İçeriğe atla

Cizre davası iddianamesi/Soruşturma evrakı incelendi

Vikikaynak, özgür kütüphane
SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ

Mersin ilinde işlediği hürriyeti tahdit suçundan dolayı Midyat M Tipi Cezaevinde hükümlü olan Mehmet Nuri BİNZET’in Midyat Cumhuriyet Başsavcılığına, Cezaevine girmeden önce yaşadığı Cizre ilçesinde 1990 yıllarda şahit olduğu bir kısım suç teşkil eden konuları tanık olarak anlatacağını söylediği,

Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan Mehmet Nuri BİNZET’in 27.01.2009 ve 30.01.2009 tarihli beyanlarında; Cizre ilçesinde 2 dönem belediye başkanlığı yapıp halen korucu başı olan Kamil ATAĞ’ın kendisinin ağabeyi olduğunu, kendisinin ağabeyi Kamil’in yardımları ile 1993 yılından itibaren Geçici Köy Korucusu olarak Cizre ilçesinde göreve başladığını, ağabeyleri Kamil ve Kukel’e ait Cizre ilçesi Cudi mahallesinde bulunan evlerin alt katlarında nezarethane olarak kullanılan odaların bulunduğunu, bu yıllarda buraya yasadışı PKK terör örgütüne yardım ettiği düşünülen kişilerin alınarak sorgulandığını, kendisinin de bir çok defa bu sorgulara katıldığını, sorgu sırasında kişilere fiziki şiddet uygulandığını, ağabeyi Kamil ATAĞ’ın Cizre ilçe jandarma bölük komutanı olan şüpheli Cemal TEMİZÖZ ile çok yakın ilişki içerisinde olduğunu, sürekli birlikte hareket ettiklerini, şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün ağabeyine yardım ederek 1994 yılında belediye başkanı olmasını sağladığını, 1993 yılı aralık ayında babasının evleri içerisinde yasadışı PKK terör örgütü mensuplarının roketli saldırısı neticesi ölmesinden sonra mahallede ve bölgede ağabeyi Kamil’in daha sert hareket edip mahallede kontrollerini arttırdığını,

Bu dönemde Cizre ilçe jandarma komutanı olan binbaşı Cemal TEMİZÖZ’ün emri ile ağabeyi şüpheli Kamil ATAĞ’ın İskan ARSLAN, Nadir NEYCİ gibi kişileri gözaltı yaparak evinde bulunan nezarethaneye götürdüğünü, burada bu kişilerin sorgulandığını, bilahare infaz edildiklerini detaylı şekilde anlattığı,

1993-1995 yıllarında ilçe jandarma bölük komutanı olan şüpheli Cemal TEMİZÖZ ile ağabeyi şüpheli Kamil ATAĞ’ın aşağıda detayları yazılacak kişilerin infazı hususunda kararlar alarak uygulattıklarını, infaz işlerinin koruculardan bir kısım kişiler ile ilçe jandarmada bulunan Yavuz, Selim Hoca, Tunay, Ferit, Tayfun ve Bedran kod isimli kişilerin gerçekleştirdiğini ifade ederek benzer detaylı anlatımlarda bulunduğu,

Söz konusu beyanların Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Cumhuriyet Başsavcılığımıza görevsizlik kararıyla gönderilmesi üzerine Mehmet Nuri BİNZET’in tanık olarak detaylı beyanının tespit edildiği, Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in 13.03.2009 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığımızdaki beyanında;

“Ben Cizre ilçesinde doğduktan sonra bölgesel şartlar nedeniyle babam kendi üzerine kayıt ettirmemiş babamın amca çocukları olan Abdulhamit BİNZET beni kendi üzerine kayıt ettirmiş, benim gerçek babam Sait ATAK’dır o yüzden olayları anlatırken yanlış anlamayı gidermek istiyorum, nüfus kaydım halen bu yanlışlıkla devam etmektedir. 1993 yılında resmi olarak 12 yaşında iken ağabeyim Kamil ATAK kendisi GKK olduğu için beni de resmi olarak Cizre jandarma komutanlığı kanalıyla kayıt ettirmiş bende 1993 yılının kasım ayından itibaren GKK olarak resmen maaş almaya başladım. O tarih de maaşlarımızı Ziraat bankasından alıyordur. Bu sebeple Cizre ziraat bankası şubesine benim adıma bir hesap açtırıldı. Korucu başları bizim hesaplarımızdan paraları toplu olarak alıp bizlere dağıtıyorlardı.

Benim öz ağabeyim olan Kamil ATAK 1985’li yıllarda kaçak durumdaydı çünkü benim duyduğum 2 suçtan dolayı aranıyordu. Bildiğim kadarıyla bu suçlardan bir tanesi Suriye’den aldığı para karşılığı Cizre Silopi arasındaki petrol boru hattını yani BOTAŞ’a ait boru hattını patlatmaktı. Bir tanesi de Van ilinde bir kişiyi öldürmekti. Bu nedenle bu yıllarda hep kırsalda gezinirdi. Köye iner yeniden kırsala çıkardı. Benim başka bir ağabeyim olan Rauf ATAK 1986 Ya da 1987 yıllarında Cizre ve Silopi kırsalında PKK adına faaliyet yürüten Abdulhamit MONGAN ve oğlu Reşat MONGAN’ın da aralarında bulunduğu 7 adet örgüt üyesini öldürmüşlerdi. Daha sonra ağabeyim bu husus da TRT de açıklama yapınca PKK örgütü bizim ailemize düşman oldu.

1987 yılında ağabeyim Kamil ATAK Silopi bölgesinde görev yapan Cem ERSEVER isimli jandarma görevlisi ile bir araya gelmiş ve Cem ERSEVER ağabeyimi ve aile büyüklerimi toplayarak siz korucu olun PKK’nın bölgede faaliyetleri çok onlarla mücadele edin demiş bunun üzerine Kamil ağabeyim ve ailedeki bir çok kişi GKK olup terörle mücadele konusunda devlette görev yapmaya başladılar. Aynı dönemde ağabeyim Kukel, Rauf, Mahmut, Ahmet, Abdullah, Musa, Ebubekir ve amcalarım Abdulhamit, Berces, Abdulkerim, Adil de olduğu halde amca çocuklarım olan Lezgin POLAT, Nadir POLAT, Abdül POLAT, Ali POLAT, Havi POLAT v.b isimli kişilerde GKK oldular. Bu süreçten sonra hepsi Cizre merkez ve civarında özellikle Üçağaç köyü kırsalında görevlerine başlamışlar. Bizim aşiretimizin adı Tayankerevan aşiretidir. Bizim ailenin GKK olmasından dolayı bu aşiretten biraz dışlandık. Bundan dolayı bizim tek çaremiz bölgede terörle mücadele eden askerlerle bir arada olmaktı. Bundan dolayı yakın ilişkilerimiz oluştu. Bizim aşiret daha ziyade hayvancılık ile uğraştığı ve yaylalarının Hakkari civarına kadar devam ettiği için 1988 yılında bahsettiğim bir çok aile yakınım ve aşiret üyesi GKK olarak silahlanım hayvancılık amacıyla yaylalara gittiler, fakat bu dönemde kırsalda çok miktarda örgüt üyesi olduğu için problemler oluştur. Fakat ATRENK denilen yaylada PKK adına faaliyet yürüten Hogir kod ve Doktor Baran kod isimli örgüt üyeleri bu alandaki mezralarda yaşayan aşiret üyesi olan kişilere silahlı baskın yaptılar. Mahmut AYDIN isimli aşiret üyesi ile ailesine ait 450 adet küçük baş hayvanını katlettiler. Bu olaylar 1988 yılında yaşandı ayrıca iki tane çobanını öldürdüler. Bu dönemde bir çok başka örgütsel tehditler olmaya başladı. Bunun üzerine 1988 yılının son baharında aşiret Cizre ilçesine ve civarındaki Çalyan köyünün Serap bölgesine yerleştiler, bu sırada ben Pınarönü köyünde öğrenci idim, duyduğuma göre aşiret o günlerde toplanıp bu örgütsel tehditlerden dolayı Kamil ağabeyimin kırsalda faaliyet yürüten örgüt mensupları ile anlaşması için karar almış, ağabeyim Kamil ATAK yanına silahlı 5 kişi alarak Hogir ile görüşmek için kırsala gitmiş, onlara giderken biraz para ile 5 tanede kaleşnikof silah götürmüşler, düşümüye vadisinde Hogir kod isimli örgüt mensubunun bulunduğu kırsal gurubu ile kampta görüşüp silah ve parayı vermişler, ağabeyim Kamil ATAK’ın yanında giden kişiler Abdulhamit BİNZET, İbrahim NERGİZ, Ömer PAGEH, Lezgin POLAT’dır. Ben bu konuları bu hususların tamamı babam Sait ATAK’a bizzat yaşayan kişiler rapor şeklinde anlatırken bende babamın yanında olduğum için duydum. Bu nedenle detaylı olarak anlatabiliyorum. Ağabeyim Kamil ATAK 5 kişi ile beraber söz konusu kampta 5-6 gün kalmışlar, bu dönem Hogir Kod Abdullah ÖCALAN’ ile sürekli temas kurarak aşiretle anlaşma yapılıp yapılmayacağını öğrenerek ağabeyim ile anlaşma yapmışlar, anlaşmaya göre ağabeyim Kamil dışındaki yukarda bahsettim 4 kişi yeniden döneceklermiş, onların yerine ağabeylerim Rauf, Kukel ve Mahmut’un kampa gidecekmiş, bunlarla da görüşülüp böylece anlaşmaya varılacakmış, ağabeyim Kamil kardeşlerimi ancak ben getirebilirim diyerek dönmüş, dönüş sırasında örgüt ile bağlantıyı sağlayan kişi ağabeyim Kamil’e bundan sonra ben sorumluluk almam dördünüzü de öldürebilirler demesi üzerine bizimkiler bir daha gitmemişler. Bu olaydan kısa bir süre sonra yani 1989 yılının başlarında Çağlayan köyüne PKK örgütü tarafından baskın yapıldı ve korucu olan Tellibeginoğullarından Mehmet ve Kadri isimlerini hatırladığım 4 tane kardeşin başını keserek katletmişler,

Bu dönemde kırsal alanda barınamayacağımızı anladığımız için ailece Cizre merkeze yerleştik ve ağabeyim Kamil ailedeki diğer GKK’lar ile beraber Cudi mahallesinde nöbet tutmaya ve güvenliği sağlamaya başladılar. Bu dönemde 1993 yılına kadar PKK ile bir anlaşma yapılıp ne onlar bize karıştı, nede bizler onlara zarar verdik şeklinde bir gizli anlaşma yapıldı. Yine bu hususların hepsini ben babam Sait’in yanında duyduğum ve bizzat yaşadığım olaylardan biliyorum. 1993 yılının Mart ayında Resul isimli bir PKK örgüt üyesi Çelebi SOLMAZ isimli aşiretimiz mensubu GKK tarafından yakalanarak jandarmaya teslim edildi, bundan sonra bizim PKK örgütü ile anlaşmamız bozuldu,

1993 yılının aralık ayının 13’ünde evimize roketli saldırı yapıldı, babam ve ağabeyim Musa şehit oldular, bu dönemde ben de GKK idim ve PKK ile daha sert şekilde mücadele etmeye başladık. Babamın şehit edilmesinden bir gün sonra Hasan KUNDAKÇI paşa bizim evimize geldi, tüm aileyi topladılar, yani ben ağabeyim Kamil ATAK, ağabeyim Kukel ve diğer ağabeylerim ile bir kısım amcalarımın olduğu toplantı yapıldı. Bu toplantı kamil ağabeyimin evinde yapıldı. Hasan paşa ağabeyimden ne istediğini sorması üzerine ağabeyim Kamil bana Cizre ilçesinde arama yetkesi ver dedi. Hasan paşada askerle beraber bu işi yapabilirsin dedi. Bundan sonra biz şehir merkezinde yani Cizre şehir merkezinde daha rahat olmaya başladık. Şehir merkezinde arama, kimlik sorma ve gözaltı yapmaya başladık. Yanımızda asker olmadan dahi bu işlemleri yapabiliyorduk.

1992 yılında Cizre’nin yakınında bulunan Kuştepe isimli köyde bu köyde oturan Yusuf TANRIVERDİ isimli kişi Hizbullah örgütü adına faaliyet yürütüyordu. PKK örgütü tarafından bu kişinin öldürülmesi üzerine şehir merkezinde bulunan Hizbullah adına faaliyet yürüten Ahmet, Yusuf, Mahmut, Ömer isimli kardeşler sorumluları olan Şeyh Zeki ATAK ile beraber Kuştepe köyüne gidip yerleştiler zaten bu dönemde Şeyh Zeki ATAK’ da Cizre şehir merkezinde örgüt tarafından vurularak öldürüldü, onun yerine sorumlu olarak Ahmet isimli kardeş geçti.

1993 yılının aralık soyundan itibaren yani yukarda bahsettiğim görüşme sonrasında Cizre ilçesinde evlerin alt kısımlarında sığınak diye isimlendirdiğimiz yerler yapmaya başladık. Buralara gözaltına aldığımız kişileri getiriyorduk. Bu şekilde benim bildiğim ağabeyim Kamil ATAK’ın Cudi mahallesinde bulunan iki katlı evinin alt katında bir tane sığınak nezarethane vardı. Buranın pencerelerini kapatmıştık. Sadece bir odadan ibaretti. Yine aynı mahallede ağabeyim Kukel’e ait 2 katlı evinde alt katındaki bir odayı aynı şekilde nezarethane haline getirmiştik. Biz buralara sığınak diyorduk. Bunun dışında benim bildiğim başka yer yoktu. Ama gözaltına aldığımız yani sorgulayacağımız kişi sayısı artarsa başka odaları da kullanıyorduk. 1993 yılının aralık ayından itibaren bu sığınaklara PKK adına faaliyet yürüten, bildiri dağıtan Ya da örgütle bağlantısı olduğunu düşündüğümüz kişileri ağabeyim Kamil ATAK’ın talimatı ile alıp bu nezarethanelere getiriyorduk. Benimle birlikte amca çocuklarım Mehmet Şefik BİNZET ve Mehmet Şirin BİNZET’ de GKK olmuştu. Bu nezarethanelerin civarında kaleşnikof marka silah taşıyan aileden GKK olan kişiler nöbet tutup koruma yapıyorlardı. Bu sığınakların kapılarına ve pencerelerine ses çıkmasını engellemek için kısmen kapatmıştık, zaten bunlar taş odalardı. Zemini topraktı ve zeminden bir metre civarında aşağıdaydı.

Ben bu nezarethanelerin her ikisinde de çok uzun zaman nöbetçi olarak kaldım.

Yine Cudi mahallesinde nergiz sokağın üst kısmında Mustafa olarak bildiğim ve şu anda Cezaevinde olan Hizbullah örgütü mensubu bir kişiye ait bir tane daha sığınak nezarethane vardı, bazen orayı da kullanıyorduk. Genellikle nitelikli sorgusu yapılacak Ya da infaz edilecek kişiler buraya götürülürdü. Bu yıllarda gerek Kamil ağabeyimin gerekse Kukel ağabeyimin nezarethanelerde çok miktarda askeri cephane, uçak savar silahı ve mühimmatı, bixi silah ve mühimmatı, RPG 7 silah ve mühimmat, kanas, keleş gibi silahlar ve mühimmatı bulunuyordu. Bunları genellikle Kamil ağabeyim getiriyordu, ayrıca el bombası da çok miktarda vardı. Ağabeyim Kamil’in evinin altında bulunan sığına nezarethanede ses çıkmaması için kapılara kalın sünger yapıştırılmıştı. Buraya getirilen kişiler bir haftaya kadar burada tutulurdu. Biz ağabeyim Kamil dışında kimseye bilgi vermezdik. Oda o dönem Cizre jandarma bölük komutanı olan Cemal TEMİZÖZ ile görüşürdü. Ayrıca Selçuk Yarbayla da görüştüğünü biliyorum. Nezarethaneye aldığımız PKK örgüt mensuplarına gerek biz gerekse oraya gelen askeri personel örgüt faaliyetleri ve eylemleri ile alakalı sorular soruluyordu, bu şahıslara kaba dayak şeklinde yani dövmek suretiyle eziyet edildiğini biliyorum. Bu nezarethanelere genellikle Selim Hoca isimli, Yavuz isimli, Faruk astsubay isimli, Taner uzman isimli rütbeli askeri personel gelir sorgulama yaparlardı. Yanlarında da genellikle itirafçılar olurdu. Benim hatırladığım Adem YAKIN, Abdulhakim GÜVEN isimli itirafçılarda askeri personel ile birlikte gelirler sorguya katılırlardı, bunlar bildiğim kadarıyla itirafçıların sorumlularıydı,

Ağabeyim Kamil’in sorumlu olduğu sığınak’a getirilen kişileri değişik şekilde işkence yapıldığını biliyorum, zaten süngerler ses çıkmasın diye takılmıştı, nezarethaneye alınan kişilerden bir kısmına yemek veriliyor, bir kısmına yemek verilmiyordu, bu yıllarda Cizre ilçe jandarma komutanlığına ve Cizre ilçe emniyet müdürlüğüne rahatça girip çıkabiliyordum, tüm GKK’larda öyleydi. 1994 yılında bir gün Cizre ilçe jandarma komutanlığına gittiğimde ifade alınan bir odada bir kadının çırılçıplak ellerinden bağlı olarak durduğunu gördüm, üzerindeki puşi ile kadının göğüs kısmını kapattım, o sırada itirafçı olan Abdulhakim GÜVEN de oradaydı, bana niye kapattın deyince bende öyle durması uygun değil dedim. Daha sonra bu durumu Abdulhakim GÜVEN komutan olan Cemal TEMİZÖZ’e anlatmış, oda beni çağırdı ve iyi yaptığımı söyledi. Hatta benim yanımda askeri personeli çağırıp benim olduğum sorgularda sorguya aldığı kişilere kötü muamele yapmamalarını çünkü benim çocuk olduğumu söyledi.

1993 yılında yukarda bahsettiğim nergiz sokakdaki adrese Mustafa ve Abdurrahman isimli iki tane genç imam gelmişti, bunlar Hizbullah adına faaliyet yürütüyorlardı. Bunların bulunduğu eve her akşam yaklaşık 100 civarında öğrenci geliyordu, bazen bende geliyordum, Abdurrahman ve Mustafa bunlara ders anlatıyordu, anlatılan derslerde genellikle dini ve rejimle ilgili anlatıyorlardı ve ülke rejminin kötü olduğunu, dini yönetim olması gerektiğini anlatıyorlardı. Bunların silahlı faaliyetleri de vardı. Kuştepe köyü Hizbullah’ın civar bölgeleri de kapsayacak şekilde askeri merkezi haline gelmişti. Ben oraya çok gittim, gittiğimde askeri kanattan sorumlu olan kişileri gördüm, onlarında bizim gibi kullandığı kaleşnikof, bixi, roket ve tabanca şeklinde silahları vardı. Bu köyün tamamı Hizbullah örgütüne aitti, çünkü köy sakinlerinin tamamını Hizbullah örgütü zorla köyden uzaklaştırmıştı. Köyün tamamını Hizbullah örgütü kullanıyordu. O yıllarda o köyde öldürülen Yusuf’un aile bireyleri ile ekmek yapmak için tutulan bir iki kadın dışında kimse yoktu, hepsi erkekti. Burada bulunan Hizbullah mensuplarının ağabeyim Kamil ile sürekli diyalogları vardı, çok sık görüşürlerdi. Benimde bulunduğum birçok arkadaşımız bu köye silah ve mühimmat çok götürdük. Genellikle taksiyle ya da yürüyerek malzeme götürürdük. Çünkü bizim mahallemiz şehrin dışındaydı karşı tepeden PKK’lılar bize ateş ederdi. Bize ettiği zaman bu köy bizim ile dağ arasında olduğu için onlarada yani Kuştepe köyüne de ederlerdi. Hizbullah mensupları böylece bize destek olurlardı. Ağabeyim Kamil 1994 yılında Refah partisinden Cizre belediye başkanı adayı oldu 1999 yılına kadar bu görevini sürdürdü. 2000 yılında sahte diploma kullandığı için hakkında soruşturma yapıldı. Yine belediye başkanlığını kazanmıştı. Fakat bu dönemde rakip aday Emin DİNDAR’ın ihbarı ile Van bölgesinde Halilan aşireti mensubu iki çobanın öldürülmesi ile alakalı soruşturma yeniden canlandı. Ağabeyim Kamil 3 ay civarında ilçeden kaçıp Ankara ve değişik yerlerde gizlendi. Daha sonra tanıklara 60’a milyar para verilerek dosyadan beraat etmesi sağlandı.

Bizim bu dönemde gözaltına alıp infaz ettiğimiz ya da sorguladığımız birçok kişi vardı, hatırladığım kadarıyla anlatmak isterim:

1- 1993 yılı aralık ayının 12-13‘ünde Beşir isimli kişinin infazı;

Babam Sait’in şehit edildiği günün ertesi Cudi mahallesinde oturan Beşir isimli bir kişinin PKK örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle GKK olan ve akrabam olan Bayram POLAT mahalle içerisinde evinde çıkararak Beşir isimli kişiyi götürüp 200 metre ilerde kaleşnikof silahı ile benim 100 metre yakınımda yaklaşık 10 metreden ateş ederek göğüs tarafından iki kurşunla öldürdü. Sabaha kadar ceset orada kaldı, çünkü olay sabah erken saatlerinde gerçekleştirildi. Güneş doğana kadar ceset orada bekledi. Sonra emniyetten gelip gerekli adli işlemler yapıldı. Ama sanki PKK ile çatışma yapılmış gibi evraklar tanzim edildi. Oysaki herkes Bayram POLAT’ın Beşir’i öldürdüğünü biliyordu.

2- 1994 yılı Ocak-Şubat aylarında İskan ASLAN isimli kişinin öldürülmesi;

1994 yılının başlarında PKK’yı şehir merkezinden temizlemek için sabaha karşı Cudi mahallesinde askeri personel ile beraber bir operasyon yapıldı. Ağabeyim Kamil, ben ve ismini hatırlayamadığım kalabalık bir GKK grub ile beraber İskan ASLAN’ın evine gittik, sabah saat 08:00 civarında evinden alındı, Kamil ağabeyim şahsı önüne alıp götürürken biz arkasındaydık bu sırada İskan ASLAN’ın karısı arkamızdan geldi nereye götürüyorsun diye ağlayarak yalvarmaya başladı. Bu sırada Kamil ağabeyim bana kadını evine götür dedi. Ben yanımdaki bir iki arkadaşım ile beraber kadını iteliyerek evine götürdük daha sonra İskan’ın geleceğini söyledik. Daha sonra bizde Kamil’in peşinden gittik, Kamil ağabeyim İskan ASLAN’ı Kukel ağabeyimin sığınak nezarethanesine götürmüştü, bu sırada operasyonlar devam etti, bir çok kişi gözaltı yapılmıştı. Bizim nezarethanelerde de alınan Birkaç kişi vardı. Fakat bu nezarethanede sadece İskan ASLAN vardı, ben ve Bayram POLAT bu nezarethanede yani Kukel ağabeyime ait nezarethanede nöbet tutmaya başladık. Ertesi gün Ayintirp tepesinde silahlı bir şahıs GKK’lar tarafından yakalanmıştı. O şahıs da getirilip İskan ASLAN’ın yanına verdik, bu şahsın adının Emin TANRIVERDİ olduğunu sonradan öğrendim.

