadar, düşündürücüdür de. Türkiye’nin uzun yıllar Batı ile özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerinde yeni bir sürece girildiği dönemde bu olayın cereyan etmesi vahim bir durumdur.
Değerli Arkadaşlarım,
Sayın Basın Mensupları,
Türkiye ne zaman sorunlarını çözmeye yönelirse, gerçek gündemini ele alırsa, önüne sun’i ve dayatma bir gündem konmaya çalışıldığını ifade ettim.
Düşününüz bir defa, bu zorlu coğrafyada, bin yıl sonra Asya Türklüğü ile ekonomik anlamda ilk büyük bağ olacak Bakü-Ceyhan Boru Hattının gerçekleşme aşamasına geldiği hafta Türkiye’nin önüne neyi koyuyorlar?
Bütün bu gelişmeleri birlikte değerlendirdiğimiz zaman iki önemli tesbiti yapabiliriz: Bunlardan birincisi, Türkiye siyaseten doğru yoldadır. Ekonomiden dış politikaya kadar geniş bir alanda tesbit edilen hedefler doğru tesbit edilmiştir ve Türkiye kararlılıkla bu hedeflere ulaşmak durumundadır.
İkinci nokta şudur: Türkiye adım adım başarıya ve aydınlığa doğru ilerledikçe, başarıya gidecek politikaları uyguladıkça bundan rahatsız olacak unsurlar vardır ve bunlar Türkiye’nin yolunu kesmek isteyeceklerdir.
Bunların, yani Türkiye’nin yolunu kesmek isteyenlerin hedefi bellidir. Ülkemizde kargaşa yaratacak olaylar çıkarmak, toplumda kutuplaşmalar yaratarak bir gerilim stratejisi takip etmek, Hükümeti ve Meclis’i çalışamaz hale getirmek ve ortaya çıkacak bir kaos durumunda Türkiye’yi önünü göremez bır çıkmaza sokmak. Bu durum Türkiye’deki ekonomik ve demokratik gelişmeyi sekteye uğratacak, Ülkemizde sonu belli olmayan bir yanlışa ve kargaşaya saptıracaktır.
Bu hain planın hedefi Türkiye’nin büyümesini, kalkınmasını durdurmak, demokrasi dünyasından koparıp içine kapalı bir “Üçüncü Dünya” ülkesi veya ortadoğu rejimine mahkum etmektir. Bu planın sahipleri, uygulayıcıları kim olurlarsa olsun mutlaka ve mutlaka kökleri dışarıdadır.
Muhterem Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Basın Mensupları,
Bu oyunu bozmak zorundayız ve bozacağız. Türkiye, Yeni Yüzyıla yeni bir hamle yaparak girmek mecburiyetindedir. Türkiye’nin ulaştığı tarihsel birikim, büyük milletimizin temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkenin bütün sorunlarını aşacak ve çözecek güçtedir. Milletimizin birlik ruhunu bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI’nın katledilmesi karşısında, küçük provakatif bir grubun dışında, başta kederli ailesi olmak üzere, toplumumuzun muhtelif kesimlerinin sergilediği sağduyulu tavır bu konuda en büyük dayanağımızın Büyük Türk Milleti olduğunu gösteren bir örnektir.
Türk Devleti de milletine yakışır bir şekilde bu cinayeti çözmeye mecburdur. Bu tür cinayetlerin aydınlatılması fail ve sorumlularının tespit edilip yakalanması devletin görevidir ve bu görevin yerine getirilememesinin hiçbir mazereti olamaz. 57. Cumhuriyet Hükümeti, devletin bu cinayeti aydınlatması için gereken herşeyi yapmak kararlılığındadır.
Bu cinayetleri işleyenler ortaya çıkarılmadıkça, devlet töhmet altında kalmakta, meclis ve demokratik sisteme yönelik tereddütler oluşabilmektedir. Böylece Türkiye’yi siyasi istikrardan mahrum etmek için uğraşan cinayet şebekelerinin arzuladıkları bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu cinayetin aydınlatılması bu yönüyle de önemlidir.
Buradan bir kez daha açıkça ifade etmek istiyorum ki, hükümetimiz demokrasi ve istikrar içerisinde terörle, karanlık odaklarla mücadelede kararlıdır.
Değerli Arkadaşlar,
Biz bir haftayı içerde bu olaylarla geçirirken dış dünyada da çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Şüphesiz bunların içerisinde Kafkaslarda yeniden şiddetlenen ve yayılma eğilimi taşıyan savaş en önemli olaydır. Rus kuvvetlerinin asker sivil ayrımı gözetmeksizin Çeçenistan’a yönelttiği saldırılar, Kafkasya’da kanlı insanlık dışı olayların yaşanmasına da neden olmuştur.
Biz bölgemizde meydana gelen bu tür olaylardan rahatsız olmanın yanısıra kardeş Çeçenistan Halkına zarar veren saldırıların durdurulması gerektiğini düşünüyoruz.
Ruslar ve Çeçenler arasında görüşmelerin yeniden başlayıp, barışa ulaşması sadece akan kanın durmasına yol açmaz. Aynı zamanda bütün Kafkasların ihtiyaç duyduğu gelişme ve istikrar arayışına da cevap verebilir. Kardeş Çeçen Halkının biran önce ölüm korkusundan kurtulup barışa kavuşmasını dilerken, Rusya’nın bu politikalardan vazgeçmesinin Dünya Barışı açısından da önemine işaret etmek istiyorum.
Kıymetli Dava Arkadaşlarım,
Sayın Basın Mensupları,
Türkiye önemli bir zamanda büyük sorunları aşmak için tarihi bir dönüm noktasındadır. Yeni Yüzyılda “gelişmiş, güçlü ve demokrat” bir Türkiye yaratma özlemi, bizim siyasetimizin esasını oluşturmaktadır. Bugünkü sorunlarımızdan kurtulmanın yolu aklın, sağduyunun ve bilimin ışığında üretilen politikaları hayata geçirmekle mümkündür. Büyük Meclisin bunu yapabilecek güçte olduğuna inanıyorum.
Bu ümitle ve heyecanla hepinize saygılar sunuyorum.