Bu Emin TANRIVERDİ öldürülen Yusuf TANRIVERDİ’nin amcasıydı. Sonra öğrendik ki Kuştepe sakini olan Emin köyün boşaltılması sırasında silahını bir yere gömmüş bu silahını alıp dönmek isterken yakalanmış. Buda İskan ile aynı odada kalmaya başladı. Bu sırada Emin TANRIVERDİ’nin bıyıkları çok pala olduğu için ve PKK militanlarına benzettiğim için gıcık olup makas ile bıyıklarını kestim, birazda dövdüm, bu sırada şahıs da bıyığının diğer tarağını kesti, Emin sigara kullanıyordu benden birçok defa sigara istediği bende tabakamdan sigara verdim. Emin TANRIVERDİ bir gün İskan ile aynı nezarethanede kaldıktan sonra onu bıraktık, çünkü Bayram POLAT bırakılması gerektiğini bana söyledi, bu nedenle bıraktık.

Emin TANRIVERDİ’yi İskan ASLAN ile aynı nezarethaneye koyduğumuz için Kamil ağabeyimden ve itirafçılardan çok tepki aldım, çünkü İskan ASLAN’ın infaz edilme durumu vardı, İskan ASLAN 4 gün boyunca bu nezarethanede kilitli kaldı. Nezarethaneye 2 veya 3 . gün sorgulamak üzere Selim Hoca olarak bildiğim astsubay ile Yavuz isimli JİTEM’in grup lideri olduğunu bildiğim ancak rütbesini bilmediğim kişiler geldiler onlar sorguladılar. Bu sırada itirafçılar Abdulhakim GÜVEN ve Bedran kod Adem YAKIN’da gelip gidiyordu.

4. gün İskan ASLAN Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN ve Selim Hoca isimli kişiler tarafından bizim beklediğimiz nezarethaneden alındı. Kuştepe köyünde Hizbullahçılara ait bir sığına götürüldü. Bu sırada bende yanlarındaydım koruma olarak bulunuyordum. İskan ASLAN’ı köyün içinde bulunan ve yerini bildiğim hatta fotoğraflarını çektirdiğim sığınağa bıraktık, ben Ahmet PAGE ve Şahin PÜRNEK ile birlikte dışarda kaldım, çünkü İskan’ın burada infaz edileceğini biliyordum. Bir süre sonra bir el ateş edildi. Sığınaktan Abdulhakim GÜVEN, Adem YANIK ve Selim hoca birlikte çıktılar, kimin öldürdüğünü kimse söylemedi ancak Adem’in yüzünün halinden ve silahını toplamasından silahı onun sıktığını anladım. Ben arkadaşlarımla İskan’ı sığınağa indirdiğimizde içerde bir kişi daha vardı. Ben daha önceki ifademde o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu söylemişsem de o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu bilmiyorum, ama o günlerde Nadir NEYCİ’nin Hizbullahçılar tarafından gözaltına alındığını ve Kamil ağabeyimden öldürmek için emir aldıklarını ve Nadir NEYCİ’nin atının bulunması hususunda bana talimat verildiğini iyi hatırlıyorum. Benim daha sonra duyduğum kadarıyla İskan ASLAN aslında PKK militanı değilmiş eşi öyleymiş ama töre gereğince kadın öldürülmeyeceği için İskan öldürüldü. Çünkü babamın şehit edilmesi hadisesinde de İskan ASLAN’ın davetinin olduğu bize söylenmişti.

3-……….
4- 1994 yılı Yaz aylarında Mustafa AYDIN ve Mehmet İLBASAN isimli kişilerin öldürülmesi;

Yukarda anlattığım ağabeyim Kamil’in 5 tane kaleşnikof silah ile para götürerek PKK örgüt üyesi Hogir kod isimli kişi ile görüşmesi sonrasında 1991 yılında Cizre tank tabur komutanı ağabeyimi odasına çağırmış ağabeyime sen PKK’ya 5 tane kaleşnikof silah ve para vermişsin demiş, ağabeyim öyle bir şey olmadığını söyleyince şahidim var diyerek kapıdan birini çağırmış, içeri giren kişi askeri üniformalı ve rütbeleri olan subaymış ağabeyim görünce bu kişinin Hogir kod isimli kişi olduğunu anlamış, bunun üzerine biraz konuşmuşlar komutan ağabeyime sen evine git ama bugün panzerle gitme yürüyerek git demiş, ağabeyim tank taburundan evimize doğru yürüyerek gelirken kendisine pusu kurulduğunu anlamış, çünkü bu konuda çok deneyimli birisiydi, bu nedenle şehir merkezine doğru koşarak evimize gelmiş eve geldiğinde bu durumu babam Sait’e anlattı. Hatta tüm aile olarak biz panik olduk. Ağabeyimin anlattığı sırada bende babamın yanındaydım. Bu olay civarda da duyuldu. 450 hayvanın öldürülmesi hadisesinde Hogir’in eylemi olduğu için bu 450 hayvanın sahibi de Mustafa AYDIN olduğundan dolayı bu olayı karıştırmak için savcılığa dilekçeler vermeye başlamış sağda solda konuşmaya başlamış hatta bir kardeşi de o olay sırasında öldürülmüştü. Çünkü çobanlardan birisi kardeşiymiş, havuzlu köyünde yaşayan bu kişinin Zuran Radyolink karakoluna ait yola antitank mayını döşendiği iddiasıyla gözaltına asker ve GKK tarafından alınmış. Bu sırada Mustafa’nın amcasının oğlu olan Arafat AYDIN ve Mehmet İLBASAN’da gözaltına alınmıştı. Bu üç kişiyi bu gün Hisar taburu olarak kullanılan fakat o yıllarda sadece arazi olarak bulunan herhangi bir inşaatın olmadığı alanda Mustafa AYDIN, Arafat AYDIN, Mehmet İLBASAN kelepçeli vaziyette yerde oturuyorlardı, üzerlerinde elbise vardı, Mustafa AYDIN tamamen soyulmuş vaziyette idi, ben arafatı tanıdığım için orada sadece su verdim, bu sırada orada ilçe jandarma komutanı binbaşı Cemal TEMİZÖZ, alt rütbeden sivil kıyafetli bir kısım kişiler, ağabeyim Kamil ATAK, Abdulcabbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN ve yine bayağı bir korucu vardı. Ayrıca askerde vardı. Ayrıca itirafçılar Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN da oradaydı, bu sırada sürekli bir hareket vardı, ekipler gidip sürekli operasyonu devam ettiriyorlardı, bu operasyonlar yaklaşık 15 gün sürdü, bu bahsettiğim 3 kişi burada kaç gündür bekletiyordu ben bilmiyorum, ben oradayken yukarda bahsettiğim kişiler vardı, zannediyorum Temmuz ya da Ağustos ayıydı çünkü yaz mevsimiydi. Burada şahısları özellikle Mustafa sorguluyorlardı. Ben üç gün boyunca bu noktaya her gidip geldiğimde bu üç şahsı arazide gördüm, sorgulamanın ve dövmenin devam ettiğini gördüm, Mustafa yiyecek hiçbir şey verilmiyordu. Abdulcabbar ÖZKAN ve Abdullah AŞAN ve Kamil ağabeyime Mustafa sürekli küfür ediyordu. Sonra üçüncü gün ben gittiğimde yukarda bahsettiği grup infazın edildiği, günde oradayı. Arafatı oradan gönderdiler, Mehmet İLBASAN ben gittiğimde ölü bir halde kenarda yatıyordu. Nasıl öldürüldüğünü bilmiyorum, Mustafa AYDIN ise çıplak halde el ve ayakları bağlı karınca yuvasının üstüne oturtulmuştu. Hatta olay yerindeki korucular burada kaç tane ağa var bu adama bu reva görülmemeli öldürülecekse öldürülsün bu adama böyle işkence yapılmasın diye konuşuyordu. Binbaşı Cemal TEMİZÖZ karınca yuvasının üstüne oturtulan Mustafa’nın yanına yaklaşarak üzerinden tabancayı alıp, tabanca ile Mustafa’yı işaret ederek Adem YAKIN’a gösterirken bir el ateş etti. Ama Mustafa deyip demediğini ben o an görmedim, Mustafa bağırdı, bunun üzerine Adem ile Adulhakim Mustafa’yı öldürdüler. Bu sırada ben Cemal binbaşı ile beraber ben ayrılıyordum, çünkü ağabeyimin tabanca ve ajandalarını taşıyordum, ama öldürüldüğünü gördüm.

Bu sırada Mehmet İLBASAN’ın cenazesini bir traktöre koyup Cizre ilçesine doğru hareket ettiler. Mustafa’nın ise cesedinin ailesine teslim edilmesini Cemal binbaşı Abdulcebbar ÖZKAN’a söyledi o da tamam dedi. Daha sonra biz oradan ayrıldık. Mustafa’nın ailesine Hesneremo denilmektedir. Daha sonra Mustafa ve Mehmet’in cesetleri ile ne yapıldığı ben bilmiyorum.

5- 1995 yılı Şubat ya da Mart aylarında Almasigi köyünden Abdurrahman isimli kişinin öldürülmesi;

1995 yılı Şubat ya da Mart ayında Cizre ilçesinin Almasigi köyün mensubu olup Cizre ilçesinden oturan Abdurrahman isimli kişi PKK örgütü sempatizanı olmaktan dolayı ağabeyim Kamil ATAK tarafından öldürülmesi talimatı verildi, bunun üzerine Kamil ağabeyim oğlu Tamer ATAK ve Mehmet NERGİZ tarafından evi civarında Cizre ilçe merkezinde kaleşnikof silahla taranarak öldürüldü. Ben Tamer ve Mehmet’e talimat verildiğinde yanındaydım. Ağabeyim Kamil Abdurrahman’ın öldürülmesini söyledi.

O dönem yani 1995 yılında Cizre ilçesinde nevruz törenleri şenlik olarak ilk defa resmi olarak kutlanacaktı, hatta komutan Cemal TEMİZÖZ, Çorumdan bir halk oyunları ekibi davet etmişti, devlet yanlısı aşiretlerde bir halk oyunu ekibi hazırlıyorlardı. Abdurrahman’ın kızı da Cizre ilçesinde halk oyunları ekibindeydi fakat babası Abdurrahman nevruz kutlamalarında bombalar patlayacağını söylemiş, kızını göndermek istememiş, çünkü kızımın katili olmak istemem demiş, sanırım bu durum istihbarata ulaşınca Abdurrahman’ın örgütle bağlantılı olduğu ve bombalanacak konular hakkında bilgi sahibi olduğu düşünülerek infazına karar verilmişti. Babasının kırkı çıkmadan kızı nevruz şenliklerine katıldı. Bunu iyi hatırlıyorum.

6- 1994-1995 yıllarında Ramazan UYKUR isimli kişinin öldürülmesi;

1994 yada 1995 yıllarında ben Kamil ağabeyimin oğlu Tamer ve Mehmet Nergiz ile birlikte İpekyolu cami civarında gezerken Ramazan UYKUR ile karşılaştık, bu sırada kırmızı renkli doğan slx marka kamil ağabeyim tarafından silah karşılığı alınan chenc marka bir aracı yeğenim Tamer kullanıyordu. Ramazan’ın yanında kimse yoktu. Tamer Ramazan’ın arandığını bildiği için arabaya çağırdı ve Babam Kamil seninle görüşmek istiyor arabaya bin dedi Ramazan araca binmek istemedi, bunun üzerine yeğenim Tamer arabadan inerek üzerinde taşıdığı, ruhsatsız tabancayı çıkartıp Ramazan’ın yüz kısmına dayayarak zorlamaya çalıştı. Ramazan Tamer’e hitaben senin silahından mı korkacam dedi ve silahı Tamer’in elinden almaya çalıştı. Bu sırada silah ateş aldı. Ramazan’ın yüzünden kan akmaya başladı ve Ramazan ile Tamer boğuşmaya başladılar. Bende kaleşnikof silah vardı. Tamer’e vurmadan Ramazan’ı ayırmaya çalıştım. Ramazan’ın karın kısmına doğru sıkmaya çalışırken Ramazan ayağı ile engel oldu. Ramazan’ın ayağına doğru bir kez ateş ettim. Bunun üzerine Ramazan boğuşmayı bırakıp yere düştü, daha sonra yeğenim Tamer bendeki silahı yani kaleşnikofu alıp seriye bağlayıp bir çok defa Ramazan’a ateş etti. Zannediyorum 20-30 civarında mermi sıktı. Daha sonra Ramazan’ı orada bıraktık ve araçla olay yerinden uzaklaştık, bu sırada Mehmet Nergiz herhangi bir şey yapmadı.

Olay sırasında kullandığım kaleşnikof tüfek bana zimmetli olarak verilen görev silahım değildi. Kamil ağabeyim de seyyar dipçikli rus yapımı C 11 diye isimlendirdiğimiz kaleşnikof tüfekler vardı. Bu tip olaylarda biz kullanımı ve taşınması kolay olduğu için genelde bunları alırdık ve bu silahlar özel yapım 75 adet mermi alan şarjörlerle taşınırdı. O günde öyle bir silah kullanıyordum. Bu silahı olaydan sonra yeniden Kamil ağabeyime verdim.

7- …………….
8- 1997 yılı Temmuz ayının son 15 gününde Abdurrezzak BİNZET’in öldürülmesi;

1993 yılında babam Sait’in şehit edilmesinden sonra akrabamız olan ve ağabeyim Kamil’in danışmanlığını yapan Bercest BİNZET’in halasının oğlu olan Abdurrezak BİNZET’in gerek bize yakın davranmaması, gerekse PKK’lara tavır koymayıp bize destek olmaması nedeniyle ağabeyim Kamil ATAK aile meclisinde bu şahsın öldürülmesine karar verdi, ama bunu hemen yapmayalım belli olur dedi. Bunun üzerine Bercest karşı çıktı ve sürekli beklememiz konusunda görüş bildirdi. Bunun üzerine Kamil ağabeyim bu yıla kadar bekledi. Ağabeyim Kamil 1997 yılında Birkaç kere bana bu işi dillendirdi. Ben biraz geri kaldım zaten bu yıllarda ben ağabeyim Kamil’in korumalığını yapıyordum, beni sürekli onun yerinde Ankara’ya ve gittiği yerlere götürüyordu. 1997 yılı 15 Temmuz günü belediyeden dönerken ağabeyim bana Ankara’ya gitmem gerektiğini söyledi, Ben otobüsle Ankara gittim, Yalnız başıma gidip ağabeyim Kamil ATAK’ın Ankara da bulunana NECATİBEY CADDESİ NO:102 DAİRE:3 VEYA 4 ÇANKAYA/ANKARA ADRESİNDEKİ evine gittim. Bu bina 5 katlı bir binadır. Ağabeyimin evi ikinci kattır. Binada asansör vardır. Her katta 2 daire var. merdivenle çıkarken sağdaki dairedir. Üç odadan ve bir salondan oluşur. Ben bu evde gece kaldım. Ertesi gün ağabeyim Yalnız başına arabayla geldi. Orada bana seni yeniden Cizre’ye gönderecem, ama Cizrede kendini kimseye göstermeyeceksin, bir olay var birini öldürüp gere geleceksin dedi. Ben kim olduğunu sorunca Abdurrezak olduğunu söyledi. Bende içimden neden çocuklarına yaptırmıyor diye düşündüm. Ben bir şey demedim. Akşam gezmek için evden çıktım ve orada Esenlerdeki otogar içerisindeki Lider otelde kaldım. Orada iki gece kaldım amacım kaçmaktı. Ben bilahare otelin telefonundan kendisini aradım. Ben bunalımda olduğumu ve intihar edeceğimi söyledim. O da bana Ankara’ya dönmemi söyledi ben Ankara’ya döndüm. Ankara da Menekşe 2 sokakta bulunan Erk otelde kaldım. Ertesi gün yeniden ağabeyimi aradım, geleceğimi söylemeyince ağabeyim Kamil bana gel olay bitti dedi. Beni otelden almak için iki tane adem gönderdi. O adamları tanımıyorum, eve gittiğimde senin çocuklarımdan ayrı tutmuyorum. Çocuklarıma bu işi yaptırmadığı için üzüldüğümü ve kaçtığımı anladı. Sen daha tecrübeli olduğun için sana yaptırmak istiyordum dedi. Olay bitti Abdurrezak öldü dedi. Ama kimin öldürüldüğünü bana söylemedi. Ben evi aradım akrabam olan bir kadınla görüştüm ve araçla ezilerek Abdurrezak’ın öldürüldüğünü öğrendim. Ben Birkaç gün daha Ankara da kaldım, sonra Cizre’ye gittim, sonra bir çok kişi Abdurrezak’ın neden ve kim tarafından öldürüldüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Bir gün Bayram POLAT yanıma geldi bana Abdurrezak’ın öldürülmesi ile bilgisi olduğunu söyledi, bende dinledim. O zaman bizim korucumuz olan şu anda Cizre MHP ilçe başkanı olan Şakir NAYIR’ın babası daha önce domuz bağı ile bağlanarak faili meçhul olarak öldürülmüştü. Ali isimli arkadaşı Şakir’e sen halen babanın failini bulamadın mı deyince o ben failin başından araba geçirdim demiş bunun üzerine bu olay bize dokununca ben Bayram POLAT ve Mahmut ile beraber Şakir’i kaçırdık işkence ile konuşturmak istedik, bunu öğrenen ağabeyim Kamil sen bu olayın peşini bırak biz öldürecektik birileri yapmış, bu olayı sen araştırma deyince ben bu olayın ağabeyimin yaptırdığını anladım.

Benim hatırladığım olaylar bunlardır. Bunun dışında söylemek istediğim şeylerde var.

1995 yılına kadar Cizre ilçe jandarma komutanlığını yapan binbaşı Cemal TEMİZÖZ oradan bilahare Diyarbakır JİTEM bölge komutanlığına atandı, zannediyorum 1998 yılıydı ve bu dönemde Metin kod ismini kullandığını kendisi söyledi. Çünkü sık sık Cizre’ye geliyordu yanında itirafçılar Abdulharim GÜVEN ve Bedran kod Adem YANIK’da bulunurdu. Sadece Birkaç tane de sivil asker koruması vardı, kendisi Cizre’de çalıştığı dönemde yine bu iki itirafçı hep yanındaydı ve Kamil ağabeyimle hep görüşürlerdi, 1998 yılında da geldiğide ağabeyimle görüşmeye deva ettiler.

………….

Benim yukarda anlattığım olayların tamamı doğrudur. Ben küçük yaştan itibaren korucu olduğum için bu dönemde bir çok kişiden değişik branşlarda askeri eğitim aldım. Bölgeyi tanıdığım için gerek istihbarat gerek korucu olarak görev yaptım. 2006 yılında Mersin de bir grup kişi ile hürriyeti tahdit suçundan dolayı yakalandım ve ceza aldım, üç yıldır cezaevindeyim. Vicdani olarak yaşadığım olayları anlatmak istedim. Ayrıca benim bu anlattıklarımı belgeleyecek bir kısım belgelerle annemin oturduğu, Cizrede bulunan Cudi mahallesi Arıcak sokak no:2 sayılı evde bulunan çantam içerisindedir. Bunu öz annem Hazne ÖZKAN’a teslim etmiştim. Yukarda bahsettiğim olaylara ilişkin olarak sığınakları istenildiği taktirde yerinde gösterebilirim, göstermek istiyorum.” Şeklinde ifadeler kullandığı,

Bu beyanlar üzerine 18.03.2009 tarihinde Cizre ilçe merkezinde gelinerek gerekli güvenlik önlemleri icra edilerek şüpheliler Kamil ATAĞ ve Kukel ATAĞ’ın evleri ile Cizre ilçesi Kuştepe köyünde delil tespiti yönü ile keşif icra olunduğu, Şüpheliler Kamil ATAĞ ve Kukel ATAĞ’ın evlerinin alt bölümlerinde tanık Mehmet Nuri BİNZET’in nezarethane olduğunu ilişkin anlatımlarına uygun mekanların tespit edilerek atanan bilirkişiler tarafından gerekli fotoğraflamalarının yaptırılıp dosyamıza eklendiği,

Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in Kuştepe köyünde yer göstermesi ile öldürüldüğü iddia olunan İskan ARSLAN isimli kişinin cesedinin bulunması için yapılan kazı çalışması sonucunda 13 parça kemiğin bulunduğu, söz konusu kemiklerin rapor temini için gönderildiği İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından tanzim olunan 06.04.2009 tarihli raporda söz konusu kemik parçalarının insana ait olmadığı hususunun tespit edildiği,

Söz konusu soruşturma ile alakalı olarak 1993-1995 yıllarında işlenen faili meçhul cinayetlerle alakalı iki kişinin, Cumhuriyet Başsavcılığımıza kimlik bilgilerinin gizli kalması kaydı ile beyanda bulunacaklarını bildirdikleri, 5726 sayılı tanık koruma kanunu kapsamında ilgili yasanın 5/1-a, 10/2 maddesi uyarınca tarafımızca TÜKENMEZ KALEM ve SOKAK LAMBASI farklı ismi verilen bu iki kişinin tanık sıfatında beyanlarının tespit edildiği,

TÜKENMEZ KALEM farklı isminde beyanı tespit edilen tanığın 21.03.2009 tarihli beyanında;

“Ben yaşadığım dönemlerde tanık olduğum bir kısım konularla alakalı detaylı beyanda bulunmak istiyorum, beyanda bulunmamın amacı doğruların ortaya çıkması, ülkemde yaşanan bir kısım karanlık olayların aydınlanarak toplumun huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlamak, aynı zamanda kamu görevini yaparken suç işleyen ve böylece devletimize zarar veren kişilerin açığa çıkmasını sağlamaktır.

Yine söylemek isterim ki önce devletimizin sonra halkımızın huzurlu ve barış içinde yaşaması için vereceğim beyanların bu yaşanan sürece katkı sunabileceğimi yürekten inandığım için açıklamalarımı bu bağlamda yapmak istiyorum, inşallah hayırlı olur.

………..

Ben alaya getirildikten sonra alay komutanı Eşref HATİPOĞLU Cizre ile irtibata geçti ve 1-2 gün içerisinde Yavuz diye bir uzman çavuş yanındaki bir kişiyle beraber beni mavi renkli concort marka bir araçla Diyarbakır’dan alıp Cizre ilçesine götürdüler. Oraya gittiğimde, ilçe jandarma komutanı yüzbaşı Cemal TEMİZÖZ’dü, beni huzuruna çıkarttılar, kendisi bana ilçe ile alakalı ne bildiğimi ve kimleri tanıdığımı, kimlerin örgütle alakası olduğunu sordu, bende kendisine anlattım. Daha sonra kendisi bana kendisinin emrinde olan Yavuz ve Tuna isimli uzman çavuşlarla birlikte görev yapacağımı ayrıca orada asker olarak bulunan ama sivil kıyafetle gezen Adem YAKİN ile ortak hareket edeceğimi söyledi, bu sırada Yavuz ve Tuna oradaydı, ama Adem orada mıydı hatırlamıyorum, Ben 1994 yılının başında Cizre ilçesine gittim. İlk zamanlar Diyarbakır’a gelip çağırdıkları zaman Cizre’ye gidiyordum, birkaç ay sonra daha uzun süre Cizre ilçesinde kalmaya başladım.

Ben Yavuz isimli uzman çavuşun emrindeydim, ayrıca Adem ve Tuna’da sürekli bizimleydi. Ayrıca bizim grup da Hıdır ALTUĞ diye bir çocuk da vardı ama onun asker olup olmadığını ben bilmiyorum. yine bizim bu grupla ile birlikte çalışan sorgu ekibi içerisinde Selim Hoca isimli birisi vardı. O ifade alma ve yazı çizi işleriyle uğraşırdı. Ben önce grup ile birlikte ilçe merkezine çok çıkmak istemedim, çünkü tanıdığımız insanlar olabilir diye düşündüm, ama daha sonra bende grupla birlikte olaylara katılmaya başladım.

Bu sırada burada korucu başı olarak görev yapan Tayyan Kerevan aşiretinden Kamil ATAĞ ilçe komutanımız Cemal TEMİZÖZ ile çok yakın ilişkiler içerisindeydi, sürekli iki kişilik toplantılar yapar, bazen bizi de toplantının sonuna doğru çağırırlardı, çağırdıklarında kendi aralarında örgütle irtibatı olduğunu düşündükleri kişileri ya bize teyid ettirir yada bu konuda bize empoze yaparlardı. Yani bizi yönlendirirlerdi. Kamil ATAĞ sanki bir komutan gibiydi. Yani Cemal TEMİZÖZ ile yetkileri paylaşmış gibiydiler o kadar samimi ve araları çok iyi idi.

Komutanımız Cemal TEMİZÖZ bahsettiğim Kamil ATAĞ ile de irtibatı ve aldığı bilgilerle örgüte yardım ettiği düşünülen kişileri benimde içinde bulunduğum grubun sorumlusu olan Yavuz’a talimat olarak vererek o kişilerin ilçe jandarma komutanlığına getirilmesini istiyordu, genellikle Yavuz, Tuna, Adem ile birlikte gidip bu kişileri alıp ilçe jandarma komutanlığına getiriyorduk. Ben bir çok defada gitmemişimdir, çünkü benim resmi sıfatım olmadığı için beni çoğu zaman bırakıyorlardı. Ama kişileri ilçe jandarma komutanlığına getirdiklerini ben her zaman görüyordum, çünkü oradaydım, zaten yazma işlerini de Selim hoca isimli askeri personel yapardı.

Adem YAKİN’in kod ismi BEDRAN idi ben Yavuz isminin de bir kod isim olduğunu zannediyorum. Tuna isminin ise gerçek mi yoksa sahte isimli olduğunu bilmiyorum.

Yavuz isimli kişi 35-40 yaşlarında İç Anadolu aksanlı kumral, biraz kilolu, 1,70 boylarında, uzun saçlı, zaman zaman kirli sakallı, genelde bıyıklı, evli, bir kız çocuğu vardı.

Adem YAKİN isimli kişi 25-30 yaşlarında, Batmanlı, itirafçı olmasına rağmen askerlik yapan, 1,70 boylarında, esmer, minyon tipli bir kişiydi.

Selim hoca isimli kişi 35 yaşlarında uzun boylu, zayıf, kısa saçlı, sakalsız fakat ince bıyıklı, Erzurum yada Karslı, Evli bir kişiydi,

Tuna isimli kişi 1995’li yıllarda Cizre ile Nusaybin arasındaki karayolunda trafik kazasında vefat etmiştir. Ben sonradan duydum. Hıdır ALTUĞ isimli kişi TAYFUN KOD ismini kullanırdı, bu şahıs 25-30 yaşlarında, 165-1,70 boylarında, etine dolgun, esmer, Tuncelili, itirafçı bir kişiydi.

İlçe jandarma komutanlığına getirilen ve örgütle bağlantısı olduğu düşünülen kişiler ya haber elemanı olarak ikna edilip gönderildi. Ya evrak tanzim edilerek adliyeye götürülürdü. Yada talimat gereğince infaz edilirdi. Benim bu dönemde infaz edilen kişilerle alakalı bir çok görgü ve bilgiye dayalı tespitlerim oldu.

Bu konuda hatırlayabildiğim kadarını yine zaman sıralamasına göre mümkün olduğunca anlatmaya çalışayım;

1- 1994 yılı yaz aylarında Ramazan ELÇİ isimli şahsın öldürülmesi,

İlçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ Ramazan ELÇİ isimli kişinin örgüte yardım ettiğine dair bilgi edinmiş ve bu şahsın alınması ve ifnası hususunda Yavuz isimli uzman ile Tuna isimli uzman çavuşa talimat vermiş, bunun üzerine Yavuz, Tuna ve Ben birlikte beyaz renkli bir toros marka araçla gündüz vakti, aracı Yavuz’un kullandığı halde içecek bir şeyler almak için ilçe jandarma komutanlığından ilçe merkezine doğru giderken köprüde Yavuz aracı durdurdu Ramazan ELÇİ isimli şahıs köprünün üzerinden geçiş yapıyordu, şahıs kısa kol giyinmişti, zannediyorum gömlek vardı, rengini hatırlamıyorum, şahıs 1,70 boylarında, sarışın birisiydi. Yavuz araçtan inip şahsı kolundan tutup aracın arkasına konuşarak bindirdi. Önde Yavuz oturuyordu. Yani şoför mahallindeydi onun yanında Tuna oturuyordu. Ama Ramazan ELÇİ’yi araca alınca Tuna arkaya geçti benimle birlikte oturmaya başladı. Ramazan ise şoförün yanındaki koltuğa oturdu. Yavuz aracı hareket ettirdi. Silopi yoluna doğru harekete geçtik, bu sırada Yavuz Ramazan’a gülerek ne haber bu sıralar bize bir şeyler yok mu diyerek bize hiç haber vermiyorsun diyerek sohbet ediyordu. Yolda senin ne yaptığını biliyoruz sen örgüte çalışıyorsun gibi imalarda da bulunuyordu. Bu sırada Ramazan’ın kimliğini istedi ve aldı. Yaklaşık 10 km gittik, güzeller karakolunu geçtik yaklaşık 4 km daha gittikten sonra sol tarafta lokanta gibi çalıştırılmış fakat terk edilmiş bir yerde durduk. Sonra Tuna araçtan inip Ramazan’ı kolundan çekip aşağıya indirdi. Ramazan gel dedi. Duvarın kenarına götürdü. Duvarın arka kısmından bir el silah sesi geldi sonra Tuna tek başına elinde silah olduğu halde gelip aracın önüne bindi. Pezebeng gitti dedi. Sonra Yavuz aracı hareket ettirip birlikte ilçe jandarma komutanlığına gittik, ben ve Tuna aşağıda beklerken Yavuz ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün odasına çıktı, giderken kimlik de elindeydi, sonra inişte hiçbir şey olmamış gibi günlük faaliyetimize devam ettik.

2- 1994 yılında Zeristan köyünden Abdullah ve İzzet isimli şahısların öldürülmeleri,

Bu hadise günlerinde Kamil ATAĞ her zamanki gibi sık sık ilçe jandarma komutanlığına geliyordu o günlerde Kamil ATAĞ ve korucuları iki tane örgüt üyesini almışlardı. Zannediyorum onların beyanında Abdullah ve İzzet isimli kişilerin kendilerine silahlarını saklamaları ve yardımları hususunda beyanlarının geçtiğini anlatmış. Bundan dolayı da ilçe jandarma komutanımız kendi bünyesindeki komando birliğine bu teslim olan yada yakalanan örgüt üyelerinin silahlarını göstererek alıp getirmeleri ve bu örgüt üyelerine yardım eden Zeristan köyünden Abdullah ve İzzet isimli şahısların ilçe jandarma karakoluna getirilmeleri talimatını vermiş, bizde iki tim komando ile birlikte ben, Yavuz, Tuna ve Adem birlikte gittik, köye vardıktan sonra örgüt üyelerinden bir tanesi 20 yaşlarında zayıf, kısa boylu, kumral olan kişi tim ile gidip arazideki silahını gösterdi. Alıp geldiler. Bu sırada Abdullah ve İzzet’in evine bakıldı ve olmadıkları görüldü, ben orada gördüğüm Hasan ve Hacı Cemil diye bilinen kişilere sonradan ifade vermeye gelsinler dedim. Çünkü şu anda oradalar ise bir zarar görebileceklerini düşündüm. Biz araçlara binip dönerken yolda Abdullah ve İzzet’in araçla köye doğru geldiklerini gördüm. Bunun üzerine komanda birliği şahısların önünü kesip araçlarını alıp birlikte ilçe jandarma komutanlığına geldik. İzzet ve Abdullah nezarethaneye alındı, ondan sonra biz normal işlerimize alındık, fakat 1 gün sonra bu şahısların kaybolduğunu duydum, bana göre bu şahıslar Cemal komutanın talimatı ile infaz edilmişlerdir. Ama orada bir süre bu şahısları resmi olarak aradılar. Fakat bulundular mı bilmiyorum.

3- 1994 yılı Şubat aylarında Ramazan UYKUR isimli şahsın öldürülmesi,

Ramazan UYKUR isimli kişi PKK örgütü adına Cizre ilçesinde aktif şekilde çalıştığı konusunda güvenlik güçlerinin tespitleri ve bilgileri vardı. Bu şahsın eylemlerini engellemek için çalışmalar yapılıyordu ve bu kişinin öldürüldüğünü biz duyduk, ilçe jandarma komutanlığının alt katında bulunan ve bizim sorgu dediğimiz odada otururken zannediyorum Yavuz, Ramazan UYKUR’u Kamil’in oğlu Temer infaz etmiş yanında biri daha varmış, hatta açık açık yapmış diye bize anlattı. Fakat benim görgüye dayalı bir bilgim yoktur.

4- 1995 yılında Salih ŞIK isimli kişinin arazisini ekmek isteyen bir kişinin öldürülmesi.

Bu yıl ben ilçe jandarma komutanlığında bulunduğum bir sırada ilçe jandarma komutanımız Cemal TEMİZÖZ Salih ŞIK isimli ve belediye başkanı adayı olan kişiyi makamına çağırdı ben yukarı çıkıyordum, komutanın odası açıktı ve Cemal TEMİZÖZ Salih ŞIK’a sen öleceksin, sen seçime girmeyeceksin diye bağırıyordu. Sonra bu şahıs boynunu büküp gitti. Aradan bir zaman geçti, bizim bulunduğumuz grup da ki kişiler Cemal TEMİZÖZ ve Kamil ATAĞ’ın bu Salih ŞIK’a ait araziyi ektirmemek için bir şahsı önce ölümle tehdit edip sonra infaz ettirdiğini konuşuyorlardı, ama ben bu kişinin isminin kim olduğunu bilmiyorum. dedi.

5- 1994 ya da 1995 yıllarında İbrahim ADAK yada Murat ADAK isimli kişi ile bir muhasebecinin öldürülmesi,

Bu şahıs Cizre ilçesinde o yıllarda inşaat işi yapan bir kişiydi. Güvenlik güçleri tarafından bu şahsın örgüte maddi katkı sağladığı hususunda düşünceler vardı. Komutanımız Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Yavuz, Tuna, Hıdır ALTUĞ ile Adem ve ben birlikte Cizre ilçesindeki bir parka gittik, amacımız bu şahsı almaktı, Cizre suyunun kenarında bulunan parkta bir inşaat alanı vardı. Zannediyorum bir devlet kurumu yapılıyordu, orada şahsı inşaat alanından aldık. Oradan ilçe merkezine uğrayıp zannediyorum muhasebecilik yapan bir kişiyi daha yine örgüte yardım ettiği düşüncesiyle talimat gereğince aldık, geldiğimiz araçlara bindirerek Silopi yoluna doğru devam ettik, oradan İnci köyü yol ayrımından ayrılıp kırsala doğru devam eden stabilize yola girdik, zannediyorum 1–2 km kadar gittik. burada yolun hemen kenarında küçük bir dere yatağı vardı, ama o tarihte dereden su akmıyordu. Hep beraber araçtan indik, bahsettiğim İbrahim ya da Murat ADAK isimli kişi ile ismini hatırlayamadığım muhasebeci olan kişiyi araçtan indirdik. Dere yatağına indirdikten sonra Hıdır ALTUĞ elindeki kaleşnikof marka silahla her ikisine de yaklaşık 2-3 metre mesafeden ateş edip ikisini de öldürdü, her iki cesedi de olay yerinde bıraktık, herhangi bir şekilde üzerlerine kapatmadık, cesetleri de götürmedik. Sonra hep beraber araçlara bindik ve ilçe jandarma komutanlığına geldik. Bu tip hadiselerde zaten götürülen kişinin infaz edileceğini herkes bilirdi, o sırada kimin infaz ettiği önemli değildi.

Ben şu anda bu olayları anlatırken rahatsız oluyorum çünkü yaşadığım olaylar aklıma geliyor ve öldürülen insanların görüntüsü gözümde canlanıyor, ben pişmanlık yasasından yararlandıktan sonra amacım devletime yardım etmek iken başıma böyle bir dolu olay geliyor, dün akşam sizle konuştuktan sonra düşündüm ve PKK örgütü içerisinde seminerlerde ve konferanslarda yani eğitim çalışmalarında sürekli devletin gayri resmi özel savaş diye örgüt içerisinde tabir ettiğimiz yöntemleri ile kürt insanın üzerine gidildiği ve imha edildiği hususlarını konuştuğumu, ayrıca JİTEM’in isminin sık sık örgüt konuşmalarında geçtiğini hatırladım ve o zaman konuşulanların doğru olduğunu bu yaşadığım süreçten sonra anlamaya başladım. PKK terör örgütü de bu JİTEM’in ne olduğunu en az bizler kadar belki daha fazla biliyor, neden ve nasıl bildiğini ben çözemiyorum.

Ben Diyarbakır’dan Cizre’ye giderken Mardin’e uğradığımızda oradaki alay komutanlığındaki bağımsız bir JİTEM diye tabir edilen biriminde de bulunan insanlarda aynı pervasızlıkla infazlardan öldürmelerden bahsedildiğini gördüm ve duydum. Aynı şekilde Silopi’ye gittiğimde de JİTEM grup komutanlığında yüzbaşı olan Muhtar Ali diye tabir edilen kişi ile Yusuf isimli üst teğmenin de aynı şekilde bizim yanımızda infazlardan bahsettiğini, “bu şerefsizleri durdurmanın yolu buradaki milis yapılanmasını temizlemekten geçer” şeklinde konuştuklarını duydum. Ayrıca orada KOÇERO diye tabir edilen bir kişide vardı. Fakat ben kendisini görmedim.

6- ………….
7- Cizre ilçesinde çalıştığım dönem içerisinde Kurtuluş Mahallesi mevkiinde soy ismini bilmediğim İbrahim isimli şahsın öldürülmesi olayı,

PKK terör örgütünün Mardin eyalet komutanı Agit kod Faysal KURT kendiliğinden teslim olarak itirafçı olup Cizre’ye gönderilmiş, burada Kamil ATAĞ’ın korucularını örgütün hareket tarzlarını anlatarak onlara eğitim veren bir kişidir. Bu kişi ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’e Kurtuluş mahallesinde örgütün şehir sorumlusu aynı zamanda örgüt adına aktif faaliyette bulunan milislerin güvenlik güçlerine karşı müdahalesini engellemek amacıyla nöbet tutmalarını koordine eden İbrahim isimli şahsın isminin bildirilerek Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile komando timleri ve birlikte görev yaptığım birimdeki yukarıda anlattığım olaylarda isimleri geçen şahıslarla ilçe merkezindeki Kurtuluş mahallesi mevkiine gittik. bize bildirilen evin etrafını sardık. Hıdır ile ben bahçenin avlu duvarından içeriye atlayıp, komando timine kapıyı açacaktık, bahçe duvarından atlayınca elinde kaleşnikof silah bulunan bir şahıs gördük. Üzerine doğru yürüyünce panikledi silahı kullanamayınca Hıdır ile birlikte şahsı etkisiz hale getirdik. Kapıyı timlere açtığımızda İbrahim isimli şahsın komando timleri tarafından yakalanmış olduğunu gördük. Her iki şahsı alarak ilçe jandarma komutanlık binasına götürdük. Burada Yavuz bu şahısları sorgularken Faysal KURT’da örgütü tanıdığı için o da sorguda bulundu, sorgu sırasında İbrahim isimli ve diğer örgüt mensubu şahıs örgütün Kurtuluş mahallesi mevkiinde beyanları ile krokilerle örgüte ait sığınakların olduğunu söylediler. Bu bilgiler Cemal TEMİZÖZ’e arz edildi, komutanın talimatı ile sığınaklara gidilip tespit yapılması talimatı üzerine, komando timleri Yavuz, Faysal, Tuna, Adem, Hıdır ve ben birlikte bu şahısları da alarak belirtilen sığınakların bulunduğu yerlere gittik, komando timleri güvenliği aldılar. Bizde bu şahıslarla birlikte sığınakların bulunduğu yere geçtik, Faysal İbrahim isimli çocuğu sığınağa girip içindeki eşyalar varsa onları dışarı çıkarmasını yada kişiler varsa onları dışarı çıkarmasını söyleyerek sığınağa soktu, kısa bir süre sonra sığınağa giren çocuk gelmeyince Faysal sığınağın içerisine önce el bombası atıp arkasından keleşle içeriye ateş etti. Ancak bu olay adliyeye sığınakta tuzaklama var hikayesi ile iletildi, savcı olay yerine gelip cesedi sığınaktan çıkardılar. Bu anlattığım olaylar sırasında bize ateş etmeye çalışırken paniklediği için ateş edemeden yakaladığımız diğer şahıs bu yer göstermeye götürülmedi, daha sonradan hakkında adli soruşturma yapılarak Cumhuriyet Savcılığına gönderildi. İbrahim isimli bu şahıs yer gösterme işlemi bitince komutanın öldürün talimatı doğrultusunda sığınağa sokularak sığınak içerisinde öldürülmesi sağlanmıştır.

8- ……………
9- Cizre de görev yaptığım 1994 -1995 yıllarında tarihini tam olarak hatırlamıyorum, PKK terör örgütüne katılmak için giden 4-5 kişinin Bozalan köyünün yakınında küçük bir mezranın ilerisinde öldürülerek gömülmesi olayı,

Cizre ilçesinde benimde yer aldığım çalışma grubu ile ilçe jandarma binasında bulunduğum sırada Yavuz bizim yanımıza gelerek hadi görev var dedi. Bunun üzerine ben, Yavuz, Tuna, Tayfun kod Hıdır, Adem ve yanlış hatırlamıyorsam bir Cabbar isimli uzman çavuşla sivil beyaz renkli toros marka iki araca, birinde Tuna’nın kullandığı ben, ve Tayfun kod Hıdır bulunuyorduk, Ademin kullandığı diğer araca Yavuz ve Cabbar uzman çavuş bindiler. Silopi yoluna hareket ettik, Silopi yolunun yaklaşık 10–15 km’sin de beyaz bir toros araç durduruldu, içinde yanlış hatırlamıyorsam sürücüsü ile birlikte 4-5 kişi vardı. Araç içerisindeki bu şahısları araçlarından indirip kendi araçlarımıza bindirerek Cizre yönüne döndük, Bozalan köy yoluna dönüp devam ettiğimiz sırada önümüzde seyreden Ademlerin aracında bulunan aldığımız şahıslardan birisi araçtan kendisini attı, kaçmasın diye Adem ateş ederek bu şahsı yaralayıp daha sonradan aracın bagajına atıp yolumuza devam ettik, Bozalan köyüne yakın bir yerde bulunan küçük bir mezrayı geçtikten sonra bir dere yatağında araçları durdurup yanımıza aldığımız şahıslar ile birlikte aşağıya indik, Yavuz ile Adem bu 4-5 kişiyi bizden yaklaşık 50 metre kadar uzaklaştıktan sonra keleşlerle tarayarak öldürdüler, cesetleri bulunmasın diye öldükleri yerde üzerlerine toprak attık, ilçeye geri döndük. İlk alındıkları zaman Yavuz bu şahısların kimliklerini toplamıştı, jandarma binasına dönünce de kimliklerini ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’e götürdü. Çünkü kim öldürüldüyse kimlikleri mutlaka jandarma komutanlığına teslim ediliyordu, ben bu olaydan sonra bu şahısların PKK terör örgütüne katılmak için gittiklerini, savaşçı olduklarını öğrendim, yanlış hatırlamıyorsam öldürülen bu şahısların cesetlerinin bulunduğunu duydum. Eğer bulunmamış ise yerini gösterebilirim.

10-…….. .

Benim Cizre ilçesinde çalıştığım süre içerisinde aradan uzunca zaman geçtiği için hatırlayabildiğim öldürme olayları şimdilik bunlardır. Eğer sonradan hatırladığım olursa bu konuda ayrıca ifade verebilirim.

………….

Ben yukarda anlattığım olayları 1996 yılına kadar Cizre ilçe jandarma komutanlığı, Diyarbakır alay komutanlığı sorgu bürosu ve Diyarbakır JİTEM teşkilatında çalıştığım dönemlerde bizzat şahit olduğum için anlattım. 1995 yılında da İçişleri Bakanlığına kimliğimin değiştirilmesi ve silah ruhsatı verilmesi yönündeki talebimin kabul edilmesi sonrasında 1996 yılında bu işleri bırakarak şirket kurup inşaat işleri ile uğraşmaya başladım. Halen bir taş ocağını ortak olarak işletmekteyim. Ben bu sürecin tamamında kod isim olarak FERİT KOD ismini kullandım.

BEDRAN KOD Adem YAKİN ile TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ Cizre ilçe jandarmaya gelmeden önce Silopi ilçesindeki taktik alay komutanlığında albay Rıdvan ÖZDEN’in komutasında bir süre çalışmışlar, ayrıca Diyarbakır, Siirt ve Batman ili Tunceli illerinde de bu dönemde faaliyet yürütmüşler, ayrıca hep beraber Cizre ilçesinden Irak da bulunan bir birliğimize camları siyah filmli olan Land Rover bir jiple iki birlik olarak 1994’lü yıllarda götürüldük. O zaman komutanımız Mete isimli bir albaydı. Orada bir gece kaldıktan sonra telsiz ve bir tane silah alıp ertesi gün döndük, onu Cizre ilçe jandarma komutanlığına getirip teslim ettik, bir süre sonra bu silahın komutanımız Cemal TEMİZÖZ tarafından ‘X’ paşaya tugay komutanımız olduğu için hediye edildiğini ben gözlerimle gördüm. Bu silah susturuculu ince mermili bir tüfekti.

………….

…………Benim hatırladığım ve söyleyeceklerim bundan ibarettir” dediği,

SOKAK LAMBASI farklı isminde beyanı tespit edilen tanığın 31.03.2009 tarihli beyanında;

“Ben uzun zamandan beri suskun kalmam vicdanımda derin yaralar açtı bu yaralar kolay kolay silinecek gibi değil hakikatin yerini bulması yaptıklarımıza kefaret olması vicdanen rahatlamam için ölen insanların öldürülme anını sürekli olarak gözümün önüne geçmemesi ve yarın mahşerde yetim kalan çocuklara verilebilecek bir cevabım olması için gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını istiyorum.

Ben 1980 yıllarının sonlarına doğru yasadışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütü adına kırsal alanda silahlı faaliyet yürütmek amacıyla Avrupa üzerinden terör örgütüne katıldım. 1990 yılının başlarında Güvenlik Güçlerince yakalandım verdiğim bilgiler doğrultusunda itirafçı konumuna getirilerek güvenlik güçleri ile beraber çalışmaya devam ettim. İlk olarak Siirt’te yakalanmamam esnasında beni Temel CİNGÖZ Paşayla görüştürdüler Paşanın bana karşı samimi davranması ve yaralanmamdan dolayı benimle yakından ilgilenmesinden dolayı bende Örgüt içersinde kaldığım süre içerisinde tüm bildiklerimi anlatmaya karar verdim ve bundan sonra itirafçı olarak bildiklerimi anlattım. Mahkemeye çıktım. Yaklaşık olarak (5) yıl kadar ceza evinde kaldım. Cezaevinde bulunduğum sırada bir iki kez yer göstermek için cezaevinden çıktım. Hatırladığım kadarı ile 1995 yılında Cezaevinden çıktım ailemin bana karşı örgüt aleyhinde bilgi verdiğimden dolayı tepkili olmasından ve sahip çıkmaması nedeni ile cezaevinden çıktıktan sonra Diyarbakır İl Merkez Komutanlığına sığındım. Burada Ersin Yüzbaşı isimli şahıs ile irtibatlandım (15) gün kadar kaldıktan sonra beni Cizre Jandarma komutanlığında Jandarma ile beraber hareket eden benim durumumda olan şahısların olduğunu söyleyerek beni Cizre İlce Jandarma komutanlığına gönderdi. Yaz ayları olarak hatırlıyorum gittiğimde Yavuz uzman, Selim Hoca uzman, BEDRAN Kod Batmanlı İtirafçı olan Adem YAKİN, Tuncelili itirafçı olan Tayfun Kod Hıdır ALTUĞ, Kahramanmaraşlı ismini bilmediğim bir astsubay karşıladılar ve o gece orada kaldım. Ertesi gün Yavuz uzman İlce Jandarma komutanı olan Yüzbaşı Cemal TEMİZÖZ’ün yanına çıkararak bu arkadaş yeni geldi artık bizimle beraber çalışmalara devam edecek dedikten sonra Yüzbaşı Cemal TEMİZÖZ onaylayarak beni kabul etti bu tarihten sonra Yavuz uzman, Bedran Kod Adem YAKİN, Tayfun Kod Hıdır ALTUĞ, Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman ve Tuna Uzman ile birlikte görevlere çıkmaya başladık İlk zamanlar Cizre ilçesinde şüpheli şahıslar üzerinde ve terör örgütüne müzahir yapıda olduğu değerlendirilen şahıslar üzerinde kontroller yapıp bu şahısları örgüt faaliyeti kapsamında çalışıp çalışmadıkları hususunda araştırmaya ve faaliyetleri varsa engellemeye çalıştık. Bu insanlar arasında adi suç işleyen mesela kaçakçılık suçu işleyen kişilerde oluyordu. Ben bu dönemde hatırladığım bir kısım olaylarla alakalı detaylı ve hatırlayabildiğim hususları anlatmak isterim. dedi.

1- 1994-1995 yıllarında soy ismini ADAK olarak bildiğim kişi ile ismini bilmediğim Muhasebecinin öldürülmesi olayı.

Cizre İlçesinde İnşaat işleri yapan ve terör örgütüne maddi yardımda bulunduğu değerlendirilen ismini bilmediğim, soy ismini ADAK olarak hatırladığım şahsı İlçe Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, Tuna uzman TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD ve Abdulhakim GÜVEN şahsı Cizre İlçesi içerisinde bulunan İnşaattan alarak bulunduğu araca bindirdikten sonra yaptığı sorgu neticesinde muhasebeci olarak ismini hatırlayamadığım şahsıda Senefis mahallesindeki inşaattan alarak sorgulama amaçlı İlçe Jandarmaya götürdüler. Burada bir gün gözleri bağlı vaziyette sorgu neticesinde şahısların terör örgütüne yardım yataklık yaptıklarını tespit ettiler. Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla her iki şahsıda alarak İnci Köyü yol ayrımından ayrılarak kırsala doğru gittiler sırada suyu olmayan bir dere yatağına geldikten sonra şahısları indirerek suyun çarpması neticesi oluşan oyuk kısmına doğru her iki şahsı yatırdıktan sonra Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman ile hep beraber bu şahıslara ateş ederek hep birlikte öldürdüler. Boş kovanları toplayarak şahısların üzerlerini taşlarla kapatarak oyuğun üst tarafını göçürmek suretiyle toprakla da kapanmasını sağladıktan sonra buradan seri bir şekilde ayrıldılar daha sonra bu şahsılardan herhangi bir haber alınamadı.

2- ………..
3- ………..
4- 1995 yılının kış aylarında Suriye uyruklu iki vatandaşın sınıra yakın bir yere götürülerek öldürülmesi olayı.

Cabbar Kod uzman daha sonra Astsubay oldu. Selim Hoca uzman, Tuna Kod uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, BEDRAN KOD Adem YAKİN ile birlikte bulundukları sırada Suriye uyruklu iki vatandaşın İlce Jandarmaya gelerek Türk Vatandaşı olmak istediklerini kabul edilmeleri durumunda ailelerini de getireceklerini beyan ederek müracaatta bulundular, Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, BEDRAN KOD Adem YAKİN Suriye uyruklu bu şahıslara örgüt ile ilgili bilgi vermeleri durumunda yardımcı olacaklarını söylediler bu iki şahısta bildikleri bir yer olduğunu ve kendilerine göstereceklerini söylemeleri üzerine Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı doğrultusunda bu iki şahsın sınıra yakın bir yerde öldürülmesi talimatı üzerine görevliler bu iki Suriye uyruklu şahısları alarak Katran bölgesinde sınıra yakın bir yere götürdüler yaklaşık bir buçuk saat kadar süre stablize yoldan gidilen bir süreden sonra Cabbar Kod uzman Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, BEDRAN KOD Adem YAKİN yanlarında götürdükleri iki şahsın gidilen iki araçtan indirdiler, daha sonra Yavuz kod isimli kişi tabancası ile bu iki şahsa ateş etti. Ama nerelerine ateş etti onu hatırlamıyorum, ben bu şahısların elbiselerini ve özel durumlarını da hatırlamıyorum. Bu şahısların üzerine belki 10 cm toprak ve taş kondu ve iki araçla dönüldü. Bu şahısların niye öldürüldüğünü ben bilmiyorum.

5- …………
6-…………
7- 1994–1995 yıllarında 4 şahsın öldürülmesi olayı;

Tam olarak hatırlayamadığım bir zamanda Cizre İlçe Jandarmada bulunan Yavuz uzman gelerek Cemal TEMİZÖZ ‘ün talimatı ile göreve gidileceğini söyledi. Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman iki araç olarak hareket etti. Aracın birini Tuna uzman kullanıyordu. Hıdır ve Abdulhakim bu araçtaydı. Adem Yakinin kullandığı araçta Yavuz ve Cabbar uzmanlar vardı. Silopi yoluna doğru hareket edikten sonra bir müddet gittikten sonra toros marka bir araç durduruldu. İçinde 4 kişi vardı. Bu şahısları araçtan indirerek ikişer ikişer araçlara alındı. Adem YAKİN’in kullandığı araç öndeydi. Bozalan köyünü geçtikten sonra bir mezraya geldiler. Bu mezra içinde Adem’in kullandığı araçtan bir şahıs atlayarak köyün içine doğru kaçmaya başladı. Bunun üzerine araçlar durdurularak aşağıya inildi. Adem YAKİN aracın koltuğunun altından çıkardığı Kaleşnikov marka silah ile seri bir şekilde kaçan şahsı taradı. Şahıs yere düştü. Şahsın yanına koşarak gittiler ve yaralı şahsı alarak Adem’in kullandığı aracın bagajına koyarak yola devam ettiler. Köyden Botaş istikametine giderken yol kenarında tenha bir yerde şahısların üçünü de yere yatırarak hep beraber ateş ettiler. Şahısların üzerinden kimliklerini aldıktan sonra toprak ile örterek oradan ayrıldılar. Bu kimlikleri daha sonra Cemal TEMİZÖZ’e teslim ettiler. Yukarda isimlerini belirttiğim şahıslar her zaman infaz edilen bütün şahısların kimliklerini alarak Cemal TEMİZÖZ’e teslim ediyorlardı.

8- …………
9- ………….
10- …………
11- ………….
12- 1995 yılı yaz aylarında Silopi ilçesi Habur yolunda Haçkonaklama tesislerini geçtikten sonra üç gencin öldürülmesi olayı;

Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, Tuna uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ilçe jandarma komutanlığında bulundukları sırada ilçe otogarı karşısında nehir kenarında balıkçılık yapan bir şahıs tarafından otobüsten şüpheli bir gencin indiğini ve elinde çanta olduğunu ve şüpheli hareketlerde bulunduğu telefonla bildirmesi üzerine, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, Yavuz uzman, Selim hoca isimli uzman, Cabbar kod uzman ile birlikte şahsı uygun bir mesafede takip etmeye başladılar, bir müddet geçtikten sonra ilçeden iki gencin daha bu genç şahsın yanına geldiğini gördüler. Sonra üçünü de alarak stejin toros marka araçla koltuklar yatırılmak suretiyle şahısları alarak ilçe jandarma komutanlığına gözleri bağlı vaziyette sorgulamak amacıyla getirdiler. Sorgu esnasına Yavuz uzman ilk takip edilen gence bir tokat atarak konuşmasını söyledi. Daha sonra Cabbar uzman Yavuz uzmana çocuğa niye vurduğunu sorarak çocuğa şirin görünmeye çalıştı ve Yavuz uzmanı sorgu odasından çıkarttı. Cabbar uzman çocuğun örgütün kırsal alanına gideceğini sorgusu esnasında öğrendi. Bu esnada Yavuz uzman ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün yanına gitti. Geldikten sonra çocukların öldürüleceğini söyledi. Her üç şahsıda Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman iki adet stejin toros marka araca koltuklarını yatırmak suretiyle alarak Cizre’de Silopi’ye doğru yola çıktılar, Silopi’yi geçtikten sonra Habur istikametine Haçkonaklama tesislerini geçtikten bir müddet sonra stabilize yoldan devam ederek Habur yolundan ayrıldılar. Uygun bir alana geldikten sonra şahısları araçlardan indirdiler. Yavuz uzman ilk olarak ilçe otogarına gelen genç çocuğu diğerlerine gözdağı olması amacıyla belinden çıkarttığı ruhsatsız tabancasıyla kafasına sıkarak öldürdü, diğer çocukların sorgusuna devam ettiler. Çocuklar şehir merkezinde bir milis vasıtasıyla kırsal alana çıkacaklarını itiraf ettikten sonra her ikisinin kafasına ŞAHİN BEDRAN KOD Adem YAKİN kaleşnikof ile yakın mesafeden gözleri bağlı olan çocukların kafalarına birkaç el sıkarak öldürdü. Daha sonra hep beraber bu üç şahsı suyu kurumuş dere yatağına toprağı da biraz açarak öldürdükleri genç çocukları gömdüler ve üzerlerine biraz toprak ve taş atarak Cizre ilçe jandarma komutanlığına döndüler. Bu şahsın kimlikleri de jandarmada iken alınmıştı.

13- 1995 yılı yaz aylarında Irak uyruklu bir vatandaşın Cizre-Silopi arasında Suriye sınırı yakınlarında öldürülmesi olayı;

ŞAHİN-BEDRAN KOD Adem YAKİN, Selim hoca uzman, Yavuz uzman, FERİT KOD Abdulhakim GÜVEN ve TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ Cizre ilçe merkezinde stejin toros marka araç ile gezdikleri sırada Cizre köprüsünü geçtikten sonra sağ tarafta bulunan Kadıoğlu oteli civarında bulundukları sırada giyiminden Cizreli olmadığı anlaşılan genç bir şahsı durdurarak Kürtçe ve Türkçe bilmediğini anlamaları üzerine gözlerine bağlayarak Cizre ilçe jandarma komutanlığı sorgu odasına getirdiler, Arapça bilen bir er vasıtasıyla şahıs ile yapılan sorgu neticesinde şahsın Irak’daki şartlardan memnun olmayarak Türkiye’ye kaçak yollardan geldiğini ve Arap kökenli olduğunu öğrenilmesi neticesinde Yavuz uzmanın ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün şahsı Türkiye’ye giriş yaptığı sınır kapısının tespit edilerek oraya götürüp öldürülmesi talimatı vermesi üzerine, yukarda belirttiğim şahıslar ile birlikte Arap uyruklu şahsın gözlerinin tekrar bağlanarak Cizre-Silopi arasında Dicle nehri kıyısında Suriye sınırında sazlıklar arasına yatırılmak suretiyle ŞAHİN BEDRAN KOD Adem YAKİN kaleşnikof marka uzun namlulu silah ile kafasına sıkmak suretiyle öldürdü ve şahsı sazlıklar arasına gömdüler. Daha sonra aynı ekip dönerek ilçe jandarma komutanlığına geri geldi.

14- 1995 yılı içerisinde Cizre-Şırnak arasında kasriğe varmadan dere yatağında ismini bilmediğim bir şahsın öldürülmesi;

FERİT KOD Abduhlakim GÜVEN, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, Yavuz uzman, Cabbar uzman ile birlikte Cizre-Silopi arasında yol ve sınır güvenliği sağlamak amacıyla gezdikleri sırada yol kenarında durumundan şüphelendikleri bir şahsı araçtan inerek araca almak istedikleri sırada yaptıkları üst aramasında iki adet Saddam marka silah buldukları, şahısın gözlerini bağlayarak ilçe jandarma komutanlığı sorgu odasına aldılar. Şahıs ile bir müddet konuştuktan sonra şahsın herhangi bir şey söylememesi üzerine sorgu odasındaki Filistin askısında kullanılan demir askıya bağlayarak şahsı astılar. Şahıs 10-15 dakika sonra konuşacağını belirtilerek çözülmesini istedi. Çözüldükten sonra şahıs tam olarak meseleyi anlatmadı. Yavuz uzman plastik jopla şahsın yüzüne sert bir şekilde vurarak tartaklamaya başladı. Şahıs 20 yaşlarındaydı. İşkenceye daha fazla dayanamayarak kendisinin kuzey ırakdaki örgüt kamplarına gitmek amacıyla Suriye sınırından geçerek oraya gideceğini ancak gitmeden yakalandığını söyledi. Şahsın tekrar gözünü bağlayarak stejin toros marka aracı alarak şahsı ilçe jandarmaya getiren aynı ekip ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ gördü. Cemal TEMİZÖZ’ün nedir konu demesi üzerine Yavuz uzman gözleri bağlı şahsın yanında şahsın kuzey ırakdaki kamplara gideceğini bu arada taraflarınca yakalandığını ve üzerinden iki adet silah çıktığını söylemesi üzerine elleri kemerinde gezer vaziyette olan Cemal TEMİZÖZ Yavuz uzmana götürün gereğini yapın demesi üzerine aynı araçla şahsı alarak Şırnak istikametine gittikleri sırada Kumçatı köyüne varmadan şahsı araçtan indirerek dere yatağına götürdüler, kimin sıktığını bilmiyorum şahsı öldürerek eriyen kardan dolayı akar vaziyette bulunan dereye şahsı atarak döndüler, şahıs akıntıya kapılarak gitti. Şahsın üzerinden çıkan iki adet Saddam marka tabancayı Yavuz uzman arabanın önünde bulunan beze sararak ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’e verdi.

Tarihi tam olarak hatırlamıyorum ancak Cemal TEMİZÖZ’ün Diyarbakır il jandarmaya tayininin çıkması neticesinde ismini bilmediğim yeni atanan Cizre ilçe jandarma komutanı olan yüzbaşının atanması neticesinde; FERİT KOD Abdulhakim GÜVEN, ŞAHİN BEDRAN KOD Adem YAKİN ve TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ’u çağırarak sizin burada ne işiniz var siz kimsiniz siz asker falan değilsiniz ne işiniz var diyerek bu üç şahsı jandarmadan kovdu. Adem eşyalarını toplayarak Cizreden ayrıldı, Tayfun ve Ferit’in nereye gittiğini bilmiyorum. daha önce yukarda belirtilen öldürme olaylarını gerçekleştiren Yavuz uzman, Selim hoca kod isimli uzman, Cabbar uzman isimli uzman çavuşları JİTEM grubundan alarak resmi elbiseler giydirmek suretiyle görevlerine son verdi. JİTEM’de yeni görevliler görevlendirildi. Bu tarihden sonra Cizre ilçesinde öldürme olaylarının olduğunu hatırlamıyorum. Tuna uzman ailesini Diyarbakırdan hava alanından aldıktan sonra Cizre yakınlarında geçirmiş olduğu trafik kazası neticesinde öldü. Eşi ve çocukları ağır yaralandı.

Şunu söylemek isterim ki benim yukarda anlattığım olaylar sadece Cemal TEMİZÖZ döneminde gerçekleşmiştir, sonra gelen yüzbaşımız zaten bizi hemen kim olduğumuzu sorarak ilçeden kovdu, çünkü bizim durumumuzu anlamış, bahsettiğim uzman çavuşları ise resmi elbise giydirerek birkaç gün içerisinde disipline etti. Yani benim bu bahsettiğim grup içerisinde bulunan kişiler yaptıkları tüm eylemler içerisinde kendilerinin JİTEM adına görev yaptıklarını söylüyorlardı. Yani bu grup JİTEM diye biliniyordu ve resmi elbise giymiyorlardı.

Ben çalıştığım dönemde Kukel ATAĞ veya Kamil ATAĞ’ın evinin altında bir sorgu odasının olup olmadığını hatırlamıyorum. Ayrıca benim Kuştepe köyünde bulunan Hizbullahçılarlada bir bağlantım yoktu. Başkalarının varmıydı bilmiyorum.

Ben yukarda bahsettiğim kişilerle alakalı vücut tiplerine uygun anlatımda bulunmak isterim;

1-Tuna uzman: Erzurumlu, 170 cm boylarında dolgun vücutlu, düz siyah saçlı, kalın dudaklı, normal burunlu, normal kulaklı, saçını yana doğru tarayan, beyaz tenli, düzgün şiveli, kahverengi gözlü birisiydi. Hatta hemen hemen her saniye boğazını temizlemek için öksürür gibi yapardı.

2- Yavuz uzman : Yozgatlı, 165 cm boylarında , hafif iri kafalı, alnının yan kısımları açık, dolgun vücutlu, sarı bıyıklı, hafif sarı saçlı, öne doğru eğilerek yürüyen, burnu kemerli büyük, ince dudaklı, gözleri hafif mavi ama tam mavi değil, saçını geriye doğru tarayan, beyaz tenli, o zamanlar bir oğlu vardı, normal kulaklı,

3- Selim Hoca Uzman : Karslı, 170 cm boylarında, İnce zayıf düz siyah saçlı, gözleri kahverengi, esmer tenli, ince dudaklı, kars bölge şivesi ile konuşur

4- Cabbar kod Uzman çavuş :Ankaralı, 165 cm boylarında, hatırladığım kadarı ile Ankarada Çinçin veya Yenidoğan semtine yakın bir yerde büyümüş, beyaz tenli, seyrek sakal ve bıyıklı, düz siyah saçlı saçını geriye tarar, normal kilolu insanlardı.

Benim söyleyeceğim başka bir şey yoktur, bildiğim her şeyi detaylı şekilde anlattım. Ben uzun zamandır geceleri uyuyamıyordum, hatta geceleri kalkıp sabaha kadar sigara içiyordum, içimde sanki bir gaz vardı. Dik yürüyemiyordum, kendimi boşlukta gibi hissediyordum, bu olayları anlattığım bu gün gerçekten rahatladım. En azından vicdanımın sesini kestiğime inanıyorum. Ben samimi şekilde kendimi de kapsayacak şekilde her şeyi anlattım. Taktir devletimize aittir” dediği.

Bu beyanlar üzerine Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazı ile söz konusu beyanlar kapsamında 1990’lı yıllara ilişkin faili meçhul evrakların değerlendirilmek suretiyle beyanlarda ismi geçen kişilerle alakalı anlatılan olayların olup olmadığı ve adli evrak tanzim edilip edilmediğinin sorulduğu,

Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 24.04.2009 tarihli talimat cevabında;

“………..

Bu soruşturma ile ilgili olarak şikayet ve dilekçeler Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2009/430 soruşturma numarası üzerinden alınmış, dilekçelerde iddia edilen olayla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığımızda derdest soruşturma olduğu anlaşıldığında bu dilekçe ve ifade örnekleri ilgili dosyalarına takılmıştır. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadeleri alınan gizli tanık anlatımları, mağdur-tanık anlatımlarına göre elde edilen delillerin değerlendirilmesi sonucunda CMK 250 Maddesi İle Görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/906 numara üzerinden yürütülen soruşturmayla ilgisi kurulan dilekçe ve daha önce daimi aramada bulunan ve derdest olan dosyalarla ilgili ayrı klasör oluşturulmuş, oluşturulan klasörde dosyalara 1’den başlayarak numara verilmiştir. Numaralandırma kronolojik sıraya göre yapılmamış genel olarak gizli tanık anlatımlarındaki sıraya göre yapılmıştır. Bu dosyalarla ilgili genel yazışmalar için ayrı bir dosya oluşturulmuştur. Bu bağlamda dosyaların incelenmesi ve takibinin yapılması kolaylaştırılmıştır. Henüz tam olarak incelenemeyen Cumhuriyet Başsavcılığınızın 2009/906 numaralı soruşturmayla ilgisi olup olmadığı değerlendirilemeyen dilekçe veya müracaatlar için de ayrı bir klasör oluşturulmuş, bu müracaatlardaki talep ve iddialar da bu klasör üzerinden değerlendirilmeye alınmıştır.

Genel değerlendirmeler

1.Müsnet soruşturmayla ilgili olarak müştekilerin DNA inceleme talepleri ile ilgili henüz bir incelemeye gidilmemiş, tüm bölgedeki mezar açma sonucunda elde edilen delillerin Adli Tıp inceleme sonucu tamamlandığında; bu yöndeki taleplerin değerlendirilmesine geçilmesine karar verilmiştir.

2.Cumhuriyet Başsavcılığımızda bulunan tüm faili meçhul cinayet soruşturmalarındaki boş kovan ve mermi çekirdekleri ile ilgili olarak kriminal rapor aldırılan evraklar ve kriminal rapor aldırılmayan tüm evraklar tespit edilip mevcut deliller arasında bir irtibat olup olmadığı hususunun belirlenmesi için Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuarından tekrar rapor alınmasına karar verilmiştir.

3. Cumhuriyet Başsavcılığınızın 2009/906 numara üzerinden yürütülen soruşturma ile ilgili olarak gönderilen bilgi belgelere müsnet eylemlerin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiğine ilişkin aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.

- Bombalı tuzak ve çatışma süsü verilerek maktüllerin öldürülmesi iddiası 8. 9. 11.ve 19. olaylarda geçmiştir.

-Ele geçen cesetlerin üzerinden 3 ve 18 numaralı olaylar dışında kimlik çıkmamış olması, gizli tanıkların “öldürdüğümüz şahısların kimliklerini Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’e veriyorduk” şeklindeki beyanlarını doğrulamıştır.

- Öldürülen şahısların gözleri bağlı olarak bulunması hususu 1 ve 14 numaralı olaylarda geçmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınızın 2009/906numarası üzerinden yürütülen soruşturmayla ilgili irtibatı olduğu değerlendirilen olaylar aşağıdaki şekilde özetlenmiştir.

1. RAMAZAN ELÇİ’nin ÖLDÜRÜLMESİ
( 14.02.1994)

Cizre Silopi Karayolu üzerinde Şahin Dinlenme Tesisleri olarak bilinen terk edilmiş benzinlik içerisinde 14.02.1994 tarihinde bir şahsın ateşli silahla öldürüldüğü, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca belirlenmiş, Ölü muayene tutanağı hazırlanmış, öldürülen şahsın kimliği belirlenememiştir. Soruşturma evrakı Görevsizlik kararı verilerek Devlet Güvenlik mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığına 07.04.1994 tarihinde gönderilmiştir.

Bu cesetle ilgili olarak 08.06.2005 tarihinde Kerime ELÇİ Diyarbakır C.Başsavcılığına bir dilekçe vererek yukarıda anlatılan olayda öldürülen şahsın eşi Ramazan ELÇİ olduğunu, belirtmiş ve Nurettin ELÇİ ve cesedin defin işlemlerini yapan olarak göstermiş ve eşinin gözaltına alınırken üzerinde kahverengi ince çizgili bir ceketi, sarı renkli gömleği, kadife koyu yeşil bir pantolonu, açık kahverengi bir ayakkabısının olduğunu ve eşinin sarı saçlı, yeşil gözlü bıyıklı ve söz konusu tarihte 27-28 yaşlarında olduğunu belirtmiştir. Müştekinin bu iddiaları üzerine CMK 250 Maddesinde belirtilen suçlara bakmakla görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı yaptıkları tahkikatta, şikayete konu Ramazan ELÇİ'nin, Nüfus müdürlüğüne yakınlarınca kalp rahatsızlığı sonucu öldüğünün bildirildiğini tespit etmiş ve müracaatçılar hakkında suç uydurma suçundan suç duyurusunda bulunmuştur. Ancak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı müştekilerin iddialarını da araştırmaya almış ve yukarıda bahsedildiği şekilde kimliği belirsiz şahsın Ramazan ELÇİ olduğu sonucuna ulaşılmış ve soruşturma evrakını 27.09.2005 tarihinde olayın PKK terör Örgütü tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin iddianın yetersiz olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

Soruşturma dosyası incelendiğinde, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca 17.02.1994 tarihinde Cizre İlçe Jandarma Komutanlığına olayın araştırılması için müzekkere yazılmış, ikinci tekidin ardından bu müzekkereye 4 ay sonra verilen cevapta, olayın PKK Terör Örgütünce iç hesaplaşma sonucunda meydana geldiği belirtilmiştir. 2004 tarihinde olay anında ele geçen boş kovan ve mermi çekirdekleriyle ilgili Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarınca ekspertiz raporu düzenlenmiştir.

Cizre'de meydana gelen faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak gizli tanık "Tükenmez Kalem" 1994 yılında Ramazan ELÇİ'nin öldürülmesi olayını anlatmış ve ifadesinde öldürülen şahsı Yavuz, Tuna ve kendisinin birlikte köprü üzerinden alarak, Silopi yolunda Güzeller karakolunu geçtikten sonra solda lokanta gibi çalıştırılmış fakat terk edilmiş bir yere götürüldüğünü Ramazan ELÇİ'nin öldürüldüğünü anlatmış ve şahsın 1.70 boylarında sarışın biri olduğunu belirtmiştir.

Sonuç  :

Maktul yakınlarının beyanları ve mağdur-tanık Nurettin’in Beyanları, gizli tanık Tükenmez kalem'in beyanları ve tespit edilen maddi bulgularla aşağıda açıklandığı şekilde örtüşmüştür.

1.Gizli tanık "Tükenmez Kalem" olayın gerçekleştiği yer anlatımlarıyla maktulün bulunduğu yerin benzer olduğu,

2-Maktulün yakınlarının beyanlarına göre sarışın olduğu belirlenmiş, gizli tanık "Tükenmez Kalem" de öldürülen şahsın sarışın olduğunu beyan etmiştir.

3- Gizli Tanığın, maktulü 3 kişi olduğu halde birlikte "beyaz toros marka araçla aldık" şeklindeki beyanıyla maktulün kaçırıldığı anı gören tanıklar da maktulün beyaz toros marka araçla üç kişi tarafından götürüldüğü yönündeki beyanlarıyla uyuşmuştur,

4-Maktulün cesedinin bulunma anı ile eylem arasındaki zamanın kısa olduğu ve ateşli silahla öldürüldüğü otopsi raporundan anlaşılmış, bu husus da maktul yakınlarının beyanları ile gizli tanığın hemen maktulün götürülüp öldürüldüğü şeklindeki beyanları ile örtüşmüştür. Ayrıca ceset üzerinde kimlik çıkmaması da gizli tanığın beyanlarını doğrulamıştır.

2.İZZET PADIR ve ABDULLAH ÖZDEMİR’İN ÖLDÜRÜLMESİ (06/06/1994)

20/06/1994 tarihinde Abdullah ÖZDEMİR'in annesi Leyla ÖZDEMİR ve İzzet PADIR'ın annesi Hanım PADIR Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak Cizre İlçe Jandarma Karakol Komutanlığından gelen görevlilerin köyden oğullarını 06.06.1994 tarihinde aldıklarını ve bir daha kendilerinden haber alamadıklarını iddia ederek müracaat etmişlerdir. Silopi Cumhuriyet Savcılığınca bu müracaattan bir gün sonra Ebubekir DÖKMEN ve Harun PADIR'ın bilgisine başvurmuş, bu şahıslar da Abdullah ÖZDEMİR ve İzzet PADIR ile birlikte Cizre İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı görevlilerce gözaltına alındıklarını, kendilerinin ertesi gün serbest bırakıldığını, ancak aynı köyden İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR'in serbest bırakılmadığını belirtmişlerdir. Ayrıca aynı tarihte Tahir ÖZDEMİR de köye gelen sivil şahıslar arasında köye yakın noktada bulunan arama noktasındaki Karaaslan tesisine yakın noktada yol araması yapan ve Cizreli korucularının da bulunduğu noktadan yakınlarını sorduğunu, buradaki korucuların kendisine gelen şahıslar arasında sivil Hakim GÜVEN ile Bedran isimli şahıslar olduğunu söylediklerini beyan etmiştir. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/07/1994 tarihinde kaybolan bu şahıslarla ilgili Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazıldığı, talimat müzekkeresinin üzerinde toplu iğne ile iliştirilmiş "Cizre Merkezde Selçuk Yarbayın birliğinde bu iki şahıs bekletilmektedir denildi, araştıralım" diye yazılan bir not kağıdının dosya içerisinde bulunduğu tespit edilmiştir. Bu sürecin devamında müştekiler Hanım ve Delal 15/08/1994 tarihinde aynı iddiaları içeren dilekçeleri ile tekrar müracaat etmişlerdir. ayrıca müştekiler Hanım ve Delal'in bu arada 11/07/1994 tarihinde de Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdukları belirlenmiştir.

Bu başvurulardan sonra Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı 13/09/1994 tarihli dosya şüphelisi Cemal TEMİZÖZ imzalı üst yazıda Abdullah ÖZDEMİR ve İzzet PADIR'ın 06/06/1994 tarihinde durumları araştırılmak üzere alındıklarını, yapılan araştırma neticesinde şahısların devlet yanlısı olmaları, haklarında herhangi bir kayıt bulunmadığı gerekçesiyle 07/06/1994 tarihinde serbest bırakıldıklarının belirtildiği, yine bu konuyla ilgili Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının İlçe Jandarma Komutanlığına havale ettiği dilekçelerle ilgili olarak dosya şüphelisi Cemal TEMİZÖZ imzalı ve 25 Temmuz 1994 tarihli üst yazı ile İzzet PADIR, Abdullah ÖZDEMİR ve Ahmet ORUÇ'un Silopi ilçesi zeristan pınarönü üçağaç bölgelerinde operasyon icra eden komutanlığa bağlı timlerle irtibat kurmak için bölgede gidip gelen timin 6 Haziran 1994 günü bölgeden geri dönerken yolda PKK terör örgütü ile ilişki içerisinde oldukları ve örgüte yardım yataklık ettikleri yolunda duyum alınan bu şahısların yakalanarak gözlem altına alındığını, şahısların yapılan sorgulamalarında PKK terör örgütü ile ilişkilerinin bulunmadığının tespiti üzerine adı geçen şahısların 7 Temmuz 1994 günü serbest bırakıldığı belirtilmiş, üzerlerinde tarih olmayan ve hangi görevlilerin de imzaladığı belli olmayan Abdullah ÖZDEMİR ve İzzet PADIR'a ait ifade tutanakları örnek asılları, yine hangi görevlinin hazırladığı belli olmayan sadece imza bulunan bu şahıslarla ilgili üst arama tutanakları asılları ve salıverme ve yakalama tutanaklarının fotokopileri gönderilmiştir. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına ne zaman geldiği belli olmayan bu yazı 22/10/1997 tarihinde havale edilmiş ve evrak Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği belirlenmiştir. Bu evraklar üzerine Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/10/1997 tarihinde Abdullah ÖZDEMİR, İzzet PADIR ve Ahmet ORUÇ ile ilgili bulunan yakalama ve salıverme tutanakları asıllarının istendiği, bu yazıya cevaben Cizre İlçe Jandarma Komutanlığınca 10 Aralık 1997 tarihinde cevap verildiği ve Abdullah ile İzzetle ilgili yakalama ve salıverme tutanaklarının karbonlu ikinci suretlerinin gönderildiği ve 7 Temmuz 1994 tarihinde İzzet ve Abdullah'ın serbest bırakıldığına ilişkin bir evrak olmadığı, ayrıca Ahmet ORUÇ isimli şahısla ilgili yakalamanın 02 Mart 1994 tarihinde Düzova’da yapıldığı, 15 gün gözetim izni alındıktan sonra şahsın sorgulamasına müteakip 11 Mart 1994 günü Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına mevcutlu olarak gönderildiği belirtilmiş ve Ahmet ORUÇ ile ilgili yakalama ve Cumhuriyet Başsavcılığına sevk yazısı gönderilmiştir. 23/10/1997 tarihinde tanık Tahir ÖZDEMİR ve Mehmet Mızır PADIR Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca tanık sıfatıyla dinlendiği, tanıkların özetle önceki ifadelerini tekrar ettikleri, Tahir ÖZDEMİR köye gelenler arasında Abdulhakim GÜVEN ile kod adı Bedirhan olarak bilinen şahıslarla birlikte iki tane sivil giyimli teslim olmuş teröristlerin olduğunu ve bu şahısların, teröristlerin sakladıkları silahları almak üzere geldiklerini öğrendiğini ve köyden gözaltına alınan şahısların peşinden Cizre’ye gittiğini, ilçe jandarma komutanlığına giderek sorduğunu ancak bir bilgi alamadığını, 3-4 gün sonra daha önce ziristan mezrasında babası imamlık yapan Abdulhakim GÜVEN ile karşılaştığını ve ona yakınlarını sorduğunu, ancak Abdulhakim’in de yakalanan şahısları Cizre ilçe jandarma komutanlığına götürdük, teslim ettik, ne olduğundan haberim yok dediğini anlattığı, ayrıca Abdullah'ın okuma yazma bilmediğini, karalamalar şeklinde imzalar attığını, tutanaklardaki imzaların Abdullah'a ait olup olmadığını bilmediğini belirtmiş, ayrıca gözaltına alınıp geri dönmeyen iki şahsa Silopi ilçe jandarma komutanı Hüsam DURMUŞ zamanında kaleshnikov silah verildiğini, bu silahlarla ilgili ruhsat ve belgelerin olduğunu belirtmiştir. Tanık Mehmet Mızır PADIR da özetle köye gelenler arasında Abdulhakim GÜVEN ve kod adı Bedirhan olan şahısların gelenler arasında olduğunu, Abdulhakim GÜVEN'i çok iyi tanıdığını, babası Ahmet GÜVEN'in köylerinde imamlık yaptığını belirttiği, köye gelen jandarmaların tahminen köyün dağlık kesimine doğru bir km kadar mesafeye gittiklerini, çalıların arasından iki tane silah alarak geldiklerini, silahı tam olarak nereden aldıklarını görmediğini, geri dönerken ellerinde iki kaleshnikov silah gördüğünü, daha sonra köylülerden öğrendiği kadarıyla görevlilerin teröristlerin silahlarını almak üzere geldiklerini öğrendiğini, köylülerin söylediğine göre bu silahların yerini teröristler söylemiş ve köylülerin arasından 4 kişiyi alarak görevlilerin götürdüğünü, yakalama ve serbest bırakma tutanaklarındaki imzaların kardeşine ait olabileceğini belirtmiştir. Bu soruşturmanın ardından Silopi Cumhuriyet savcılığınca 19/06/1998 tarihinde evrak yetkisizlik kararı verilerek Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Talimat üzerine Abdulhakim ÖZDEMİR ve Mehmet Mızır PADIR bir daha dinlenmiş, özetle eski beyanlarının tekrar etmişlerdir. ancak Abdulhakim ÖZDEMİR ve Mehmet Mızır PADIR beyanlarını genişleterek köye getirilenler yer gösteren kişiler arasında Cizreli olduğunu bildikleri Halef ATAĞ'ın da olduğunu beyan etmişlerdir. Bu ifadelerin ardından evrakın Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, buradan İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR ile ilgili evrakın tefrik edilerek tekrar Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, 30/03/2001 tarihinde şahısların gözaltına kaybolması iddiası ile ilgili ek takipsizlik kararı verildiği, evrakın Silopi cumhuriyet başsavcılığına gönderildiği, daha sonra Abdullah ve İzzet'in kaybolması ile ilgili 07/01/2002 tarihinde evrakın daimi aramaya alındığı belirlenmiştir. Ayrıntılı şekilde özetlenen bu olay tanık Mehmet Nuri BİNZET'in ve gizli tanık Tükenmez Kalem'in beyanlarında geçmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen silahlı terör örgütü kurmak ve örgüt adına suç işlemek suçları ile ilgili 2009 /906 numara üzerinden yürütülen soruşturma kapsamında dinlenen tanık Mehmet Nuri BİNZET 19/03/2009 tarihli ifadesinde özetle; suç tarihinde PKK terör örgütünden kaçarak Halef ADAL ve Siirtli Beşir isimli şahsın Kamil ATAĞ'a teslim olduğunu, yakalanan bu kişilerin itirafları doğrultusunda köylere operasyonlar yapıldığını, bu kapsamda bu örgüt üyelerine yardım ettikleri belirlenen İzzet ve Abdullah'ın ziristan köyünden jandarma ve korucular tarafından gözaltına alınarak kütçe ismi kutlis olan ceylan mezrasına getirildiğini, burada Kamil ATAĞ'ın Ramazan ERKAN ve Cemal BİNZET isimli şahıslara İzzet ve Abdullah'ın şikeftamira isimli bölgede öldürülmesi için talimat verdiğini, bu şahısları bu olaydan sonra bir daha görmediğini belirtmiştir. Gizli Tanık Tükenmez Kalem de Abdullah ve İzzet isimli şahısların ziristan mezrasında iki tim komando ile birlikte Yavuz, Tuna, Adem ile birlikte köye gittiklerini, Kamil ATAĞ'ın getirdiği iki örgüt üyesinin köyde silahların yerini gösterdiğini, arazideki silahların alınıp getirildiğini, köyden geri dönerken Abdullah ve İzzet'i araçları ile köye dönerken gördüklerini ve buradan Abdullah ile İzzet'in alınıp nezarethaneye alındığını, fakat bir gün sonra bu şahsıların kaybolduğunu duyduğunu, infaz edildiklerini tahmin ettiğini beyan etmiştir.

Sonuç:

Bu olayla ilgili olarak mağdur tanıkları, tanık Mehmet Nuri BİNZET'in ve gizli tanık Tükenmez Kalem'in beyanları dosya içeriğindeki belge bilgiler değerlendirildiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.

1.Dosya şüphelisi ve suç tarihinde İlçe Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün imzasını taşıyan üst yazısına ek olarak gönderilen İzzet ve Abdullah'ın yakalanması, salıverilmesi, ifadesinin alınmasına ilişkin evrakların gerçeği yansıtmadığı şüphesine aşağıda sayılan nedenlerden ulaşılmıştır.

a.Gönderilen ifade tutanaklarında tarih olmadığı, iki ifadenin matbu olduğu, tutanakların hangi görevli tarafından hazırlandığının da belli olmadığı, fotokopi olarak gönderilen salıverme ve yakalama tutanakları ile sonradan gönderilen asılları arasındaki imzalar arasındaki farklılıklar nedeniyle fotokopi evrakların asıl evraklardan oluşturulmadığı yönünde şüphenin olmasından,

b.Mağdur tanıkların beyanları, tanık Mehmet Nuri'nin ve gizli tanık Tükenmez Kalem'in beyanları birlikte değerlendirildiğinde iki PKK örgütü üyesinin ziristan mevkiinde yer göstermesi üzerine yakalandığının açık olduğu, ancak yakalama ve ifade alma evraklarında bu yönde bir ibarenin bulunmayışından,

c.Ahmet ORUÇ isimli şahsın 25/07/1994 tarihli şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün imzasını taşıyan yazıda abdullah ve izzet ile yakalandığı belirtilmesine rağmen daha sonra Cizre İlçe Jandarma Komutanlığınca gönderilen 10/12/1997 tarihli yazıda Ahmet ORUÇ isimli şahsın 06/06/1994 tarihinde yakalanmadığı, böyle bir kaydın olmadığı, bu şahsın 2 Mart 1994 tarihinde yakalandığı ve 11 Mart 1994 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edildiğinin belirtilmesinden.

2.Gizli tanık Tükenmez Kalem hangi köyden Abdullah ve İzzet isimli şahsın nasıl alındığını anlatmış, bu beyanı ile dosya kapsamında olay tarihlerinde dinlenen tanıkların beyanları ile de bu anlatımların örtüştüğü belirlenmiştir. Örneğin gizli tanık yakalanan teröristleri köye götürdüklerini, köy yakınlarında iki silah bulduklarını ve köyden dönerken yolda araçla gelen İzzet ve Abdullah'ı yakaladıklarını beyan etmiştir. Bu beyan da olay tarihinden bir süre sonra dinlenen Mehmet Mızır'ın beyanı ile genel olarak örtüşmüştür.

3.Gizli tanığın belirttiği köye giden şahıslar arasında söylediği iki kişiyi köylüler de daha önceden tanıdıklarından dolayı olay tarihinde verdikleri beyanlarda bu hususu doğrulamışlardır.

4.M.N'nin ifadesin de köye götürülüp yer göstertildiğini söylediği Halef ADAL ve Beşir isimli şahısların Cumhuriyet Başsavcılığımızca düzenlenen 09/08/1994 tarihli fezlekede adı geçen Mehmet Beşir AKKURT ve Halef ARDAK olabileceği sonucuna ulaşılmış, ancak fezleke evrakı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği için bu evrak incelenememiştir.

3.RAMAZAN UYKUR'un ÖLDÜRÜLMESİ (22/02/1994)

22/02/1994 günü Nusaybin caddesi timur torna isimli dükkanın önünde Maktul Ramazan UYKUR'un ateşli silahla öldürüldüğü, aynı gün hazırlanan otopsi raporu ile belirlenmiş ve olay yerinden kaleshnikov marka tüfeğe ve tabancaya ait mermi ve boş kovanlar ele geçmiştir. Olay yeri tespiti ve tahkikatı İlçe Emniyet Müdürlüğü Merkez Karakol Amirliğince yapılmıştır. Olay tarihinde tanık olarak hem Cumhuriyet Savcılığınca hem de kollukça Mehmet UYKUR dinlenmiş, tanık beyanında gelen aracın plakasız beyaz renault marka olduğunu, amcasını arabadaki şahısların kolundan tutarak aracın içine çekmeye çalıştığını, amcasının direndiğini, bu sırada bu şahısların amcasına ateş etmeye başladığını, birisinin elinde tabanca diğerinin elinde kaleshnikov tüfek olduğunu gördüğünü, daha sonra amcasının yere düştüğünü, ateş eden şahısların araca binerek hızla olay yerinden uzaklaştıklarını beyan etmiş ayrıca kolluk ifadesinde olay anında yanında öldürülen Ramazan'ın oğlu İsmet UYKUR'un da olduğunu beyan etmiştir, ancak bu şahsın soruşturmada ifadesinin alınmadığı belirlenmiştir. Bu soruşturmanın ardından 31/05/1994 tarihinde faillerin belirlenememesi üzerine evrak daimi aramaya alınmıştır. 13/02/2009 tarihinde tanık Mehmet Nuri BİNZET ve 21/03/2009 tarihinde gizlik tanık Tükenmez Kalem'in beyanın alındığı tarihe kadar faillerin belirlenmesine ilişkin herhangi bir delile ulaşılmamıştır.

Ramazan UYKUR'un öldürüldüğü tarihte olay yerinde olduğu anlaşılan ancak ifadesinin alınmadığı tespit edilen İsmet UYKUR'un müracaatı 26/03/2009 tarihinde alınmış, ve İsmet UYKUR maktulün oğlu olduğunu ve olay anında Mehmet UYKUR ile birlikte olay yerinde olduğunu, araçlarını tamir ettikleri sırada yanlarına beyaz binek torosun yanaştığını ve Tamer ATAĞ'ın babasını çağırarak "bizimle gel babam seninle görüşmek istiyor" dediğini, babasının bu araca binmek istemediğini ve olay yerinden uzaklaşmaya başladığını, ancak bu aracın kaldırımda babasının önüne doğru çıkarak önünü kestiğini, Tamer'in araçtan inerek tabancasını çıkarttığını, babasının yüzüne doğru tuttuğunu, o esnada babasının da tabancayı almaya çalıştığını, ancak tabancanın bir kez ateş aldığını, Tamer'in ateş etmeye devam edemediğini, ancak neden ateş edemediğini anlamadığını, daha sonra Tamer'in amcası Kukel'in araçtan indiğini, kaleshnikov tüfekle babasına ateş etmeye başladığını, o esnada babasının yere düştüğünü, bu sırada Tamer'in kaleshnikov tüfeği alarak yerde yatan babasına ateş etmeye başladığını, bu sırada babasına doğru koşmaya başladığını, araçta bulunan ve yüzlerini görmediği iki kişiyle birlikte Tamer ve Kukel'in olay yerinden uzaklaştıklarını, net bir şekilde gördüğünü beyan etmiştir. Babasının kimseyle husumetinin olmadığını, babasının neden öldürüldüğünü bilmediğini belirtmiş, ayrıca soruşturma kapsamında bulunan 9 adet fotoğraf gösterilmiş, 9 adet fotoğrafın arasında tanık İsmet tereddüt etmeden Kukel ATAĞ ve Tamer ATAĞ'a ait fotoğrafları teşhis etmiş, ayrıca bu şahısları olaydan öncede tanıdığını beyan etmiştir.

Olay tarihinde de dinlenen Mehmet UYKUR Cumhuriyet Başsavcılığımıza davet edilerek tekrar dinlenmiş, tanık Mehmet de eski ifadelerini ve İsmet UYKUR'un beyanlarını doğrulamış, olayı ayrıntısıyla anlatmış ve amcasını öldüren şahısları 9 fotoğrafın arasından tereddüt etmeden Tamer ATAĞ ve Kukel ATAĞ olduğunu teşhis etmiştir. Bu kişileri daha önceden de tanıdığını beyan etmiştir. Tanığa olay anında bu bildiklerini neden söylemediği sorulmuş, tanık suç tarihinde Cizre de birçok faili meçhul cinayet işlendiğini, bu nedenle korktuğundan dolayı Tamer ve Kukel'in cinayeti işlediğini söyleyemediğini beyan ettiği, ayrıca kendisinin de bir keresinde gözaltına alındığını, bir panzerin içerisinde tehdit edildiğini, ağzına silah sokulduğunu, bu nedenlerle korktuğundan dolayı bu bildiklerini kimseye anlatamadığını beyan etmiştir.

Gizli tanık Tükenmez Kalem Cizre İlçe Jandarma Komutanlığının alt katında otururken Yavuz'un Ramazan UYKUR'u Kamil ATAĞ'ın oğlu Tamer ATAĞ'ın öldürdüğünü, yanında birisinin daha olduğunu anlattığını beyan ederek Ramazan UYKUR'un öldürülmesi olayını anlatmıştır. Tanık Mehmet Nuri BİNZET olay günü Ramazan ile karşılaştıklarını, bulundukları araçtan Tamer'in Ramazan'a babam Kamil seninle görüşmek istiyor diye söylediğini, Ramazan'ın araca binmek istemediğini, bunun üzerine Tamer'in arabadan inerek tabancasını Ramazan'ın yüzüne doğru doğrultarak zorlamaya çalıştığını, Ramazan'ın da Tamer'in elinden tabancayı almaya çalıştığını, bu sırada tabancanın ateş aldığını, Ramazan'ın yüzünden kan gelmeye başladığını, bu sırada boğuşmanın devam ettiğini, kendisinin kaleshnikov marka silahla Ramazan'a ateş ettiğini, Ramazan'ın yere düştüğünü, bu sırada Tamer'in kendisinde bulunan silahı alarak Ramazan'a seri şekilde ateş ettiğini, daha sonra olay yerinden uzaklaştıklarını, yanlarında bulunan Mehmet NERGİZ'in hiçbir şey yapmadığını belirtmiştir. Bu beyandan sonra tanık olarak dinlenen Mehmet NERGİZ’de böyle bir olaya şahit olmadığını Ağabeyi Kamil ATAĞ’ın bu suçlamalarla ilgisi olmadığını ileri sürmüştür.

Sonuç

Aşağıda açıklandığı şekilde Ramazan UYKUR'un öldürülmesi olayı gizli tanık Tükenmez Kalem ve tanık Mehmet Nuri BİNZET'in anlatımlarında belirtilmiş, bu anlatımlar ile otopsi raporu, suç tarihinde alınan tanık beyanları birbiriyle örtüşmüştür.

1.Tanık Mehmet Nuri BİNZET olayda tabanca ve kaleshnikov marka silahın kullandığını beyan etmiş bu ayrıntı aynen soruşturma evrakına da geçmiş, olay yerinden kaleshnikov tüfek boş kovanları ve tabanca boş kovanı ve mermisi ele geçmiştir.

2.Tanık Mehmet Nuri BİNZET olay anında şüpheli Tamer ile Maktul Ramazan UYKUR arasında geçen diyalogları anlatmış bu husus ta hem olay anında tanıkların beyanları ile hem de daha sonraki tanıkların beyanları ile birebir örtüşmüştür.

3.Müşteki tanık İsmet UYKUR'un Cumhuriyet Başsavcılığımızda 26.03.2009 tarihinde ifade vermiş daha önce herhangi bir ifadesinin olmadığı görülmüştür. Tanığın olay yerinde olmayabileceği değerlendirilmiş ancak evrak ayrıntılı şekilde incelendiğinde suç tarihinde ayrıca karakolda ifade veren Mehmet UYKUR'un beyanlarında İsmet UYKUR'un da olay yerinde olduğu açıkça anlaşılmıştır.

4.Olayın hem gizli tanık Tükenmez Kalem'in beyanında hem de tanık Mehmet Nuri'nin beyanında geçmesi, hem de mağdur tanıklarının beyanları ile bu beyanların örtüşmesi de Ramazan UYKUR'un şüphelilerce öldürüldüğü sonucuna ulaşılmıştır.

4.ABDULLAH EFELTİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ VE CİZRE BELEDİYE BAŞKAN ADAYININ TEHTİD EDİLMESİ
(MAYIS 1995)

13.05.1995 tarihinde Cizre Nusaybin karayolu üzerinde varlık köyü yakınlarında bir arazide toprağa gömülü vaziyette ceset bulunmuş ve bu cesetle ilgili ölü muayene ve otopsi işlemi yapılmış, ceset üzerinde çürümenin başladığı belirlenmiş ve şahsın başından ateşli silahla vurulmasından öldürüldüğü tespit edilmiştir. Bu cesedin bulunması ile ilgili kolluk tahkikatı Cizre İlçe Jandarma Komutanlığınca yapılmıştır.

Bu olaydan önce 30/03/1995 tarihinde Mesut EFELTİ'nin Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek biri plakasız iki toros marka binek tipi beyaz taksinin köylerine gelerek babasını 37 gün önce(24 şubat 1995) alıp götürdüklerini, hatta olaydan önce babasının karakol tarafından çağrıldığını, çok önemli işin var dendiğini belirtmiş, gelen şahısların annesine korkma kocanı emniyet müdürü istiyor onunla görüştürüp getireceğiz dediklerini, gelen şahısların sivil şahıslar olduğunu, tim veya jitem denilen şahıslara benzediklerini, üzerlerinde kot pantolon ve siyah mont bulunduklarını, bunun yanında babasının Cizre İlçe Jandarma Komutanlığında gözaltında tutulduğunu, Nusaybin de ikamet eden amcasın Mehmet EFELTİ'nin tanıdığı bir paşa varmış, o şahısla görüşmüş ve ondan bunu öğrenmiş olduğunu belirttiği ve babasının İlçe Jandarma Komutanlığında gözaltında olduğunu ve Cemal binbaşının da bundan haberdar olduğunu anlattığı, ayrıca kimseyle husumetlerinin olmadığını, ancak Salih ŞIK isimli şahsın o yaz arazisini kiraladıklarını, ancak Cizre Belediye Başkanı ile tarla sahibi Salih ŞIK arasında sürtüşme nedeniyle Cemal Binbaşının ve Belediye Başkanı Kamil ATAĞ'ın bu arazilerin sürülmemesi için bir sürtüşme olduğunu, bu nedenle babasının gözaltına alınmış olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca köylerine giriş noktasında karakol kontrol noktası olduğunu, bu karakolun haberi olmadan kendi köylerine hiçbir aracın veya hiçbir kişinin köye giriş yapamayacağını belirtmiş ve babasının bulunmasını talep etmiştir. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca bu tarihlerde Abdullah EFELTİ'nin eşi Besna EFELTİ'nin ifadesinin alındığı, Besna'nın ifadelerinin Mesut'un ifadeleri ile örtüştüğü, aynı yönde olduğu, olay tanığı Fatma ERCAN'da 21/04/1995 tarihinde ifadesinde maktul yakınlarını beyanlarını doğrulamış, ayrıca köye gelen otomobillerin askeri arama noktasında hiç durmadıklarını, sivil kişilerin ellerinde tüfeklerin bulunduğunu gördüğünü belirtmiştir. Hatta o dönemde köylerinin karakol komutanı Tufan astsubayın bu otomobillerin kontrol noktasından geçtikten sonra karakola yakın bir yerde yürümekte olduğunu gördüğünü beyan etmiştir. Bu iddialar üzerine Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca 1.Jandarma Sınır Bölük Komutanı Serdar GÜNGÖR ve Silopi 1.Jandarma sınır bölüğü yankale Jandarma sınır takımında görevli astsubay çavuş dinlenmiş, Serdar GÜNGÖR ifadesinde mağdur yakınlarının beyanlarını kabul etmemiş ancak söz konusu köye anlatıldığı şekilde kendilerinin kontrolü dışında bir aracın girip çıkmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Tufan ARAS ise daha önce köyde Abdullah EFELTİ'yi sorduğunu kabul etmiş, ancak diğer köylerde olduğu gibi köyde oturan kişilerin takibini yapmak, güvenliklerini sağlamak, kaçakçılık veya başka bir suç işlenmesi halinde kayıp olan şahısların bir an önce tespit edilmesi için bu şekilde bir uygulama yaptığını ve sınır köylerinde uygulamanın böyle olduğunu belirtmiş ancak Abdullah EFELTİ'nin köyden alınıp götürülmesi ile ilgili herhangi bir bilgisinin olmadığını belirtmiştir.

Bu araştırmalar yapılırken 30/05/1995 tarihinde otopsisi yapılan cesedin kocası Abdullah'a ait olduğunu Besna EFELTİ teşhis etmiştir. Bu evrak 09/10/1995 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığımıza yetkisizlik kararı verilerek gönderilmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığımızdaki soruşturma ile Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik kararının birleştirilmesine karar verilmiş ve evrak daimi aramaya alınmış, şüphelilerin bulunmasına ilişkin gizli tanık Tükenmez Kalem'in beyanının alınmasına kadar herhangi bir delil elde edilememiştir.12/03/2009 tarihinde Mesut EFELTİ tekrar Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaat ederek daha önce olay tarihinde verdiği beyanları tekrar ederek müracaatta bulunmuş, tekrar beyanı alınmıştır.

Olayda ismi geçen ve öldüğü anlaşılan Salih ŞIK'ın oğlu Adnan ŞIK' tanık olarak beyanı alınmış, tanık beyanında bahsedilen arazinin sulu olarak istifade edilebilen 3000 dönümlük arazi olduğunu, araziyi 1994 yılına kadar ekip biçtiklerini, ancak 1994 yılında şuan hayatta olmayan babası Salih'in yerel seçimlerde Cizre belediye başkan adayı olmak istediğini, ancak ilçe jandarma komutanı Cemal yüzbaşı kendisin bu adaylık nedeni ile çağırdığını, karakolda kendisiyle makamında görüştüklerini, "baban belediye başkanı adayı olacakmış, babanın belediye başkan adayı olmasını istemiyoruz, adaylığını geri çeksin, çekmediği halde maddi ve manevi verebileceğim bütün zararları size veririm" dediğini, Kamil ATAĞ'ın belediye başkanı seçtirme kararının alındığını, bu kararın hiçbir şekilde değişmeyeceğini, seçim sonucu ne olursa olsun Kamil ATAĞ'ın belediye başkanı olacağını söylediğini, babasını tek başına karakola gidip gitmediğini bilmediğini, daha sonra Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı olduğunu, seçimin kendilerine kaybettirildiğini, Kamil ATAĞ ikinci yerel seçime katıldığında diplomasının sahte olduğu anlaşıldığını ve belediye başkanlığından çıkartıldığını, birinci dönem belediye başkanlığını da Kamil ATAĞ’ın diplomasız olarak yaptığını, bu olaydan da bu seçimlere müdahale edildiğini anladığını, hatta o dönemde sandıkların yarısı dahi açılmadan Kamil ATAĞ'ın seçimi kazandığı açıklandığını, kutlamaların başladığını, o dönemde seçimlerin şaibeli olduğunu iddia ederek seçim sonuçlarına itiraz etmek istediklerini, hatta dilekçe de verdiklerini, ancak Cemal yüzbaşının babasına telefon ettiğini, babasının söylediğine göre Cemal yüzbaşı babama eğer itiraz edersen dilekçeni geri almazsan oğlunu, yeğenini öldüreceğim diye söylediğini belirttiği, bu nedenle babasının 1994 yılı seçimlerinde itiraz dilekçesini geri aldığını. Bu olaydan sonra Cemal binbaşının husumetinin arttığını, bahsedilen araziyi ekmememiz için tehditlerde bulunduğunu, ekerseniz ben bir bahanesini bulup panzerlerle girer ekinleri mahvederim dediğini, hatta o dönemde, Ankara’da iki daire satıp satın aldıkları su motorlarının çalındığını, motorların çalınmasından da Cemal yüzbaşıdan şüphelendiklerini, o yıl bu arazilerini ekemediklerini, arazinin boş kaldığını, ertesi yıl Abdullah EFELTİ'ye araziyi kiraladıklarını, Abdullah EFELTİ'nin araziyi kiraladıktan sonra yanına geldiğini, jandarmadan Cemal binbaşı beni tehdit ediyor araziyi ekmememi istiyor ne yapacağım diyerek sorduğunu, bizi de tehdit ediyordu bilmiyorum dediğini belirtmiştir.

Gizli tanık Tükenmez Kalem 22/03/2009 tarihinde ifadesinde Şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün Salih ŞIK isimli şahsı sen öleceksin sen seçime girmeyeceksin diye odasında tehdit ettiğini, bu şahsın belediye başkanı adayı olduğunu, daha sonra bulunduğu gruptaki kişilerin Cemal TEMİZÖZ ve Kamil ATAĞ'ın Salih ŞIK'a ait araziyi ektirmemek için bir şahsı önce ölümle tehdit edip sonra infaz ettirdiklerini konuşurlarken duyduğunu, ancak öldürülen şahsın kim olduğunu bilmediğini beyan etmiştir. Gizli tanığın bu beyanları dikkate alınmış ve yukarıda ateşli silahla öldürülen Abdullah EFELTİ olduğu aşağıda açıklandığı şekilde belirlenmiştir.

Sonuç

1.Mağdur yakınları Abdullah EFELTİ'nin köyden alınıp götürüldüğü tarihte de verdikleri ifadelerde Salih ŞIK'ın arazisini kiraladıklarını, ekmek istediklerini ancak bu nedenle sorun yaşadıklarını beyan etmişler ve daha sonra 13.03.2009 tarihinde de bu arazinin ekilmesiyle ilgili dönemin İlçe Jandarma Komutanı Cemal binbaşı tarafından tehdit edildiklerini beyan etmişler ve bu iddiaları gizli tanığın beyanlarıyla örtüşmüştür.

2.Gizli tanık beyanında belediye başkanı olmak isteyen Salıh ŞIK'ın şüpheli Cemal TEMİZÖZ tarafından tehdit edildiğini beyan etmiş bu hususta mağdur tanık Adnan'ın beyanlarıyla doğrulanmıştır, ayrıca Abdullah EFELTİ'nin yakınları bu arazi nedeniyle şüpheli Cemal TEMİZÖZ tarafından tehdit edildiklerini bildirmişler bu hususta tanık Adnan'ın beyanlarıyla örtüşmüştür.

3.Soruşturması yapılan terör örgütünün Cumhuriyet Başsavcılığımızda irtibatı kurulan eylemleri birlikte değerlendirildiğinde Abdullah EFELTİ'nin köyden alınıp götürülmesi eyleminin bu eylemlerle örtüştüğü görülmüştür.

5. GÜRİ ÖZER VE İBRAHİM ADAK'ın ÖLDÜRÜLMESİ (14.03.1994)

Gizli tanık Tükenmez Kalem 1994-1995 yıllarında İbrahim ADAK veya Murat ADAK isimli şahıs ile bir muhasebecinin terör örgütüne maddi katkı sağladıkları düşüncesiyle şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün talimatıyla bu kişileri çalıştıkları yerden alarak Silopi yoluna doğru giderek inci köyü yol ayrımından kırsala ayrılıp bir iki km gittikten sonra yolun kenarında bir dere yatağında kaleshnikov silahla bu iki kişinin öldürüldüğünü anlatmıştır.

Gizli tanık Sokak Lambası 1994-1995 yıllarında soy ismi adak olan ve ismini bilmediği bir muhasebeciyi terör örgütüne maddi yardımda bulunduğu gerekçesiyle şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün talimatıyla bu şahısların Cizre ilçesinde bulunan yerlerinden alınarak ilçe jandarmaya götürüldüğünü, burada bir gün bekletildiğini, gözleri bağlı vaziyette sorgularının yapıldığını, sorgu neticesinde şahısların terör örgütüne yardım yataklık yaptıklarının tespit edildiğini, şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün talimatıyla her iki şahsın da inci köyü yol ayrımından ayrılarak kırsala doğru götürülüp suyu olmayan dere yatağında şahısların infaz edildiğini, boş kovanların da toplandığını, şahısların üzerlerinin taşlarla kapatılarak oyuğun üst tarafının göçürülerek suretiyle cesetlerin üzerlerinin toprakla kapatıldığını anlatmıştır.

Mehmet Gürri ÖZER’in eşi bu beyanların ardından Cumhuriyet Başsavcılığımızca dinlenmiş mağdur beyanında kocasının suç tarihinde muhasebeci olduğunu, hergünkü gibi işe gidip geldiğini ancak olay günü eşinin eve geri dönmediğini götürülüşü ve öldürülmesi ile ilgili bilgisinin olmadığını beyan etmiştir.

Sonuç

1.Gizli tanıkların verdiği ifadelerin birbiriyle birebir örtüştüğü, gizli tanıkların olay tarifi ve kişi anlatımları Guri’nin muhasebeci olduğuna ilişkin beyanları nazara alındığında gizli tanıkların anlatımlarında geçen şahısların İbrahim ADAK ve Mehmet Gürri ÖZER olduğu belirlenmiştir

2.Maktüllere ilişkin tahkikat evrakı 31.05.1994 tarihli 1994/155 hazırlık, 1994/140 sayılı görevsizlik kararıyla Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığına gönderildiğinden dosya içeriği incelenememiştir. Fezlekede olay yerinin Cizre Bozalan İnci köyü yolu üzeri olduğu belirtilmiş ve şahısların toprağa gömülü vaziyette olduğu anlatılmıştır. Bu husus da gizli tanık beyanları ile örtüşmüştür.

6.MEHMET ACAR'IN ÖLDÜRÜLMESİ (1994 Şubat)

Gizli tanık Tükenmez Kalem; Batuyan Aşiretinden Acar soy isimli bir şahsın Cizre Emniyet Müdürlüğüne yaklaşık 500 metre civarında Şırnak Yolu üzerinde bulunan yerleşim yeri veya mezrasından, PKK örgütüne yardım ettiği ve örgüt adına eylemlere katıldığı yönündeki iddia üzerine 1994 yılında alındığını, ardından bırakıldığını, ancak yine bir süre sonra Adem'in bu şahsı köyden getirerek kendisinden başka yanında Adem ve Yavuz olduğu halde Nusaybin yolunun 5 veya 6.km'sinde terk edilmiş çalışmayan lokanta tarzı bir yerde infaz edildiğini anlatmıştır.

İlçemizde kuştepe köyünde faili meçhul olaylarla ilgili kazı çalışmalarının basına da yansıması üzerine müşteki Reşit ACAR vekili ile gelerek Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaat etmiş ve ağabeyi Mehmet ACAR'ın 1994 yılının şubat ayında Bedran, Hakim diye bilinen şahıslarla sivil giyimli 3.bir şahsın ağabeyini köyden alarak gözaltına aldıklarını, aşiret reisleri Osman DEMİR'in araya girmesiyle ağabeyinin İlçe Jandarma Komutanlığınca serbest bırakıldığını, ancak iki gün sonra aynı şahısların ağabeyini köyden tekrar götürdüklerini, hatta gelen araçtan sadece Bedran isimli şahsın indiğini söylemiş, ancak bu olaydan sonra ağabeyinin dönmediğini ve kendisinden bir daha haber alamadıklarını belirtmiştir. Bu müracaatta ismi geçen Ali ACAR'ın da tanık sıfatıyla ifadesine başvurulmuş, tanık Ali de müştekinin beyanları doğrultusunda anlatımda bulunmuş, kardeşinin köyden ikinci defa alındıktan sonra bir daha haber alamadıklarını, sağ veya ölü olarak kardeşlerine ulaşamadıklarını bildirmiştir.

Sonuç

Aşağıda belirtilen nedenlerden dolayı gizli tanık Tükenmez Kalem'in 1994 yılında Acar soy isimli şahsın Cizre ilçesi Zura mezrasından alarak infaz ettik dediği şahsın, Mehmet ACAR olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

1.Gizli tanık Acar soy isimli şahsın nereden alındığını mesafe ve yer belirterek tarif etmiş, bu tarif edilen mezranın da mesafesi ve bulunduğu yer tespit edildiğinde zura mezrası ile uyumlu olduğunun belirlenmesinden,

2.Maktul yakınlarının; köye gelenler arasında belirttiği kişiler ile gizli tanığın mezraya giden şahıs olarak belirttiği kişilerin aynı kişiler olduğunun anlaşılmasından,

3.Gizli tanık beyanlarında Adem'in sürekli bu köye gelip gittiğini, hatta Acar soy isimli şahısla sık sık görüştüğünü, bu nedenle samimi olduklarını belirttiği, bu noktada mağdur tanıkların da köye gelen şahıslar yönünde verdikleri beyanların samimi olduğu gelen şahısları tanıyabilecekleri sonucuna ulaşılmasından,

7.OLAY SÜLEYMAN GASYAK, YAHYA AKMAN, ÖMER CANDORUK ve ABDULAZİZ GASYAK ÖLDÜRÜLMESİ
( 08 Mart 1994)

08 Mart 1994 günü Bozalan köyü kiriş mezrası kırsalında yukarıda ismi belirtilen şahısların kiriş mezrasında toprağa gömülmüş vaziyette bulundukları, yapılan otopsi sonucunda ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak öldürüldükleri tespit edilmiş ve olay yerinden boş kovanlar elde edilmiş ve boş kovanlarla ilgili kriminal rapor alınmış, olayda iki ayrı silah kullanıldığı belirlenmiştir.

Cesetleri bulunan bu şahıslarla ilgili tahkikat Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine Cizre İlçe Jandarma Komutanlığınca yapılmıştır. Tahkikatta sadece olay yeri tespit tutanağı ve olay yerinin krokisi düzenlenerek şüpheli Cemal TEMİZÖZ imzalı üst yazısıyla Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmiştir. Öldürülen şahısların kimlikleri belirlenmiş olmasına rağmen herhangi bir yakınının bilgisine başvurulmamış ve olay yeri tespit tutanağında öldürülen şahısların Keççan Hesinan Aşiretinin geçici köy korucusu olmaları nedeniyle korkutmak amacıyla bu işten caydırılmak maksadıyla PKK Terör Örgütüne mensup teröristlerce işlendiği şeklinde yazılmış, bu olayla ilgili kimsenin bilgisine başvurulmamıştır. Bu haliyle evrak görevsizlik kararı verilerek Devlet Güvenlik Mahkemesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Ardından evrak daimi aramaya alınmış, öldürülen şahısların yakınları 11.07.2002 tarihinde başvurmaları anına kadar şüphelilerin belirlenmelerine yönelik herhangi bir delile ulaşılamamıştır.

Bu başvuru üzerine maktul yakınları ve olaya ilişkin tanıklar aşağıdaki şekilde beyanda bulunmuşlardır.

Müşteki Hanım CANDORUK; öldürülen Ömer CANDORUK'un eşi olduğunu, kocasının kaybolduktan 3 gün sonra ölüsünün bulunduğunu, kendilerine ait aracın bu olaydan sonra Cizre'de boyası değiştirilmiş vaziyette kullanıldığını gördüğünü, bunu da Cumhuriyet Savcılığına bildirdiğini, ancak kendisine inanmadıklarını, daha sonra aracı bir daha görmediğini, kocasının PKK örgütü mensuplarınca öldürüldüğü hususuna inanmadığını, duyduklarına göre kocasını itirafçıların öldürdüğünü söyleyerek şikayetçi olduğu, Hanım CANDORUK'un 26.03.2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığımıza verdiği dilekçesi de daha önceki ifadesine benzer mahiyette olduğu, ancak olayda kaybolan aracın Emin ANLAR isimli bir şahıs tarafından kullanıldığını belirtmiş ve şüphelilerden şikayetçi olduğunu beyan etmiştir.

Müşteki Sabri GASYAK; Süleyman GASYAK'ın amcasının oğlu olduğunu, Abdulaziz GASYAK'ın ise kardeşi olduğunu, olay günü Abdulaziz, Süleyman ve Yahya'nın üçü birlikte Silopi’ye gitmek amacıyla Ömer CANDORUK isimli taksicinin aracı ile yola çıktıklarını, ancak geri dönmediklerini, aynı gün Agit MALGAZ'ın kendisine botaş jandarma arama noktasında yakınlarının gözaltına alındığını söylediğini, bunun üzerine emniyet ve jandarmada ve kaymakamlıkta akrabalarını sorduklarını ancak bir sonuç alamadıklarını, iddia edildiği şekilde yakınların PKK terör örgütü mensuplarınca öldürülmediğini, ayrıca yakınlarının korucu olmadığını, ancak korucu olmaları için emniyet ve jandarma istihbarat birimlerince baskıya maruz kaldıklarını, ayrıca bu olayla ilgili emniyet ve jandarma istihbarat birimlerince şikayetçi olmamaları için tehdit edildiklerini, ayrıca olayda kaybolan aracın bir daha bulunamadığını, aracın ilçede jandarma istihbarat elemanlarınca kullanıldığını gördüğünü, ancak tehdit altında oldukları için bunu bir yere söyleyemediklerini, aracın plakasının sürekli olarak değiştirildiğini, bu tehditler nedeniyle bu güne kadar müracaat edemediklerini, botaş jandarma karakol arama noktasında yakınlarının Bedran ve Hakim GÜVEN'in aralarında bulunduğu şahısların gözaltına alıp öldürdüklerini, bu şahıslardan şikayetçi olduğunu 15/07/2002 tarihinde beyan etmiştir. 09/01/2003 tarihinde müşteki Sabri GASYAK aynı ifadeleri tekrar etmiş, Hakim GÜVEN ve Adem YAKIN'ı tanıdığını, Hakim GÜVEN'in gerçek adının Abdulhakim olduğunu belirtmiştir.

Leyla GASYAK; vekili aracılığıyla 11/07/2002 tarihinde müracaatta bulunmuş ancak ifade vermediği görülmüş bunu üzerine Cumhuriyet Başsavcılığımıza davet edilmiş, Leyla GASYAK 07/04/2009 tarihli ifadesinde diğer ifade ve beyanlarla örtüşür şekilde beyanda bulunmuş ve olay yerindeki cesetleri kendisinin uğraşları sonucunda araba izlerini takip ederek bulduğunu ve bunu yakınlarına bildirdiğini, ardında da cesetlerin bulunduğunu bildirmiştir.

Olay tanığı Agit MALGAZ maktulleri tanıdığını, olay günü Silopi’den dönerken botaş jandarma karakolu arama noktasında Ömer CANDORUK'un aracını gördüğünü, o an gördüklerine göre Ömer CANDORUK'un aracının Silopi istikametine doğru gittiğini tahmin ettiğini, ancak aracın yanında bulunan Süleyman GASYAK, Yahya Akman, Abdulaziz GASYAK'ın olduğunu gördüğünü, Ömer'in aracının arkasında jandarma istihbaratına ait olduğunu tahmin ettiği iki aracın daha bulunduğunu, ve burada halk tarafından itirafçı olarak bilinen Bedran kod ve Hakim GÜVEN isimli şahısla birlikte 5-6 sivil kişinin olduğunu, Bedran kod'a jandarmada Şahin diye hitap edildiğini daha önceden duyduğunu, ancak gerçek ismini bilmediğini, daha sonra bu kişilerin Ömer CANDORUK ve arkadaşlarını zorla tekme tokat kullanarak araçlarına bindirdiklerini, bir kişinin de Ömer CANDORUK'un aracına binerek bu araçların Cizre istikametine doğru hareket ettiğini, kendisinin bulunduğu minibüsün de Cizre'ye doğru onların arkasından hareket ettiğini, bu sırada önde giden istihbarata ait olduğunu tahmin ettiği araçtan bir takım eşyaların atıldığını, bunun üzerine minibüsü durdurduklarını ve yerde Ömer CANDORUK'un ehliyetini bulduklarını, daha sonar tekrar hareket ettiklerini, devamında önde giden üç aracın holan köprüsü istikametine doğru döndüğünü, kendisinin Cizre ilçesine geldiğini, bunları maktul yakınlarına anlattığını, Ömer CANDORUK'un ehliyetini ağabeyine verdiğini 15/07/2002 tarihli ifadesinde belirtmiştir. 02/12/2002 tarihli ifadesinde de bu anlatımlarını tekrar etmiş, Bedran kod ve Hakim kod isimli şahısların Cizre ilçesinde iftira ve adam öldürme yönünde nam saldıklarını ve bütün Cizre'de korku yarattıklarını, o dönemde bütün Cizre tarafından bu iki şahsın tanındığını, bu nedenle sekiz kişi arasından bu şahısları kolaylıkla tanıyabildiğini, teşhis ettiğini, ayrıca maktullerin bu şahısların araçlarına zorla bindirildiklerini olay yerinde bulunan jandarma kontrol noktasından kolaylıkla görülebildiğini beyan etmiştir.

Tanık Emine TADİK de 4 şahsın öldürülme anını gördüğünü, olay yerine 3 taksinin geldiğini, bu taksilerden 10-12 kişi indiğini, 7-8 kişinin ellerinde bulunan uzun namlulu silahlarla ateş ederek 4 kişiyi öldürdüklerini gördüğünü, olay yerine gelen şahısların sivil şahıslar olduğunu belirtmiştir. 23.12.2002 tarihinde Emine eski ifadelerini tekrar etmiş, ancak eski ifadesinden farklı olarak yanında Fatma diye birisinin olmadığını, sadece yanında Hanım isminde bir şahsın olduğunu belirtmiştir.

Cizre Cumhuriyet Başsavcılığımızca maktul yakınlarının ve tanıkların verdiği beyanlara göre şüpheli Abdulhakim GÜVEN Diyarbakır Merkez Komutanlığı Lojmanları Pınar apartmanında oturduğu şüpheli Adem YAKIN'ın Batman Merkez Kesmeköprü köyünde oturduğu belirlenmiştir. Şüpheli Abdulhakim GÜVEN savunmasında 08/03/1994 tarihinde Devlet kuvvetleri ile birlikte itirafçı olarak çalıştığını, genelde kuzey ırak ve gabar dağında resmi operasyonlara katıldığını, maktullerin öldürülmesi olayıyla ilgisinin olmadığını belirtmiştir. Şüpheli Adem YAKIN ise olay tarihlerinde Cizre İlçe Jandarma Bölük Komutanlığında vatani görevini yapmakta olduğunu, görevlendirilen her yere görevli olarak gittiğini, maktullerin öldürülmesi olayıyla bir alakasının olmadığını, bu konunun silahlı kuvvetlerden sorulmasını talep ederek savunmasını yapmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığımızca bu tahkikatın ardından 30/07/2003 tarihinde şüpheliler Abdulhakim ve Adem hakkında cürüm işlemek maksadıyla teşekkül oluşturmak suçundan ek takipsizlik kararı verilmiş, kasten birden çok kişiyi öldürmek suçundan şüpheliler hakkında evrak fezleke yapılarak Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. olaya karıştığı söylenen ancak kimliği belirlenemeyen şahıslar hakkında da evrak daimi aramaya alınmıştır. Şırnak Ağır Ceza Mahkemesince 29.03.2005 tarihinde şüpheliler hakkında kasten adam öldürme suçundan delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir.

Sonuç

Gizli tanıklar Sokak Lambası ve Tükenmez Kalemin beyanlarının birbirlerini teyit ettiği yukarıda mağdur tanıkların ve tanıkların beyanları ve otopsi raporu çelişmez şekilde birbiriyle örtüştüğü sonuca aşağıda sayılan nedenlerden dolayı ulaşılmıştır.

1.Gizli Tanık Tükenmez kalem ve Sokak Lambasının ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde beyanlar; aradan uzun süre geçmiş olmasına rağmen olay ayrıntılarına kadar birebir örtüşmüştür.

2.Gizli tanıkların beyanlarında olay sırasında Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKIN'ın da olduğu belirtilmiş, bu hususta tanık beyanları ile doğrulanmıştır.

3.Suç tarihinde şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün İlçe Jandarma Komutanlığını yapması, bu olayın tahkikatı için Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca jandarma komutanlığına tahkikatın yapılması için yazı yazıldığı ancak bu tahkikatta maktul yakınlarının hiçbirisinin ifadesine başvurulmaması, kimlerle husumetlerinin ilişkilerinin olup olmadığı sorulmaması hususlarında gizli tanık ve dosya da bulunan tanık beyanlarını desteklemiştir.

8.OLAY İBRAHİM DANİŞ'in ÖLDÜRÜLEMESİ (30/01/1994)

30/01/1994 tarihinde İbrahim DANIŞ'ın Cizre ilçesi Kurtuluş mahallesinde yer göstermesi sırasında sığınağın ağzına örgüt mensuplarınca tuzak yapıldığı ve patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucunda bu şahsın öldüğü tespit edilerek evrak 28/06/1994 tarihinde 1994/65 hazırlık, 1994/172 sayılı görevsizlik kararı verilerek Devlet Güvenlik Mahkemesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

Gizli tanık Tükenmez Kalem 22.03.2009 tarihinde verdiği ifadede kurtuluş mahallesinde soy ismini bilmediği İbrahim isimli bir şahsın PKK Terör Örgütü adına hareket ettiğinin güvenlik güçlerinin müdahalesini engellemek amacıyla nöbet eylemlerini koordine ettiğinin belirlenmesi üzerine şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün talimatıyla İbrahim'in evine gidildiğini, İbrahim'in sorgulandığını ve kurtuluş mahallesinde örgüte ait sığınakların olduğunun belirlendiğini ve tespit yapmak üzere sığınıkların bulunduğu yere gidildiğini, güvenlik alındığını, İbrahim'in sığınağa girip içinde varsa eşyaları çıkartması İbrahim'den istendiğini, ancak İbrahim'in geri gelmemesi üzerine Faysal'ın sığınağın içerisine önce el bombası attığını, ardından da kaleshnikov silahla içeriye ateş ettiğini, ancak bu olayın adliyeye sığınakta tuzaklama var hikayesiyle iletildiğini, bu eylemin komutanın talimatıyla yapıldığını anlatmıştır.

Gizli tanık Sokak Lambası; bir itirafçının Cizre ilçesinde terör örgütüne milislik yapanlar arasında İbrahim isimli bir şahsı da söylemesi üzerine Cizre Jandarma Komutanı Cemal TEMİZÖZ'ün talimatı doğrultusunda İbrahim isimli şahsın bir çay bahçesinden alındığını, şahsın ilçe jandarmaya getirilerek sorgulandığını, sorgusu neticesinde terör örgütüne ait bir sığınağın bulunduğunun belirlendiğini, bunun üzerine jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ'ün talimatıyla yer gösterme sırasında İbrahim’in görevlilere ihanet edeceği düşünülerek kaleshnikov marka silahla taranarak sığınağın yanında öldürüldüğünü, ardından el bombası atılarak olayın bir tuzağın patlaması sonucu meydana geldiği süsünün verildiğini anlatmıştır.

Müşteki Abdurrahman DANIŞ 30/03/2009 tarihinde verdiği ifadesinde kardeşinin sıvacılık yaptığını, olay günü kardeşinin evden çıktıktan sonra gözaltına alındığını, gözaltına alındıktan sonra tekrar eve getirildiğini, daha sonra oturdukları ikamete yakın bir yerde Abdullah GASIR isimli şahsın evinde kardeşinin öldürüldüğünü, kendisinin bunları görmediğini ancak bunları yakınlarından ve mahalle sakinlerinden duyduğunu beyan etmiş ancak o dönemde korkusundan dolayı kardeşinin tuzak sonucunda değil kasten öldürüldüğünü beyan edemediğini anlatmıştır. Bu iddialarını da olayın olduğu ay Cizre ilçesinde 31 faili meçhul cinayet işlendiğini, hatta belediyede çalışan cindi isminde bir memurun öldürüldüğünü, fotokopicinin ve sofi abbas ve oğlunun öldürüldüğü olayları duyduğunu, bu nedenle bu olayda farklı iddialarının olduğunu dile getiremediğini beyan etmiştir.

Tanık Masuma DANIŞ 07/04/2009 tarihli ifadesinde İbrahim'in kayını olduğunu, İbrahim'in gözaltına alındıktan sonra tekrar iki gün sonra eve geri getirildiğini ve evde sivil ve resmi görevlilerin arama yaptığını, evde bir şey bulunamadığını, ertesi gün mahallede silah sesleri duyduğunu, ardından da büyük bir gümleme sesi geldiğini, daha sonra mahalledekilerin haber vermesi üzerine olay yerine gittiğini ancak kayınının öldürüldüğü eve girmediğini, kendisinin cesedi hiç görmediğini belirtmiştir. Müşteki Lali DANIŞ ifadesinde oğlunun evden çıktıktan sonra gözaltına alındığını, gözaltına alındıktan iki gün sonra evde arama yapıldığını, İbrahim’in de eve getirildiğini, evde bir şey bulunamadığını, oğlunun nasıl öldürüldüğünü görmediğini, ancak mahalledekilerin söylediğine göre önce silah sesi geldiğini, ardından büyük bir patlama sesi geldiğini, bu şekilde oğlunun öldürüldüğünü öğrendiğini, ayrıca patlama sesini kendisinin de duyduğunu, oğlunun terör örgütüyle herhangi bir bağlantısının bulunmadığını, oğlunun sıva işi yaptığını, oğlunu öldürenlerden davacı şikayetçi olduğunu belirtmiştir.

Sonuç

1. Gizli Tanık Tükenmez Kalem ve Sokak Lambası'nın bu olayı ayrıntılı şekilde anlattıkları, ana hatları ile ifadelerin birbirleriyle örtüştüğü, gizli tanık anlatımlarını müştekilerin beyanları ve tanık anlatımlarının da doğruladığı tespit edilmiştir.

2.Bu olay Hz. 1994/65 sırasına kaydı yapılmış Cumhuriyet Başsavcılığımızca 1994/172 numaralı kararla evrak Diyarbakır DGM’ye gönderilmiştir. Bu nedenle soruşturma dosyası ve otopsi raporu bu yönde değerlendirilememiş ve karşılaştırmalar yapılamamıştır. Bu delil ve sonuçlara göre gizli tanık anlatımlarındaki şahsın İbrahim DANIŞ olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

9…………
10…………
11. BEŞİR BAYAR'IN ÖLDÜRÜLMESİ (11/12/1993)

Tanık Mehmet Nuri BİNZET 13/03/2009 tarihinde verdiği ifadede 1993 yılının aralık ayının 12 veya 13'ünde PKK örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle geçici köy korucusu olan akrabası Bayram POLAT tarafından evinden alınarak ikametine 200 metre mesafede 10 metre mesafeden bu şahsı göğüs kısmına ateş ederek öldürdüğünü, cesedin sabaha kadar orada kaldığını, ertesi sabah sanki PKK ile çatışma yapılmış gibi evrakların tanzim edildiğini, ancak gerçekte Beşir'i, Bayram POLAT'ın öldürdüğünü belirtmiştir.

Müşteki Fatım BAYAR 25/03/2009 tarihinde verdiği ifadede oğlu Beşir'in kamil ATAĞ'a bağlı korucular tarafından sabahleyin evden alındığını, hemen ardından silah seslerinin geldiğini, daha sonra oğlunun öldürüldüğünü öğrendiğini, bu olayın üzerinden baskılar neticesinde evden çıktıklarını, bütün eşyalarına el konulduğunu, evlerine bir daha dönemediklerini, evlerinde oğullarını öldüren korucuların oturduğunu tahmin ettiğini, evinin işgal edildiğini, evine gelen korucuların yüzlerini görmediğini, evine gelen şahısların Kürtçe konuştuğunu, yanlarında asker olmadığını, konuşmalarının tayyan aşireti şivesine benzediğini beyan etmiştir. Tanık Mehmet Emin KAYA olay tarihinde belediyede imamlık yaptığını, ölen Beşir BAYAR'ı da tanıdığını, hatırladığı kadarıyla Beşir BAYAR'ın göğsünden vurulduğunu yıkama esnasında gördüğünü belirtmiştir.

Tanık Bedriye ŞİMŞEK de olayı görmediğini, olay sabahı silah seslerinin geldiğini, etrafta 40-50 tane korucu olduğunu gördüğünü, bu şahısların kendisinden ip istediğini, ip verdiğini beyan etmiş, ancak Beşir'in nasıl öldürüldüğünü görmediğini beyan etmiştir.

Sonuç

1.Tanık Mehmet Nuri BİNZET'in anlatımlarında geçen şahsın suç tarihi ve olay yeri olarak değerlendirildiğinde Beşir BAYAR olduğu anlaşılmış ancak soruşturma evrakının 31/12/1993 tarihinde 1993/656 hazırlık, 1993/262 sayılı görevsizlik kararı ile Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği anlaşılmıştır, bu görevsizlik kararında Beşir BAYAR'ın maktul sanık olarak görüldüğü belirlenmiştir. Bu noktada tanık Mehmet Nuri BİNZET'in beyanlarının değerlendirilmesi için bu evrakın incelenmesi gerekmektedir. Beşir BAYAR'ın otopsi raporu Cumhuriyet Başsavcılığımızda bulunan otopsi kartonunda bulunamamış bu nedenle bu yönden bir inceleme yapılamamıştır.

12. İHSAN ARSLAN'IN ÖLDÜRÜLMESİ (27/12/1993)

Müşteki Şevkiye ARSLAN 17/03/2009 tarihinde verdiği ifadesinde Kamil ATAĞ'ın babasının öldürülmesinden 15 gün sonra sabah saat 08.00 civarlarında panzer ve askerlerin evin etrafını sardığını, daha sonra mahalledeki erkeklerin toplanıp götürüldüğünü, ancak eşi İhsan'ın bırakıldığını, fakat eşinin eve gelirken korucu başı Kamil ATAĞ, Kukel ATAĞ, Ahmet ATAĞ, Temer ATAĞ, Rauf ATAĞ ve tanımadığı 10-15 kişinin bulunduğu kalabalık tarafından eşinin yakalanarak Kukel ATAĞ'ın evine doğru götürüldüğünü, eşinin gözlerinin bağlandığını, eşini yerlerde sürüklediklerini, eşini geri alabilmek için çabaladığını, ancak geri alamadığını, bu olaydan sonra da eşinden bir daha haber alamadığını, bu olayla ilgili daha önce de 2000 yılında müracaatta bulunduğunu, ayrıca bu konuya ilişkin 2000 yılında emniyette ifade verirken emniyette ne işleri olduğunu bilmediği sivil giyimli ve Kürtçe konuşan iki kişinin geldiğini ve aleyhimize bir şey söylersen seni öldürürüz diyerek tehdit ettiklerini beyan etmiş ancak bir sonuç alamadıklarını bildirmiştir.

Tanık Muammer de olayı görmediğini, ancak olayı yengesi Şevkiye'nin anlatımlarından öğrendiğini beyan etmiştir. Müşteki ve tanığın bu iddialarını Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı hazırlık 2000/48 numarasına kayıt yapıldığı ve evrakın 2000/26 karar nosu ile fezlekeye rapten 16/08/2000 tarihinde Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği görülmüştür. Müşteki kendisine yaptırılan teşhiste fotoğraflar arasında Rauf ATAĞ, Kamil ATAĞ, Ahmet ATAĞ, Temer ATAĞ, Kukel ATAĞ olduğunu belirtmiş, fakat bu söylediği şahıslar arasında sadece Temer ATAĞ'ı doğru seçmiş diğerlerinin fotoğraflarını doğru teşhis edemediği, ancak verdiği isimlerin fotoğraflar arasında olduğu belirlenmiştir.

Tanık Mehmet Nuri BİNZET 1994 yılının ocak şubat aylarında PKK’nın şehir merkezinden temizlenmesi için Cudi mahallesinde askeri personelle operasyon yapıldığını, ağabeyi Kamil ve kalabalık bir GKK grubu ile beraber İskan ASLAN'ın evine gittiklerini, şahsın sabah 08.00’de evinden alındığını, Kamil'in şahsı önüne alıp götürürken kendilerinin de arkalarında olduklarını, bu sırada İskan ARSLAN'ın karısının arkalarından gelmekte olduğunu, kocamı nereye götürüyorsunuz diye ağlayarak yalvardığını, bu sırada ağabeyi Kamil'in bu kadını evine götürün dediğini, yanındaki iki arkadaşıyla birlikte kadını evine götürdüklerini, iskanın geleceğini söylediklerini, daha sonra Kamil'in peşinden gittiklerini, kamil'in İskan ARSLAN'ı Kukel'in sığınak nezarethanesine götürdüğünü, bu sırada operasyonların devam ettiğini, birçok kişinin gözaltına alındığını, Bayram POLAT ile birlikte Kukel'e ait bu nezarethanede nöbet tutmaya başladıklarını, bu sırada nezarethaneye yakalanan Emin TANRIVERDİ'nin getirildiğini, Emin TANRIVERDİ'nin Yusuf TANRIVERDİ'nin amcası olduğunu, Bayram POLAT'ın Emin TANRIVERDİ'nin bırakılması gerektiğini söylemesi üzerine Emin TANRIVERDİ'nin bırakıldığını, 4 gün sonra İskan ARSLAN'ın bu nezarethaneden Abdulhakim, Adem ve Selim hoca tarafından alındığını, Kuştepe köyüne götürüldüğünü, burada İskan ARSLAN'ın infaz edileceğini tahmin ettiğini, Ahmet PAGE ve Şahin PÜRNEK ile kendilerinin burada dışarıda kaldıklarını, bir süre sonra iki el silah sesi geldiğini, muhtemelen Adem'in infazı gerçekleştirdiğini, bu günlerde Nadir NAYCİ'nin hizbullahçılar tarafından gözaltına alınmış olabileceğini hatırladığını, hatta Nadir'in atının bulunması hususunda kendisine talimat verildiğini iyi hatırladığını beyan etmiştir.

Sonuç

1.Bu bilgilere göre kimliği belirsiz faili meçhul cinayet dosyaları ve olaylar tarandığında İhsan ARSLAN'ın cesedine ulaşılamamıştır.

2.Yukarıda müşteki Şevkiye ARSLAN'ın ifadesi ile tanık Mehmet Nuri BİNZET'in ifadeleri yan yana konduğunda birbirileriyle çelişmez şekilde örtüşmüştür. Şöyle ki Mehmet Nuri BİNZET bir operasyon sırasında kalabalık bir korucu grubu ile İhsan ARSLAN'ın evinden alındığını beyan etmiş, müşteki de aynı şeyi söylemiş, tanık Mehmet Nuri, ihsan ARSLAN'ın eşinin İhsan'ı götürürlerken kendilerini takip ettiğini, kendilerine yalvardığını, kadını zorla geri gönderdiklerini anlatmış, müşteki de bu olayı aynen bu şekilde anlatmıştır. Bu deliller ışığında İhsan ARSLAN'ın şüphelilerce öldürüldüğü sonucuna ulaşılmıştır.

13………….
14…………
15. ÜZERİNDE ARAP ALFABESİYLE YAZILI DÖVMELER BULUNAN ŞAHSIN ÖLDÜRÜLMESİ(03/09/1995)

03/09/1995 günü keruh mezrası mevkiinde bir ceset bulunmuş ve Cumhuriyet Başsavcılığımızca otopsi ve ölü muayene işlemi yapılmış, şahsın ateşli silahla başından vurularak öldürüldüğü tespit edilmiş ve olay yeri ve cesedin fotoğrafları çekilmiştir. Olayla ilgili tahkikat Cizre İlçe Jandarma Komutanlığınca yapılmış, olay yerinden herhangi bir boş kovan veya merminin elde edilemediği belirlenmiştir. Evrak daimi aramaya alınmış ve gizli tanık Sokak Lambasının beyanının alınmasına kadar şüphelilerin ve maktulün kimliğinin belirlenmesine ilişkin herhangi bir delil elde edilememiştir.

Gizli tanık Sokak Lambası Cizre ilçesinde giyiminden Cizreli olmadığı anlaşılan genç bir şahsı Kürtçe ve Türkçe bilmediğinin belirlenmesi üzerine grubundaki arkadaşları ile birlikte Cizre ilçe Jandarma Komutanlığı sorgu odasına getirdiklerini, Arapça bilen bir şahsın vasıtasıyla bu gencin ıraklı olduğunu belirlediklerini, Yavuz uzman ve ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ ün talimatıyla şahsın Cizre Silopi arasında Dicle nehri kıyısında Suriye sınırında sazlıkların arasına yatırarak Adem'in kaleshnikov marka tüfekle şahsın kafasına sıkarak öldürdüğünü ve sazlıkların arasına gömdüklerini belirtmiştir.

Sonuç

Gizli tanık sokak lambasının anlatımlarında geçen olayın yukarıda kısaca özetlenen olay olduğu aşağıda belirtilen nedenlerden anlaşılmıştır.

1.Gizli tanık Sokak Lambası Irak Uyruklu genç olan şahsın kafasına kaleshnikov tüfekle ateş edilmek suretiyle öldürüldüğünü beyan etmiş bu husus otopsi raporundaki bulgularla örtüşmüş, şahsın kafasından ateşli silahla yaralamak suretiyle öldürüldüğü belirlenmiş ve şahsın genç olması, üzerinde Arap alfabeli dövmelerin olması gizli tanığın beyanlarını doğrulamıştır.

2.gizli tanık beyanlarında şahsı sazlıkların arasında öldürdüklerini beyan etmiş bu husus da olay yerinin fotoğrafları incelendiğinde olay yerinin sazlıklar arasında bulunan bir çukur olduğu görülmüştür.

16.MUSTAFA AYDIN VE MEHMET İLBASAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ (Ağustos 1994)

Müşteki Hakim AYDIN 1994 yılı yaz aylarında kardeşi Mustafa AYDIN ve amcaoğlu Arafat AYDIN’ı şüpheli Cemal TEMİZÖZ başkanlığında resmi kıyafetli şahısların ikamet ettikleri yerden alıp götürdüklerini, kardeşinin ve amcaoğlunun hisar jandarma taburu olan o zaman operasyon bölgesi olarak kullanılan bölgede bir ağaca bağlı olarak işkence gördüklerini öğrendiklerini, hatta orada yakınları ile birlikte Mehmet İLBASAN’ın da işkence gördüğünü duyduklarını beyan etmiştir. Daha sonra Abdulcebbar isimli şahsın kardeşi Mustafa AYDIN’ın cesedini köye getirdiğini, ceset üzerinde işkence izlerinin olduğunu, hatta ayaklarının yanmış olduğunu gördüğünü beyan etmiştir.

Tanık Mehmet ÖZDAL 1994 yılında ikamet ettikleri yere askerlerin gelerek Mustafa AYDIN ve Arafat AYDIN’ı gözaltına aldıklarını, bozalan karakoluna götürdüklerini, şuanda yaşamayan Abdulcebbar isimli şahıs vasıtasıyla yakınlarının hisar jandarma taburunda olduklarını öğrendiğini, Ramazan AYDIN ile birlikte olay yerine gittiklerini, olay yerinde Mustafa’nın ellerinin bağlı olarak yerde olduğunu, Bedran isimli itirafçı ile Tayfur ismiyle bilinen itirafçının sopalarla yakınlarını dövdüklerini gördüklerini, bu sırada Cemal TEMİZÖZ’ün de olay yerinde olduğunu, kendilerine bağırdığını, bunun üzerine olay yerinden uzaklaştırıldıklarını, daha sonra Mustafa AYDIN’ın cesedinin Abdulcebbar tarafından köye getirildiğini, daha sonra da Arafat AYDIN’ın geri geldiğini beyan etmiştir. Tanık Ramazan AYDIN da Mehmet ÖZDAL’ın ifadelerini doğrulamış, olay günü kardeşi Mustafa AYDIN’ın işkence gördüğünü, kendisinin de bunları gördüğünü, ayrıca olay yerinde Cemal TEMİZÖZ ve Bedran’ın olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca kardeşinin cesedi köye geldiğinde iki ayağının yanık olduğunu, vücudunun yara bere içerisinde olduğunu gördüğünü beyan etmiştir.

Müşteki Kadriye İLBASAN, 1993 yılında eşinin Cizre ilçesine gideceğini söyleyerek yola çıktığını, daha sonra eşinin bir daha geri dönmediğini, bu konuda Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ettiklerini, ancak sonradan ne olduğunu bilmediklerini, Cizre de daha sonra başka kişilerden duyduğuna göre kocasının alacak verecek meseli olan Mehmet TADİK’in evinde bulunduğu sırada Mehmet Tadik’in haber vermesi üzerine askerler tarafından buradan alınıp kocasının Cudi dağına götürüldüğünü, bu olaydan bir ay sonra korucu olan Suphi isminde bir şahsın gelerek kocasının şüpheli Cemal TEMİZÖZ ün elinde olduğunu, kendisinin getirebileceğini, ancak para verilirse bunu yapabileceğini söylediğini, bu şahsa iki koyun ve biraz para verildiğini, ancak bu şahıstan da bir daha haber çıkmadığını, şuanda hayatta olmayan Abdulcebbar ÖZKAN isimli şahsa sorduklarını, bu şahsın da kocasının Cudi dağında hisar taburunda Cemal binbaşı tarafından tutulduğunu anlattığını, burada Mustafa AYDIN ile birlikte işkence gördüklerini belirttiğini, Mustafa AYDIN’ın 3 gün sonra kayadan atılarak öldürüldüğünü, Mustafa AYDIN’ın cesedini buradan kendisinin aldığını, bu sırada Mehmet İLBASAN’ın ise ağaçta bağlı vaziyette bulunduğunu gördüğünü beyan etmiştir. Bunları kayınpederi ve kaynanasına Abdulcebbar’ın anlattığını belirtmiş ve Mehmet TADİK ve Cemal TEMİZÖZ hakkında şikayetçi olmuştur.

Tanık Mehmet Nuri BİNZET 12/03/2009 tarihli ifadesinde 1994 yılı yaz aylarında Mustafa AYDIN, Arafat AYDIN ve Mehmet İLBASAN’ın gözaltına alındığını, bu 3 kişinin hisar taburu olarak kullanılan yere götürüldüğünü, olay yerinde Cemal TEMİZÖZ, Kamil ATAĞ, Abdulcebbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN ve başka korucuların ve ayrıca askerlerin de bulunduğunu, itirafçılar Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN’ın da orada bulunduklarını, özellikle Mustafa’nın işkence gördüğünü, dövüldüğünü, hiç yiyecek verilmediğini, Arafat’ın bir süre sonra oradan gönderildiğini, Mehmet İLBASAN’ın ölü bir halde kenarda yattığını, nasıl öldürüldüğünü görmediğini, Mustafa AYDIN’ın çıplak, el ve ayakları bağlı olduğu halde karınca yuvasının üzerine oturtulduğunu ve Mustafa’nın Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla Adem YAKIN ve Abdulhakim tarafından burada infaz edildiğini, tabancayla bir el Cemal TEMİZÖZ’ün ateş ettiğini gördüğünü, bu sırada Mehmet İLBASAN’ın cesedinin bir traktöre konulup Cizre ilçesine hareket edildiğini, Mustafa’nın cesedinin ise ailesine teslim edilmesi talimatının Cemal binbaşı tarafından Abdulcebbar ÖZKAN’a verildiğini anlatmıştır.

Sonuç  :

1.Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımları ile Mustafa AYDIN’ın eşinin, yakınlarının ve tanıklar Mehmet ÖZDAL ve Ramazan AYDIN’ın ifadelerinin birbirleriyle örtüştüğü, olay, yer, olayda ismi geçen şahıslar, şüphelilerin eylemleri, icra şekli bakımından bütün detayların birbirleriyle çelişmez şekilde örtüştüğü görülmüştür.

2.Maktül yakınları hem görgüyü dayalı bilgilerinin olduğunu söylemiş hem de Abdulcabbar ÖZKAN isimli şahıstan bilgi aldıklarını söylemişlerdir. Tanık M.Nuri’de olayın geçtiği yerde Abdulcabbar’ın da olduğunu beyan etmiştir. Bu irtibatlar mağdur tanıkların ve tanık M.Nuri’nin beyanlarının doğruluğuna işaret etmiştir.

17.ABDURRAHMAN AKYOL'un ÖLDÜRÜLMESİ
(12.01.1995)

Abdurrahman AKYOL 12.01.1995 tarihinde Cizre ilçesi Nur mahallesinde başından ateşli silahla vurularak öldürüldüğü otopsi raporuyla belirlenmiştir. Suç tarihinden hemen sonra dinlenen maktul yakınları Abdurrahman'ın kimseyle bir husumetinin olmadığını kendisinin kömür ticareti ile uğraştığını belirtmişler, tanık Kerem AKYOL ek olarak mahallede iki çocuğun kendisine "babana camları siyah beyaz tempra araçtan ateş edildi" dediğini bildirmiştir. Olay yeri incelemesi ve tahkikatın İlçe Jandarma komutanlığınca yapılmış ve olay yerinden bir boş kovan muhafaza altına alınmıştır.

Bu olay faili meçhul cinayet olarak daimi aramaya alınmış ve şüphelilerin belirlenmesi noktasında herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir. Ancak 13.03.2009 tarihinde M.Nuri BİNZET verdiği ifadede : ağabeyi Kamil ATAĞ'ın talimatıyla Tamer ATAK ve Mehmet NERGİZ'in Abdurrahmanı evinin yakınlarında 1995 Şubat veya Mart ayında ateşli silahla vurduklarını belirtmiş ayrıca 1995 tarihinde ilk defa Nevruz şenliklerinin resmi olarak ta organize edildiğini Cemal TEMİZÖZ'ün Çorum'dan halk oyunları ekibi çağırdığını, Abdurrahman'ın kızının da halk oyunları ekibinde olduğu için bu etkinliğe çağrıldığını ancak Abdurrahman'ın kızını şenliklerde bomba patlayacak diye göndermek istemediğinin öğrenildiğini bu nedenle kendisinin örgütle bağlantılı olabileceği düşünülerek infazına karar verildiğini anlatmıştır.

Bu gelişme üzerine maktulün eşi ayrıntılı olarak dinlenmiş ve Ayşe AKYOL eski ifadelerini genişleterek eşinin evine yakın bir yerde öldürüldüğünü olay yerine gidenin ilk kendisinin olduğunu olay yerinde iki boş kovan olduğu daha sonra olay yerine Cemal TEMİZÖZ' ün geldiğini mahallede hiçbir araştırmanın yapılmadığını Cemal TEMİZÖZ'le adliyede daha sonra ifade vermek için gittiğinde bir daha karşılaştığını, ifade vermeden önce Cemal TEMİZÖZ' ün kendisiyle ayrı bir odada görüşerek katilleri sorduğunu kendisine "sende oradaydın hükümet sensin sen katilleri bulabilirsen sen bulabilirsin" dediğini atlamış, bunun yanında kocasının daha önce gözaltına alınııp işkence gördüğünü belirtmiş, ayrıca mahalleden tanıdığı Abdulhakim'in olaydan iki gün sonra telefonla arayarak başsağlığı dilediğini anlatmıştır.

Bu bilgilere göre M.NURİ'nin anlatımlarındaki öldürülen Abdurrahman isimli şahsın Abdurrahman AKYOL isimli şahıs olduğu sonucuna ulaşılmış ancak M. Nuri'nin ifadesinde geçen folklor ekibindeki kız araştırılmış, bu kızın maktul Abdurrahman AKYOL' un kızı Mujde NAS'ın olduğu belirlenmiştir. Müjde NAS tanık olarak verdiği ifadesinde olay tarihinde Cizre lisesinde okuduğunu ve folklor ekibinde olduğunu bütün resmi törenlere ekip olarak katıldıklarını belirtmiş ve babasının etkinliklere katılıp katılmamasıyla ilgili kendisine hiçbir şekilde karışmadığını baskı yapmadığını anlatmıştır.

Sonuç

Yukarıda kısaca özetlenen deliller değerlendirildiğinde M.Nuri BİNZET'in ifadesinde geçen ateşli silahla öldürülen Abdurrahman isimli şahsın Abdurrahman AKYOL olduğu, farklı zamanlarda elde edilen delillerin birbirini tamamladığı görülmüştür.

1.M.Nuri BİNZET Abdurrahman isimli şahsın evinin yakınlarında 1995 Şubat veya Mart ayında ateşli silahla vurulduğunu belirtmiş; yukarda anlatıldığı şekilde maktul ateşli silahla evinin yakınlarında 12.01.1995 tarihinde öldürüldüğü belirlenmiştir.

2.M.Nuri BİNZET anlatımlarında olayla ilgili daha fazla detay vermiş ve bundan 14 yıl önce maktulün kızının folklor ekibinde olduğunu söylemiş ve bu detayında doğru olduğu, maktulün kızının folklor ekibinde bulunduğu resmi törenlere katıldığı belirlenmiştir.

3.Bu soruşturma kapsamında şüpheli olan Abdulhakim'in de maktul yakınlarını olaydan iki gün sonra başsağlığı dileği için telefonda araması, eylemin terör örgütü faaliyeti çerçevesinde işlendiği hususunu doğrulamıştır.

18.OLAY ABDURREZZAK BİNZET’İN ÖLDÜRÜLMESİ 18/07/1997

Abdurrezzak BİNZET’in cesedi 18/07/1997 tarihinde Silopi ilçesi doruklu köyü yol ayırımında bulunmuş, kafatasının parçalanmış olduğu, zemine beyin dokusunun yapışmış olduğu ve yol üzerinde fren izi olmadığı belirlenmiş, bu şüpheli ölümle ilgili tahkikat başlatılmış, Abdurrezzak BİNZET’in yakınları özetle Abdurrezzak’ın kimseyle husumetinin olmadığını, olay günü kendiliğinden evden ayrıldığını, ancak akşam geri dönmediğini, olay yerine nasıl geldiğini, olay yerinde nasıl bulunduğunu bilmediklerini beyan etmişlerdir. Bu haliyle soruşturmanın halen Silopi Cumhuriyet Başsavcılığında derdest olduğu, şüphelilere ulaşılamadığı görülmüştür.

Tanık Mehmet Nuri BİNZET ağabeyi Kamil ATAĞ’ın Abdurrezzak BİNZET’i aile meclisinde öldürmeye karar verdiğini, buna Berces BİNZET’in karşı çıktığını, ağabeyi Kamil’in bu nedenle bir süre beklediğini ancak Ankara’da olduğu bir dönemde ağabeyinin Abdurrezzak’ı öldürmesi için talimat verdiğini, ancak bu olayı gerçekleştirmek istemediğini, bu nedenle Ankara’dan dönmek istediğini, daha sonra ağabeyi ile bir daha telefon görüşmesi yaptıklarını, ağabeyinin telefonda olayın bittiğini söylediğini, Cizre’ye döndüğünde Kamil ATAĞ’ın kendisine olay bitti, Abdurrezzak öldü dediğini, ancak kimin öldürdüğünü söylemediğini, olaydan bir gün sonra Bayram POLAT’ın kendisine gelerek Abdurrezzak’ın öldürülmesiyle ilgili bilgisinin olduğunu söylediğini, Bayram POLAT’ın söylediğine göre Ali isimli bir kişi daha önce domuz bağı ile bağlanarak babası öldürülen Şakir NAYIR’a sen hala babanın failini bulamadın mi deyince Şakir’in ben onun üzerinden araba geçirdim dediğini anlattığını, bunun üzerine bu işin kendilerine dokunduğunu, Bayram POLAT ve Mahmut ile birlikte Şakir’i kaçırdıklarını, işkence ile konuşturmak istediklerini, ancak başarılı olamadıklarını, daha sonra ağabeyi Kamil’in sen bu işin peşini bırak dediğini, bunun üzerine Abdurrezzak’ın ağabeyi tarafından öldürüldüğünü anladığını beyan etmiştir.

Sonuç:

1.Otopsi raporu değerlendirildiğinde Abdurrezzak BİNZET’in şüpheli bir şekilde öldürüldüğü anlaşılmıştır. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığından soruşturma evrakı temin edilmiştir.

19. ABDURRAHMAN AFŞAR’IN ÖLDÜRÜLMESİ (31/03/1994)

Müşteki Hazne AFŞAR 23/03/2009 tarihli verdiği ifadede; Abdurrahman AFŞAR’ın kocası olduğunu, nur Mahallesinde olay tarihinde kocasının üzerine bomba atıldığını duyduğunu, ancak olay yerine kendisinin gitmediğini, bu şekilde yaralanan kocasının Şırnak Devlet Hastanesine götürüldüğünü, ancak kocasının hastanede yakınları ile görüştürülmediğini, daha sonar kocasının hastaneden çıkarıldığını, ancak bir bayanla birlikte bombalandığını, o dönemde babasından öğrendiğini, aynı konuya ilişkin 2004 yılında da Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ettiğini, ancak bir sonuç alamadığını beyan etmiştir. Müşteki vekili de söz konusu olayla ilgili tutanak, ifade fotokopilerini dilekçe ile birlikte ibraz etmiş, tutanaklarda ismi geçen Ferdi KORKMAZ, Özkan BABAYİĞİT, Yavuz GÜNEŞ ve Tuna ÇAKIRCIOĞLU kod isimli şahıslardan şikayetçi olduklarını ve tekrar otopsi yapılması talebinde bulunmuştur.

Tanık Selahattin Abdurrahman ile birlikte gözaltına alındığını bir aya yakın gözaltında kaldığını, gözaltında sürekli işkence gördüklerini, tahminine göre koruculuk yapmadıkları için dövüldüklerini, savcılıkça serbest bırakıldıklarını, ancak Abdurrahman’ı orada göremediğini, daha sonra Abdurrahman’ın öldürüldüğünü öğrendiğini, ancak nasıl öldürüldüğünü bilmediğini beyan etmiştir. Müşteki Vekilinin sunduğu fotokopi evraklarda 31.03.1994 tarihli tutanakta Abdurrahman AFŞAR’ın Cizre ilçesinde yer gösterirken yaralandığı, Şırnak ilinden Cizre ilçesine götürülürken Camili mezrası yakınlarında PKK Terör Örgütünce yapılan saldırı sonucunda Abdurrahman AFŞAR’ın öldüğü belirtilmiştir.

Gizli tanık Tükenmez Kalem; 1995 yılında bir bayan teröristin ve Abdurrahman isminde bir şahsın yakalandığını, bu şahısların Şırnak İl Jandarma Alay Komutanlığına götürüldüğünü, götürülürken Ferit (k), Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN, Tayfun (k), Hıdır ALTUĞ, Yavuz (k), Burhan ve Tuna isimli şahısların da olduğunu, bu iki şahsın Şırnak Alay Komutanlığında sorgulandığını, ancak dönüşte Şırnak Cizre yolu üzerinde bulunan camii mevkiinde çatışma süsü verildiğini ve yardım istendiğini, arkasından kendisinin Abdurrahman ve bayan teröristi ölü olarak gördüğünü beyan etmiştir.

Sonuç  :

1.Gizli tanığın anlatımları, mağdur tanığın anlatımları ve diğer belgeler incelendiğinde gizli tanığın anlattığı olay yukarıda belirtilen olay olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Gizli tanığın verdiği olay mevkii, olay zamanı, olay şekli, öldürülen Abdurrahman’ın yanında bir bayanın olduğu yönündeki iddiaları mağdur yakınları tarafından da dile getirilmiş, bu hususlar da birbirleriyle örtüşmüştür.

2.Gizli tanığın olayda bulunduğunu söylediği kod isimli şahıslarında sunulan tutanaklarda isimlerinin olduğu görülmüştür.

3.Maktul Abdurrahman’ örgüt üyeliği ve yer gösterme sırasında yaralanması ile ilgili evrakların fezlekeyle gönderildiği görülmüş, bu fezleke suretleri dosyasına konmuştur. Çatışmada öldüğü olayın dosyasına henüz ulaşılamamıştır.” şeklinde olduğu,

Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından talimat cevabında detaylı anlatılan faili meçhul dosyaların fiziki örneklerinin ve görevsizlik kararlarının Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderildiği, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen görevsizlik kararlarına ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından soruşturmaları devam olunan dosyaların, dosyamız kapsamında incelendiği,